29 Ekim 2010 Cuma

Vakıf Gureba Üniversite olacak dedik...İşte o kadar!...
















Vakıf Gureba Hastanesi, vakıf üniversitesine dönüştürülmek istendi ve oldu.Sağlık Bakanlığı , Marmara Üniversitesi Tıp Fak. Hastanesi'ndeki uygulamasından sonra Vakıf Gureba Hastanesi'ne de benzer bir uygulama yaptı.Zira Marmara Üni.Tıp Fak. Hastanesi , artık direkt olarak Sağlık Bakanlığı'na bağlı.Yorumu siz okuyuculara bırakarak drtus.com ve medimagazin.com sitelerinden alıntılarla habere devam ediyorum:

Drtus.com: 


Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi illegal bir şekilde Vakıf Üniversitesi haline dönüştürmek istendi ve yapıldı. Ancak Vakıf Üniversitesinde çalışacak asistan bulamadılar. Neredeyse tüm asistanlar üniversitede kalıp bir belirsizliğe daha sürüklenmek istemedi,
Vakıf üniversitesi için hiç olumlu olmayan bu gelişmeler neticesinde Sağlık bakanımızdan eşi benzeri olmayacak bir karar çıktı. Ve nihayet asistanların yeni görev yerleri açıklandı. 
Hepsi İL DIŞI. Kimi Kayseri, kimi Konya, kimi Samsun vs....
Yani asistanları eğitimlerini bloke edip hayatlarını altüst ederken üstüne üstlük üniversitede kalmadıkları için de cezalandırdılar kendi akıllarınca.

medimagazin.com


Bezm-i Alem Vakıf Gureba Eğitim Araştırma Hastanesi’nin özel bir tıp fakültesi vakfına devri nedeniyle mağdur olan sağlık çalışanları ve asistanlarına ilişkin İstanbul Tabip Odası ve SES Aksaray Şubesi ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Açıklamaya, İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören, Genel Sekreter Dr. Ali Çerkezoğlu, Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Lale Tırtıl, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk ve SES Aksaray Şube Başkanı Songül Beydilli ve CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Sacit Yıldız katıldı.

İTO Genel Sekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu tarafından okunan basın açıklamasında,  yıllardır İstanbul halkına bu hastanede hizmet veren 245 asistan hekimin tüm hukuk kuralları ihlal edilerek başka şehirlere şantaj ve tehdit yoluyla sürüldüğünü belirtildi.
Açıklamada ayrıca, 165 yıllık geçmişiyle fakire fukaraya hizmet vermesi için kurulan hastane bugün mütevelli heyetinin AKP Hükümeti’ne yakınlığı ile bilinen iş adamlarınca oluşmuş özel bir tıp fakültesine hangi toplumsal gerekçeyle, kimlere ve ne karşılığı devredildiği soruldu. Ardından İstanbul Tabip Odası’nın hukuk danışmanlarından Av. Meriç Eyüboğlu’nun da katıldığı ve hukuki sürecin değerlendirildiği bir toplantı gerçekleştirildi.


Toplantı sonrasında çoğunluğunu Asistan Hekimlerin oluşturduğu çok sayıda hekim Vatan Caddesi’ni trafiğe kapattılar. Sık sık “Hastaneler Halkındır Satılamaz” sloganlarının atıldığı eyleme vatandaşlar da destek verdi.
“KİMİN MALINI KİME SATIYORSUNUZ?” “BU DÜNYA SİZE DE KALMAZ! GÖZÜNÜZ DOYSUN! GARİP GUREBANIN HASTANESİNDEN Mİ KAR ETMEK İSTİYORSUNUZ” yazılı dövizleri taşıdıkları gözlenen sağlık çalışanları, Sağlık Bakanlığı’nın bu tutumuna boyun eğmeyeceklerini bir defa daha gösterdiler.
CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Sacit Yıldız’ın da destek verdiği eylem, protesto sloganlarıyla sona erdi.





27 Ekim 2010 Çarşamba

Motorlu Taşıtlar Sınavı'nda Kopya Skandalı


Cumartesi günü eski Bakan Tüzmen’in de girdiği ehliyet sınavının soruları da çalındı. İstanbul’da sınava giren bir sürücü adayının cebinden cevap anahtarı çıktı. Öte yandan soruları 2 bin lira karşılığında satan kopya çetesi de yakayı ele verdi. 

 


Cumartesi günü düzenlenen ve Eski Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in de katıldığı  Motorlu Taşıtlar Ehliyet Sınavı’nda, Türkiye’nin bir çok ilinden onlarca kişinin kopya çektiği belirlendi.
Vatan gazetesinin haberine göre; ehliyet sınavındaki kopya skandalının bir örneği Avcılar da yaşandı. 

5 DAKİKADA 30 SORU CEVAPLADI 
 Ehliyet sınavına giren Kasım T. isimli gencin 5 dakika içerisinde 30 soruyu cevaplamasından şüphelenen salon görevlileri, Kazım T’yi inceleme altına aldı. Görevliler, sürücü adayının ceplerinden çıkarttığı kağıt parçalarının arasında bir şeyler aradığını fark etti.


CEVAP ANAHTARLARI ÇIKTI
Üzeri aranan Kasım T.’nin cebindeki kâğıtları inceleyen öğretmen A-B-C-D kitapçıklarının tüm yanıtlarının bulunduğu cevap anahtarlarını görünce şaşkına döndü. "Bunları nasıl elde ettin?" sorusunu yanıtsız bırakan genç, polis ekiplerine teslim edildi. 

SINAVDAN 2 SAAT ÖNCE ALMIŞ
Polis tarafından sorgulan şüpheli Kasım T. "Avcılar Parseller Üniversite Mahallesi’nde bulunan sürücü kursuna devam ediyordum. Bu kursun sahibi Ercan Ö. sınavdan 2 saat önce bana tüm kitapçıkların cevap anahtarlarını verdi" dedi.

17 ADET CEVAP ANAHTARI ELE GEÇİRİLDİ
Avcılar Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği dedektifleri kursun bulunduğu adrese giderek, kurs görevlisi Şengül K. isimli kadına patronlarının nerede olduğunu sordu. Şengül K. vasıtasıyla kursun sahibi Ercan Ö. işyerine çağrıldı ve kursta yapılan aramalarda ehliyet sınavına ait 17 adet cevap anahtarı bulundu. Polis, Ercan Ö., Şengül K. ve Kasım T.’yi gözaltına aldı.

CEVAPLAR CEP TELEFONUNA MESAJ OLARAK GELDİ 
 Gaziantep’te Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen sürücü belgesi sınavında da cep telefonlarına gelen mesajlarda cevap anahtarı bulunan 3 kişi gözaltına alındı. Hasan Ali Yücel Lisesi’nde sınava giren Müslim Karabudak, Adil Kasapseçkin İlköğretim Okulu’nda sınava giren Şehmuz Kurt ve Seyfettin Yüksek’in cep telefonlarına sınav sorularının cevap anahtarlarının geldiği belirlendi. Dikkatli sınav görevlilerinin gözünden kaçmayan kopya teşebbüsünde sessize aldıkları telefonlarıyla dışardan yanıtları almaya çalışan üç kişi gözaltına alındı.
Adana Nigahi Soykan İlköğretim Okulu’nda sınava giren Süleyman M. cep telefonuna gelen mesaj uyarı sesi yüzünden yakayı ele verdi. Sesi duyarak sıralar arasında dolaşmaya başlan sınav görevlisi Süleyman M’yi yanıtların yazdığı mesajı okurken yakaladı. Süleyman M. Polis tarafından gözaltına alındı. Bu arada sınavda kimlik belgelerinde tahrifat yaparak başkalarının yerine sınava girmeye çalışan 5 kişi yakalandı. 

