29 Ağustos 2011 Pazartesi

TTB'den Tamgün değerlendirmesi

1- Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarında çalışan hekimler:

657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 28. maddesine bir ek yapılarak kamu sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin mesai dışında muayenehane açarak ya da herhangi bir kuruluşta çalışarak meslek icra etmeleri yasaklanmıştır. Yasak geçiş dönemi hükmü olmadığından 26 Ağustos 2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Esasen Anayasanın 2. maddesi uyarınca Sağlık Bakanlığı’nın bir genel yazı ile bu konuda gerekli geçiş süresini hekimlere tanıması zorunludur. Yasağa ilişkin KHK hükmü Anayasa Mahkemesinin “tam gün” yasasında verdiği iptal kararına ve bu kararda yer verdiği Anayasanın 17 ve 56. maddelerine aykırıdır. Bu yasağın bir sonucu olarak üniversite dışındaki kamu kuruluşlarında çalışan hekimlerin muayenehaneleri il sağlık müdürlükleri tarafından kapatılabilecektir. Yapılan bildirime karşın hekimlerin çalışmalarına devam etmeleri halinde 657 sayılı Kanunun 125. maddesi uyarınca kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilebilir.

KHK’nin bu hükümlerine karşı doğrudan TTB’nin ya da hekimlerin iptal davası açma hakları yoktur. Bu hükümlere karşı Cumhuriyet Halk Partisi 26 Ağustosu takip eden 60 gün içinde Anayasa Mahkemesinde iptal davası açabilir. Memur hekimler muayenehanelerinin kapatılması ya da ceza verilmesi işlemlerine maruz kalmaları halinde bu işlemlere karşı idari yargıda iptal davası açabilir. Bu davada yasağa ilişkin kanun hükmünün anayasaya aykırılığını ileri sürüp, itirazın görüşülmek üzere Anayasa Mahkemesine gönderilmesini isteyebilirler. Bu konuda sürdürülen hazırlıklar kısa sürede üyelerimizle paylaşılacaktır.

2- Kurum hekimleri ve mahalli idarelerde çalışan hekimler:

Kurum tabiplikleri ile mahalli idarelerde çalışan hekimler de üst maddede belirtilen hükümler nedeniyle muayenehane açamayacak ya da özel sağlık kuruluşlarında mesai sonrası çalışamayacaktır. Ancak 1219 Sayılı Yasanın 12. Maddesindeki özel düzenleme nedeniyle işyeri hekimliği yapmaya devam edebileceklerdir.

3-Tıp Fakültesi öğretim elemanları ve öğretim üyeleri:

2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 36. maddesine eklenen bir fıkra ile Öğretim elemanlarının 657 sayılı Yasanın 28. maddesinde belirtilen yasaklara tabi olduğu belirtilmiştir. 2547 sayılı Yasada öğretim elamanı tanımı sorunlu olmakla birlikte yardımcı doçent, doçent ve profesör dışında kalan tıp fakültesinde çalışan hekimler ve tıp uzmanlarının bu kapsamda sayıldığı anlaşılmaktadır. Üniversitelerin mediko sosyal merkezlerinde çalışan hekimler bu kapsama girmemekle birlikte öğretim üyesi de olmadıklarından durumlarına ilişkin sorunlar devam etmektedir.

KHK’ye göre öğretim üyeleri ise yalnızca eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak, döner sermaye faaliyetleri kapsamında gelir elde edilen faaliyetlerde bulunmamak yani hastalara tanı ve tedavi hizmeti vermemek ve hiçbir biçimde ek ödeme almamak kaydı ile mesai sonrası sağlık kuruluşlarında ya da muayenehanelerinde çalışabilecektir. İsterlerse 26 Ağustos 2011 tarihinden itibaren iki yıla kadar ücretsiz izin verilebilecektir. Ancak mesai sonrası çalışan öğretim üyelerinin; rektör, dekan, enstitü, yüksekokul ve konservatuar müdürü, bölüm başkanı, anabilim ve bilim dalı başkanı, başhekim ve bunların yardımcısı olmaları yasaklanmıştır.

