25 Temmuz 2011 Pazartesi

Amy'de 27'ler kulübünde..

Jimi Hendrix, Jim Morrison, Janis Joplin, Kurt Cobain, şimdi de Amy Winehouse... Tüm bu yeteneklerin ortak noktaları, rock müzik alanında devleşmeleri kadar, 27 yaşında hayata gözlerini yummaları. Peki rock yıldızlarının sadece 27 yaşına kadar yaşamalarını nasıl açıklayabiliriz? Rock müziğin ikon yıldızları 27 yaşında, yaşamdan tatmin almayacaklarını ya da yeteneklerinin anlaşılmayacakları izlenimine kapılarak, pes mi ediyor? Yaşamlarının bu döneminde neler belirleyici oluyor? Bu müzik devlerinin biyografilerini incelediğimizde, yaşadıkları arasında paralellik kurmamız mümkün mü? Rock yıldızlarının 27 yaşında ölmesiyle ilgili piskolojik bir teori üretebilir miyiz?

Amy Winehouse’ın yaratıcılığının seviyesinin günümüzün yıldızları Rihanna, Adele ve Lady Gaga’dan farklı bir yönü vardı; Winehouse, diğer pop ve rock yıldızlarına kıyasla daha ‘özgündü’. Ve özgünlüğünün bedelini yaşamıyla ödedi. Sürekli kendi içinde çatışma halindeyken, Twitter’ın ve magazin dergilerinin malzemesi olmak, Winehouse’ın yaratıcılığında bir tıkanma noktasına gelmesine neden oldu. Peki 27 kulübünün diğer rock yıldızlarının tecrübeleri de bu yönde miydi?

Psikopatoloji bilimi tüm zihinsel hastalıkların yıkıcı semptomlardan kaynaklandığını söyler. Freudyen yaklaşıma göre, kontrol edilemeyen, sinirlerin gerilmesine neden olan düşünce ve davranışlar, çalışma ve sosyal ilişkiler kurma kapasitesini etkiler. Bu nedenle bağımlılıklar baş gösterir. Psikolojik ve fiziksel bağlılıklar , kişisel ilişkileri ve kariyer hedeflerinin sekteye uğramasına neden olur.

Hendrix, Howell, Cobain, Joplin ve Winehouse’ın uyuşturucu bağımlılığı sorunu yaşadığını biliyoruz. Doksanlı yıllardaki yıldızların neredeyse tamamı bu problemle mücadele ederken, 2000’li yıllardan sonra yıldızlaşanların ortalama yüzde 30’u uyuşturucu bağımlılığından dolayı rehabilitasyon merkezlerinde tedavi görüyor. Ancak aslı problemler, uyuşturucu kullanmayı bıraktıkları zaman baş gösteriyor. Winehouse, her ne kadar rehabilitasyon merkezinde tedavi görmüş olsa ve ‘temiz’ olduğu söylense de, yoğun bir biçimde alkol kullanıyordu. Aynı zamanda manik- depresif hastalığından dolayı, ilaç tedavisi görüyordu.

Yaşlandıkça konfora alışırız

Psikopatolojide, kişiliğimizin 30 yaşından sonra fazla değişmediğini iddia edilse de kişinin psikolojik gelişiminin, bu dönemden sonra bile geliştiğini biliyoruz. Yaşlandıkça, piskilojik olarak daha dengeli, daha bilinçli, daha uzlaşmacı ve yeni tecrübelere daha kapalı hale geliriz. Bu durumda, yaşlanma yaratıcılık konusunda belirleyici bir kısıtlama getiriyor olabilir. Yaşlandıkça, konfora daha çok bağımlı, daha sıkıcı, daha az yenilikçi ve yaratıcı hale geliyoruz.

Hendrix’ler, Winehouse’lar ya da Morrison’lar, müziklerinde ve özel yaşamlarında hem topluma hem de kendilerine karşı savaş vermek durumunda kalırlar. Asi ve özgür ruhları, yaşadıkları ve kuvvetli ihtimalle içinde bulunmaktan çok da hoşnut olmadıkları dünyayla çatışırken, diğer yandan yaşlanmanın kendi ruhlarında yarattığı konformist etkilerle savaşmak zorunda kalırlar. Şöhrete kavuşunca, kaçmak ya da değiştirmek istedikleri sistemin kölesi haline gelirler. ‘Diğerlerinin’ onları bir marka değeri olarak gördüğünü ve satın aldığını görmek, onları tüketmeye başalr. Tıpkı hayatta olsaydı, Che Guevara’nın uzun yaşaması halinde, zenginlerin üzerinde kendi resmiyle bezeli tişörtleri görüp, ölmek isteyeceği gibi.

Erken yaşta şöhrete kavuşan Amy Winehouse, daha uzun yaşasaydı, bir ikon haline gelecekti. Ancak bu konunun çok da umurunda olacağını düşünmek, pek doğru olmaz. Anarşist bir ruhu olan Amy Winehouse’ın yeteneği ve şöhreti, ruhunun tükenmesine neden oldu. David Guetta ve Black Eye’d Peas gibi ortalama yaratıcılığın hakim olduğu bir müzik endüstrisinde, sektör onun her türlü tuhaf davranışını hem eleştirdi, hem de kabullenerek onu markalaştırma konusunda başarılı oldu. Bu durum tüm 27 yaşında ölen rock yıldızlarının kaderi; çok başarılı olmak, onların sonunu getiriyor.