BAŞKALARININ YERİNE SINAVA GİRDİLER
 İzmir’de 2 Gaziantep’te 2 ve Adana’da 1 sürücü adayının kimlik belgelerinden şüphelenen görevliler zanlıların başkalarının yerine sınava girdiğini belirledi. Sınav sahtekarları gözaltına alınarak adliyeye sevk edildi. Sınav sorularının sınavdan önce dışarıya sızdırıldığı iddiası üzerine soruşturmayı derinleştiren polis yetkilileri sınavın iptal edilip edilmeyeceğinin soruşturmanın ardından netlik kazanacağını belirtti. 

SİLGİDEKİ BLUETOOTH’LA HABERLEŞİYORLARDI
 İstanbul’da kopya operasyonunun yapıldığı bir diğer ilçe de Kadıköy oldu. Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne gelen bir ihbarda ehliyet sınavında organize kopya çekileceği ihbarı yer aldı. İhbarın ardından Kadıköy Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri kopya çetesi konusunda bilgilendirildi. İddiaya göre eski bir ehliyet kursu eğitmeni olan Enver B. üzerinde "Ehliyet kursu verilir" yazılı ilan afişlerle kendisine müracaat eden adaylara ilginç bir kopya tekniği sunuyordu.
Enver B. ve suç ortağı olduğu iddia edilen Mustafa A. ile Tacettin Y. sınava girecek adayların silgilerini simetrik bir şekilde kesip içlerine Bluetooth kulaklıklar yerleştiriyor ve sınav esnasında adaylara cevapları bu kulaklıklar ile iletiyordu. Sınav salonuna giren adaylar, dışarıdan gelen cevaplar ile soruları yanıtlıyordu.
Bu iddia üzerine harekete geçen polis ekipleri, sınav zamanında Kadıköy’de bazı okullara baskın düzenledi. Baskında silgi içerisine özenle saklanan Bluetooth kulaklıkla kopya çekmeye çalışan beş kursiyeri gözaltına alındı. 

SÜRÜCÜ ADAYLARINDAN 2 BİN LİRA ALMIŞLAR
Organize kopya çetesi kuran Enver B., Mustafa A. ve Tacettin Y. de yakalandı. Gözaltına alınan zanlılar Emniyetteki sorgularının ardından adliyeye sevk edildi. Şebekenin kopya verdiği sürücü adaylarından 2 bin TL para aldığı iddia edildi.

Alıntı: ntvmsnbc.com

12 Ekim 2010 Salı

SGK'da açık : 352 milyar TL...

Ankara Ticaret Odası Türkiye'nin sosyal güvenlik sisteminin verdiği açıkların ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini araştırdı. Yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığının finansmanı için söz konusu kuruluşlara (2006 yılından sonra da bu kuruluşları çatısı altında toplayan Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) 1994 yılından bu yıla kadar yapılan transferlerin kamuya getirdiği yükün Hazine'nin dış borçlanma faiziyle güncellenmiş değeri 352,2 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Fon biriktirme döneminde, birikimleri Türkiye ekonomisinin geçmişteki bir başka ''kara deliği'' olan bazı KİT'lerin finansmanı gibi verimsiz alanlara yönlendirilen, sonraki yıllarda ise emeklilik yaşının düşürülmesi ve benzeri popülist uygulamalar yüzünden 1990'lı yılların başından itibaren finansman açığı vermeyen başlayan sosyal güvenlik sistemine, 1994 yılı başından Temmuz 2010 sonuna kadar olan dönemde aktarılan para 206,8 milyar dolara ulaştı. Bu yıl sonuna kadar yapılması beklenen 16,5 milyar dolarlık bütçe transferiyle birlikte sisteme bütçeden 17 yılda aktarılan tutar 223,3 milyar dolara kadar yükselecek.

Hazine Müsteşarlığı'nın uluslararası piyasalardan yaptığı dış borçlanmalar için ödediği yıllık ortalama faiz oranları dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre, kamu bütçesinden sosyal güvenlik sistemine yapılan söz konusu aktarımın bugünkü güncellenmiş değeri 352,2 milyar dolara ulaşıyor.

HER 100 LİRALIK BORÇLANMANIN 83 LİRASI SİSTEME GİTTİ
Sisteme aktarılan para bütçe harcamaları ve dolayısıyla bütçe açığını büyüttü. Türkiye'nin merkezi yönetim bütçesi fazla vermediği içinde Hazine, sosyal güvenlik kuruluşlarına bütçeden yapılan aktarımların 2005 yılına kadar tamamını borçlanarak, 2005 ve izleyen yıllarda ise büyük bölümünü iç ve dış borçlanmayla karşıladı. Daha önceki yıllarda bütçe açıkları nedeniyle büyüyen kamu borç stoklarındaki büyüme de sosyal güvenli sisteminin yükünün artmasıyla birlikte 1990'lı yılların başından itibaren hızlandı.

Eğer sosyal güvenlik sisteminin kamu bütçesi üzerindeki bu yükü olmasaydı, Merkezi Yönetim Bütçesi 2005 yılı ile 2010 yılını kapsayan 6 yıllık dönemde 58,7 milyar dolar fazla verecekti. 1994 ve 2004 yıllarını kapsayan 11 yıllık dönemde de 196,5 milyar dolar yerine 131 milyar dolar açık verecekti.

Daha yıllarca kamu bütçesine muhtaç kalması beklenen sosyal güvenlik sistemine şimdiye kadar aktarılan para, kamunun bu dönemdeki net borçlanmasının yüzde 77’si kadar bir büyüklük oluşturdu. Bütçeden sosyal güvenliğe toplam 206,8 milyar dolar transfer edilen 1994 yılı başından Temmuz 2010 sonuna kadar olan dönemde Hazine bütçenin finansmanı için net 268 milyar dolarlık iç ve dış borçlanmaya gitti. Aynı dönemler itibariyle kamu bütçesi de 272 milyar dolarlık açık vermişti. Buna göre de her 100 liralık bütçe açığının 75 lirası sosyal güvenlik sisteminden kaynaklandı.

YÜK BORÇ STOKUNDAN FAZLA
Ağustos 2010 sonu itibariyle Hazine'nin brüt iç ve dış borçlarının tutarı 305,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Buna göre Devletin brüt borç stoku, sosyal güvenlik sisteminin güncellenmiş değerlerle kamuya olan 352 milyar dolarlık yükünden daha düşük düzeyde bulunuyor. Rakamlar Türkiye ekonomisini 2001 krizine sürükleyen borç sorununun temelinde sosyal güvenlik sisteminin bu yapısının da büyük bir payı olduğunu gösteriyor.

Bu arada Türkiye özellikle 1994 yılından sonra iç borçlanmasını çok yüksek reel faizlerle gerçekleştirdi. Sosyal güvelik sisteminin açıklarının kamunun borçlanma ihtiyacını artırması, reel faizlerin yıllarca çok yüksek düzeylerde kalmasına da yol açtı.

VERGİ GELİRLERİNİN YüZDE 17'Sİ GİTTİ
Sosyal güvenlik sisteminde yaşanan sorunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyan bir başka önemli göstergeyi de bütçeden yapılan aktarımın vergi gelirlerine olan oranı ortaya koyuyor. Yapılan hesaplamalara göre Türkiye, 1994-2010 yıllarını kapsayan 17 yıllık dönemde tahsil ettiği her 100 liralık verginin 17,4 lirasını, sosyal güvenlik sisteminin finansman açıklarının kapatılmasına gitti. Aynı dönemde bütçeden yatırım harcamaları için ayrılan para ise vergi gelirlerinin yüzde 10'u düzeyinde kaldı.

