29 Mart 2011 Salı

Dekolteye tecavüz akademik özgürlük oldu memlekette !!!

 MEMLEKETİM SON HIZDA DEMOKRATİKLEŞİYOR...EN SONUNDA  DEKOLTEYE TECAVÜZ AKADEMİK ÖZGÜRLÜK SAYILDI...BU DURUMLARA HİÇ ŞAŞIRMAMAK GEREKİYOR.NETİCEDE ALMANLARDA 1930'LU  YILLARDA ''SOSYALİZM NASIL GELSİN?'' DİYE KENDİ ARALARINDA TARTIŞIRKEN BARLARDA  ALKOLİKLERE  NUTUK ATAN HİTLER ; SESSİZCE VE DEMOKRASİYİ KULLANARAK İKTİDAR OLDU...ALMANLARA GÖRE SOSYALİZM GELMEK ÜZEREYDİ , ANCAK BARDAN GELEN HİTLER , İKTİDAR OLDU VE DÜNYA SAVAŞINI BAŞLATTI...AYNI ZAMANDA İNSANLIK ADINA EN BÜYÜK  SUÇLARDAN  BİRİ  İŞLENİYORDU...

BİZDEKİ DURUM DA AYNEN BURAYA GİDİYOR.ANCAK SONUÇ NEREYE  GİDECEK  BUNU GÖRECEĞİZ?


Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK), Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker’in, ’dekolte giyinen kadının tecavüzle karşılaşmasının sürpriz olmayacağı’ yönündeki sözleri hakkında başlattığı inceleme sonuçlandı. YÖK, açıklamayı ’akademik ifade özgürlü’ olarak değerledirip, herhangi bir suç unsuru bulunmadığından Prof. Dr. Çeker hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi.

Prof. Dr. Orhan Çeker, TBMM’ye sunulan ve kamuoyunda ’Hadım Yasası’ olarak nitelendirilen ’cinsel saldırı suçu ile çocuklara ve reşit olmayana tecavüzden yargılananların hadım edilmesini’ öngören tasarıyı değerlendirirken şunları söylemişti:

"Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değildir. Bu konuda suçu işleyenleri savunduğum anlaşılmasın. Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyinen kadının da etkisi küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Bu konuda tabi ki erkek suçludur ama kadının da suçu gözardı edilirse meseleyi çözümde yanlış adım atmış oluruz. Bu olayda her iki taraf da suçludur. Öncelikle belirtmeliyim ki dinimizde böyle bir ceza yok. Bu siyasi otoritenin kararı ile uygulanan bir ceza yöntemidir."

’AKADEMİK İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ’

YÖK, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Orhan Çeker’in, büyük tepki çeken bu sözlerinin basında geniş yer almasının ardından inceleme başlatmıştı. İncelemesini tamamlayan YÖK, açıklamayı ’akademik ifade özgürlü’ olarak değerledirip, herhangi bir suç unsuru bulunmadığından, Prof. Dr. Çeker hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi.

Alıntı: radikal.com.tr

28 Mart 2011 Pazartesi

Yapay radyasyondan nasıl korunulur ?

Dünyadaki radyasyona kaynaklarının yüzde 85'i doğal, yüzde 15'i yapay, havada, suda, toprakta doğal radyoaktif maddeler bulunuyor. Yani insanlar yeryüzünde var oldukları günden bu yana radyasyonla birlikte yaşıyor, doğal ve yapay yollardan radyasyona maruz kalıyor. Radyasyon doğal, yapay veya iyonlaştırıcı radyasyon ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyon olmak üzere ikiye ayrılıyor.

Doğal radyasyon kaynaklarının başında toprak ve güneş geliyor. Güneşin yanı sıra uzayın derinliklerinden ve hatta galaksilerden, atmosfer içindeki atomlarla etkileşerek gama radyasyonu olarak dünyaya gelen kozmik ışınlar da doğal radyasyon kaynakları olarak biliniyor. Işık görünen, ısı da hissedilen bir radyasyon kaynağı. 

Dünya da bir miktar radyoaktif. Yani havasında, suyunda, toprağında doğal radyoaktif maddeler bulunuyor. Yeryüzünde granit, kum taşı, kireç taşı gibi bazı kayalar, uranyum, toryum ile potasyum-40 gibi doğal radyoaktif maddeleri yapısında bulunduruyor. Bunlardan elde edilen malzemelerle kullanılarak yapılan binalar da doğal radyasyon kaynağı. 

Radyasyonun tehlikeli olması ışınlama derecelerine, yani maruz kalınan radyasyon miktarına bağlı. Yapay radyasyon kaynaklarından korunmak için pek çok yöntem bulunmakla birlikte, doğal radyasyonun tümünden korunmak mümkün olmuyor. Ancak miktarın azaltılması için bazı önlemler alınması gerekiyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın verilerine göre, doğal radyasyon nedeniyle tüm canlılar yıllık ortalama 2,8 milisivert (mSv) radyasyona maruz kalıyor. Bu miktarın yüzde 85'i doğal kaynaklardan yani topraktan, güneşten ve uzaydan gelen kozmik ışınlardan kaynaklanıyor. Geriye kalan yüzde 14'ü tıbbi ışınlamalar ve yüzde 1'i de insan yapımı (nükleer silah denemeleri nedeniyle atmosfere salınmış radyoaktivite ve nükleer santral) unsurlardan kaynaklanıyor.

HANGİ EV DAHA SAĞLIKLI?

İnsan hayatı boyunca en fazla maruz kaldığı doğal radyasyon radon gazı (Dünyanın oluşumundan itibaren yerkürenin içinde bulunan uranyum, toryum gibi radyoaktif maddeler bozunarak radon gibi maddelere dönüşüyor). Topraktan sızan bu gaz özellikle kapalı alanlarda toplanıyor. Brezilya, Hindistan'ın bazı plajları, İran'ın bazı bölgeleri ile Norveç, İsveç gibi kuzey ülkelerinde doğal radyasyon daha çok bulunuyor. 

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının verilerine göre radonda dünya ortalaması 400 Bekerel/metreküp (Bq/m3), Türkiye ortalaması ise 52 Bq/m3. Yani Türkiye'de korkulacak düzeyde bir radon birikimi söz konusu değil. Buna rağmen kapalı ortamlara çok dikkat etmek gerekiyor. Bu gaz, yer altından binaların duvar ve tesisat boşluklarına sızarak odaların içerisine giriyor. Ortalama olarak da kapalı bir ortamda 24 saate bir en üst seviyeye ulaşıyor. 

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Radyasyon Sağlığı ve Güvenliği Dairesi uzmanı ‘'Bu gazdan korunmanın tek çaresi en az 24 saatte bir evleri 15 dakika havalandırmaktır. Radon gazı topraktan çıkan ve yerden yükselen bir gaz, bu nedenle giriş veya bodrum katlarında oturan insanlar radona daha çok maruz kalıyor. Havalandırılmamış odada bir de sigara içilirse, radon ve sigara kanseri tetikleyen en önemli unsurlardan biri'' diye konuştu. 

Öte yandan eski evlerde yıpranmış tesisat ve duvar boşluklarından da radonun daha hızlı çıktığı ifade ediliyor. Radon, çimento, kiremit gibi topraktan üretilen yapı malzemelerinde de bulunduğu için ahşap evlerin daha sağlıklı olduğunu da belirtiliyor. 

EN ÇOK HAVUÇ, AYÇİÇEĞİ VE PATATESTE VAR

Topraktaki doğal radyasyon nedeniyle gıdalarda da radyasyon bulunuyor. Gıdalar içinde de ayçiçeği, havuç, patates, kuru yemiş, maden sularında diğer gıdalara göre daha yüksek radyasyon bulunuyor. Düşük düzeyli radyasyondan korkulmaması gerektiğini, hatta bunların vücut için ihtiyaç olarak bile nitelendirilebileceğini kaydeden TAEK uzmanı, ''Toprakta bulunan her şey bizim vücudumuzda da var. Bu zararlı radyasyon değil ama radyoaktivite vardır. Bu şuna benzer vücudunuzun demire de ihtiyacı var, çinkoya da. Bunları almanız gerekiyor'' dedi. 

RÖNTGEN ÇEKİLİNCE RADYOAKTİF OLUNMUYOR

Hastanede çekilen filmlerin de iyonlaştırıcı radyasyon kaynağı olduğuna işaret eden TAEK uzmanı, film çektirince radyoaktif olunmadığını ve film çektiren kişinin de sanıldığı gibi etrafa radyasyon yaymadığını belirtti. TAEK uzmanı, ''Filmler x ışını denilen radyasyonla çekiliyor. Lambadan gelen ışık gibi düğmeye basıldığı zaman ışık geliyor, düğmeye basıldığında da bitiyor. Vücutta birikimi söz konusu olmuyor'' diye konuştu. 

Nükleer tıpta vücuda verilen radyoaktif maddeler nedeniyle hassa belli bir süre dışarıya çıkarılmıyor, hatta bu kişilerin idrarları, dışkıları bir süre korunuyor, zararsız seviyelere çekildikten sonra da atılıyor. 

MİKRODALGA FIRIN, TRAŞ VE FÖN MAKİNELERİNE DİKKAT

İnsan yapısı yapay radyasyon kaynakları, x ışınlarının ve nükleer reaktörlerin keşfinden sonra insanlığın hizmetine yaygın olarak sunuldu. Yapay radyasyonun fabrikalarda, eğitimde, endüstride, tarımda birçok uygulama alanı bulunuyor. Cep telefonları, elektrikli aletler, fön makinesi, traş makinesi, mikrodalgalar iyonlaştırıcı olmayan radyasyon kaynaklarından bazıları. 

İyonlaştırıcı olmayan radyasyonun çok net sonuçları olmasa da bazı bilim adamları psikolojik etkilerinden kansere kadar birçok sağlık sorununa yol açtığını belirtiliyor. Radyasyonun zararları tam olarak tespit edilmediği için bu tür kaynakların minimize edilmesi gerektiğine işaret eden uzmanlar, TAEK olarak bu nedenle hava alanlarına konulmak istenen insan görüntüleyen cihazlara izin vermediklerini belirtti. Uzmanlar, alışveriş merkezleri ve havaalanlarındaki güvenlik kapılarında ise metal dedektör olduğuna ve bunlarda radyasyon bulunmadığına da dikkat çekti.
Yapay radyasyon konusunda araştırma yapan Gazi Üniversitesi Noniyonizan Radyasyondan Korunma Merkezi'nin elektromanyetik radyasyondan korunmak için önerileri şöyle: 

•Kullanmadığınız elektrikli aletleri ya kapalı tutunuz ya da fişten çıkarınız. Çünkü cihazlar ''stand by'' konumunda kaldığı sürece elektromanyetik kirlilik yaratıyor.

• Düşük radyasyonlu bilgisayar ekranı kullanmaya özen gösteriniz ya da ekran filtresi kullanınız, mümkünse plazma ekran tercih ediniz. 

• Ekonomi (halojen ve flüoresan) lambaları okuma lambası olarak kullanmamaya özen gösteriniz.

• Dinlendirici bir uykuya geçmek için en ideal koşulun yatak odasında TV ve bilgisayar bulundurmamak veya bu cihazların tamamen kapalı konumda olmasını sağlamak olduğunu hatırlayın.

• Elektrikli battaniyeyi yatağa girmeden kapatınız. 

• Elektrikle çalışan radyolu çalar saatleri başınızdan mümkün olduğunca uzakta tutunuz, mümkünse pille çalışanlarını tercih ediniz. 

• Güçlü elektromanyetik alanlar pineal bezden melatonin salgılanmasını etkiler. Saç kurutma makinesinin manyetik alanı yüksektir, bu nedenle sürekli kullanmak yerine aralıklarla kısa süreli kullanınız. 

• Yatak odasında başucunuzdaki duvarla komşunuzda bir elektronik aletin bitişik durmamasını sağlamaya çalışınız. 

• Cep telefonlarını sohbet amaçlı kullanmayınız. Cep telefonunuz kullanmadığınız sürede mümkünse kapalı olsun. 

• Cep telefonu kullanımının beyin aktivitesinde etkili olduğu gösteren çalışmalar var. Çocuklarda sinir sistemi ve başın gelişimine devam ediyor olması dolayısıyla, çocukların ve gençlerin yetişkinlerden daha çok risk altında olduğu bir gerçektir. Bu nedenle 16 yaş altındaki çocukların cep telefonu kullanmamaları, kullanmalarının zorunlu olması durumunda ise günde 10 dakikayı geçmemeleri Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından önerilmektedir. 

• Cep telefonu kullanırken kesinlikle kulaklık kullanınız. Cep telefonunu açıksa kendinizden en uzak mesafeye bırakınız. SAR<1 W/kg olan cep telefonlarını tercih ediniz. 