Alıntı: radikal.com.tr

Acil serviste 1 pratisyen 300 hasta bakıyor


İzmir Vali Yardımcısı İbrahim Ballı başkanlığında gerçekleştirilen İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı’nda İl Sağlık Müdürü Mehmet Özkan ile Urla Kaymakamı Şehmus Günaydın’ı karşı karşıya getiren Urla Devlet Hastanesi’ndeki yaşanan doktor krizi hakkında açıklama yapan Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İzmir Şube Başkanı Veli Atanur, acil serviste 3 doktora değil bir doktora 300 hastanın düştüğünü ifade etti. Kaymakam, Günaydın’ın tepkisinin yerinde olduğunu anlatan Atanur, “İl Sağlık Müdürü Mehmet Özkan, doktor olmasına rağmen konuya duyarlılık konusunda kaymakamın gerisinde kaldı. Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Urla’da bir doktor, ayda 10 kez 24 saat esasına dayalı olarak nöbete kalıyor. Hastanede acilinde sadece bir pratisyen hekim var. O da günde 300 hastaya bakıyor” dedi. Sağlık Müdürü Özkan’dan konunun bilimsel olarak açıklanmasını talep etti.

VALİLİK İZİN VERMEDİ


Atanur ayrıca Acil Tıp Teknisyenlerinin eğitimsiz bir şekilde ambulans kullanması konusunda da açıklama yaptı. İl Sağlık Müdürü Mehmet Özkan, 112’den sorumlu İl Sağılık Müdür Yardımcısı Turan Sofuoğlu, Kınık Sağlık Grup Başkanı Turgay Keser hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını anlatan Atanur, valiliğin soruşturma izni vermediğini ifade etti. Ambulansların 4 yıllık üniversite mezunu Acil Tıp Teknisyeni tarafından değil 2 yıllık üniversite mezunu Ambulans ve Acil Bakım Teknikeri (Paramedik) tarafından kullanılması gerektiğini anlatan Atanur, “ Acil olarak hastaneye götürülmesi gereken hastalar ve sağlık çalışanları büyük tehlike yaşıyorlar. Ölümle burun buruna gelen çalışanların feryadını kimse duymuyor. Valiliğin sağlık konusunu suistimal edenleri koruduğunu düşünüyoruz. Valilik yöneticilerin yargılanmalarına izin vermediği için konuyu yargıya taşıyacağız” diye konuştu.

DİNLEMEDİLER


Sağlık gibi önemli bir alanda yapılanların gerçekten dehşet verici boyutlara geldiğini anlatan Atanur,, “Üç günde ambulans sürücüsü olunur mu? dedik, bizi dinlemediler. Kanunsuz emir ile Acil Tıp Teknisyenlerini sürücülük yapmaya zorlamanın 112 acil ambulans çalışanlarını, hastayı ve çevreyi tehlikeye attığını söyledik, yine bizi dinlemediler.Sorunu İzmir İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri ile görüşüp, taleplerimizi ileterek sorunu çözmeye çalıştıysak da sonuç alamadık. Tersine başta Acil Tıp Teknisyenleri olmak üzere 112 çalışanlarına mobbing ile karşılaştık. Acil tıp teknisyenleri için belirtilen ise,süreklilik ifade etmeyen,sadece olağanüstü durumlarda (zorunluluk durumunda geçici) yazılı emir ile geçici görevlendirmeyi içermektedir. Ambulans kazaları ehil olmayan Acil Tıp Teknisyenleri elinde yeni hayatlar söndürmesin. Kanunsuz emrin sorumları yargılansın. 112’ye bir gün herkesin ihtiyacı olacak. Artık yeter” ifadelerini kullandı.

NELER YAŞANMIŞTI


İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı’nda söz alan Urla Kaymakamı Şehmus Günaydın Turizm bölgelerindeki nüfusun yaz mevsiminde arttığını anlatarak, “Bazı yerlerdeki sağlık personeli geçici görevlendirme ile geri çekiliyor. İlçemizde de ciddi sıkıntı yaşıyoruz. Günde 300 hastanın geldiği poliklinikte sadece doktor sayısı yeterli değil. Yoğunluktan dolayı tam zamanlı çalıştıkları için tıbbi hatalar meydana gelebilir. Bunların yaz mevsimi gelmedin ayarlanması gerekir” diyerek duruma tepki göstermişti. Vali Yardımcısı Ballı’nın uyarısı üzerine İl Sağlık Müdürü Özkan ise, “Problem olmaz. Günde 300 hasta sıkıntı yaratmaz” ifadelerini kullanmıştı. Bunun üzerine tekrar ayağa kalkan Kaymakam Günaydın, “Eğe sayısı dokuz olması gereken doktoru geri çekip 3’e indirseniz. Sorun yaşanır” diye konuşmuştu. İl Sağlık Müdürü Özkan’ın bu kez “Bana gelen bir yazı yok” sözleri üzerine ise Kaymakam Günaydın, “Gerekli yazıyı yazdık fakat bize cevap bile yazmadınız” diyerek durumu düzeltmeye çalışmıştı.
Alıntı: egedesonsöz.com

112 sisteminde köklü değişim

Sağlık Bakanlığı Acil ve Afetlerde Sağlık Hizmetleri Daire Başkanlığı 81 ilin 112 şube müdürü ve 112 den sorumlu il sağlık müdür yardımcısını Ankara’da toplantıya çağırdı.