Rakamlar Devletin yatırıma ayırması gereken kamu kaynaklarının büyük bir bölümünü sosyal güvenlik sisteminin açıklarına tahsis etmek zorunda kaldığını gösteriyor. Sosyal güvenlik sisteminin güncellenmiş tutarlarla kamuya 352 milyar dolarlık bir yük getirdiği son 17 yılda bütçeden yatırıma ayrılan tutar ise sadece 110 milyar dolarda kaldı.

ATO BAŞKANI AYGÜN
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, sosyal güvenlik sisteminin 1990'lı yıllardan itibaren yaşamaya başladığı gelir-gider dengesizliğinin yıllardır makro ekonomik istikrarı tehdit eden en önemli sorun olduğunu vurguladı. Aygün, sistemin sürekli para yutan bir kör kuyuya benzediğini ifada etti.

Alıntı : medimagazin.com

Geçmiş olsun...

İzmir Behçet Uz Çocuk Hastanesi'nde muayene ettiği bebeğin babası tarafından geçen hafta dövülerek kolu kırılan genç doktorun koluna, platin takılmasının gerekebileceği öğrenildi.



Edinilen bilgiye göre Doktor Murat Güzel, hasta bebeğin dosyasını incelerken bebeğin babası, hastaneden bebekle birlikte ayrılmak istedi. Doktor Güzel, böyle bir haklarının olduğunu ancak, bebeği başka bir doktora götürmeleri konusunda aileyi uyardı. Bebeğin babasının hastalık ile ilgili belgeleri görmek istemesi üzerine, dosyaları aileye getiren ve durumu izah etmeye çalışan doktor, beklemediği bir saldırıya maruz kaldı. Bebeğin babası doktorun üzerine atlayarak, doktoru yere düşürdü ve o esnada Genel Cerrah Murat Güzel'in kolu iki yerden kırıldı.


Kırık kolunu tedavi için Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi olduktan sonra oğlu genel cerrah Murat Güzel'in kolunu kıran şahsa tepkili olan babası eski Türkiye Futbol Federasyonu Merkez Hakem Komitesi Başkan Vekili Mevlüt Güzel, "Doktorlarımıza bu şekilde saldırıların olması çok üzücü. Sadece benim oğlum diye değil, bu ülkede birçok hastanede gecesini gündüzüne katan doktorlarımızın güvenliği sağlanmalı. Oğlumun kolu kırık olduğu için şu anda çalışamıyor. Hastalarıyla ilgilenemiyor. Ayrıca şaşırtıcıdır ki, oğluma saldırıda bulunan şahıs serbest bırakıldı. Bu yaptığı saldırı cezasız kaldı. Şimdi her canı sıkılan doktorlarımıza saldırabilir mi? Bunun bir cezası yok mu?" diyerek tepki gösterdi.



Alıntı: medimagazin.com

112 ler devriye gezecek!!!!

Ankara, İzmir ve İstanbul'da vaka çağrısı geldiğinde çıkış yapan sabit ambulansların yanı sıra, gezici ambulanslar da hizmet verecek. İhtiyaca göre vakaya ilk müdahale kendi bölgesi içinde sürekli seyir halinde olacak gezici ambulanslar tarafından yapılacak. Gezici ambulanslar, çöp yığınları gibi insan ve çevre sağlığını tehdit eden unsurları da merkeze bildirecek.

Sağlık Bakanlığı 112 hizmetlerinde yeni bir dönem başlatıyor. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Seracettin Çom, Cihan Haber Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada yıl başından itibaren gezici ambulansların devreye gireceğini bildirdi. İstanbul, Ankara ve İzmir'de pilot olarak başlayacak uygulama hakkında bilgi veren Çom, "Artık, sabit bir mekanda bekleyen, vaka çağrısı geldiğinde çıkan ambulansların haricinde; özellikle trafiğin çok yoğun olduğu bölgelerde, büyük illerde olmak üzere ring tarzında daimi dönen ambulanslar olacak." dedi.

Motorsiklet ambulansların sayısını da artıracaklarını belirten Çom, "Bu ambulanslar özellikle dar sokakları olan ya da yoğun trafiği olan yerlerde sabit durmadan, gezecek, dolaşacak. Vaka çağrısı geldiğinde en yakın gezici ekip neredeyse o ekip müdahale edecek. Sabit ambulans gelinceye kadar trafikte zaman kaybedebilir. O kaybedilen zaman içerisinde motosikletteki ya da gezici ambulanslardaki görevliler hastaya müdahale edecekler." şeklinde konuştu.

Gezici ambulansların çalışma şeklinin esnek olacağı bilgisini veren Çom, bu sırada insan ve çevre sağlığını tehdit eden çöp yığınları gibi olumsuzlukların da kendilerine rapor edileceğini aktardı.

 Alıntı: medimagazin.com

Doktorlara askerlik konusunda değişiklik yok

Bir süredir kamuoyunda “tek tip askerlik” ve “bedelli askerlik” tartışılıyor. Tek tip askerlik kavramı, herkesin aynı sürede askerlik yapacağı anlamında kullanılıyor. Bedelli askerlik de belli bir para ödenerek 1 ay veya daha kısa süre askerlik olarak algılanıyor. Ancak TSK’da tek bir askerlik süresi veya isteyenin belli bir bedel ödeyerek 1 ay veya daha kısa askerlik yapmasını öngören bir çalışma ve düşünce yok.

Erdoğan’a sunuş
Genelkurmay Başkanlığı, yeni askerlik sistemi üzerinde çalışıyor. Çalışma henüz taslak aşamasında. Sonuçlandırılmış değil.
Bu çalışma hakkında önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bir sunuş yapılacak. Bu sunuş yapıldıktan sonra çalışma bir süre daha devam edecek.
Genelkurmay’ın yapacağı sunuşta, Türkiye’nin tehdit algısı, TSK’nın ihtiyaçları ve düşünülen yeni askerlik sistemi hakkında detaylı bilgi verilecek. Başbakan ve hükümetin önerileri alınacak. Bu aşamadan sonra çalışmaya son şekli verilecek.

Tek tip değilTSK’nın, kamuoyunda algılandığı gibi herkese tek sürede askerlik yaptırılması gibi bir düşüncesi yok. Bu anlamda “tek tip askerlik” kavramı yanlış kullanılıyor.
TSK’nın düşündüğü yeni sistemde yine farklı askerlik süreleri olacak. Çalışmanın temel amacı ise “aynı koşullarda olanların eşit süre” askerlik yapması. Bu bağlamda halen uygulanan farklı askerlik sürelerinin birbirine yaklaştırılması düşünülüyor.

Normal askerlik kısalacak
Halen dört farklı askerlik süresi uygulanıyor. Üniversite mezunu olmayanlar 15 ay (uzun dönem), yedek subaylar 12 ay, üniversite mezunu olan ancak yedek subaylığa ayrılmamış olanlar (kısa dönem) 6 ay askerlik yapıyorlar. Bir de, süresi 1 ay olan dövizli askerlik uygulaması var.
TSK, uzun ve kısa dönem askerlik sürelerini yedek subaylık süresine, yani 1 yıl civarına yaklaştırmayı düşünüyor. TSK’nın yürüttüğü taslak çalışmada 15 aylık normal askerlik süresinin düşürülmesi öngörülüyor.

Kısa dönem uzayacak
6 ay olan kısa dönem askerlik süresinin ise uzatılması planlanıyor. Böylece, yedek subaylık için uygulanan veya yeniden belirlenecek yedek subaylık süresi esas alınacak ve uzun dönemler ile kısa dönemler bir-iki aylık farklarla bu süreye yaklaştırılacak. 15 ay olan uzun dönem normal askerlik süresi kısalırken, 6 ay olan kısa dönem askerlik süresi uzayacak. Bu sürenin de 8 ay civarında olması düşünülüyor.

Yedek subaylık kalkmıyor
Yeni sistemde yedek subaylık uygulamasının kaldırılması düşünülmüyor. Başta doktorlar olmak üzere, TSK’nın her zaman ihtiyaç duyduğu meslek gruplarından yedek subay alımı devam edecek.