• Dizüstü bilgisayarlar (LCD ekran) şarjlı kullanıldığında düşük EM alana sahiptir, uzakta şarj ediniz. 

• Fotokopi makinelerinden (yüksek manyetik alan) en az 50 cm uzakta durunuz. 

• Elektrikli tıraş makinesini mümkünse şarjlı kullanmayı tercih ediniz. 

• TV ekranlarından (ön ve arkasından) en az 2 m uzakta bulununuz. 

• Elektrikli daktiloları kullanmadığınızda fişten çıkartınız.

Alıntı: ntvmsnbc.com

21 Mart 2011 Pazartesi

Domuz gribi yeniden Türkiye'de...

Milas'a bağlı Selimiye beldesinde yaşayan İlyas Y, ani başlayan yüksek ateş, burun tıkanıklığı ve akıntısı, eklem ve kas ağrısı, şiddetli yorgunluk, solunum güçlüğü belirtilerinin ardından aniden yaşamını yitirdi.
 
Aynı gün hastanın 22 yaşındaki kızı da benzer belirtilerle apar topar tedaviye alındı.
 
İlyas Y'nin yaşadığı beldede defnedilmesinin ardından, aynı gün akşam saatlerinde Begüm Y. (22) adlı kızı da babasında görülen belirtilerle hastalandı. Ailenin çağırdığı ambulansla 75. Yıl Milas Devlet Hastanesi acil servisine kaldırılan genç kıza ilk müdahale burada yapıldı. Akciğer röntgeni çekilen genç kızın, durumunun ağır olduğu belirlenince hemen harekete geçilerek İzmir 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi'ne sevki sağlandı. Tedavi altına alınan Begüm Y.'nin durumunun iyiye gittiği öğrenildi.
 
Hastalığın henüz net teşhis edilememesi nedeniyle Sağlık Bakanlığı'na bilgi veren devlet hastanesi yetkilileri, acil servisi ve bazı servislerin tahliyesini sağladı. Acil bölümüne, önemli durumlar dışında hasta kabul edilmedi. 75. Yıl Milas Devlet Hastanesi Başhekimi Opr. Dr. Ziyanur Başer ve Toplum Sağlığı Merkezi Başkanı Doktor Duygu Sarı da hastaneye gelerek kriz koordinasyonunu sağladı. 
 
Hastaya müdahale eden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doktor Turcen Konya Dönmez; "Bakanlığımız, hastane ve Toplum Sağlığı Merkezi gerekenleri yaptı. Hasta şu anda ambulansla hastaneye sevk ediliyor. Aynı aileden iki kişi de benzer belirtiler taşıyordu. Grip semptomlarından şüpheleniyoruz." diye konuştu.
Toplum Sağlığı Merkezi ve 75. Yıl Milas Devlet Hastanesi doktorlarından oluşan ekibin hasta ailesinde gece saatlerinde yaptığı incelemede de herhangi bir olumsuz duruma rastlanmadığı öğrenildi

14 Mart 2011 Pazartesi

Akdağ'dan dünkü eyleme "Che" cevabı

SAĞLIK BAKANIN KUTLAMA İÇİN TÖRENE KATILDIĞI FAKÜLTEYE DİKKAT ÇEKMEK İSTERİM...

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi’’nde 14 Mart Tıp Bayramı dolayısı ile düzenlenen törene katıldı. Akdağ, girişte gazetecilerin sorularını yanıtladı. "Dün sağlıkçıların geniş katılımlı bir eylemi oldu. Değerlendirmeniz nedir?”soru üzerine Akdağ, “Geniş katılımdan neyi kastettiğinize bağlı. Eylemde sağlıkçıların yanında kimlerin olduğuna bağlı. Mutlaka sağlıkçı arkadaşlarımız da vardı. Türkiye de herhangi bir mesele için gösteri yapmak, eylem yapmak… Bunlar özgürlüklerin sınırı içinde." diye konuştu.

Türkiye’de sağlıkta önemli bir değişim yaşandığını belirten Akdağ, yeni bir sağlık sisteminin hayata geçtiğini kaydetti. Akdağ, "Vatandaşımız bundan çok memnun. Bu arada gayrı memnunlar elbette olabilir. Ama enteresan pankartlarda vardı. D. Che Guevera’nın izindeyiz, diye pankart bile vardı. Dolayısı ile bu meselenin ne kadar sağlıkçı meselesi olduğunu bu kabil pankartlar aslında biraz anlatıyor." dedi.

"SAĞLIKTA GENEL GREV OLMAZ"

Akdağ, gelen taleplerin karşılanıp karşılanmayacağı yönündeki bir soru üzerine, şunları dile getirdi: “Bana bir talep gelmiş değil… Che Guevera’nın izindeyiz, diye gelen bir talep sağlık sistemi ile ilgili olamaz. Çok açık konuşuyorum. Genel grev falan da. Sağlıkta böyle bir şey olmaz. Geçtiğimiz 8,5 yıl içinde belli örgütler bu çağrıları çok yaptılar. Ama sağlıkçılar, hekimler, gönülleri insan sevgisi ile dolu, yeminlerine sadık insanlar hiçbir zaman böyle şeylere itibar etmedi. Bundan sonra da etmeyeceklerdir.”

Alıntı : medimagazin.com

Vali’den doktorlara: Benden 3 bin 500 lira fazla maaş alıyorsunuz, ağlamayın

DÜN YAZDIĞIM YORUMUN ÜSTÜNE ÇOK GÜZEL OLDU...ZİHNİYET AYNI ...DURMAK YOK YOLA DEVAM YANİ.....


14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri çerçevesinden Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’ndeki düzenlenen programda konuşan Adana Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Nuh Demirpas, tam gün yasası, güvencesiz çalışma ortamı, doktorlara getirilen performans sistemi ve doktorların maruz kaldığı şiddet gibi konularda eleştirilerde bulundu.

Demirpas, “Yine bir 14 Mart geldi. Hekimler ve sağlık çalışanları mutsuz ve umutsuz. Mesleki geleceklerini belirleyemeyen ne olacağı hakkında yorum yapamayan sağlık emekçileri olarak bugünlere nasıl getirildiğimizi biliyoruz.” dedi. İktidarın, sağlıkta dönüşüm programı adı altında piyasalaştırma, ticarileştirme ve özelleştirme projesini dört dörtlük uyguladığını anlatan Demirpas, esas amacın özel sektörün bu alanda büyüyeceği bir ortamın oluşturulması olduğunu anlattı.

Adana Valisi İlhan Atış ise Demirpas’ın konuşmalarına sert çıktı. Sağcısı ve solcusunun da Türkiye’de yıllardır tam gün yasasını savunduğunu vurgulayan Atış, “Tam gün geldi şimdi ‘istemezük’ diyorlar. Sakıncaları olabilir. Doktorlarımız Türkiye’de çalıştığının emeğini alabilen meslek mensuplarından en başta geleni. Ben tam 41 yıldır çalışıyorum. Devletin valisiyim. Hiçbir şikayetim yok. Şimdi bir aile hekimi benden 3 bin 500 lira fazla para alıyor. Benden 10 kat fazla alabilir hayat kurtarıyor. Ama az diyerek ağlamayalım. Maaş yönünden en çok maaşı alan sizlersiniz. Ama ah vah edip, eziliyoruz, perişanız, şiddete uğruyoruz, iş güvemiz yok demeyin. Yapmayın Allah aşkına. Çok daha iyi olmalıyız iyinin sonu yok. Bugün Türkiye’de mezun olduğundan itibaren iş bulacağım mı diye endişeye düşmeyen tek bölüm tıp mezunlarıdır.” dedi.

ÖZEL HASTANELER ÇOĞALSIN

“En sevmediğim şey toptan kabul etmek ve toptan reddetmektir.” diyen Atış, “Hiçbir sistem tümüyle güzel değildir ve tümüyle kötü değildir. Bakarken hem iyi yanlarına hem de kötü yanlarına bakmak lazım. Çevremde doktor ve polisler var, doktorlar tek tek muayenehane açıp da saat 15.00'ten sonra yorgun argın muayenehaneye koşup 19.00'a kadar çalışınca özel ticaret olmuyor da, bu doktorlar bir araya gelip de muhteşem bir hastaneler kurunca özel ticaret mi oluyor. O da ticaret de bu da ticaret değil mi. Ticaret kötü bir şey değil ki. Eğer ticareti halkın sağlığı için kuruyorsanız para da kazanacaksınız. Neresi ayıp. Özel okulların artırılması için uğraşılırken özel hastanelerin çoğalması da güzel bir şey. Balcalı Hastanesi’nde yetişen insanlar bir araya gelip çok iyi hastane kuruyorlar. Yabancı ülkelerden hastalar geliyor artık. Bunun nesi kötü.“ ifadesini kullandı.

4 YILDA 17 DOKTOR ŞİDDETE MARUZ KALDI

“Eğer siz iş güvencemiz yok derseniz, iş güvencedeki kavramda farklılığımız olabilir.” diyen Atış, “Bana göre doktorlar dünyanın en güzel mesleğini yapıyorlar. Muhteşem meslek olunca muhteşem zorlukları da oluyor. Şiddete maruz kalan meslekler açısından nüfus memurları ve maliye memurları doktorlardan daha çok kalıyor. 4 yıl içinde şiddete maruz kalan sağlık mensubu 17. Nüfus memuru sayısı ise 56, maliye memuru 116. Şiddete maruz kalmak toplum problemidir. Çok okumuş olsa bile eşini döven insan varsa doktoruna karşıda şiddete davranan insan vardır. Bunu çözmek de doktorların, psikologların işidir.“ şeklinde konuştu.

“Bir doktor devlet kadrosuna girerse ölünceye kadar orada.” diye konuşan Atış, “İşe gitse de orada gitmese de orada. Çalışsa da çalışmasa da orada. Eskiden sivil toplum örgütlerimiz performans değerlendirmesini savunurlardı. Objektif değerlendirme olsun ki çalışanla çalışmayan ayırt edilsin diye Eğer performans değerlendirmesinde kriterlerde yanlışlık varsa a değerlendirilebilir. Bana göre performans değerlendirmesi doktor görevini gerektiği gibi yapıyor mu yapmıyor mu gibi değerlendirme olmalıdır. Bu vali için de kaymakam için de olmalıdır. Performans değerlendirmesini yine siz yapıyorsunuz.” dedi.

Doktor adaylarına da seslenen Atış şunları söyledi: “Siz bilmezsiniz. 10 yıl önce SSK’da muayene olmak mümkün değildi. Saatlerce sırada bekleyeceksiniz. Başını öne eğmiş doktorunuz size bakmadan muayene ettikten sonra ilaç almak için saatlerce kuyruğa girip alacaksınız. Şimdi ayrım yok isteyen istediği hastaneye gidiyor. Yeşil kartlılar için çok daha kolay. Yeşil kartınızı gösterdiğinizde rektör olmaktan daha güzel. İstediğiniz tedaviyi yaptırırsınız. Halkın memnuniyeti ön plandaysa halk memnun."

İl Sağlık Müdürü Aytekin Kemik ise 8 yıllık süreçte sağlıkta halkın memnuniyetinin yüzde 39’dan yüzde 73’lere geldiğini vurgulayarak, “Bunu yaparken de ABD’nin sağlık hizmetinde kişi başı yılda 7 bin 250 dolarken Türkiye’de bu işi 600 dolarla yapıyor. Bütçemiz kısıtlı. Gelişmiş ülkelerin yaklaşık 3’te biri kadar hekim arkadaşımız var. Gelişmiş ülkelerde 100 bin kişiye 700 hemşire düşerken biz de ebeler de dahil 170 ebe-hemşire düşmektedir. Biz yoruluyoruz ama iş güvencesiyle ilgili düşüncelerine katılmıyorum. 8 yıldır sağlıkta dönüşüm projesi devam etmektedir. İşiyle ilgili bir tane problem yaşayan bir tane sağlık personeli yoktur.” dedi.

Bunun üzerinde salondaki katılımcılardan eski Adana Tabip Odası Başkanı Osman Küçükosmanoğlu ise “Olur mu öyle şey’ Nereden çıkarıyorsunuz. Ben 10 tane yaşadığımı söyleyebilirim.” diye çıkıştı. Bunun üzerine Sağlık Müdürü Kemik, konuşmasına devam etti.

Alıntı: medimagazin.com

Çok Ses Tek Yürek Mitingi çoşkulu geçti

Sağlıkta özelleştirmelere karşı, 16 sağlık örgütünün organizasyonu ile düzenlenen "Çok Ses Tek Yürek" mitingi, onbinlerce sağlık çalışanının katılımıyla, bugün (13 Mart 2011) Ankara'da Sıhhiye Meydanı'nda gerçekleştirildi. Mitinge, çok sayıda sendika, meslek örgütü, siyasi parti temsilcisinin yanı sıra vatandaşlar da destek verdi.