Günde 2-3 il ile toplantı yapan bakanlık yetkilileri 112 siteminde yapılacak bir dizi değişiklik ve yenilenme hakkında bilgi verdi.

Buna göre;

  • Sadece çok önemli  noktalarda doktorlu ambulans olacak
  • İstasyon sayısı 2 katına çıkacak
  • Tüm ilçelere A2 tipi istasyon açılacak
  • İlçelerdeki A1 tipi istasyonlar A2 olacak
  • Yeni açılacak istasyonlara 4 paramedik 8 ATT ataması yapılacak
  • 2 ATT’den oluşan 112 ekipleri kurulacak ATT ler tek başına vakaya çıkabilecek
  • Yeni açılacak 112 istasyonları için İl Sağlık Müdürlükleri Eylül ayına kadar hazırlıklarını tamamlayacak. Ekim ayında sadece att ve paramediklerin alınacağı KPSS yerleştirmesi yapılacak.
                                                        Alıntı : medihaber

Yıldırım Beyazıt Ü. Tıp Fak. Atamalarına Yargı Freni..

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’ne yapılan ‘adrese teslim atamalar’a mahkeme freni. ATO’nun ‘Bu kişiler olacak’ diye noterden tespit ettirdiği 31 ismin atanmasına ilişkin işlem durduruldu. Mahkeme ‘Belli kişiler tarif edilmiş’ dedi
 
26 Ocak’ta 33 kadro için ilana çıkan üniversitenin getirdiği kriterler, birçok hekimin başvuru yapamadan elenmesine yol açmış, ‘adrese teslim’ atama tartışması çıkmıştı. Ankara Tabip Odası (ATO) ve Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), atama sonuçları açıklanmadan günler önce notere başvurup 32 kişilik bir listeyi onaylatmıştı. Atanan isimler ATO’nun listesine göre bir fire dışında aynı çıkmıştı. ATO bunun üzerine dava açtı.


- YÖK’TEN İZİN YOK

Ankara 5. İdare Mahkemesi ise 31 atamayı ‘birbirinden ilintisiz şartlarla, belli kişiler tarif edilmiştir’ gerekçesiyle hukuka aykırı buldu, durdurdu. Gerekçeli kararda ek koşulların YÖK’ten izinsiz belirlendiğine dikkat çekildi, şu ifadeler yer aldı:

- OBJEKTİF DEĞİL: ‘Ek koşulu taşımayan adayların başvuru yapmayacağı, objektif değerlendirme imkanının ortadan kalkacağı, ilana şartları tutan kişilerin başvurabildiği açıktır.

- KİŞİLER TARİF EDİLMİŞ: Ek koşul belirleyebilmek için özellikle bilimsel kaliteyi artırmak amacının taşınması gerekir, ancak bunu ortaya koyan
somut bir tespit bulunmamaktadır.
Örneğin çocuk cerrahisi anabilim dalı için ilan edilen 1 doçent kadrosuna deney hayvanları laboratuarı araştırma sertifikası şartının getirilme amacı ortaya konulamamıştır. Birbirinden ilintisiz şartların her bir anabilim dalı için ve akademik unvan için farklı şekilde deneyim süreleri öngörülmesinin kişileri tarif eder nitelikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

- HUKUKA UYARLILIK YOK: İlanda yer alana açıklamalarda hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Telafisi güç zararlar doğabileceğinden atamaların yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.’

- ‘KABIZLIK’ UZMANLIĞI ŞARTTI: İlanda ‘göz hastalıkları’ dalında alınacak akademisyenin ‘hastane kalite değerlendirmesinde sertifikalı olması’ istenmişti. Çocuk cerrahisine atanacak kişi için ‘Erasmus konusunda deneyim’ talep edilmişti. Genel cerrahi için atanacak yardımcı doçentin ise ‘kabızlık cerrahisi’ konusunda uzman olması şartı vardı.

Kararın gereğini yapın

Ankara Tabip Odası Başkanı Bayazıt İlhan, kararın ardından şunları söyledi:
Üniversite rektörlüğü tarafından mahkemeye sunulan yazılı savunmada tabip odası tarafından böyle bir davanın açılamayacağı, odanın böylesi bir davada taraf ehliyetine sahip bulunmadığı dile getirilmiş; ancak iptali istenen ilandaki öznel/subjektif koşul ve belirlemelere dair ise ciddi hiçbir karşı savunmanın yapılamadığı görülmüştür. Karar gereği, üniversitenin Tıp Fakültesi’ne yapılan çok sayıda atamanın hukuki geçerliliği bu an için kalmamış bulunmaktadır. Yargı kararının gereğini yapmak üniversitenin yükümlülüğündedir

Alıntı : medihaber

112 ve SABİM

112 Acil Yardım Ambulansları artık 3 gündür süren 38 °C ateşe,kasıkta oluşan pişiğe gidiyor. Hemde 184 SABİM desteği ile…Vatandaş eğer ambulans talebi yerine getirilmez ise, hemen 184 Sabim – Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi’ni arıyor veya 10 tane E-Posta gönderiyor.
112 Komuta Kontrol Merkezleri , SABİM baskısı ile ekipleri bu tür vakalara çıkartıyor.