Dövizli de devam
Yurtdışında çalışanlara uygulanan dövizli askerlik uygulaması da sürecek. Yurtdışında çalışan ve koşulları yasada belirlenen kurallara uyanlar dövizli askerlik uygulamasından yararlanmayı sürdürecekler.

Askerde olanlar yararlanacak
Yeni askerlik yasası yürürlüğe girdiğinde silah altında olanlar lehte olan hükümlerden yararlanacaklar. Örneğin 15 ay için askere gitmiş olanlar, yeni belirlenecek askerlik süresinden yararlanacak ve erken terhis olacaklar. Kısa dönem olarak 6 aylığına askere gidenlerin askerliği ise uzamayacak. 6 ay dolduğunda terhis olacaklar. Uzayacak olan kısa dönem askerlik süresi, yasadan sonra askere gideceklere uygulanacak.

Bedelli konusu
TSK’nın kamuoyunda tartışıldığı gibi bir “bedelli askerlik” planlaması yok. Askerlik yükümlülüğü yaşına gelmiş olanlardan isteyenlerin, belli bir bedel ödeyerek 1 ay gibi bir süre askerlik yapmalarına olanak sağlayacak bir düzenleme düşünülmüyor.

Yaşı çok geçkin olanlar
Bedelli askerlik Gölcük depremi sırasında bir defaya mahsus olmak üzere uygulanmıştı. Deprem için mali katkı sağlanması için, askerlik yaşını çok geçmiş, 35-40 yaşına geldiği halde askerlik yapmamışları bir defada eritmek amacıyla bu uygulama yapılmıştı. Askerlik için yaşı çok geçkin olanlar için bir kez daha böyle bir yönteme başvurulup vurulmayacağı henüz belli değil. Ancak isteyenin bedel ödeyerek 1 aylık askerlik yapması anlamında bir “bedelli askerlik” çalışması yok.

Alıntı:Fikret BİLA- MİLLİYET

4 Ekim 2010 Pazartesi

Muğla’da bir rektör adayı manifestosu!

Muğla Üniversitesi Rektörlük seçimleri iyice kızışırken, aday Prof. Dr. Günay dikkat çekici ve ilginç açıklamalarda bulundu.
Muğla’da bir rektör adayı manifestosu!


 Muğla Üniversitesi Rektörlük seçimleri için geri sayım başlarken, 8 aday rektör olabilmek için siyasetçiler gibi kulislerini sürdürüyor.
Birçok aday broşür ve kitapçık bastırarak vaatlerini açıklarken, Eğitim Fakültesi Matematik Bölümü öğretim üyesi 61 yaşındaki Prof. Dr. Zekeriya Günay, öğretim üyelerine mail yolu ile gönderdiği mesajında, seçilmesi durumunda neler yapacağını diğer meslektaşlarından biraz farklı bir dille anlattı.
“ÖPÜŞEN ÖĞRENCİLERE TAHAMMÜL GÖSTERİLMEYECEK”
Kendisini “Çok çalışkan, Atatürk ve Türk milleti sevdalısıdır; hümanist ve milliyetçi-sosyalist bir dünya görüşüne sahip” birisi olarak ifade eden Prof. Dr. Günay’ın rektör seçilmesi halinde Muğla Üniversitesi’nde; “Yere izmarit atan öğrenciye tahammül gösterilmeyecek”, “İçtiği suyun pet şişesini, lüks sigarasının paketini, yediği çikolatanın kâğıdını fütursuzca yere atan, herkesin içinde utanmadan sıkılmadan sarmaş dolaş öpüşen öğrencilere tahammül gösterilmeyecek”, “Üniversitede, kopya çeken, hocalarına saygısızlık yapan, kapılarda karşı karşıya geldikleri hocalarına yol verme nezaketini gösteremeyen öğrenciler terbiye edilecek. Yabancılarla sportif müsabakalarda, yurt içinde tuttuğu kendi takımı değilse yenilmesine üzülmeyen; hatta yenilmesini isteyen yurttaşlar yetiştirmek istemiyorum”
“MUĞLA ÜNİVERSİTESİNDE EĞİTİM DİLİ TÜRKÇE OLACAK”
‘Kemalist’ olduklarını ileri sürenlerin bile unutmuş olduklarını öne sürdüğü Kemalizm’in 6 ilkesine sözde değil, özde bağlı olacaklarını belirten Prof. Dr. Günay, “Herkesin dinsel inançlarını hiçbir baskı altında kalmadan, gönül rahatlığıyla yaşayabildikleri bir özgürlük ortamı oluşturulacak ve laisizm gereğince her türlü dinsel inanışa eşit mesafede olunacaktır” dedi.

Dil konusunda şu görüşlere yer verdi: “Azimli ve kararlı olunursa, bazı sorunlar Büyük İskender’in Gordion Düğümünü çözdüğü gibi kolayca çözülebilir. Türk ulusunun dili yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılmalıdır. Bu Atatürk ilkesi gereği yapılacaktır. Çağın bilim dili İngilizceye önem verilirken, Muğla Üniversitesi’nde eğitim dili Türkçe olacaktır. Lisans ve ön lisans bölüm ve birim adları Türkçeleştirilecektir. Kürtçe, Lazca, Çerkezce gibi zenginliklerimizin korunmasına yönelik bilimsel çalışmalara da açık olunacaktır. Akademik yükselmelerde yabancı dilin ön koşul olmaması için çalışılacaktır”
“DUA’LI SPORLARA ÖNEM VERİLECEK”
Japon üniversitelerinde Kendo, Aykido gibi Japon Milli Sporları bölümleri bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Günay, adaylık beyannamesinde, “Dualı Spor, Peygamber Sporu denilen minder, yağlı, karakucak güreşlerimizin yaşatılması ve geliştirilmesine yönelik akademik çalışmalar başlatılacaktır” derken, rüşvetçi ve kopyacılarla savaşım vereceğini belirtti.
“BİLGİSİZ HOCALAR, RÜŞVETÇİLER, MAGANDALAR, DÜZENBAZLAR”“Eğitimsiz eğitimciler, bilgisiz hocalar, sahte aydınlar, torpilciler, hak yiyenler, vurguncular, yalancılar, talancılar, sahtekarlar, rüşvetçiler, kopyacılar, saygısızlar, baştan savmacılar, magandalar, köşe dönücüler, karaktersizler, hilebazlar, düzenbazlar, dolandırıcılar, kalleşler, korkak fareler, avantacılar, sömürücüler, hırsızlar, asalaklar kalleşler, çıkarcılar, iftiracılar, hainler, haksız kazanmış gözü doymaz zenginler… ile amansız savaşımı sürdüreceğim. Muğla Üniversitesi bir erdemlilik merkezi olacaktır. Erdem varsa, bilgi de vardır”
 
Alıntı:egedesonsöz.com

ÜDS için uyarı...

2010 Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavına (2010-ÜDS Sonbahar Dönemi) Girecek Adaylardan
Adres ve/veya Sınav Merkezi Değişikliği Yapmak İsteyenlerin Dikkatine
(30 Eylül 2010)

26 Aralık 2010 tarihinde yapılacak, 2010-ÜDS Sonbahar Dönemi Sınavına girecek olan adaylardan, adres ve sınav merkezi değişikliği yapmak isteyenler, bu değişikliği ÖSYM'nin http://ais.osym.gov.tr internet sayfasında bulunan Aday İşlemleri Sistemi üzerinden şifreleri  ile kendileri  yapacaklardır. Adres ve/veya  sınav  merkezi  değişikliği 8 Ekim 2010 Cuma günü saat 23:59’a kadar yapılabilecektir. Adres ve/veya sınav merkezi değişikliği isteği Merkezimize dilekçe ile bildirilmeyecek, bu amaçla gönderilen dilekçeler kesinlikle işleme konulmayacaktır.