Mitinge katılmak üzere Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelen sağlık çalışanları, sabah saatlerinden itibaren Ankara Garı'nda toplanmaya başladı. "Sağlıkta özelleştirmeye karşı çok ses tek yürek", "Kadrolu iş, güvenli gelecek", "Sağlık haktır, satılamaz", "Taşerona başkaldırıyoruz", "Sağlıkta ticaret ölüm demektir", "Sağlık haktır" ve  "Sağlıkta dönüşüm yalanına hayır" yazılı pankartlar ve dövizler taşıyan topluluk, "AKP sağlığa zararlıdır", "Sağlık haktır satılamaz", "Gün gelecek, devran dönecek, AKP hakla hesap verecek" sloganları, şarkılar ve türküler eşliğinde Sıhhiye'ye doğru yürüyüşe geçti. Yoğun kalabalık nedeniyle, kortejin Sıhhiye Meydanı'na yerleşmesi zaman aldı. Miting alanı neredeyse tamamen dolduğunda, halen Gar'dan hareket etmeyen gruplar bulunuyordu.

Sağlık çalışanlarının, hekimlerden oluşan ritm grubunun ve sloganların eşliğinde alana yerleşmesinden sonra, devlet tiyatrosu sanatçısı Şebnem Gürsoy ve Dr. Köksal Aydın, "Sağlıkta Yalanlar ve Gerçekler" başlıklı sunumu yaptılar. Sunumun ardından, mitingi düzenleyen ve destekleyen örgütlerin yöneticileri, miting alanını selamladılar ve konuşmalara geçildi.

Onbinler "grev" diye haykırdı

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, konuşmasına Cahit Sıtkı Tarancı'nın "Memleket İsterim" şiiri ile başladı. "Evet, biz sağlıkçıyız ama sağlığımız iyi değil" diye konuşan Bilaloğlu, sağlık alanının sorunlarını sıklıkla çalışan olarak ama hasta ya da hasta yakını olarak da yaşadıklarını söyledi. Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı; halkın yaşadığı, daha kötüsü yaşayacakları sorunları bildiklerini belirten Bilaloğlu, vatandaşlara hitaben "Bize güvenin. İsteklerimiz ortak, aynı yerdeyiz. Birbirimize ihtiyacımız var. Herkese sağlık güvenli gelecek istiyoruz" diye konuştu. 

Bilaloğlu, AKP'nin, Sağlık Bakanlığı'nın sağlıkçıların bu haykırışını dikkate almamaya devam edeceğini, bu haykırışları anlamayacağını belirterek, "Ama moral bozmak yok" dedi. İsteklerinin son derece net olduğunu belirten Bilaloğlu, sağlık çalışanları olarak iş güvencesi, gelir güvencesi, can güvencesi ve mesleki bağımsızlık istediklerini; vatandaşlar açısından da katkı-katılım paylarının kaldırılmasını talep ettiklerini hatırlattı. 
Bilaloğlu, AKP bu haklı talepleri anlamadığında, görmezden geldiğinde yapılacak şeyin tek ve çok açık olduğunu vurguladı. Bilaloğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu işin tedavisi var mı? Kesin mi? Ama uygulayana, yani sizlere ve bir özelliğinize ihtiyaç gösteriyor. Israrlı, kararlı olmak, birbirinize güvenmek, sımsıkı sarılmak.
Kararlı mısınız tedavi etmeye? Şimdi tedavinin adını herkes önce tek tek içinden söylesin, sonra fısıldasın, giderek artsın, yükselsin!"

Topluluğun, Bilaloğlu'nun sözlerini "grev" haykırışlarıyla karşılaması üzerine, Bilaloğlu, "Bu gönülden isteği gönülden cevaplıyor ve emir kabul ediyorum" diye konuştu. Bilaloğlu konuşmasını, "Ne para ne pul, onurumuz ve çocuklarımız, sağlık hakkı/haklarımız, çocuklarımızın geleceği için buradayız" diyerek tamamladı.

Özelleştirmeye hayır

SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun, sağlıkta özelleştirmeye izin vermeyeceklerini kaydetti. Yorgun, ''Özelleştirmeye, sağlık hakkının gasbına, sağlık kuruluşlarının işgaline, performans sistemine ve döner sermaye çarkına karşı isyandayız. Eşit, parasız ve ulaşılabilir sağlık hizmeti için direniş ruhunu sonuna kadar sürdüreceğiz'' diye konuştu.

Dev-Sağlık İş Sendikası Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu, "insan ihaleyle çalıştırılmaz, sağlıkta taşeron olmaz" diyerek yıllardır mücadele ettiklerini belirtti. Taşeronlaştırmanın işsizlik, güvencesizlik, kölece çalışma ve yaşam koşullarının adı olduğunu belirten Çerkezoğlu, sağlığın piyasalaştırılmasına yönelik mücadelelerinin süreceğini vurguladı. Çerkezoğlu, "Sağlığın piyasalaştırılmasına, sağlık çalışanlarının güvencesizleştirilmesine karşı mücadele etmek, emeğimize, geleceğimize, onurumuza ve çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmaktır" diye konuştu.

Türk Medikal Radyoteknoloji Derneği (TRMT-DER) Derneği Başkanı Nezaket Özgür de radyoloji çalışanlarının haklarının tek tek elinden alındığını ve sağlıksız ortamlarda çalıştırıldıklarını ifade etti. Özgür, "Tıbbi radyasyon kaynaklarıyla çalışanlar olarak, bizi bu koşullara zorlayanları, güvencesiz çalışmayı, sağlıkta ucuz emek sömürüsünü, tam gün yasasını dayatanları kınıyoruz" dedi.

Konuşmaların ardından, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi asistan hekimlerinden oluşan Hacettepe Band grubu bir konser verdi. Konserin ardından sağlık çalışanları ellerindeki beyaz balonları hep birlikte gökyüzüne bıraktılar. Miting, son olarak Ezginin Günlüğü grubunun verdiği konserin ardından sona erdi.

Alıntı: ttb.org.tr

13 Mart 2011 Pazar

Çok Ses Tek Yürek Mitingi Ankara'da yapılıyor

TTB'nin organize ettiği mitingi Ankara'da yapılıyor.

Bugün gelinen son noktada ; uygulanan sağlık politikaları ve sağlık çalışanlarının özlük haklarının gerilemesi protesto edilecek.12 Eylül 1980'de Kenan EVREN ile başlayan gerileme artık en dip seviyede.Kenan Evren ; 'doktorlar askerlerden niye fazla maaş alıyor?' diyerek işe başlamıştı.Özal dönemi ile başlayan liberal politikalar sonucu 2000'li yıllarda sosyal güvenlik kurumları batma noktasına geldi.İşverenler primleri ödemedi , masraflar denetlenmedi ,hatta Emekli Sandığı ;yaptığı karlarla devletin bütçe açığını kapadı.Sonunda SSK 1 günde devlete geçti.İşçilerin primleri ile yapılanan kurum, 1 gecede adeta gasp edildi ve devlete geçti.Sosyal güvenlik kurumlarının tüm mal varlıkları  yok pahasına satıldı ve hepsi SGK çatısı altında birleştirildi.Ardından 'yeşil kart popülizmi' başladı.Bu dönemlerde sağlık çalışanlarının özlük hakları adeta eridi.90'lı yıllarda Dünya Bankası'na verilen sözlerle garanti altına alınan aile hekimliği ,2005'te pilot olarak uygulanmaya başladı.Artık ilaç şirketlerinin istekleri uygulanıyor ve Dünya Bankası hibelerinin meyveleri alınıyordu.Halk sağlığı ; artık sadece üniversitede anabilim dalı adı olarak gündemdeydi.

Sağlık özelleşirken aile hekimliği ile tasarruf edileceği yalanı ortaya atıldı.Böylece devletin sağlık harcamaları azalacaktı.Ancak sonra rakamlar dedi ki; ''harcamalarda azalma yok katlarca artış var''.Sevk zinciri olmayan bir sistem nasıl tasarruf edebilir ki?

Bir süre sonra SGK'da  batırılacak , devlet hastaneleri özelleşecek ,hasta poliçeleri(yani bir çeşit kasko) devri başlayacak.Yani devlet kişiden para alacak ama tüm hastalıklarını tedavi etmeyecek.Eğer tüm hastalıkların tedavisi isteniyorsa el cebe daha fazla girecek...Böylece SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM tamamlanacak ve PARAN KADAR SAĞLIK HİZMETİ dönemi başlayacak.Yani şu anda ABD ve İngiltere'nin geri dönmeye çalıştığı ama maddi nedenlerle dönemediği sisteme biz son hız gidiyoruz.

Gelinen noktada sağlık çalışanları ötekileştirilmiştir.Halk tarafından saygı görmeyen , PARA BABASI olarak bilinen ya da YATA YATA PARA KAZANAN  bir kitle oldu sağlık çalışanları.Sağlık örgütlerinin dedikleri hiç dikk alınmadı.Hatta bu örgütler MARJİNAL olarak nitelendi.Bunda ;son 30 yıllık iktidarların hepsinin katkısı vardır.

İşte tüm bunlar ışığında TÜM SAĞLIK ÇALIŞANLARININ 14 MART'ı kutlu olabilir mi?Umarım olur...



Yukarıda video; 13 Mart Çok SES Tek YÜREK Mitingi için Türk Tabipleri Birliği tarafından hazırlanmıştır..


11 Mart 2011 Cuma

Tamgün için Sağlık Bakanlığı genelge göndermiş

SAĞLIK BAKANLIĞI TARAFINDAN 81 İL VALİLİĞİ'NE GÖNDERİLEN TAMGÜN GENELGESİNE TÜRK TABİPLERİ  BİRLİĞİ'NDEN AÇIKLAMA GELDİ...

Hekimler günlerdir, geleceklerini planlayabilmek için Sağlık Bakanlığı’ndan bir açıklama bekliyor. Sağlık Bakanlığı'nın internet sayfasında Sayın Bakan Recep Akdağ’ın medya kuruluşlarında yaptığı sözlü açıklamaların dışında yazılı bir açıklama duyuru bugüne kadar yapılmadı. Bakanlık hekimlerin bir insan, kamu çalışanı olarak haklarını tanımamaya devam ediyor.

Bu arada 8 Mart 2011 tarihinde, ”Kamuda hekimlerin tam gün çalışması”  konulu genel yazının hazırlanıp 81 İl Valiliği'ne gönderildiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bu yazıda Sağlık Bakanlığı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun (DİDDK) kararını eksik bir biçimde alıntılayarak, bugüne kadar hiç göstermediği bir ivedilik içinde İl Sağlık Müdürlükleri'nden ”yargı kararının” uygulanmasını istiyor. Hekimlerin Sağlık Bakanlığı'nın uygulama işlemini ansızın İl Sağlık Müdürlüğü ekiplerini karşılarında bulduklarında öğrenmeleri uygun bulunmuş. Herhalde ”kaçacak olmalarından” şüphe edilmiş.

Öncelikle Sağlık Bakanlığı'nın bu genelgesi ”yargı kararının uygulanması” işlemi değildir. Çünkü genelgede ”uygulanması istenen” DİDDK’nun itiraz kabul kararı, bir yürütmeyi durdurma ya da iptal kararı değildir. DİDDK itiraz kabul kararında 1219 Sayılı Yasa'nın 12. maddesinin 3 fıkrasının ve  Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının anlamını yeniden yorumlamıştır. Sağlık Bakanlığı da, bu yoruma da dayanarak Anayasa Mahkemesi'nin kararına rağmen çalışma yasaklarını her koşulda uygulamak istemektedir.  Ancak yaptığı işlem 2577 Sayılı İdari Yargılama Usul Yasası uyarınca yargı kararının uygulanması işlemi değildir. Yaptığı işlem 1219 Sayılı Yasa'nın 12. maddesini Anayasa'ya ve Anayasa Mahkemesi'nin kararına aykırı olarak yorumlayıp uygulama işlemidir.  Bu nedenle de Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlayacağına dair emredici hükmün yer aldığı Anayasa'nın 153. maddesine, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararında belirttiği 17 ve 56. maddelere aykırı bir işlemdir.

Türk Tabipleri Birliği, Danıştay İDDK’nin Anayasa Mahkemesi kararına aykırı yorumu ile yeniden anlamlandırılan yasa hükmünün Anayasa’ya aykırılığını itiraz yolu ile ileri sürmüş ve dosyanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesini istemiştir. Bu talebinin önümüzdeki günlerde değerlendirilip karara bağlanması söz konusu olacaktır. Sonucu derhal duyurulacaktır.

Sağlık Bakanlığı’nın 8 Mart tarihli genelgesi ile uygulama işlemlerinin nasıl yürütüleceği, hekimlere bir tebliğ işlemi yapılıp yapılmayacağı belirtilmemiştir. Hukuk devleti ilkesi uyarınca Sağlık Bakanlığı tarafından hekimlere uygulamanın nasıl yapılacağına ilişkin bir bildirimin yapılması gerekmektedir. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın bugüne kadar sürdürdüğü tutum dikkate alınarak bu bildirimi yapmayabileceği düşünülmektedir.