SABİM Nasıl Çalışıyor?

SABİM varlığına esas olan amaç ve hedefleri doğrultusunda 7 gün, 24 saatboyunca,tamamı sağlık personelinden oluşan, sağlık sisteminin işleyişine hakim, sağlık mevzuatı konusunda yeterli bilgilerle donatılmış operatörler, sağlık sisteminin işleyişi ile ilgili her türlü soru, sorun, eleştiri, öneri ve talebi cevaplandırmakta ve kayıt altına almaktadır.

Kayıtlar İncelenmelidir

SABİM’e ait kayıtlarının geriye dönük incelenmesi , bu tür olayların gelişmesini engelleyebilir mi?
Bunu zaman gösterecektir.Ama Temel Sağlık Hizmetleri Daire Başkanlığı başta olmak üzere , bu durum yakından incelenmelidir.

112 Acil Yardım Hizmetlerine yapılan ciddi yatırımlar bu şekilde heba edilmemeli , gereken acil vakalara ambulans gönderilmelidir.Çünkü 3 gündür süren 38 °C ateşe giden bir ekip kendi bölgesinde oluşan trafik kazasına gidememekte,ciddi vakalar zamanında müdahale şansı bulamamaktadır. 

WHO ( Dünya Sağlık Örgütü ) tarafından yayınlanan 32 Acil Parametreye başta SABİM ve 112 KKM’leri uymalı , buna uygun algoritmalar geliştirilmelidir.Her telefona açana bir ambulans gönderme lüksünden bu ülke artık kurtulmalıdır.

Uluslararası 32 Acil Parametre
  1. Şuur Kaybına Neden Olan Her Türlü Durum
2. MI, Aritmi, Hipertansiyon Krizler: Geçirilmekte olan kalp krizi, acil tedavi gerektiren kalp ritmi bozukluğu türleri, kan basıncının beyin kanaması vb. ciddi durumlara yol açabilecek derecede yükselmesi.
3. Zehirlenmeler
4. Ciddi Genel Durum Bozukluğu: Yaşlılık, besin yetersizliği, yetersiz bakım, uzun süren ağır hastalık vb. nedenlerle kişinin sağlığının genel anlamda tehlikeli olabilecek derecede bozulması.
5. Trafik Kazası
6. Ani Felçler
7. Migren ve/veya Kusma, Şuur Kaybıyla Beraber olan Baş ağrıları
8. Astım Krizi, Akut Solunum Problemleri
9. Yüksek Ateş: Zehirlenme, infeksiyon hastalıkları, sıcak çarpması vb. nedenlerle vücut ısısının konvizyona (havale) ya da kalp ritim bozukluklarına yol açabilecek derecede (Ortalama 39,5 °C ve üzeridir) yükselmesi.
10. Ciddi Alerji, Anaflaktik Tablolar: Kalp ritminde bozulma, solunum yollarında tıkanmaya yol açabilecek ciddiyette alerji ya da tansiyon düşmesi durumları.
11. Akut Batın: Mide, bağırsak gibi içi boş organların delinmesi, tıkanması ya da düğümlenmesi, iltihaplanması, vb. gibi acil müdahale gerektiren durumlar.
12. Yüksekten Düşme
13. Ciddi İş Kazaları, Uzuv Kopması
14. Menenjit, Ensefalit, Beyin Absesi: Sinir sistemi fonksiyonları dolayısıyla da yaşamsal fonksiyonları etkileyebilecek, beyin ve beyni çevreleyen zarla ilgili iltihabi, infektif hastalıklar.
15. Elektrik Çarpması
16. Ciddi Göz Yaralanmaları
17. Kurşunlanma, bıçaklanma, kavga, terör, sabotaj, vb
18. Renal Kolik: Böbrek taşlarının yol açtığı, ilerlemesi durumunda idrar yolu ya da böbrek hasarına yol açabilecek şiddetli ağrı oluşturan durum.
19. Akut Psikotik Tablolar: Aşırı saldırganlığa yol açan nörolojik ya da psikolojik rahatsızlıklar.
20. Suda Boğulma
21. İntihar Girişimi
22. Donma, Soğuk Çarpması
23. Isı Çarpması
24. Ciddi Yanıklar
25. Yeni Doğan Komaları
26. Başlamış Doğum Faaliyeti (Su Kesesinin Boşalması)
27. Diabetik ve Üremik Kanama: Diabet (şeker hastalığı) ve böbrek yetersizliğinin neden olduğu bilinç bulanıklığından başlayıp tam bilinç kaybına (koma) kadar girebilecek durumlar.
28. Genel Durum Bozukluğunun Eşlik Ettiği Dializ Hastalığı
29. Akut Masif Kanamalar: Genellikle travma sonucu ortaya çıkan, hayatı tehdit edecek boyutlarda iç veya dış kanamalar.
30. Omurga ve Alt Extremite Kırıkları: Büyük dış veya iç kanamaya yol açan bacak kırıkları ve her türlü omurga kırıkları.
31. Tecavüz
32. Dekompresyon (Dalgıç) Hastalığı: Halk arasında vurgun yemek olarak tabir edilen durum.
Karşılaştığınız problemleri WHO (Dünya Sağlık Örgütü) Türkiye ofisine bildirebilirsiniz.