Bakan Açıkladı: AİLE HEKİMLERİ EVLERE GİDECEK...TUS 'U BAKANLIK YAPABİLİR...

Daha önce ihtiyaçlarını kendi cebinden alarak parasını sigortadan talep eden yatalak hastaların artık ara bezinden elektrikli karyolasına kadar tüm ihtiyaçlarının bakanlık tarafından verileceğini belirten Sağlık Bakanı Recep Akdağ, hizmetin felçi durumdaki 70 bin kişiye 2011 yılı itibariyle ulaşacağını söyledi.

Yeni Şafak Ankara bürosunu ziyaret eden Bakan Akdağ, sağlık projelerinden halkoylaması sonuçlarına kadar çeşitli konularda sorularımızı cevapladı.

HASTANEYE GÖTÜRECEĞİZ
Evde bakım hizmetiyle ilgili önemli bir projeyi hayata geçiriyorsunuz. Proje vatandaşa ne getiriyor?
Şimdi bu projeyi şunun için başlatıyoruz: Bugün hükümetimiz bütün vatandaşlarımıza olduğu gibi yatalak veya ağır özürlülüğü olan kişilere de hizmet veriyor. Bunlara maaş bağlanılıyor. Hastaneye gittiği zaman kendilerinden bir para alınmadan hizmetleri yapılıyor. Aile hekimleri var. Ambulans ihtiyaçları olsun anında alıp getiriyor; ancak bu yeterli değil. Çünkü böyle bir hastanın rapor alabilmesi için hastaneye gitmesi başlı başına bir mesele. Düşünün yatalak bir hastayı ailesi bir araca koyacak, hastaneye götürecek ve rapor alacak. Ne kadar onu bekletmeyelim dese bile hastanede az çok bekleyecek. Rapor almasından tutun da evde verilebilecek tüm sağlık hizmetlerine kadar bunu Sağlık Bakanlığı olarak biz yapacağız. Eğer hastanın rapor alabilmesi için MR gibi büyük bir cihazda tetkiki gerekmiyorsa hastaneye bile götürmeyeceğiz. Dolayısıyla aile hekimleri onlarla birlikte çalışan elemanlar bu ihtiyacı evde görecekler. Hastaneye götürsek bile kendi aracımızda kendi personelimizle götüreceğiz.

SENEYE YÜRÜRLÜKTE
Yatalak bir kişinin ara bezine kadar malzeme ihtiyaçları vardır. Vatandaş şimdi bunları satın alıyor, sonra sigortadan parasını geri alıyor. Bunlara gerek kalmayacak, malzemeleri de biz evine götüreceğiz. Gerekirse çok özel durumda olan hastalar için elektrikli karyolasına varıncaya kadar. Aslında bu çok zor bir iş. Onun için bu sene içinde pilot sistemi oturtmaya çalışıyoruz. Yaklaşık 70 bin kişiye bu hizmeti, 2011 yılı içinde vermeye başlayacağız. Bu hizmete ihtiyacı olan 70 bin ile 140 bin arasında vatandaşıız olduğunu tahmin ediyoruz. 

TUS'U BAKANLIK YAPABİLİR
Öğretmen alım sınavlarının ÖSYM'den alınarak Milli Eğitim Bakanlığı'na verileceği söyleniyor. Peki Sağlık Bakanlığı'nın da örneğin Tıpta Uzmanlık Sınavı'nı (TUS) yapması gündeme gelebilir mi?
Şimdi bu işi ÖSYM, olması gerektiği biçimde yaparsa, biz bakanlık olarak bir sınav düşünmeyiz; ama bu aksamanın süreceğine dair işaretler olursa o zaman düşünebiliriz. Çünkü bu büyük bir ihtiyaç. Ama ben ÖSYM'nin başarıyla yapabileceğini düşünüyorum. Bu konuyu YÖK Başkanı ile daha önce konuşmuştuk. Gerekirse yeni ÖSYM başkanı ile de oturup konuşuruz. 

ALINTI:Yeni Şafak

ÖSYM her adaya farklı soru kitapçığı yapacak

YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan, KPSS'deki sızdırma ve kopya iddialarının ardından yeni dönemde alınacak güvenlik önlemlerini AKŞAM'a anlattı.

Özcan, 'Her adaya hologramlı, fotoğraflı kitapçık verilecek. 4 farklı soru kitapçığı olmayacak, her aday için soruların yerleri değiştirilecek farklı soru kitapçıkları basılacak' dedi. KPSS'yi Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) yapmayacağını da belirten Özcan, 'ÖSYM'yi ikiye böleceğiz. Bir daire akademik, bir daire kamu sınavlarını yapacak' diye konuştu. Özcan'ın açıklamaları şöyle:

- ÖSYM, dünyada var olan sisteme göre geride ama küçümsenecek bir sistemi de yok. Daha da geliştirilebilir. Ali Bey (ÖSYM Başkanı) çok güzel şeyler yapacak. Herkese resimli cevap kağıdı ve soru kitapçığı vereceğiz. Soru kitapçıklarında hologram olacak. Sadece bir kere açılabilecek. 

SİSTEM SAATLİ BOMBA GİBİ

- Sorular kitapçıklarda devamlı dolandırılacak, yerleri değiştirilecek. Herkesin kendi kitapçığı olacak. A, B, C, D gibi değil.

- Ayrıca, soru kitapçıklarının bulunduğu kolilerin de üzerine saatle açılan sistem konulacak. Örneğin, saat 08:00 olmadan önce koli açılamayacak. Saat 08.00 olduğunda koli kendisi otomatik olarak görevlilerin huzurunda açılacak. 08:00'den önce açıldığı an bitti her şey. Saatli bomba gibi.

- Genel kültür ve genel yetenek testleri dışındaki alan testlerine katılan adaylar, aynı sınıfta sınava katılmayacak. Örneğin, eğitim bilimleri testine giren bir öğretmen adayıyla bir mühendislik mezunu aynı sınıfta arka arkaya sıralarda oturamayacak. Böylece bir teste özgü olarak kopya çekilmesinin de önüne geçilecek. 

HEDEFİMİZ İHTİSASLAŞMA

Yeni ÖSYM kanununun son şekli verilerek bakanlığa gönderildiğini de belirten Özcan, kurumun ikiye bölüneceğini söyledi. Özcan, şunları söyledi: 'Sınavı MEB değil biz yapacağız. ÖSYM'yi bilimsel ve akademik olarak ayırmak istiyoruz. İki bölümü olsun. Bir daire sadece bizim imtihanlarımızı yapsın diğer kısmı da kurumların imtihanını. İhtisaslaşmaya gidelim istiyoruz. Kanun da çıkacak. Hepsi hazırlanıp MEB'e gönderildi.' 

Üniversitelere 'sivrisinek' sitemi

GenetİĞİ değiştirilmiş domates tohumlarıyla ilgili yaptığı açıklamalarla tartışma yaratan Özcan'dan benzer bir açıklama daha geldi. Özcan, sivrisineklere karşı alınacak tedbirlerin üniversite ve belediyelerin ortak çalışmasıyla yapılabileceğini belirtirken, bir de anısını aktardı: 'Bir göl başında oturuyorduk, sivrisinekler var. Hocama dedim ki, 'Ayıp değil mi ya, sivrisinekle mücadele edemiyor mu üniversite?' Mesela üniversite baksa, belediyeye bir şey tavsiye etse, bunu engellese, halletse sorunu... Bence bilim, insanların yaşam seviyesini yükseltmeye yönelik olmalı. Sadece okulunuzda oturup makale yazamazsınız. Üniversiteler buna sahip çıksın demeye getiriyorum. Üniversiteler bu türden konulara da ilgi duymalı.' 