Bu nedenle hekimlerin;
a)   İl Sağlık Müdürlükleri ya da çalıştıkları kamu kurumlarının yöneticileri aracılığı ile yapılacak yazılı bildirimi bekleyip, yapılacak bildirimin altına ya da ayrı bir dilekçe ile Sağlık Bakanlığı işlemi nedeniyle, çalıştıkları işyerlerinden ayrılmak zorunda kaldıkları, muayehanelerini kapatmak zorunda kaldıklarını bu nedenle uğradıkları zararlara dair hukuki haklarını saklı tuttuklarını belirtmeleri ve bir örneğini kendilerinde saklamaları,

b)   Kendilerine bir tebliğ işlemi yapılmaksızın Sağlık Bakanlığı’nın 16.7.2010 tarihli duyurusu ve 8 Mart 2011 tarih ve 10538 sayılı Genelgesi nedeniyle işlerinden ayrılmak-muayehanelerini kapatmak zorunda kaldıklarını belirtir bir dilekçeyi, çalıştıkları kuruma veya il sağlık müdürlüklerine vermeleri, evrak kayıt numarası ile tarihini almaları, dilekçelerine bu nedenle uğradıkları zararlar için her türlü hukuksal haklarını saklı tuttuklarını belirtmeleri önerilmektedir.

Sağlık Bakanlığı'nın kamu kurumları dışında çalışmayı yasaklamasına dair  işlemleri nedeniyle işyerlerinden ayrılmak, muayehanelerini kapatmak zorunda kalan hekimler, bireysel uygulama işlemlerinin iptali için idare mahkemelerinde dava açabilir. Bunun için Türk Tabipleri Birliği Hukuk Bürosu tarafından örnek dava dilekçesi hazırlanmıştır. Bu konuda iptal davası açmak isteyen hekimlere bu dava dilekçeleri gönderilecektir.

Bu arada, kamu dışındaki işlerinde çalışmaya devam eden hekimler yönünden nasıl bir yaptırım uygulanabileceği de sorulmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinde memurlarına verilecek disiplin cezaları düzenlenmiştir. Özel olarak hekimlerin kamu kurumlarındaki mesailerinin bitiminde kamu kurumları dışında hekimlik yapmaları disiplin cezası verilecek fiiller arasında sayılmamıştır. Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilecek fiiller arasında da değerlendirilmesi hukuken mümkün değildir. Ancak uyarma, kınama, aylıktan kesme veya  kademe ilerlemesi cezası verilecek fiillerden birinin kapsamına dahil edilip ceza verilmesi söz konusu olabilir. Verilecek bu cezalara karşı da yargı yolu açık bulunmaktadır.

genelge 1. sayfa
genelge 2.sayfa


Alıntı : Türk Tabipleri Birliği

Aİle Hekimliğinde Yönetmelik Değişti

 Yapılan değişikliklerle aile hekimleri ve aile sağ. elemanlarına nöbet uygulaması yasal hale getirmiştir.Ayrıca aile hekimi yerine yapılan görevlendirmelerde,  geçici görev ile giden doktorlara da aile hekimi denmiştir.Yani pratisyen hekim diye bir sıfat fiilen kalmamıştır.Aile helimliği yerleştirmeleri 2011 sonuna kadar 3 ayda 1 yapılacaktır.ATT'ler de aile sağlığı elemanı olabilecektir.Ayrıca ileride gerekirse ASM'lere entegre hizmet sunumu zorunlu hale getirilebilecektir.Yine mobil hizmetlerinde sıklığı haftada 1 olarak düzenlenmiştir.AİLE HEKİMLİĞİNDE  GERÇEKLER  SU YÜZÜNE ÇIKMAKTADIR.KADRO GÜVENCESİ SONA EREN ÇALIŞANLARA  ÜCRET VERİLMEKSİZİN EK  GÖREVLER VERİLMEKTEDİR....




Sağlık Bakanlığından:
AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMA YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1 –25/5/2010 tarihli ve 27591 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliğinin 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 3 –(1) Bu Yönetmelikte geçen;

a) Aile hekimi: Kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini, yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın, her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak belli bir mekânda vermekle yükümlü, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam gün esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya Bakanlığın öngördüğü eğitimleri alan uzman tabip veya tabipleri,

b) Aile hekimliği birimi: Bir aile hekimi ve en az bir aile sağlığı elemanından oluşan yapıyı,

c) Aile sağlığı elemanı: Aile hekimi ile birlikte hizmet veren, sözleşmeli olarak çalıştırılan veya Bakanlıkça görevlendirilen hemşire, ebe, sağlık memuru (toplum sağlığı) ve acil tıp teknisyenini,

ç) Aile sağlığı merkezi: Bir veya daha fazla aile hekimi ile aile sağlığı elemanlarınca aile hekimliği hizmetinin verildiği sağlık kuruluşunu,

d) Bakanlık: Sağlık Bakanlığını,

e) Entegre sağlık hizmeti: Bakanlıkça belirlenecek yerlerde, bünyesinde koruyucu sağlık hizmetleri, acil sağlık hizmetleri, muayene, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri, doğum, ana çocuk sağlığı hizmetleri, ayakta ve yatarak tıbbî ve cerrahî müdahale ile çevre sağlığı, adlî tabiplik ve ağız diş sağlığı hizmetleri gibi hizmetlerin de verildiği, birinci basamak sağlık hizmetlerini yoğunlukla yürütmek üzere tasarlanmış sağlık hizmetini,

f) Geçici aile hekimi: Aile hekiminin yıllık izin, hastalık izni ve benzeri nedenlerle görev başında bulunamadığı sürede yerine bakan veya boş aile hekimliği pozisyonuna yerleştirme yapılıncaya kadar bu pozisyona görevlendirilen aile hekimini,

g) Geçici aile sağlığı elemanı: Aile sağlığı elemanının yıllık izin, hastalık izni ve benzeri nedenlerle görev başında bulunamadığı sürede yerine bakan veya boş aile sağlığı elemanı pozisyonuna yerleştirme yapılıncaya kadar bu pozisyona görevlendirilen aile sağlığı elemanını,

ğ) Gezici sağlık hizmeti: Aile hekimi ve/veya aile sağlığı elemanının, müdürlükçe tespit edilen uzak mahalle, belde, köy, mezra gibi yerleşim birimlerine Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara göre giderek mahallinde vereceği sağlık hizmetini,

h) Hizmet bölgesi, hizmet grubu ve hizmet puanı: 8/6/2004 tarihli ve 25486 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sağlık Bakanlığı Atama ve Nakil Yönetmeliğinin ilgili maddelerinde açıklanan bölge, grup ve puanlarını,

ı) Kanun: 24/11/2004 tarihli ve 5258 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanunu,

i) Müdürlük: İl sağlık müdürlüğünü,

j) Toplum sağlığı merkezi: Bölgesinde yaşayan toplumun sağlığını geliştirmeyi ve korumayı ön plana alarak sağlıkla ilgili risk ve sorunları belirleyen, bu sorunları gidermek için planlama yapan ve bu planları uygulayan, uygulatan; birinci basamak koruyucu, iyileştirici ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini müdürlüğün sevk ve idaresinde organize eden, bu hizmetlerin verimli şekilde sunulmasını izleyen, değerlendiren ve destekleyen, bölgesinde bulunan sağlık kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu sağlayan sağlık kuruluşunu,

k) Yerinde sağlık hizmeti: Aile hekimi ve/veya aile sağlığı elemanının, müdürlükçe tespit edilen cezaevi, çocuk ıslahevi, huzurevi, korunmaya muhtaç çocukların barındığı çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları gibi toplu yaşam alanlarına Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara göre giderek yerinde vereceği sağlık hizmetini,
ifade eder.”

MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesindeki “üç” ibaresi “iki” şeklinde, üçüncü cümlesi ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Her bir yerleşim birimine haftada en az bir kez gezici sağlık hizmeti verilir.”

MADDE 3 –Aynı Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin beşinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki altıncı fıkra eklenmiştir.
“Yerinde otopsi hizmetleri, mesai saatleri içinde toplum sağlığı merkezi hekimlerince, mesai saatleri dışında öncelikle toplum sağlığı merkezi hekimleri olmak üzere aile hekimleri ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki hekimlerin de dahil edilebileceği icap nöbeti şeklinde sunulur.”
“(6) İhtiyaç olması halinde beşinci fıkrada aile hekimleri için öngörülen çalışma şekil ve koşulları aile sağlığı elemanları için de uygulanır. Entegre sağlık hizmeti sunulan merkezlerde tutulan nöbetler için aile hekimlerine ve aile sağlığı elemanlarına nöbet ücreti ödenmez veya nöbet izni verilmez. Bu çalışmaların karşılığı olarak farklı katsayı ile kayıtlı kişi sayısı ödemesi yapılabilir.”

MADDE 4 – Aynı Yönetmeliğin 20 nci maddesinin birinci fıkrasının (ad) bendi “Jeneratör veya kesintisiz güç kaynağı,” olarak değiştirilmiştir.

MADDE 5 – Aynı Yönetmeliğin 21 inci maddesine aşağıdaki yedinci fıkra eklenmiştir.
“(7) Aile sağlığı merkezlerine Bakanlıkça belirlenen kıstaslar çerçevesinde isim verilir.”

MADDE 6 –Aynı Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-1 Aile Hekimliği Uygulamasında Atama ve Nakillerle İlgili Usul ve Esasların 3 üncü maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında yer alan “hemşire” ibarelerinden sonra gelmek üzere “, acil tıp teknisyeni” ibaresi eklenmiş ve aynı maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinin ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 7 –Aynı Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-3 Aile Sağlığı Merkezi Gideri Olarak Yapılacak Katkıların Tespitinde Kullanılmak Üzere Aile Hekimliği Birimi Gruplandırması ekteki şekilde değiştirilmiştir.

MADDE 8 –Aynı Yönetmeliğe aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“Yerleştirme süreleri
GEÇİCİ MADDE 3 –(1) 14/12/2011 tarihine kadar yapılacak olan aile hekimliği yerleştirme işlemlerinde, Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-1 Aile Hekimliği Uygulamasında Atama ve Nakillerle İlgili Usul ve Esasların 2 nci maddesinin dördüncü fıkrasının ilk cümlesindeki bir aylık süre üç ay olarak uygulanır.”

MADDE 9 –Bu Yönetmelik 1/4/2011 tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 10 –Bu Yönetmelik hükümlerini Sağlık Bakanı yürütür.

9 Mart 2011 Çarşamba

Penguen'in bu haftaki sayısında ; Ergenekon Soruşturması'na yönelik güzel bir kapak yapılmış..Gerçekten durum aynen bu...Önce gözaltına al , sonra suçla...

8 Mart 2011 Salı

Tamgün tüm maddeleriyle uygulamada...

Tamgün Yasası ilk çıktığında yayınlanan  gazete ilanı

Bakan Akdağ'ın Tamgün hakkındaki açıklamaları

TRT HABER/ TARİH: 05.03.2011 / SAAT: 20:00 / SÜRE: 00:18:00“HABERLER”

SUNUCU- TRT Haber saat başı gelişmelerle karşınızda sayın seyirciler. Tam Gün Yasasında son noktayı Danıştay koydu. Yasa hakkında, Anayasa Mahkemesince verilen karar üzerine Sağlık Bakanlığı tarafından bir duyuru yayınlanmıştı. Bu duyuruya karşı açılan davada Danıştay 5. Dairesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı verilmişti. Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu, Sağlık Bakanlığının bu kararına itirazını haklı buldu ve yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı. Sonuç olarak, hekimler bundan böyle ya kamuda ya da özel olarak çalışabilecek. Kararın ayrıntılarını ve Tam Gün Yasasının uygulamada neler getirdiğini konunun en yetkili ismiyle, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’la konuşacağız. Kendisi stüdyo konuğumuz. Hoş geldiniz, Sayın Akdağ.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Hoş bulduk, Aslı Hanım.