E-Posta:whotur@euro.who.int Adres:WHO Country Office UN House – Birlik Mahallesi, 2 Cadde No.11
Cankaya, Ankara
Avrupa Birliği için İletişim Bilgileri
 
Alıntı : medihaber

14 Temmuz 2011 Perşembe

Gerekirse yeni kanun yaparız


Akdağ, Danıştay'ın, tıp fakültelerinde öğretim üyesi olarak çalışan doktorların mesai dışında herhangi bir iş yapmalarını engelleyen Sağlık Bakanlığı yönetmeliklerinin ilgili hükümlerinin yürütmesini durduran kararını değerlendirdi.

Bu hususta vatandaşın kafasının karışmamasını isteyen Akdağ, hükümet olarak vatandaşın yanında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini söyledi. ''Tam Gün''den hükümetin ve Sağlık Bakanlığı'nın beklentisini anlatan Akdağ, şunları belirtti:

''Kamunun bir hastanesinde ya da sağlık kurumunda çalışan değerli bir hekimin, ayrıca dışarıda, özel bir hastanede çalışmasını doğru bulmuyoruz. Kamuya ait bir kuruluş, ister toplum sağlığı merkezi, ister devlet hastanesi, ister ağız diş sağlığı merkezi, isterse üniversite hastanesi olsun, fark etmez. Bütün bu kuruluşlar milletin vergileriyle ve ödediği primlerle ayakta duran kuruluşlardır. Benim milletimin hiçbir ferdinin bu kuruluşlardan hizmet alırken dışarıda bir yere gidip para ödemesini ya da bu kuruluşların içinde hocaya özel para ödemesini öncelikle siyasetimiz açısından kabul edemeyiz. Bunun için kanun yaptık, CHP Anayasa Mahkemesi'ne gitti, ondan sonra işin içine tabip örgütü Danıştay'ı karıştırdı, vesaire. Ama Danıştay Dava Dairelerinin verdiği son bir karar var.


Bu kararın en son aşamasına doğru gittiğini biz biliyoruz. Ben inanıyorum ki önümüzdeki 2 ay içerisinde hukuk nihai olarak kararını verecek, Danıştay Dava Dairelerinin kararlarıyla durum vatandaşımızın lehine sonuçlanacaktır. Vicdan kabul ediyor mu, devlet veya üniversite hastanesine giden bir vatandaşın dışarıda muayenehaneye ya da özel bir merkeze gitmeye mecbur kalmasını? Neyin peşindeyiz ben anlamıyorum. Evet, hekimler muayenehane çalıştırsınlar, özel hastanede çalışsınlar, biz buna karşı çıkmıyoruz ki. Ama ben soruyorum; Herhangi bir özel hastanede çalışan bir doktorun, başka bir özel hastanede çalışmasına, oraya hasta götürmesine özel hastane izin veriyor mu? Niçin devlet buna izin verecekmiş? Biz milletimizin bu çilesini sonlandırmaya kararlıyız, açık söyleyeyim.''

"HÜKÜMET OLARAK KARARLIYIZ"

Basına da bu konuda görev düştüğünü, neyin vatandaşın hayrına olduğunun neyin olmadığının iyi takip edilmesi gerektiğini ifade eden Sağlık Bakanı Akdağ, bir anket yapılsa, vatandaşın yüzde 95'inin devlet veya üniversite hastanesine hizmet almak için başvurduğunda, ayrıca özel bir hastaneye ya da merkeze gitmek istemediğinin ortaya çıkacağını belirtti.

Alıntı : ntvmsnbc.com

Hastane işletmeleri bakanlıkta olsun

Bu uygulamanın üniversitelerin özerkliğini zedelemeyeceğini bildiren Akdağ, ''Bu bir teklif, üniversitelerimize ve YÖK'e. Bu teklifin kabul görmediğini varsayalım. Üniversite hastaneleri hazırdan sürekli harcayarak, bu işi uzun süre götüremeyeceğimiz açık'' dedi.

Sağlık Bakanı Akdağ, üniversite hastaneleri ile ilgili basına yansıyan açıklamaları konusunda AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. ''Üniversite hastanelerinin işletmesinin Sağlık Bakanlığı'na, eğitim ve araştırma hizmetlerinin ise üniversitelere bırakılması'' yönündeki açıklaması sorulan Akdağ, ''Bu bir teklif. Hem üniversitelerimize ve YÖK'e yapılmış bir teklif, hem de bunun vatandaşlarımıza duyurulması'' diye konuştu.
Üniversite hastanelerinin sıkıntılarını gidermek için yaptıkları iyileştirmelerin, hükümetin bu kurumlara verdiği önemin bir göstergesi olduğuna işaret eden Akdağ, son bir yılda yüksek borcu olan üniversite hastanelerine, Hazine'den toplam 400 milyon TL'nin hibe şeklinde verilmesine ilişkin kanun çerçevesinde ödeme yapıldığını hatırlattı.