Eğitim Bilimleri deve hörgücü gibi

KPSS genel kültür testindeki düzensizliklerin 'sıfır' olduğunu da belirten YÖK Başkanı Özcan, ekledi: 'Genel Yetenek'te bazı düzensizlikler var. Eğitim Bilimleri'ndeki kadar çok değil. Deve hörgücü gibi, çok düzensiz. Kesinlikle bir şey olduğu belli eğitim bilimlerinde. Geçmiş yıllarla da karşılaştırdık, görüyoruz.'

Alıntı:Akşam-Milliyet

Bakan açıkladı : Aile hekimleri sözleşmeli çalışacak....

Birçok ülkenin Türkiye'deki bu sistemi incelemek için kendilerinden randevu istediğini belirten Akdağ, sistemin sahte ilaç kullanımını ve sahte kupür kullanarak Sosyal Güvenlik Kurumunun zarara sokulmasını yüzde 99 önleyeceğini söyledi. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, Medical Tribune Yayın Koordinatörü Zuhal Demirarslan’ın sorularını yanıtladı.

- Hekimlerin özel muayenehane açabilmeleri veya ek bir sağlık kuruluşunda çalışabilmeleri  uygulaması devam edeceğine göre, bu durum sağlık hizmeti sunumu açısından kamu hastanelerini nasıl etkileyecek? 

Temel olarak kamu hastanelerine müracaat eden hastaların, muayenehaneye müracaat etmek zorunda olmaları nedeniyle meydana gelen mağduriyetleri engellemek amacıyla yapılan bu düzenleme, muayenehane açan hekimlerin ancak mesaiden sonra çalışmalarına izin verilmesi şeklinde mahkeme tarafından değerlendirildi. Ancak gerekçeli karar halen yayınlanmadı. Bu çerçevede hastaneye müracaat eden hastanın ayrıca muayenehanede kabul edilmesi uygun olmayacaktır. Yine muayenehaneye müracaat eden hastanın gerek muayenehanede gerekse bir özel hastane veya tıp merkezindeki tanı ve tedavisi için gerekli tüm harcamalar hasta tarafından karşılanacak ve bu durum hastaya açıkça bildirilecektir. Ayrıca muayenehanesi olan hekim sayısında önemli azalmalar olmuştur. Bu hekimler mesai sonrası muayene yapabilecekleri için hasta muayene sayıları hastanelerde yapılan toplam muayene sayısı içinde önem arz etmeyeceği açıktır. Sonuç olarak hastanelerin iş yükünde kayda değer azalma olması beklenmemekte ancak hasta mağduriyetine meydan vermemek amacıyla idari denetim yönünden iş yükünün ciddi olarak artması ön görülmektedir.

- Yıl sonu itibariyle tüm Türkiye’de aile hekimliği uygulaması başlatılacak ve her 3000-3500 kişiye bir aile hekimi düşmesi bekleniyor. Bu sayı sizce yeterli mi?

Ülkemizde hekim sayısı maalesef yetersiz.Bu nedenle sizin de ifade ettiğiniz gibi 3000-3500 vatandaşımıza bir aile hekimi düşecek şekilde planlama yapmaktayız. Gelişmiş ülke standartları açısından yapılan bu planlama yetersiz olmakla birlikte ülkemizdeki hekim sayısının zaman içinde artması ile bu sayı aşağı çekilecektir. Bunun için de tıp fakültelerinin öğrenci kontenjanları arttırılmakta olup bu durumun mezuniyete yansıması için 6-7 yıla ihtiyaç var. Öte yandan aile hekimliği uzmanlık kontenjanları da artırıldı.Aile hekimliği uygulamalarında nihai hedefimiz, 2023 yılına kadar 2.000 vatandaşımıza bir aile hekimliği uzmanı düşecek duruma gelmektir.

- Kasım 2010 itibariyle İstanbul'da tamamen aile hekimliğine geçiliyor. Yaklaşık 13 milyondan fazla insanın yaşadığı İstanbul’da uygulamada sıkıntılar olacak mıdır? Ne gibi önlemler alınıyor?

Uygulamaya geçişte tabii ki belli sıkıntılar yaşanacaktır. Bununla ilgili olarak yoğun çalışmalar başlatıldı. Aile hekimliği hizmetinin nasıl olması gerektiğiyle ile ilgili vatandaşların ve sağlık personelinin bilgilendirme çalışmaları yapılmaktadır. İstanbul’da aile hekimliği uygulaması kapsamında, aile sağlığı merkezlerinin tespiti, toplum sağlığı merkezlerinin organizasyonlarının tamamlanmasına yönelik alt yapı çalışmaları tamamlanmıştır. Temmuz ayı itibariyle ilk yerleştirme yapıldı, boş kalan pozisyonların doldurulması yönünde yerleştirme çalışmaları da devam etmektedir.


- Şu anda aile hekimlerine verilen ücretler sürdürülebilir mi? 

Şu anda aile hekimlerine verilen ücretler finansal açıdan sürdürülebilir durumda. Maliye Bakanlığı ile yapılan görüşmelerde 3 yıllık bütçemiz yapıldı. Etkin ve verimli bir hizmet sunumu ile toplam maliyetlerde tasarruf dahi söz konusu olabilmekte. Ayrıca uygulama ile hekimler ve aile sağlığı elemanlarına önceki durumlarına göre daha iyi mali haklar da sağlandı. Motivasyon ve verimliliği arttırıcı olan bu uygulama, ikinci basamak sağlık hizmeti ihtiyacının artışını yavaşlatmış ve birinci basamak sağlık kuruluşlarının toplam sağlık kuruluşları içerisinde muayene oranında bir artışa sebep olmuştur. Bu da sürdürebilir finansmanlı sağlık hizmeti açısından olumlu bir gelişmedir ve bu finansal sürdürülebilirliğin olduğu görüldüğünden tüm ülkeye yaygınlaştırılmasına karar verilmiştir.

- Sözleşmeli çalışmak hekimlerin hak kaybına neden olabilir mi? Bu konuda ücret hakkaniyeti sağlanabileceğini düşünüyor musunuz?
Sözleşmeli çalışmak aile hekimlerinin hak kaybına sebep olmaz. Bu konuda ücret hakkaniyeti ile ilgili ise bütün çalışanlar için performansları çerçevesinde değerlendirme yapılarak şartların el verdiği en yüksek miktarı vermeye çalışıyoruz.

- Aile hekimleri hastaları özel hastanelere sevk edebilecekler mi? 

Aile hekimleri hastalarını gerekli gördükleri takdirde ilgili branşa sevk edebilecekler. Özel ya da kamu hastanesine başvurmak ise vatandaşın tercihidir.

- Uluslararası ilaç firmalarının merak ettiği konu yeni ilaçların ruhsatlandırılmasına getirilen kısıtlamalarla ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Dünyanın bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri ilaç ruhsatlandırmasında büyük ölçüde birbirine benzer mekanizmaları kullanmakta. Ruhsatlandırmada öncelikli ilgi iyi imalat koşullarına (GMP) uygunluk değerlendirmesine yöneliktir. Ülkemizden ilaç ithal etmek isteyen ülkelerin yetkilileri ruhsatlandırma başvurusu ile beraber GMP denetimlerini bizzat yapmakta ve ülkemiz müfettişlerinin yapmış oldukları iç denetimleri dikkate almamaktadırlar. Son yıllarda Bakanlığımızda ilaç denetimi konusunda gerek nitelik ve gerekse nicelik açısından yeterli kapasite oluştuğundan Bakanlık olarak diğer ülkeler gibi denetim esaslı uygulama başlattık. GMP denetimi için Bakanlığımızca belirlenen formata uygun başvurular sıraya konulmak sureti ile bugüne kadar altı ülkeye denetime gidilmiştir. Bu çerçevede sorunuzda ifade ettiğiniz şekli ile “yeni ilaçların ruhsatlandırılmasına getirilen kısıtlamalar”dan bahsedilemeyeceği açıktır.