SUNUCU- Şimdi öncelikle, Danıştay’ın aldığı bu karar tam olarak ne anlama geliyor, gerekçesi nedir, bunu alarak başlayalım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Tabi. Şimdi biliyorsunuz biz Hükümet olarak geçtiğimiz yılın ortalarında bir kanun yaptık. Dedik ki, artık devlette çalışan, kamuda çalışan doktor arkadaşlarımız, meslektaşlarımız yalnızca kamuda çalışsınlar. Yani dışarıda çalışmak isteyenler tabi çalışabilir, muayenehane açabilir, özelde çalışabilir ama, eğer kamuda çalışıyorlarsa artık dışarıda bu çalışma olmasın. Bunu Ana Muhalefet Partisi Anayasa Mahkemesine götürdü, Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine götürdü. Mahkeme, bazı maddelerine ya da bazı ibarelere iptaller verdi. Bizde bütün bunları değerlendirerek bir açıklama yaptık, bir duyuru yaptık internet sitemizden. Dedik ki, Anayasa Mahkemesinin de verdiği bu karara göre bazı iptaller yaptı ama, bu sonucu değiştirmedi, artık kamuda çalışan doktorlar ikili çalışma yapamazlar. Yani sadece devletin hastanesinde çalışırlar, ayrıca muayenehane falan çalıştıramazlar. Bunun üzerine Tabip Örgütü, Danıştay’a gitti. Biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi. O zaman Danıştay ilgili dairesi bir yürütmeyi durdurma kararı vermişti ama, şimdi genel kurul, Danıştay’daki dava daireleri genel kurulu bizim Hükümetimizin aldığı, daha doğrusu Meclis’in oluşturduğu kanunun yorumlanması hususunda Sağlık Bakanlığının lehine bir karar verdi. Sonuçta, artık ikili çalışma yapılamaz anlamına gelecek bir kararı vermiş oldu.

SUNUCU- Şimdi bu noktadan hareketle bu kararın Tam Gün Yasasıyla ilgili nihai karar olduğu söylenebilir mi? Bundan sonra süreç nasıl işleyecek? Siz Bakanlık olarak hangi adımları atacaksınız, bu hususlara da değinmek isteriz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Hukuken şu anda artık kamuda çalışan hekimler ikili çalışma yapamazlar. Danıştay’ın aldığı karar çok açık net yani. Gerekçelerini de gayet güzel bir biçimde yazmış. Bu gerekçelere girip vatandaşımızın başını boşuna ağrıtmaya gerek yok. Bu çok net yazmışlar yani. Dolayısıyla, şu an itibariyle artık kamuda çalışan, Sağlık Bakanlığında çalışan, üniversitelerde çalışan öğretim üyeleri ya da doktorlar, kamuda hizmet veren doktorlar ikili çalışma yapamazlar. Kamuda çalışmayı tercih edenler kamuda çalışacaklar, özelde çalışmayı tercih edenler özelde çalışacaklar.

SUNUCU- Tam bir yol ayrımı yani hekimler için artık.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Tabi bundan sonra ilgili meslek örgütü tekrar ben mahkemeye gideceğim vesaire diyor ama, sonuçta şu anda hukuk neyse biz o hukuku uygulayacağız. Bundan sonrası bundan sonrasına aittir. Her zaman için Türkiye Büyük Millet Meclisi başka bir karar alabilir, başka bir kanun yapabilir. Bugünkü hukuk artık bu ikili çalışma tarihe karışmıştır.

SUNUCU- Şimdi az önce süreci aktarırken Anayasa Mahkemesinin kararına değindiniz ve üniversite hastanelerine ilişkin de bize göre ifadesini kullandınız. Şimdi Anayasa Mahkemesinin üniversite öğretim üyelerinin kurum dışında çalışma yasağına iptal kararı vardı. Bu noktada bu son kararla bir çelişki var mı? Bu konuya bir açıklık getirelim. Yani bu üniversite öğretim üyelerini kapsamıyor mu, kapsıyor mu bundan sonrası?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Buna YÖK, Danıştay’ın bu karını alacak, ona bakacak, ne gerekiyorsa onun gereğini yerine getirecek. Bu aslında Aslı Hanım şunu konuşmak lazım: Biz şu anda kaç hekim arkadaşımız, meslektaşımız için fiiliyatta bu durumu tartışıyoruz? Sağlık Bakanlığında çalışan 30 bine yakın uzman var. Üniversitede çalışan 10 bin civarında uzman var. Bu konu daha çok uzmanlarımızı ilgilendiren bir konu. Her ne kadar diğer hekimlerimizin de çalışma şartlarıyla ilgiliyse de, yani piyasada en çok konuşulan kısmı bu. Şimdi bu yaklaşık 40 bin hekim arkadaşımızdan, meslektaşımızdan şu anda ikili çalışma yapan 2500 civarında, zaten diğer meslektaşlar ikili çalışma yapmıyorlar. Biliyorsunuz bu üniversite hastanelerinde vatandaşın hoca parası adını taktığı, işte üniversiteye gittiğinizde ödediğiniz bazı paralar vardı. Bunu da kanun…

SUNUCU- Ya da bir ameliyat.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Ameliyat, işlem vesaire. Bunlar da kalktı ortadan, yani yaptığımız kanunla bunu da ortadan kaldırdık.

SUNUCU- Bu da aslında önemli bir nokta.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Dolayısıyla, yani 40 bin hekimin 2500’ü bu ikili çalışmayı zaten yürütüyordu. Şimdi bize göre kanun, şu andaki Danıştay’ın verdiği kararla bu 2500 kişinin de ikili çalışma imkanını ortadan kaldırmış oldu.

SUNUCU- Bu noktada yetkili kurum YÖK müdür o zaman?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Üniversiteler için tabi ki bunu kendi çalışanlarına aktaracak kurum YÖK’tür. Ancak biz, şöyle söyleyeyim: Danıştay’ın kararını hem serbest muayenehaneler için, hem özelde çalışan bütün hekimler için uygulamaya mecburuz, yani bu hususta bizim bir yorum yapmaya ya da bunu sağa sola çekmeye hakkımız yok. Aslında Sayın Noyan şunu söylemek lazım: Bu sonuç, yani doktorların ikili çalışamayacakları sonucu, tam gün çalışmaları gerektiği sonucu hem doktor arkadaşlarımız, meslektaşlarımız için, hem de vatandaşlar için çok hayırlı bir iş. Ben aslında sizin programınızdan Meslek Örgütünü de şuna davet ediyorum: Bütün hekimlerimizi bir böyle gelecek açısından belirsizliğe sevk edecek gereksiz bir süreci devam ettirmesinler. Burada milli irade çoktan kararını vermiştir. Yani halk bunu istemiyor. Bu doğru bir sistem değil çünkü. Bu sistem, bir taraftan halkın işini zorlaştırıyor, vatandaşın doktora erişmesini zorlaştırıyor. Öbür taraftan doktorun hastasıyla doğrudan bir para ilişkisine yol açıyor. Ne gereği var? Bunun peşinde bir daha ne diye gidecekmişiz yani? Halkın verdiği bir kararı adeta suyu yokuşa götürmeye çalışır gibi, yokuşa götürmenin bir anlamı yok. Bakın biz şunu da yaptık: Hani üniversitelerimizdeki hocalara gidip para ödüyordu vatandaşımız hizmet alabilmek için. O ödenen paranın bir miktarı da değerli hocalarımıza veriliyordu, o işte hoca parası adı altında. Şimdi biz bunu ortadan kaldırdık ama, üniversite hastanelerine 2010 yılında bu şekilde ne kadar para ödemişse vatandaşımız, Hükümet olarak biz bunu üniversite hastanelerine ödeyeceğiz. Yani aman vatandaş ödemesin yeter ki, vatandaş bu sıkıntıyı çekmesin.

SUNUCU- Hekimlerin kaygılarını giderecek birtakım adımların evet atılacağı…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Bakın ne diyorum, hekimlere üniversite hastanelerinde ne ödenmişse biz Torba Yasaya bir madde koyduk ve bütün üniversite hastanelerimize ay ay ödenmiş olan bu parayı biz ödeyeceğiz. Ama yeter ki vatandaş biraz önce ifade ettiğim gibi bu mecburiyeti hissetmesin. Yani herkes üniversite hastanesine gittiği zaman parayı bulup da nereden verecek. Yani bu doğru bir sistem, biz normalleşmeyi getiriyoruz Hükümet olarak, normal olan bu. Anormal olan, yanlış olan daha öncekiydi. Şimdi burada şunu da ifade etmek istiyorum: Evet hekimlerimiz daha çok kazanmaları, daha rahat etmeleri, özlük haklarının genişletilmesi için biz Tabip Örgütüyle de, muhalefetle de birlikte çalışmaya devam edelim. Ben Sağlık Bakanı olarak bugün arkadaşlarım ne kazanıyorsa daha fazla kazanmasını elbette istiyorum. Ama bu vatandaştan alma üzerine bina edilmiş bu köhne sistem artık bunun peşinde koşmayalım, yani bu doğru bir şey değil ki. Vatandaş, bunun işçisi nasıl ödeyecek, memuru nasıl ödeyecek, emeklisi nasıl ödeyecek, yeşil Kartlısı nasıl ödeyecek, Bağ-Kurlusu, esnafı nasıl ödeyecek? Kötü bir sistemdi bu yani. Gideceksiniz, alacaksınız annenizi, ninenizi sırtınıza, 5 kat, 7 kat yukarı muayenehaneye çıkacaksınız, para ödeyecek, olacak bir şey değil.

SUNUCU- Şimdi tam da bu para noktasının altını çizmişken siz, çünkü tartışmanın önemli bir kısmı hararetli noktalarından biri de bu ücret konusu. Şimdi bu yasa geneline baktığımızda tabi ki yasanın vatandaşa katkılarını konuşacağız ama, madem siz bu noktaya getirdiniz önce burayı sorarak başlayalım. Doktorların bu ücret konusunda da tepkileri var, bir maaş düzenlemesi, bir maaş artışı getiriyor mu yasa ya da ne yönde bir düzenleme getiriyor bu konuda?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Şimdi yasa şunu yaptı: Doktorlarımıza her ay sabit olarak kazanabilecekleri bir miktarı vermiş oluyoruz. Bunun üstünde de doktorlarımızın verdikleri hizmetlere göre, üniversitedeki hocalarımızın ya da bizim Sağlık Bakanlığının eğitim hastanelerindeki hocaların yaptırdıkları eğitimlere, araştırmalara, toplam verdikleri hizmete dayalı olarak onlara puanlar veriliyor ve döner sermayeden de kendilerine ek ödemeler veriliyor. Bu doğru bir sistem. Yani şimdi aslında şöyle düşünmek lazım: Hani muayenehaneye gelince hasta ya da işte hastanede, üniversite hastanesinde özel muayene parası verince oluyor, ama performansı göre devlet ödeyince olmuyor.

SUNUCU- Evet, bu performans kriteri de çok tartışmalı noktalar da.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Bakın dikkat edin, önemli nokta ne yani? Eskiden de muayenehanecilik ya da hastanenin içindeki muayenehanecilik öyle diyelim yani sistem böyle çalışıyordu çünkü, yine bir performansı gerektiriyordu. Yani size vatandaş gelecek para ödeyecek, kazancınız buna göre şekilleniyordu. Eğer vatandaş ödemezse kazancınız daha az olur, öyle değil mi? Orada bir performans var. Vatandaş verdiği zaman performansa evet, devlet verdiği zaman performansa hayır dersek vatandaşa çok haksızlık yapmış oluruz. Biz bir sosyal devletiz. AK Parti olarak bu sosyal devletin gereklerini yerine getirmeye de devam edeceğiz. Yani biz vatandaşımızı sağlık gibi önemli bir alanda parayla sağlığı arasında tercih yapacak bir duruma bırakamayız. Bu millet neler çekti Aslı Hanım, neler çektik. Yani yakınınız, eşininiz hastalanacak, Allah korusun kanser olacak, ne bileyim bir kadın özellikleriyle ilgili bir hastalığı olacak, neyiniz varsa satacaksınız, savacaksınız, ona bir hizmet almaya çalışacaksınız. Böyle sağlığımızı piyasanın şartlarına terk edemeyiz. Ama tekrar söylüyorum meslektaşların hukukunu mutlaka koruyacağız, zaten şu andaki hükümler bunları ihtiva ediyor. Bakın özellikle asistanlarımız, özellikle üniversite hastanesinde asistanlarımız yıllarca çok sıkıntı çektiler. Doğru dürüst ek ödeme alamazlar.

SUNUCU- Evet hala da çalışma koşullarından şikayetçi asistanlar.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Ondan sonra efendim nöbet paraları son derece yetersiz. Şimdi bunları Tam Gün Yasasında düzeltiyoruz. Üniversitelerimize asistanlarına da ek ödeme verebilecek imkanlar getirdik. Kesinlikle önümüzdeki günlerde değerli asistanlarımız görecekler.