Tam Gün Yasası ile ''hoca farkı'' denilen, tıp fakültelerindeki öğretim üyelerine özel muayene ve ameliyatlar için vatandaşların yaptığı ödemelerin kalkması nedeniyle her üniversite hastanesinin bu düzenlemelerden kaynaklanan kaybının telafi edildiğini de bildiren Akdağ, ''Biz hükümet olarak bu parayı üniversitelere ödüyoruz. Bunun için de kanun yaptık. 2011 yılı içinde 400 milyon TL'ye yakın bir parayı da bu şekilde ödeyeceğiz. Yani üniversitelerin toplam yıllık gelirlerinin üzerine yüzde 20 daha ilave etmiş oluyoruz'' diye konuştu.

Gerekirse başka iyileştirmeler de yapacaklarını açıklayan Akdağ, şu değerlendirmelerde bulundu:

''Ama hazıra da dağ dayanmıyor söyleyeyim. Bu verdiğimiz paralar da bizim değil ki milletin parası. Üniversite hastanelerinin mali açıdan iyi yönetilmesi lazım. Sağlık Bakanlığının 8 sene içerisinde SSK hastanelerini nereden alıp bugün nereye getirdiğini bilmeyen yok. O zaman biz diyoruz ki; bu büyük tecrübeyi, bütün dünyanın takdir ettiği bu tecrübeyi neden biz kendimizin üniversite hastanelerine aktarmayalım? ABD'de, Avrupa'da birçok ülkede üniversitelerin önemli bir kısmının kendi işletmesi olan hastaneleri yoktur. Bir vakıfla ya da bir devlet kurumuyla, bazen belediyelerle birlikte çalışırlar. Eğitim ve araştırma yaptıkları hastaneler bu söylediğimiz kuruluşların hastaneleridir. Türkiye'de de bunun örnekleri var şu anda.''

Rize, Sakarya, Erzincan'daki üniversitelerin tıp fakülteleri ve Marmara Üniversitesi ile bu tür bir uygulamayı başlattıklarını hatırlatan Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu bir teklif üniversitelerimize ve YÖK'e. Ama bu teklifin kabul görmediğini varsayalım. Üniversite hastaneleri böyle hazırdan sürekli harcayarak, bu işi uzun süre götüremeyeceğimiz açık. O zaman 'Efendim Sağlık Bakanlığı bu işe girmesin' diyorlarsa, bu sefer ya Maliye'nin ya YÖK'ün bu paranın kontrolünü, düzgün, yerli yerinde harcanmasını kontrol edecek bir mekanizma kurmasına ihtiyaç var. Ama ben şunu da söylemek zorundayım; bugün bir üniversite hastanesinde bir aksama varsa vatandaş bilsin ki bunun Sağlık Bakanlığı ile uzaktan yakından alakası yok. Çünkü üniversite hastanelerinin yönetimi Sağlık Bakanlığında değil.''

''ÖZERKLİĞİ ZEDELEMEZ''

''Üniversite hastanelerinin işletmesinin Sağlık Bakanlığı'nda olmasının özerkliği zedeleyeceği görüşü var, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna ise Bakan Akdağ, şu yanıtı verdi:

''Hayır, neden zedelesin? Hatta tem tersine, biz diyoruz ki; Sağlık Bakanlığı'nın 66 eğitim ve araştırma hastanesinin yetkilerini ve uygulamasını da biz üniversitelere devredelim. Böyle kurum taassubu içine girmeye gerek yok ki. Bir hastane işletmesinin ABD ve Avrupa örneklerinde olduğu gibi üniversite dışında bir kuruma ait olması özerkliği kesinlikle zedelemez. Özerklik, eğitim ve araştırma özerkliğidir. Sürekli olarak mali açıdan sıkıntıda olup, devletin para vermek, hibe vermek zorunda kaldığı bir özerklik olur muymuş, bu nasıl özerklikmiş, böyle mi oluyormuş özerklik? Ben açık söyleyeyim, aman aman mutlaka Sağlık Bakanı olarak bu işe meraklı olduğumdan söylemiyorum. Çözümün bir parçası olacağına inandığım için söylüyorum. Bu özerkliği filan zedelemez. Tam tersine üniversitelerin eğitim ve araştırmalarıyla ilgili özerkliğini güçlendirir.''

''3. basamak sağlık kuruluşu olan üniversite hastanelerinde riskli hastaların tedavisi yapıldığı için giderlerin yüksek olduğu'' görüşünün dile getirilmesi üzerine ise Akdağ, ''Bu doğru ama aynı hasta grubu Sağlık Bakanlığı'nın eğitim ve araştırma hastanelerine de giden hasta grubudur. Dolayısıyla üniversite hastaneleri ile Sağlık Bakanlığı'nın eğitim ve araştırma hastaneleri benzerlik taşıyor. Bu hastanelerde biz bir sıkıntı yaşamıyoruz. Bu, üniversite hastanelerinden daha fazla para aldığımız için olmuyor. Açık söyleyeyim, çok daha iyi sistemleri geliştirdiğimiz için'' diye konuştu.

Bu işi 10 yıldır başarıyla yürüttükleri için bunun doğal olduğunu vurgulayan Akdağ, ''Sağlık Bakanlığı'nda bugün 70 kişiye yakın bir grup hastane işletmeciliği ve mali yönetim üzerinde çalışıyor. Neden üniversite hastanelerimiz bu tecrübeden yararlanmasın?'' dedi.