- İlaç harcamalarındaki artışı azaltmak için ek tedbir düşünüyor musunuz?

Bilindiği gibi 2009 yılında tüm sektörlerde küçülme yaşanırken, ilaç harcamalarında bütçe öngörülerinin üzerinde artış oldu. İlaç sektörü ile yapılan toplantılar sonucunda bu olağanüstü durumun telafisi ve sonraki üç yıl içerisinde kontrollü büyümeyi sağlamak üzere “ilaçta global bütçe”ye geçilmesi kararlaştırıldı. Bu amaçla 3 Aralık 2009 tarihinde “İlaç Fiyat Kararnamesi”nde bazı değişiklikler yapılmış, ilaveten Sosyal Güvenlik Kurumunun çeşitli tedbirleri yürürlüğe konulmuştur. 2010 yılı ilaç harcama verileri dikkatle izlenmiş ve yıl sonu ilaç harcama miktarının öngörülen bütçe içerisinde kalacağı tahmini yapılmıştır. Bu sebeple ilave tedbir alınması konusu halen gündemde değil. Bütçe aşımının söz konusu olması halinde 2009 yılında uzlaşılan protokol çerçevesinde çeşitli tedbirler yürürlüğe konulabilecek.

- Sahte ilaçların önlenmesi konusunda İlaç Takip Sistemi ne kadar etkili oldu,  tam anlamıyla oturdu mu bu sistem?

İlaç Takip Sistemi tamamen oturdu ve mükemmel çalışıyor. Dünyanın birçok ülkesi Türkiye’deki bu sistemi incelemek için bizden randevu istediler. Son derece iyi çalışan bir sistem haline geldi. Bu sistem, ilaçta kaçak ilaç kullanımını, sahte ilaç kullanımını, sahte kupür kullanarak Sosyal Güvenlik Kurumunun zarara sokulmasını yüzde 99 önleyecek bir sistem haline geldi. Şu anda Türkiye’de vatandaşlarımız ilacı eczaneden almak şartıyla sahte ilaç problemiyle hemen hemen hiç karşılaşmayacaklardır.

Alıntı: hürriyet

SGK doktorların ensesinde!!!

SGK Genel Müdürü Hasan Çağıl, Çukurova Tıp Fuarı'na katılmak üzere geldiği Adana'da yaptığı açıklamada, sağlıkta suistimal örneklerinin her dönemde gündeme geldiğini, bu nedenle Genel Sağlık Sigortası kapsamında bedelini ödedikleri hizmetleri çok daha farklı metotlarla incelemeye başladıklarını söyledi.

''Bugüne kadar olduğu gibi faturalar gelsin, faturalar kağıt üzerinden karşılaştırılsın, örnekleme yöntemleriyle denetimler yapılsın'' gibi metotlar yerine daha etkin yöntemlere başvurduklarını ifade eden Çağıl, ''Bugün kurum olarak, günde ortalama 1,5 milyon kişinin muayene bedelini ödüyoruz. Yine her gün 900 bine yakın kişinin reçete bedelini ödüyoruz. Çok büyük rakamlar bunlar. Bunları siz tek tek oluşturulmuş olan faturalar üzeriden incelemeye kalktığınız zaman hiçbir zaman doğru bir incelemeye ulaşamayız. Örnekleme bu günün şartlarında en iyi inceleme metotlarından biri ancak bununla yetinmiyoruz'' dedi.

Alıntı:medimagazin.com

1 Ekim 2010 itibariyle hayata geçen yeni sistemle muayene ve reçetelerin elektronik ortamda takip edildiğini kaydeden Çağıl, sözlerine şöyle devam etti: 

''Bir hekimin günde kaç kişiye, hangi ilaçları yazdığı, bu ilaçların hangi eczaneden alındığı online sistemle takip ediliyor. Bu uygulamalarımız yanlış anlaşılmasın. Biz hiç kimseyi potansiyel suçlu görmüyor, tedbirimizi alıyoruz. Özellikle de hekimlik gibi kutsal bir mesleği yürüten değerli meslektaşlarım için asla böyle bir şey düşünemem. Bizim açımızdan sağlık hizmeti sunucusu birinci derecede hekim olduğu için bu takibi yapıyoruz.''

SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Çağıl, söz konusu işlemleri takip edebilmek için tüm hastanelerden hekimlerin kayıtlarını istediklerini belirterek, ''Bu kayıtlar bize internet ortamında tek tuşla bildirildi. Bu bildirimle ilgili süre de 1 Ekim 2010'da doldu. Bu nedenle, Sağlık Bakanlığından aldığı tescil numarasını bildirmeyen hekimlerin yazdığı reçeteleri 1 Ekim 2010 itibariyle ödemiyoruz'' dedi.

Özel sağlık sektörü de dahil hangi hekimin, hangi noktada, nerede çalıştığını bildiklerini ifade eden Çağıl, şunları kaydetti:

''Şu anda tüm kamu ve özelde çalışan hekimlerimizin yüzde 95'inden fazlası sistemimize kayıtlı. Kayıtlarımıza girmeyen çok az bir hekimimiz kaldı. Oysa daha önce hastanenin birinde bir sürü reçete yazılmış. Bu reçeteleri kimin yazdığına bakmak istiyorum, 'bilinmeyen' yazıyor. Bugüne kadar hangi hekimin sicil kaydı varsa tüm reçeteler ona yazılmış. Böyle bir takip olur mu? Bu bir defa hekimi korumak açısından da çok önemli. Bazen bakıyorsunuz koskoca bir hastanede 5 tane hekimin ismi var sistemde ve bunların her birisi günde 800 tane hasta muayene etmiş gösteriliyor. Çünkü hep onların ismini yazmışlar. Bunlar doğru şeyler değil.''
  
     -HEKİMİN HİZMET TABLOSU-

  
     Hasan Çağıl, her hekimin ay içinde yaptığı tüm hizmetlerin tablosunun çıkarılacağını, emsalleriyle arasında sapma varsa anında görülebileceğini belirterek, şunları kaydetti: 

''Biz, hangi hizmeti hangi hekimin verdiğini, hangi reçeteyi hangi hekimin yazdığını bilmek zorundayız. Bu nedenle yeni uygulamada her ayın sonunda hizmet faturaları oluşacak. Hekim arkadaşlarımızı, kendi benzerlerine ait kıyaslamalarda olmak üzere bilgilendirme göndereceğiz. Nedir bu bilgilendirme? Doktor A, 'bu kadar hasta muayene ettiniz, şu kadar hasta ameliyat ettiniz, şu kadar hasta yatırdınız, şu kadar işlem yaptınız. Yapmış olduğunuz işlemlerin karşılığında SGK'nın ödemiş olduğu fatura şu' diyeceğiz. Ayrıca bir ayda şu kadar reçete yazdınız. Bu ilaçlar şu firmalara ait. Yazmış olduğunuz ilaçlar şu eczanelerden alınmış. Mesela reçetelerdeki toplam ilaç 300 bin lira. Reçetelerin yüzde 98'i aynı eczaneden alınmış ama reçeteler 100 eczaneye dağılmış. Burada suistimal var mı bilmiyorum. Tutarın 98'ini oluşturan ilaçların tamamı 4 çeşit. Bu gerçek bir örnek. Aynı firmalardan ilaç yazma işini ben yine de suistimal olarak nitelemiyorum. Hekim arkadaşlarımı suçlama niyetinde de değilim.''