SUNUCU- Onların çalışma saatlerine yansıyan da pratikte bir çözüm sunuyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Yasa doğrudan çalışma saatleriyle ilgili değil ama, aslında çalışma saatleriyle ilgili genel hükümler var. Yani bir asistanı böyle hani öğrenmesi için belki nöbet tutturacaksanız bu kaçınılmaz bir şeydir. Ama gün aşırı nöbetler tutturmak, efendim böyle neredeyse aralıksız çalıştırmak falan bunlar doğru şeyler değil. Üniversitelerimiz bu hususta da itina göstermeliler. Yani o asistanın da hem kendisiyle ilgili hakları var, hem hastanın o asistanın verdiği hizmetle ilgili hakları var yani. Sürekli olarak bu işi saatlerce dinlenmeden yapan bir insanın yanlış yapma riski de oluşuyor. Kendisi açısından da, kötü hastası açısından da kötü. Dolayısıyla, şimdi yeni bir sisteme geçiyoruz. Karanlık bir dönemi, tarihin karanlık bir dönemini kapatıyoruz. Yani tabiri caizse bir daha geriye dönmeye çalışma, irtica çalışması gereksiz. Yanlış bir yere doğru bunu götürmeye çabalamayalım, doğruya doğru götürelim. Şuna bir defa hepimiz katılıyor muyuz? Vatandaştan devletin hastanesinde, devletin üniversitesinde para alınmaz. Devletin hastanesine gelen vatandaş aslında devletin hastanesi, devletin üniversitesi diyoruz ama, bu milletin hastanesidir, milletin üniversitesidir, halkındır bunlar. Ben kendi vergilerimle ya da kendi primlerimle oluşturulmuş olan bir hastaneye geleceğim, orada çalışanların maaşlarını devlet öder ya da ek ödemeleri sigortadan ödenen paralarla karşılanırken ben neden cebimden para ödeyeyim? Bunu biz halkımıza reva göremeyiz. Bunu değiştireceğiz, değiştirdik.

SUNUCU- Şimdi hekimler açısından maaş noktasına aydınlık getirdiniz ve yine çalışma koşullarına değinmişken şöyle bütün olarak baktığınızda biz Danıştay kararı üzerinden konuşuyoruz ama, aslında Tam Gün Yasası çok uzun zamandır gündemde, çok uzun zamandır konuşulan bir konu. Genel olarak baktığımızda vatandaşa ne tür bir hizmet sunulması, ne tür bir kolaylık sunulması amaçlanıyor Tam Gün Yasasıyla ve hekime neler getirecek?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Artık biz vatandaş olarak muayenehane kapılarında boynumuzu bükmeyeceğiz. Muayenehanelerin dar merdivenlerinden biraz önce söylediğim gibi annemizi, ninemizi, eşimizi sırtımıza alıp çıkmak mecburiyetimiz bitmiştir Türkiye’de, böyle bir şey yok. Hem gideceğiz, hem boynumuzu bükeceğiz, hem para vereceğiz hizmet almak için, bu bitti. Üniversite hastanelerine gittiğimizde bir hocaya ulaşmak için, erişmek için para vermek zorunda da kalmayacağız. Meslektaşlara sıra gelince, bir şekilde çok çok küçük maaşların yanı sıra, geri kalan gelirin tamamen hastadan alınmak zorunda kalındığı bu kötü sisteme artık mahkum değiliz. Hükümet, özellikle üniversite hastaneleri için söylüyorum, ek ödeme dağıtabilecek miktarda üniversite hastanelerine verdiğine göre artık bundan sonra bize düşen yöneticiler olarak hekimlerimizin en iyi şekilde hizmet edebilecekleri ve de bununla birlikte kazanabilecekleri ortamı onlara sağlamak olacak hem Sağlık Bakanlığı hastanelerinde, hem üniversite hastanelerinde.

SUNUCU- Şimdi şöyle bir baktığımızda dün Türkiye İstatistik Kurumu bir memnuniyet araştırması sonuçları açıkladı. Ve buna göre Türk halkının yüzde 73’ü sağlık hizmetlerinden memnun, böyle bir sonuç var. 2003 rakamlarına baktığımızdaysa bu oranın yüzde 39.5’te olduğunu görüyoruz. Öncelikle bu rakam nasıl yüzde 73 seviyesine çekildi ve bunun yüzde 100 olabilmesi için Türkiye’nin önünde daha ne kadarlık bir mesafe, ne kadarlık bir yol var?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Aslı Hanım, tabi yüzde 100 çok iddialı bir şey olur. Dünyanın hiçbir yerinde bunu sağlayamazsınız. Biz şöyle bir hedef koyacağız kendimize, bugün arkadaşlarımızla konuştuk: Bu yüzde 73 memnuniyeti 2004’e kadar, 2004’teki memnuniyet anketlerinde en az yüzde 77-78’e çıkarmak istiyoruz. 2023 için de bir hedef koyduk kendimize, biliyorsunuz şimdi böyle bir vizyonumuz var Parti olarak, yüzde 80 hedefini koyduk. Takdir edersiniz ki yüzde 73 çok yüksek bir oran. Bakın 39’lardan 73’lere gelmişiz. Hükümetimizin hizmetleri içerisinde memnuniyetin en fazla artığı alan sağlıktır. Tabi nasıl oldu bu? İşte bir geriye doğru gidelim, aile hekimliği var, bütün hastanelerin aynı çatı altına toplanması var. İlaçların rahatça gidip eczanelerden alınma imkanı var. Hava ambulansları var, ambulans sisteminin son derece iyileştirilmesi var. Öyle bir dönemdeydik ki biz AK Parti hükümetlerinden önce size bir hastanız olduğu zaman ambulansa hastanızı koyarken para ödeyin denirdi. Ya da Allah korusun hastanede bir cenaze olsa onu rehin tutarlardı. Bebek cenazeleri morglarda bekletilirdi, yıllarca böyle bir kötü işler yapıldı vatandaşa. Ya da biraz önce söylediğimiz gibi ister işçi olun, ister memur, emekli olun, esnaf olun, Yeşil Kartlı olun ciddi bir hastalığınız varsa sizin veya yakınınızın mutlaka bir muayenehaneye gitmek ve para ödemek zorundaydınız. Yani bir defa her hekimin muayenehanesi vardı. Sistem öyleydi çünkü. Şimdi bunların hepsi tarihe karıştı. Ama tabi ki daha yapacak çok iş var. Bakın bu sene evde bakım hizmetlerine başladık. Yatalaklara, ağır özürlülere 100 bin insanımızı hedefliyoruz. Onun peşinden merkezi randevu sistemi gelecek. Çok iyi yetiştirilmiş.

SUNUCU- O ne zaman yürürlüğe girecek, hemen bu noktada o paragrafın altını çizelim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Operatörler, merkezi randevu sistemi zannediyorum şöyle 3 ay içinde 50 şehrimizde uygulamaya başlayacağız bu sistemi. Yıl sonuna kadar da bütün şehirlerimizde uygulamaya başlayacağız. Biz şunu hedefliyoruz: Bu ülkeni insanı en iyi sağlık hizmeti almaya layıktır ve herkesin bu hakkı vardır. Yani cebinde parası olanın da bu hakkı vardır, olmayanın da bu hakkı vardır.

SUNUCU- En temel hak, aslında insanın en temel hakkı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- En temel haklardan biridir. Mademki biz sosyal bir devletiz, mademki önce insan diyerek yola çıktık bu bizim boynumuzun borcudur.

SUNUCU-  Sayın Akdağ, çok teşekkür ediyoruz konuğumuz oldunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Ben teşekkür ediyorum.

SUNUCU- Bu sıcak konuda bilgileri, ayrıntıları ilk ağızdan alma şansımız oldu, sağ olunuz efendim yaptığınız açıklamalar için.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Ben teşekkür ediyorum, çok sağ olun.

SUNUCU- Ve sayın seyirciler böylelikle yayınımızın sonuna geldik. Biz gelişmeleri aktarmak üzere 22’de yeniden TRT Haber ekranlarında olacağız. Şimdilik hoşça kalın.





NTV / TARİH: 05.03.2011 / SAAT: 18:10 / SÜRE: 00:13:00“HABERLER” 

SUNUCU- Yurda dönelim.Danıştay’ın Tam Gün Yasası’yla ilgili gerekçeli kararına göre üniversitelerin öğretim üyeleri dışında kamuda çalışan hiçbir doktor muayenehane açamayacak ve özel sağlık kuruluşlarında çalışamayacak. Şimdi Sağlık Bakanlığının yeni bir düzenleme yapması bekleniyor.Sağlık Bakanı Recep Akdağ, şimdi Miray Akdağ Uluç’un sorularını cevaplayacak

MİRAY AKDAĞ ULUÇ- Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Tam Gün Kanunuyla ilgili gerekçeli kararını açıkladı. Peki bu kararı nasıl yorumlamak gerek, Sağlık Bakanı Recep Akdağ NTV Ankara stüdyolarında konuğumuz.Efendim, teşekkür ederiz yayınımıza katıldığınız için. Karar yayınlandı, uzun da bir gerekçeli karar, nasıl yorumlamamız gerekiyor bunu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Şimdi Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu biliyorsunuz Danıştay’ın daha önceki dairelerinin verdiği kararlara yapılan itirazları değerlendirir. Biz Tam Gün Kanununu yaptıktan sonra Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesi’ne götürdü kanunu. Anayasa Mahkemesi bazı maddeleri iptal etti. Daha sonra  biz de bu iptal edilen maddeleri de dikkate alarak bir duyuru yayınladık Bakanlığımızın internet sitesinden. Dedik ki, bütün bu iptallerle birlikte yasanın en son geldiği nokta şudur: Artık kamuda çalışan hekimler ikili çalışma yapamazlar. Yani hem kamuda çalışacak devlet hastanesinde, hem de gidip dışarıda çalışacaklar, bunu yapamazlar diye bir duyuru yayınladık. Bunun üzerine Tabip Örgütü bunu Danıştay’a götürdü. 5. Daire de bizim bu duyurumuza bir yürütmeyi durdurma kararı verdi. Biz buna itiraz ettik. Biraz önce sizin de söylediğiniz gibi Genel Kurul da, Danıştay’ın Genel Kurulu da bizi haklı gördü, bizim duyurumuzun doğru bir duyuru olduğunu, hukuken doğru bir iş yaptığımıza hükmetti. Şimdi çok açık biçimde gerekçesini yazıyor. Diyor ki, Anayasa Mahkemesi’nin iptalleri esnasında Anayasa Mahkemesi bakın şöyle söylüyor: İlgili değerlendirmeleri, hekimlerin çalışma sisteminin yeniden düzenlenerek Tam Gün çalışma sisteminin getirilmesini özü itibariyle Anayasaya aykırı bulmuyor diyor. Daha sonra devam ediyor diyor ki, iptal ettiği ibareler, Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği bazı ibareler var maddenin içinde. Bunlar diyor, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar kamu görevlisi hekimlerin hiçbir ayrım gözetilmeksizin serbest çalışmasına getirilen yasağın kaldırılması sonucunu doğurmaz. Dolayısıyla, Sağlık Bakanlığı haklıdır, yasaya uygun hareket etmiştir bu duyurusuyla. Yani bunun net anlamı şu herkesin kolayca anlayabileceği biçimde: Bu kararla şu anda geldiğimiz noktada kamuda çalışan hekimler ikili çalışma yapamazlar, aynı zamanda dışarıda muayenehane açamazlar, herhangi bir özel hastanede çalışamazlar.