"ÜNİVERSİTELER EĞİTİM VE ARAŞTIRMAYLA İLGİLENSİN"

''Üniversite hastanelerinin işletmecilik tarafını geliştirmeleri mi gerekiyor'' sorusu üzerine Bakan Akdağ, ''Ben diyorum ki; üniversitelerimiz eğitim ve araştırmayla ilgilenmelidir. Satın almayla, ilaç ve malzeme satın almayla, bina yaptırmayla cihaz tamir ettirmeyle değil. Bunlar üniversitenin asli fonksiyonu olamaz. Böylece onlar kendi asli fonksiyonlarını daha iyi icra edecekler'' şeklinde konuştu.

Bu hastanelerin halkın malı olduğunu kaydeden Akdağ, ''Neyi paylaşamayacağız? Sağlık Bakanlığı'nın mı bunlar, kimin? Üniversitenin mi? Hayır. Hepsi bu halkın. Tekrar söylüyorum, neden Avrupalılar ve Amerikalılar bunu yaparken biz yapamayalım? Türkiye'deki özerklik anlayışı Avrupa'dan, Amerika'dan daha mı ileriymiş, kimse bunu söylemesin'' vurgusunu yaptı.

Sağlık Bakanı Akdağ, bu itirazların kendilerine değil, ancak dünyayı tanımayan birilerine yapılabileceğini, bu işlerin dünyada nasıl yürüdüğünü çok iyi bildiklerini sözlerine ekledi.

Alıntı : ntvmsnc.com

Öğretim üyesi doktorlar mesai dışında da çalışabilecek

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanlığında öğretim üyeliği görevini yürüten ve aynı zamanda bir Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezinde kısmi zamanlı çalışan bir doktorun, ''kamu kurum ve kuruluşunda çalıştığı gerekçesiyle özel sağlık kuruluşunda çalışmasına ilişkin personel çalışma belgesi'' Ankara Valiliği İl Sağlık Müdürlüğünce iptal edildi.
 
Bunun üzerine doktor, İl Sağlık Müdürlüğü’nün bu işleminin ve işlemde dayanak olarak gösterilen 7 Nisan 2011 tarihli ‘Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’ ile 7 Nisan 2011 tarihli ‘Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin’ ilgili hükümlerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açtı.
Davanın ilk incelemesini yapan Danıştay 10. Dairesi, yönetmeliklerin, öğretim üyesi olarak çalışan doktorların mesai dışında her hangi bir iş yapmalarını engelleyen hükümlerinin ve bu hükümlere dayanılarak tesis edilen İl Sağlık Müdürlüğü işleminin yürütmesini durdurdu.

Dairenin kararında, Anayasa Mahkemesi'nin 5947 sayılı ''tam gün yasası'' ile ilgili verdiği iptal kararına atıfta bulunularak, üniversite öğretim üyeleri yönünden özel kanun olan 2547 sayılı Yasada düzenleme yapan ve üniversite öğretim görevlilerinin mesai sonrası başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başkaca herhangi bir iş göremeyecekleri, ek görev alamayacakları ve mesleklerini serbest olarak icra edemeyecekleri yolundaki hükmün iptal edildiği anımsatıldı.

"BİLİMSEL VE İDARİ ÖZERKLİĞİN DOĞAL SONUCU"

Kararda, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, öğretim üyelerinin, üniversitelerin yürüttükleri bilimsel çalışmaların gereği olarak sahip oldukları bilimsel ve idari özerkliğin doğal sonucu olarak, diğer kamu görevlilerinden farklı bir meslek sınıfı olarak nitelendirilmesi karşısında, yasama organı tarafından Anayasa Mahkemesinin anılan kararı doğrultusunda yeni bir düzenleme yapılmadığı sürece, diğer kamu görevlileri ile aynı kategoride değerlendirip, çalışma saatleri sonrasında başka iş yapmalarına yasaklama getirilmesine olanak bulunmadığı belirtildi.

Dolayısıyla, Devlet üniversitesi tıp fakültelerinde öğretim üyesi sıfatıyla doktorluk yapanlar ile devlet hastanelerinde doktorluk yapanların aynı statüde değerlendirilmemesi gerektiğine işaret edilen kararda, ''Bu itibarla, öğretim üyelerinin kamu görevlisi olmakla birlikte Anayasada genel sınıflandırma içinde ayrı bir yere sahip, kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu, bu konumları dikkate alındığında, öğretim üyelerini diğer kamu görevlileri gibi değerlendirip, mesai sonrası başka iş yapmalarına yasaklama getirilmesinin Anayasaya aykırı bulunduğu gerekçesi ile Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının, Devlete ait üniversitelere bağlı tıp fakültelerinde öğretim üyesi sıfatıyla çalışan doktorları, 1219 sayılı Yasanın 12.maddesinin (a) bendi kapsamı dışına çıkarmış bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır'' denildi.

Davalı Sağlık Bakanlığınca çıkartılan Yönetmeliklerde, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrasında Devlet Üniversitesi tıp fakültesinde öğretim üyesi olarak çalışan doktorların kazandıkları farklı ve özel statünün dikkate alınmadığı, böylece Anayasa Mahkemesi kararına aykırı düzenleme yapıldığı vurgulanan kararda, Anayasa Mahkemesi kararına aykırı olarak düzenlenmiş olması nedeniyle hukuka aykırı olduğu saptanmış bulunan Yönetmelik hükümlerine dayanılarak tesis edilen Ankara Valiliği işleminde de hukuka uyarlık bulunmadığı belirtildi.