Çağıl, ''Elektronik Denetleme Sistemi' adı verdikleri bu uygulamanın bir örneğinin eczaneler için de bulunduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

''Bu uygulama, şu anda test amaçlı olarak Türkiye genelinde devam ediyor. Bugüne kadar ilginç sonuçlar aldık. Size basit bir örnek vermek istiyorum. İstanbul'daki bir eczaneye, 27 kilometre uzaklıktaki bir hastaneden, bir ay boyunca, üç doktordan aynı dört kalem ilacın bulunduğu reçeteler gönderilmiş. Burada reçete taşınmış, hastanın taşındığını hiç zannetmiyorum. Biz bunlara ayrıca inceleme gönderiyoruz. Burada reçete taşınıyor, hastanın taşındığını hiç zannetmiyorum. Bu bir tesadüf olamaz.''

1 Ekim 2010 Cuma

Sınav güvenliği işte böyle sağlanacak

KPSS'de yaşanan kopya skandalının ardından sınav sisteminin son teknolojiyle donatılması için bir takım çalışmalar yapılıyor. Yeni uygulamada; kişiye özel kitapçık, fotoğraflı cevap anahtarı ve soruların bulunduğu kutulara çipli takip sistemi olacak.



Kamu Personeli Seçme Sınavı’ndan başlayarak neredeyse tüm sınavlara yayılan kopya skandalı sonrası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nde "güvenlik harekatı" başlatıldı. 

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, ÖSYM’deki açıkların tespiti ve sınavlarda alınacak önlemler için özel bir rapor hazırlattı. Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyeleri Yrd. Doç. Dr. Hakan Şenel ve Erhan Akmen tarafından hazırlanan raporda, sınav sisteminde kullanılabilecek son teknoloji güvenlik yöntemleri anlatıldı.
ÖSYM’nin güvenliğiyle ilgili ilk kez hazırlandığı ortaya çıkan raporu inceleyen Prof. Özcan, önerilen sistemin 2011’den itibaren yapılacak sınavlarda kullanılması talimatını verdi. 

Yeni düzenlemelere göre sınavlar şu sıkı güvenlik önlemleri altında yapılacak:
 
ADAYA ÖZEL KİTAPÇIK
Star gazetesinin haberine göre, soru kitapçıkları dijital baskı sistemlerinde basılacak. Böylece halen uygulanan ofset matbaa aşamasındaki gibi kitapçıklar alınamayacak.
Her adayın, kendine özel cevap anahtarı, diğer tüm adaylardan farklı soru kitapçığı olacak.
Soruların yeri her kitapçıkta karıştırılacak. Böylece A, B, C, D gibi birkaç grupta değil, sınava giren aday sayısı kadar farklı kitapçık türü ve cevap anahtarı yer alacak. Soruların bluetooth teknolojisiyle servis edilemesinin önüne geçilmiş olacak.

SORU KOLİLERİNE ÇİPLİ TAKİP
Kitapçıkların üç tarafına holospotlu güvenlik bandı takılacak. Kitapçıklara sıkıca iliştirilecek bir kaç milimetrekarelik bir bilgi alanına sahip bu bant, yüksek çözünürlüklü bir lazerle veri taşıyıcıya yazılmış gizli güvenlik özelliklerini barındıracak.
Soru kutuları içine uzaktan izleme çipi gibi elektronik sistemler konulacak. Böylece kutuların ne zaman açıldığı, kutulardan birinin diğerlerinden uzaklaştırılması saniye saniye tespit edilecek.

FOTOĞRAFLI CEVAP KAĞIDI
Cevap kağıdının üzerine adayların fotoğrafları basılacak. Böylece adayların yerine başkaları sınava giremeyecek.
Sınav sonrasında cevap anahtarı ve kitapçıklarının bulunduğu kutular açılır açılmaz, kitapçık ve anahtarlar ayrılacak. Cevap anahtarı taranarak, kopyaları Dijital Kasa Sistemi’ne atılacak. Cevaplar, kağıtlarının tamamı tarandıktan sonra, sınava girenlere web üzerinden anahtarıyla birlikte sunulacak.

AÇIK UÇLU SEÇENEK GELİYOR
Sadece test sorularının olduğu sınavlarda adaylara açık uçlu sorular da yöneltilecek. Böylece test kanalıyla ölçülemeyen becerilerin değerlendirilmesi de mümkün olacak.
Kişiye özel, fotoğraflı cevap kağıtlarının üst bölümüne test yanıtları kodlanacak. Alt bölüme de açık uçlu soru yanıtları el yazısıyla yazılacak.

TEST BİRİMİNE ISO STANDARDI
ÖSYM Test Araştırma Birimi, TS ISO 2700x standartlarına göre güvenlik altına alınacak. Dijital matbaa sistemleri, TS ISO 2700x standartlarına göre inşa edilen binaya taşınacak.

HER ÇALIŞANA ÖZEL ŞİFRE
ÖSYM yönetimi tarafından "Kırmızı alan" adı verilen soruların depolandığı bölümün kapısına iki güvenlik görevlisi konularak, giriş-çıkışlar yasaklandı. ÖSYM’de daha önce beş kişinin bilgisayarlarda aynı şifreyi kullandığı tespit edilirken, yeni uygulama ile bilgi işlem bölümündeki sistem giriş şifreleri kişiye özel hale getirildi. Böylece kimin hangi işlemi yaptığı da belirlenebilecek.

SINAV YERİ DEĞİŞİKLİK SİSTEMİ ÇÖKTÜ
İptal edilen KPSS Eğitim Bilimleri Testi’nin yeniden yapılması  hakkında ÖSYM, sınav yeri değişikliği için başvuru toplamaya başladı. Ancak başvuruların yapılabildiği ÖSYM Aday İşlemleri Sistemi (AİS) çökünce öğretmen adayları zor durumda kaldı.

Alıntı:ntvmsnbc.com

HEKİME YÖNELİK ŞİDDET BİTSİN ARTIK!


Bu yıl onlarca hekim, Türkiye’nin doğusu batısı, kenti kasabası fark etmeden şiddet gördü. 
Daha birkaç gün önce (22.09.2010) Urfa’da bir kadın hekim, uğradığı şiddet sonrası yaşamsal tehlike atlattı. Dün ise İzmir’de, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde genç bir hekim, bir hasta yakını tarafından darp edildi.

İzmir’in göbeğindeki bir hastanede, darp edilen ve kırılan sadece bir hekimin kolu değildi;  hekimlik onuru, geleceğe yönelik mesleki umutları da parça parça oldu. 

Her yıl hekime yönelik şiddetin arttığı ülkemizde,  yöneticilerden önlem almalarını bekliyoruz.  Şiddetin önlenmesi için bir hekimin canını yitirmesi mi gerekiyor?

Sizler, başta Sayın Başbakan ve Sağlık Bakanı, sağlık alanındaki yöneticiler,  hekimlerin onuruyla oynamayınız; başarısız olduğunuz bu sağlık sisteminin faturasını hekimlere çıkarmak, kendinize gelmesi gereken tepkiyi savuşturmak için hekimleri hedef göstermeyiniz. 

Biz hekimler, bu soruna acilen çözüm bulunmasını, hekime yönelik şiddetin durmasını istiyoruz. Devletin hekimin can güvenliğini acilen sağlamasını istiyoruz. Hasta hakları kadar, hekim haklarına da özen gösterilmesini talep ediyoruz.

Can güvenliğimiz için tıp eğitiminde savunma teknikleri mi öğretilmeli? Başhekimlikler polikliniklerde zırh mı dağıtmalı?

Bu devlet, hastasına olduğu kadar, hekimine de sahip çıkmalı.  Bu hekimlere bu ülkenin ihtiyacı olduğu unutulmasın.

Biz İzmir Tabip Odası olarak, her zaman olduğu gibi hekimlerimize sahip çıkacağız; hukuki sürecin de mutlaka takipçisi olacağız. 

Alıntı:izmirtabip.org

Akdağ: Evde bakım hizmetlerinden aile hekimleri sorumlu olacak