MİRAY AKDAĞ ULUÇ- Efendim, üniversitedeki hekimlerle ilgili hep ayrı bir düzenleme olduğu belirtiliyordu. Peki bu karardan üniversitede çalışan hekimlerle ilgili de bir sonuç çıkarmak gerekir mi acaba?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Bizim kanaatimiz kamuda çalışan hekimler diye açıkça sarahaten  Dava Daireleri Kurulu gerekçesinde de yazdığı için, zaten bizim yaptığımız kanun bütün hekimleri ilgilendiriyordu. Üniversitenin hekimi, Sağlık Bakanlığının hekimi diye bir ayrım yapmıyor. O işle ilgili maddede biz değişiklik yapmıştık, bize göre üniversitedeki hekimleri de bağlar. Tabi YÖK’ün ne şekilde yasayı uygulayacağı kendi yetkisindeki bir husustur. Ama benim kanaatim, hukukçularımızla görüştüğüm nokta da budur. Artık kamuda bu karar çerçevesinde hekimlerin ikili çalışma imkanı kalmamıştır. Aslında Miray Hanım, bu ne kadar hekimi ilgilendiriyor derseniz, Sağlık Bakanlığında çalışan uzman hekimler, ondan sonra üniversitede çalışan uzman hekimleri topraksak yaklaşık 40 bin hekim var, uzman hekim. Daha çok uzman hekimlerin tartışması bu biliyorsunuz. Bu 40 bin uzman hekimden toplamda şu anda dışarıda çalışan, yani ikili çalışan yaklaşık 2 bin 500 kişi var. Zaten Sağlık Bakanlığındaki hekimlerin yüzde 94’ü bizim uygulamalarımızdan sonra, bu ek ödeme uygulamalarından sonra ikili çalışmaktan vazgeçtiler, kamuda çalışmayı tercih ettiler, onu daha kendileri açısından uygun buldular. Üniversite de yaklaşık olarak uzmanların, öğretim üyelerinin, tıp fakültesi öğretim üyelerinin yaklaşık olarak yüzde 10’unun bu şekilde ikili çalıştığını biliyoruz. Yani tartıştığımız konu, vatandaşlarımızın ve hekimlerimizin işin bu tarafını da bir daha hatırlamaları için söylüyorum. Yaklaşık olarak uzmanları söz konusuysa, eğer 40 bin uzmanın yaklaşık olarak 2 bin 500’dür.MİRAY AKDAĞ ULUÇ- Efendim, size bağlı olan hastanelerde çalışan yüzde 6’lık bir hekim grubunun ikili çalıştığını söylediniz. Bunlarla ilgili peki her iki karardan sonra, hem Anayasa Mahkemesi’nin kararı, hem de Danıştay İdari Dava Dairelerinin bu gerekçeli kararını yorumlayarak yeni bir düzenleme yapmasını bekliyor muyuz Sağlık Bakanlığından, yoksa mevcut durum da zaten yeterli mi?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Mevcut durum tamamen yeterli, biz hukuku uygulayacağız. Danıştay’ın bu kararını, yani bizim haklı itirazımızı Genel Kurul’un kabul etmesiyle ilgili kararını biz il müdürlüklerimize göndereceğiz, onlar da gereğini yerine getirecekler. Yani yapacağımız iş aslında bu aşamada mahkemenin bir kararının yerine getirilmesidir. Bunu yapacağız ve kamuda ikili çalışma sona erecek. Aslında Miray Hanım, bu gerçekten hem hekimler, hem vatandaşlar açısından çok önemli. Biz hekimler de böyle işte ister istemez vatandaşla aramızda doğrudan para ilişkisinin olmasından hoşnut değiliz, hiçbir zaman da hoşnut olmadık. Ama geçmişteki sistem böyle bir çarpık durum oluşturmuştu. Siz bir uzman hekime ayda 1500 lira, 2 bin lira bir maaş vereceksiniz, sonra bir sistem kuracaksınız diyeceksiniz ki git muayenehane aç, git özel hastanede çalış, çoluk çocuğun nafakasını böylece elde et. O hekim ne yapabilir başka? Burada hekimlere geçmişte meslektaşlarımıza yanlış yere yüklenildi aslında, sistemi değiştirmek, sistemi doğru bir sistem yapmak lazımdı. Biz AK Parti olarak her şeyi normalleştiriyoruz, yani olması gerektiğine getiriyoruz. Burada da bir normalleşme süreci yaşıyoruz. Bütün bu normalleşme süreçleri az sayıda da, olsa az önce söyledim 2 bin 500 hekim veya ona yakın yani. Bu kadar hekim açısından istenmeyen bir sonuç doğurabilir. Ama olması gereken neyse, normalleşme için atılması gereken adımlar neyse hem vatandaşımız için, insanımız için, hem hekimlerimiz için bunları atmak durumundayız. Doğru bir sistem kuralım.Bundan sonra hekimlerin kazancı ne olur, ne kadar olur? Şu anda biliyorsunuz maaşlar, ek ödemeler var. Ama ben Sağlık Bakanı olarak şunun hep peşindeyim, hep de peşinde olacağım: Bu kadar emeği yüksek olan hekimlerin önümüzdeki yıllarda daha fazla kazanması gerekir. Çalışacaklar, performanslarını gösterecekler, emeklerini ortaya koyacaklar ve bu kadar önemli bir meslek icra eden hekim arkadaşlarım, değerli kardeşlerim elbette daha çok da kazanacaklar. Bakın bu Tam Gün Kanunu bütün bu tartışmaların gölgesinde kalan tarafları var. Mesela biz asistanlarımızın nöbet ücretlerini artırdık. Ondan sonra asistanlarımıza ek ödeme verilmesinin -özellikle üniversitelerde- önünü açtık. Üniversitelerde, özellikle üniversite hastanelerinde asistanlarımız, ki bütün bu işin büyük yükünü çekenler onlardır biliyorsunuz, büyük çileler çektiler yıllarca. Yani o kadar kötü bir sistem kurulmuş durumdaki birçok nöbet tutturulur onlara, bütün işler sırtlarına yıkılır, ondan sonra doğru dürüst nöbet parası ödenmez, işte ek ödemeleri yetersiz kalır, bunları önümüzdeki günlerde mutlaka ortadan kaldıracağız. Bu Tam Gün Kanunu’nun da bize verdiği fırsatlar var.

MİRAY AKDAĞ ULUÇ- Efendim, yine gerekçeli karara dönersek, Türk Tabipleri Birliği bu kararın ara bir karar olduğunu söylüyor ve Danıştay 5. Dairesinin esastan yine bir değerlendirme yapacağını, yeni bir karar açıklayacağını belirtiyor ve yeni de bir itiraza hazırlanıyor. Buna yönelik değerlendirmeniz nedir acaba?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Yapabilir, hukuk içerisinde tabi ki onlar da kendi haklarını kullanacaklar. Yani Tabip Örgütü için önemli olan normalleşme değil demek ki, onlar için önemli olan ikili çalışmanın devam etmesi, bir taraftan kamuda çalışan doktorların öbür tarafta muayenehanelerinin devam etmesi ya da onların özelde çalışmalarının devam etmesi, bunlar onu isteyebilirler. Ama biz biliyoruz ki hekimlerin büyük çoğunluğu da, halkımız da böyle bir ikili, yanlış kötü bir sistemin devamından yana değil. Mahkemeye gidebilirler, şu anda hukuk neyi gerektiriyorsa biz onu uygulayacağız. Yarın hukuk başka bir karar verirse onu uygularız, yarın hukuk başka bir karar verirse başka bir kanun yaparız. Burada önemli olan Miray Hanım, milli irade ve hukuktur. Hukuku oluşturan milli iradedir. Şimdi aslında Tabip Örgütü’ne ben soruyorum. Vatandaşlarımıza sorsak ikili çalışmadan yana mısınız? Ne cevap alacağız? 100 vatandaşın en az 95’i hayır, ben bu ikili çalışmadan yana değilim diyecektir, çünkü bundan canı yanmıştır. Yani kendisinin canı yanmıştır, eşini götürürken, muayene ettirirken canı yanmıştır, hekimler de bundan çok sıkıntı çektiler. Ne gereği var? Biz hekimlerimize kendi çalıştıkları devlet kurumlarında gerekli ödemeleri yapalım, devletin buna gücü yeter. Bakın biliyorsunuz üniversite hastanelerinde artık bu özel muayene, özel ameliyat parası ortadan kalktı 1 Şubat’tan itibaren.

MİRAY AKDAĞ ULUÇ- Evet, hoca farkı dediğimiz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Vatandaşın hoca farkı dediği şey. Ama hoca ne yapsın yani? Hocanın da ancak kazanabileceği yol olarak önüne böyle bir şey konuyordu. Bunun devamında biz ne yaptık biliyor musunuz, hemen Torba Kanununa bir madde ekledik şu geçen son Torba Kanunu. Dedik ki, bir üniversite 2010 yılında bu özel muayene paralarından dolayı kasasına ne kadar para girmişse bir üniversite hastanesine, biz o miktarı üstüne enflasyon farkını da koyarak 2011’de üniversiteye vereceğiz. Bakın dikkat edin, vatandaşın ödemesine falan gerek yok. Yani vatandaşın cebinden ödeyerek hocaya ulaşmak için, cebinden ödeyerek verdiği parayı biz Hükümet olarak veriyoruz, Türkiye Cumhuriyeti’nin buna gücü yeter. Vatandaşın para verebilecek olanı var, veremeyecek olanı var, günah değil mi, yazık değil mi? Şimdi üniversitelerimize yaklaşık olarak 2010’da bu şekilde 450 milyon Türk Lirasına yakın bir para girmiş, vatandaş vermek zorunda bırakılmış. Şimdi biz diyoruz ki bu 450 milyonu üniversitelerimize biz vereceğiz. Ama o eski sistem ne oldu? Bitti, gitti, kapattık o defteri. O karanlık sayfayı kapattık, şimdi bembeyaz, ak bir sayfa açıyoruz; millet adına da, hekimler adına da.

MİRAY AKDAĞ ULUÇ- Efendim, üniversitedeki hekimlerin de ikili çalışamayacağını söylüyorsunuz Danıştay İdari Dava Dairenin gerekçeli kararına göre. Peki bununla ilgili de YÖK’ün bir düzenleme yapması gerekmeyecek mi ya da ne yapacak YÖK, ne yapması gerekir size göre?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- YÖK de bu kararı uygulamalıdır, yani hukuk ne diyorsa. Biz bir kanun yaptık, o kanuna göre de bir yorumlama yaptık. Üniversite hastanelerimiz hariç diye biz duyurumuzu yapmıştık, çünkü üniversite hastanelerine ben karar veremem. Mevcut kanun çerçevesinde ona karar verecek olan YÖK Yönetimidir. Şimdi YÖK Yönetimi de Danıştay’ın bu kararına göre hukukun gereği neyse elbette onu yerine getirecektir. Bundan sonra başka düzenleme yapılır mı, o yüce Meclis’in bileceği bir iş. Ama ben şunu söyleyeyim: Yani vatandaşı da, doktoru da bu ikili çalışmanın sıkıntısından kurtardıktan sonra hiçbir iktidar, hiçbir meclis bir daha bunu geriye götürmez, böyle bir irticaya yol açmaz, yani Türkiye gelişiyor. Biraz önce söyledim normalleşme sürecindeyiz. Bu normalleşmeyi bir daha geriye niçin götürelim.Miray Hanım, hiçbir gelişmiş Batılı demokraside bizdeki gibi bir ikili çalışma sistemi yoktur. Çünkü bu ikili çalışma sistemi kurumları verimsiz kılar, vatandaşa sıkıntı çektirir, doktorların kendisini vatandaşla karşı karşıya getirir, ne gereği var. Tekrar söylüyorum, Allah’a şükürler olsun bizim gücümüz var. Bugün hekimimize 5 veriyoruz, yarın 10 veririz, öbür gün 15 veririz. Bunun için her türlü gayreti de göstereceğiz. Ama bunun vatandaştan alınmasına yol açan, hekimle vatandaşı bu anlamda karşı karşıya getiren yanlış, köhnemiş eski bir sistem bitmiştir.Benim Türk Tabipler Birliği’ne de tavsiyem, bu işlerin peşini bıraksınlar. Başka işlerle gelsinler uğraşalım. Hekimlerimizin hukukunu başka türlü koruyalım, geliştirelim. Tekrar söylüyorum, hekimlerin hukuku da benim gözümde çok yüksektir, hekimlerin emeğinin değeri de çok yüksektir. Ama bu ikili çalışma hekimin bir hakkı gibi düşünülmemeli, bu yanlış bir şey yani, bundan hekimleri de kurtaralım, vatandaşımızı da kurtaralım.

MİRAY AKDAĞ ULUÇ- Efendim, teşekkür ederiz bize ayırdığınız vakit için.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ- Ben teşekkür ediyorum, çok sağ olun.

MİRAY AKDAĞ ULUÇ- Sağlık Bakanı Recep Akdağ, NTV Ankara stüdyolarında sorularımızı yanıtladı ve Danıştay’ın Tam Gün’le ilgili verdiği gerekçeli kararın ayrıntılarının ne olduğunu aktardı.Sözü şimdi yeniden İstanbul’a bırakıyoruz.

SUNUCU- Miray teşekkür ederiz.

Alıntı . medimagazin.com

Ahmet Şık'ın mektubu...Yorumsuz...

"Güzel yaşanılabilir bir dünyanın eşit ve adil bölüşüme dayalı sosyalizm ile geleceğini düşünen sosyalistim dedim. Duymadılar" diyen Şık'ın mektubunun tam metni şöyle:


Kardeşim Arat; Bir daha görüştüğümüzde bana tıpkı baban gibi sarılacak mısın yine? Çünkü babanı katleden ırkçı faşist zihniyetin üyesiymişim? 
 

Fadime Ana; sen benim "ikinci Metinimsin" diyecek misin yine? Oğlunu, dostumu işkencede katledenlerin yanındaymışım. 

Emine Ana, bir cumartesi günü 12:00'de Galatasaray'a geldiğimde yanına oturtacak mısın beni? Sen ve senin gibi sevdikleri ellerinden alınıp gidebilecek bir mezarı dahi olmayan Cumartesi Anneleri sizlerle ilgili yaptığım haberlerin hepsi aldatmacaymış. Sevdiklerinizi dipsiz kuyularda kaybedenlere yardım etmişim.

Cezaevlerinde, evlerde, sokaklarda katledilen devrimcilerin aileleri, yoldaşlarım hala habercilik namusuma güvenecek misiniz? Yoldaşlarımızı öldürenlerin tetikçisiymişim. 