Alıntı : ntvmsnbc.com

Muayenehane Yönetmeliğinde Kısmen Yürütmenin Durdurulması Kararı

07.04.2011 tarihli yönetmelik değişikliğine karşı İzmir Tabip Odası tarafından açılan davada, Danıştay 10.Dairesi, yönetmelik değişikliklerinin bir kısmının yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir.
Danıştay 10.Dairesi tarafından yürütmenin durdurulmasına karar verilen maddeler, yönetmeliğin 12-D maddesinin 1. fıkrasının (e) ve (f) fıkralarında yer alan asansör, merdiven ve kapı standartlarına yönelik düzenlemelerdir. Yürütmenin durdurulması kararı verilen maddeler şu şekildedir.
e) (Değişik:RG-7/4/2011-27898) Asansör ve merdivenler: Tüm uzmanlık dallarında olmak üzere; giriş katta olmayan muayenehanelerin bulunduğu binada, hastanın tekerlekli sandalye ile girebilmesini sağlamak amacıyla, girişi en az 80 santimetre genişliğinde asansör olması gerekir. Merdivenin gerektiğinde sedye ile hasta taşınmasına imkan sağlayacak şekilde, basamak yüksekliği 16-18 santimetre, basamak genişliği 30-33 santimetreyi sağlamak kaydıyla merdiven ve sahanlığın genişliği en az 1,30 metredir. Merdiven basamak yüksekliği özürlülerin çıkışını zorlaştırmayacak şekilde düz bir satıhla bitirilir. Muayenehanenin girişi, zemin seviyesinde değilse %8 eğimli rampa yaptırılır.
f) (Değişik:RG-7/4/2011-27898) Kapılar: Muayene odası ve tuvalet kapıları 110 santimetre diğer kapılar 90 santimetre genişliğinde olur.
Danıştay 10.Dairesi, Kadın hastalıkları ve doğum ile üroloji muayene odalarında, içerisinde sıvı sabun-tuvalet kağıdı ve kağıt havlu gibi hijyen araçları bulunan tuvaletin bulunması gerektiğine ilişkin (a) bendi ile cerrahi uzmanlık dallarında en az 10 metrekare kullanım alanına sahip odası bulunacağına dair (d) bendinin yürütmesinin durdurulmasına dair talebi kabul etmemiştir.

Alıntı : izmir tabip odası

İşyeri hekimliği yönetmeliklerinde kısmen yürütmenin durdurulması kararı verildi

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 27 Kasım 2010 tarihinde yayınlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği ile İşyeri Hekimlerinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik hükümlerinden bir kısmının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Türk Tabipleri Birliği tarafından açılan davalarda kısmen yürütmenin durdurulmasına karar verildi.
İşyeri hekimi hizmet süresinin yetersizliği, mesleki bağımsızlığı sağlayacak etkin düzenlemelerin bulunmaması, yönetmelik ekinde düzenlenen sözleşmede asli unsur olan ücretin bulunmaması, bir kısım işyeri hekimliği sertifikalarının geçerliliğinin tanınmaması gibi hukuka aykırı hükümlerin yanı sıra; yeni yönetmeliklerle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından özel şirketlere eğitim kurumu ve işyeri ortak sağlık ve güvenlik birimi yetkisi verilmesine, bu şirketlerin verdiği eğitimlerin sertifikalandırılması ve işyeri hekimlerinin yine bu işletmelerde yenileme eğitimlerine tâbi tutulmalarına; bu işlemler için belirsiz ücretler talep edileceğine yönelik düzenlemelerin hukuka aykırı olduğu savına dayalı davalarda;
-Çalışma Bakanlığının belge ücreti istemesi (İşyeri Hekimlerinin Görev Yetki ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik m.35/b),
-16.12.2003 sonrasında işyeri hekimliği sertifikası alanların altı ay içinde yenileme eğitimine katılmalarına ilişkin zorunluluk getirilmesi (İşyeri Hekimlerinin Görev Yetki ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik Geçici Madde 3),
-Çalışma Bakanlığı tarafından 15.8.2009 tarihli Yönetmelik hükümlerine göre yetkilendirilen özel kurum ve kuruluşlar tarafından verilen eğitimlere geçerlik tanınması (İşyeri Hekimlerinin Görev Yetki ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik Geçici Madde 4, İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği Geçici Madde 3),
-Çalışma Bakanlığı tarafından verilen işyeri hekimliği belgelerinin geçerli sayılması (İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği Geçici Madde 1’deki “Bakanlıkça verilen işyeri hekimliği belgeleri” ibaresi),
ile ilgili düzenlemeler hukuka açıkça aykırı ve uygulanması halinde telafisi mümkün olmayan zarar doğurabilecek nitelikte bulunarak yürütmeleri durdurulmuştur. Dava konusu diğer hükümlerin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin talep ise reddedilmiştir.
Söz konusu kararlar, yürütmesinin durdurulması istemi reddedilen hükümler bakımından değerlendirilmekte olup; değerlendirme sonucunu içeren ayrıntılı açıklama ayrıca yapılacaktır.

Alıntı : izmit tabip odası