Kürt kardeşlerim; Jitemcilerin kurbanları, halkların kardeşliğini savunduğuma inanacak mısınız hala? Ben bir savaş çığırtkanı ırkçıymışım. 

Babam, annem, ağabeylerim, hala gurur duyuyor musunuz oğlunuzla, kardeşinizle? Hak, hukuk, eşitlik gözeten değil kanlı cinayetlerin ve darbe planlarının gazetecisiymişim. 

Yonca'm; yol arkadaşım, yoldaşlığımız devam edecek mi? Yıllardır seni kandırıyormuşum. 

Kuzum (kızı için), akıl, vicdan ve adalet sahibi kızım, annenle birlikte böyle olman için verdiğim öğütlerime kulak asacak mısın artık? Güvenecek misin bana? Sana yalan söylemişim meğer. 

Gazetecilik namusuma, meslek ahlakıma kefil olup beni yalnız bırakmayan meslektaşlarım, dostlarım hepinizi kandırmışım yıllarca. Yazdıklarım yalan, söylediklerim sahteymiş. Hepinizi, herkesi kandırmışım. Hep böyle gideceğini sanırken kül yutmaz polislere, savcılara, hakimlere yakalandım. Bir de malum zihniyetin medyatörlerine. 

Bir anda anlayıverdiler ne iflah olmaz bir Ergenekoncu olduğumu. Irkçı, faşist, darbeci, katil değilim. Güzel yaşanılabilir bir dünyanın eşit ve adil bölüşüme dayalı sosyalizm ile geleceğini düşünen sosyalistim dedim. 

Duymadılar. 

Gazetecilik felsefem görmeyenin gözü, duymayanın kulağı, konuşmayanın sesi olmaktır. Ezen ve ezilen varsa ezilenin yanında saf tutarım. Üniformalı, kravatlı, takkeli her türlü iktidarın karşısında yer alırım. Çünkü sorun yaratan her zaman iktidarlar ve güç odaklarıdır. Bu yüzden onların yanında saf tutmak değil karşısında yer almak önemlidir dedim. Duymak istemediler. Ergenekon örgütünün üyesi olmayı zül sayarım dedim. "Hayır Ergenekoncusun" deyip tutukladılar. Sonra da "Gazetecilik faaliyetinden tutuklanmadı" diye açıkladılar. Benim de bilmediğim deliller varmış. Savcı öyle diyor. Açıklasın delilleri. Hepimiz bilelim. Madem gazeteci değilim neden sadece gazetecilik faaliyetimi sorguladınız? Yazdığım kitapta sizi ürküten konular var diye mi tutukladınız yoksa? Kendimi Orwell'in 1984'ünde geçen Kafka'nın Dava'sının kahramanı gibi hissediyorum. Eğer ben gazetecilik yapmadığım için tutuklandıysam bu kararı alanlar ve uygulanmasını sağlayanlar siz hukukçu musunuz? Yoksa bir hiyerarşik zincirin halkaları mı? 

AHMET ŞIK'IN TUTUKLULUĞUNA İTİRAZ

Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesine gelen Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay, tutukluluğa itirazlarını içeren dilekçeyi İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine verdi. Dilekçede, Şık'ın tahliyesine karar verilmesi istendi.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hakimliği tarafından verilen tutuklama kararına yapılan itiraz, aynı mahkemenin heyetince değerlendirilecek. 

Alıntı : ntvmsnbc.com

İşte adalet budur....

 GELİŞEN ÜLKEMİZDE ULAŞILAN ADALET BU...DELİL OLMADAN YAPILAN TUTUKLAMALAR , ARAMA KARARLARINDA SUÇ HANESİ BOŞ İKEN YAPILAN ARAMALAR..SIRA SİZE DE GELEBİLİR...

1999 yılında Belçika'dan gelen 'Funda' isimli birinin notlarında ismi geçen Hüseyin Edemir, DHKP-C üyesi suçlamasıyla gözaltına alındı.

ODTÜ'de yüksek lisans öğrencisiyken tutuklanan ve bu dönemde okula gidemediği için bursunu kaybeden Hüseyin Edemir, bugün bir kez daha hakim karşısına çıktı. 

Savcılık, suçlamaya ilişkin hiçbir delil olmadığını, buna karşın soruşturmanın genişletilmesi talebinin de reddedildiğini ayrıntılarıyla anlattı ama... 

Savcı, delil diye sunulan belgeye dayanarak başlatılan işlemde 10 yıllık zamanaşımının dolduğunu kaydetti ve sanığın beraatini istedi.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, savcının beraat talebini oybirliğiyle reddetti ve duruşmayı haziran ayına erteledi. 

Hüseyin Edemir, suçlama makamının suçlamadan vazgeçmesine rağmen 4 ay daha Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde kalacak.

Alıntı : ntvmsnbc.com

7 Mart 2011 Pazartesi

Danıştay'ın gerekçeli kararına ilk yorum

Sağlık Bakanı Recep Akdağ "Tam Gün Yasası"na ilişkin Danıştay’ın açıkladığı gerekçeli kararın gayet açık olduğunu ve artık hekimlerin ya kamuda ya da özelde çalışabileceğini söyledi.

Kararı, TRT-Haber’e değerlendiren Akdağ, "Artık ikili çalışma tarihe karışmıştır" dedi.

Sağlık Bakanı Akdağ, Danıştay ilgili kurulunun "Tam Gün Yasası" hakkındaki gerekçeli kararının şu an için nihai bir karar olduğunu belirtti.

Akdağ şunları söyledi:
"Hukuken şu anda artık kamuda çalışan hekimler ikili çalışma yapamazlar. Danıştay’ın aldığı karar çok açık net, gerekçelerini gayet açık, net yazmış... Dolayısıyla şu an itibariyle kamuda çalışan, Sağlık Bakanlığı’nda çalışan bize göre üniversitelerde çalışan öğretim üyeleri ya da doktorlar, kamuda hizmet veren doktorlar ikili çalışma yapamazlar."

Türkiye’de 40 bin hekimin olduğunu, 2 bin 500’ünün ikili çalıştığını vurgulayan Sağlık Bakanı Akdağ, kararın bu 2 bin 500 hekimi de bağladığını ifade etti.

Üniversiteler için Karar Mercii YÖK
Akdağ, üniversiteler için kararı değerlendirecek merciin ise YÖK olduğunu hatırlattı.

Recep Akdağ, üniversite hastanelerinde uygulanan "hoca parası" adı altında yapılan ödemeyi de yeni kanun ile kaldırdıklarını söyledi.

Akdağ, "Şimdi biz bunu ortadan kaldırdık ama üniversite hastanelerine 2010 yılında bu şekilde ne kadar para ödemiş ise vatandaşımız, biz hükümet olarak bunu üniversite hastanelerine ödeyeceğiz; aman vatandaş ödemesin, yeter ki vatandaş bu sıkıntıyı çekmesin" diye konuştu.

Alıntı: medinagazin.com

Danıtaş Tamgün'e dair gerekçeli kararını açıkladı

Sağlık Bakanlığı, 16 Temmuz 2010 günü “ Anayasa Mahkemesinin  Kararına ve  Kanuna göre öğretim üyeleri dışında kamuda çalışan tüm doktorların muayenehane açması veya özel sağlık kuruluşlarında çalışması mümkün bulunmamaktadır.” açıklamasını yapmıştır,
TTB tarafından açılan davada Danıştay 5. Dairesi bu işlemi hukuka aykırı bularak yürütmesini durdurmuştur.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) ise Sağlık Bakanlığı’nın itiraz üzerine, 13 Ocak 2010 günü yaptığı görüşmede yürütmeyi durdurma kararının kaldırılmasına karar vermiştir.
İDDK’nun gerekçeli kararı Türk Tabipleri Birliği tarafından tebliğ alınmıştır. Kurul’un oy çokluğu ile verdiği gerekçeli kararda;
  • Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında kişilerin hekime ulaşma hakkını esas aldığı, hekimin sayıca az bulunduğu dallar yönünden istisnaya yer verilmemesini hekime ulaşma hakkını, dolayısıyla sağlık hizmetlerine ulaşmayı zorlaştırıcı ya da zayıflatıcı nitelikte bulduğunu,
  • Anayasa Mahkemesi’nin konuyu, kamu görevlisi hekimlere serbest çalışma yasağı getirilmesinin anayasaya aykırılığı çerçevesinde değerlendirmediğini ve iptal kararının bu gerekçeye dayanmadığını,
  • 1219 sayılı yasanın değiştirilen 12. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Tabiplerin, diş tabiplerinin ve uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların, ikinci fıkranın her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabileceği”ne ilişkin ibareye karşı dava açılmamış olmakla birlikte, resen iptal olanağı olmasına rağmen iptal etmediği, bu ibarenin Anayasa Mahkemesince iptal edilen ibarenin anlamını aynen devam ettirdiği ve aynı işlevi gördüğünü,
  • Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kamu görevlisi hekimlerin hiçbir ayrım gözetilmeksizin serbest çalışmasına getirilen yasağın kaldırılması sonucunu doğuracağından bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşmış ve Sağlık Bakanlığı’nın işlemine karşı verilen yürütmeyi durdurma kararını kaldırmıştır.
  • Danıştay İDDK, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında hekimlerin diğer kamu görevlilerinden farklılığının bulunduğunun kabul edildiği, özel muayenehane açmalarının 657 sayılı Yasanın 28. maddesindeki ticaret ve diğer kazanç getirici faaliyetler kapsamında değerlendirilemeyeceği ancak 1219 Sayılı Yasanın değiştirilen 12. maddesinin üçüncü fıkrası ile çalışma yasağının sürdüğü sonucuna varılmıştır.
Danıştay İDDK’un kararından;
Anayasa Mahkemesi’nin, çalışma yasaklarını iptal etmedi ise neden yürürlüğün durdurulmasına karar verdiği,
1219 Sayılı Yasanın 2 ve 3. fıkraları aynı nitelikte yasak içeren iki düzenleme ise neden birini iptal edip diğerini yürürlükte bıraktığı anlaşılmamaktadır.
Danıştay İDDK, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında kişilerin hekime ulaşma hakkını esas aldığı, hekimin sayıca az bulunduğu dallar yönünden istisnaya yer verilmemesini hekime ulaşma hakkını, dolayısıyla sağlık hizmetlerine ulaşmayı zorlaştırıcı ya da zayıflatıcı nitelikte bularak  “bentlerden yalnızca birindeki” ibaresini iptal ettiğini kabul etmektedir.  Öyle ise; Sağlık Bakanlığı’nın davaya konu işleminde hiçbir istisna tanınmamasını yani  “Sağlık Bakanlığı’na bağlı öğretim üyeleri dışında kamuda çalışan tüm doktorların muayenehane açması veya özel sağlık kuruluşlarında çalışması mümkün bulunmamaktadır” şeklindeki işleminin Anayasa Mahkemesinin kararına aykırı olduğunu neden gözardı ettiği de anlaşılamamaktadır.
Danıştay İDDK kararı bir ara karar olup, dosya Danıştay 5. Dairesine gönderilmiştir. Danıştay 5. Dairesi tarafından dosya esastan değerlendirilip yeni bir karar verilecektir. Türk Tabipleri Birliği bu aşamada gerekli hukuki girişimlerini yapacaktır.

Bu aşamada Sağlık Bakanlığı’nın kararı tebliğ alması ile birlikte uygulamaya ilişkin bir açıklama yapması beklenmektedir. Önümüzdeki günlerde yapılacak açıklama üzerine, TTB tarafından meslektaşlarımıza gerektiğinde yeniden bilgi verilecektir.
Danıştay İDDK tarafından verilen karar nihai bir karar değildir. Ayrıca İDDK sınırlı da olsa Anayasa Mahkemesinin bir iptal kararı verdiğini çalışma yasağının bütünüyle sürmediğini, yasal bir düzenleme yapılması gerektiğini belirtmektedir.
Esasen Anayasa Mahkemesi böyle bir sınırlamaya yer vermemekte, iptal kararının gerekçesinde yer aldığı gibi “hekime ulaşma hakkını, dolayısıyla sağlık hizmetlerine ulaşmayı zorlaştırıcı ya da zayıflatıcı nitelikte” bulduğu çalışma sınırlamalarını tümüyle iptal etmektedir. Örneğin Aile Hekimliği uygulamasına geçiş nedeniyle, işyeri hekimliği alanında ciddi bir açık oluşmuş,çalışmanın yasaklanması halinde  çalışanların işyeri hekimliği  hizmetlerine ulaşması zayıflatılacaktır.
Sağlık Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi kararlarının Yürütme, Yasama ve Yargı Organlarını bağlayacağı, uyulması gerektiğini dikkate alarak, hekimlerin hukuka uygun çalışma haklarına, vatandaşların sağlık hizmetlerine ulaşma haklarına zarar veren uygulamaları sonlandırmalıdır.
Türk Tabipleri Birliği

Alıntıdır