Öğretim üyelerine yönelik düzenlemeyi Anayasa Mahkemesinin 5947 sayılı Yasa ile getirilen çalışma yasağını iptal ettiği kararına uygun olduğu ileri sürülecektir. Oysa bütünüyle Yüksek Mahkeme kararına aykırıdır. Kararın arkasından dolanılarak Anayasaya aykırı düzenleme yeniden hayata geçirilmiştir.

2547 sayılı Kanun uyarınca Tıp Fakültesi Hastaneleri ‘Uygulama ve Araştırma Merkezi’ statüsündedir. Merkezler Kanunda “Yükseköğretim kurumlarında eğitim öğretimin desteklenmesi amacıyla çeşitli alanların uygulama ihtiyacı ve bazı meslek dallarının hazırlık ve destek faaliyetleri için eğitim-öğretim, uygulama ve araştırmaların sürdürüldüğü yükseköğretim kurumu” olarak tanımlanmıştır. Öğretim üyelerinin tıp fakültesi hastanelerinde sağlık hizmeti vermeleri uygulamalı eğitim öğretim faaliyetidir.

Tıp fakültesi öğretim üyelerinin yapacakları eğitim faaliyetlerinin pek çoğu teorik ders anlatma değil, tıp, tıpta uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimi gören asistanların uygulamalı olarak yetiştirilmesidir. Tıpta uzmanlık eğitimine ilişkin mevzuatta da tıpta uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitiminin eğitim sorumluları tarafından verileceği, eğitim sorumlularının profesör, doçent ve en az üç yıllık uzman olan yardımcı doçentler olduğu, uzmanlık öğrencisinin, eğitim sorumlusunun gözetim ve denetiminde araştırma ve eğitim çalışmalarında ve sağlık hizmeti sunumunda görev alacağı belirtilmektedir.

Oysa laboratuar işlemleri, poliklinik hizmetleri, her türlü girişimsel işlemler döner sermaye geliri elde edilen işlemlerdir. Bu hizmetlerin bütünü ile üçüncü basamak sağlık hizmeti verilmektedir. KHK ile getirilen düzenlemeye göre mesai sonrası çalışan öğretim üyelerinin ileri sağlık hizmeti sunarak eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmesi yasaklanmak istenmektedir. Bu durum Anayasa Mahkemesinin 5947 sayılı yasaya ilişkin kararını gerekçesinde “Üniversitelerde ders verme öğretim elemanı olarak çalışmanın doğal bir sonucudur. Yükseköğretim kurumlarında 2547 sayılı Yasa’da belirtilen amaç ve ilkelere uygun biçimde önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim - öğretim veuygulamalı çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmek öğretim elemanlarının öncelikli görevleri arasındadır.” tespiti yapılmıştır. Devamında ise “..getirilen bu sınırlamalar, üniversitelerdeki bilim özgürlüğü ve bilimsel özerkliğin gereği olan her türlü bilimsel faaliyeti engelleyici nitelikte olamaz. İptali istenen düzenleme ile üniversitelerin bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişime ve kalkınmaya destek olmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek gibi görevlerini yerine getirmesinin engellendiği…Bu durumun Anayasa’nın 130. maddesi ile bağdaşmadığı” sonucuna varılmıştır. KHK ile öğretim üyelerin tıp fakültesinde Anayasanın 130. maddesinden kaynaklanan işlevlerinin ortadan kaldırılmaya çalışılması Anayasaya aykırı bir girişimdir.

Tıp Fakültelerinde mesai sonrası çalışan öğretim üyesi hekimler, Anayasanın 130. maddesi uyarınca öğretim üyesi işlevini yerine getirmeye, uygulamalı olarak ileri sağlık hizmeti vererek tıp, tıpta uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimi vermeye devam etme hakkına sahiptir. Ancak KHK ile getirilen yasak sonucunu temel işlevlerini yerine getirdikleri için muayenehanelerinin kapatılması, özel sağlık kuruluşlarında çalışma ruhsatlarının iptal edilmesi gibi yaptırımlarla yüzyüze gelebilirler. Bu işlemlere karşı dayanak KHK hükmünün anayasaya aykırılığını ileri sürerek idari yargıda yürütmenin durdurulması istemi ile iptal davası açabilirler. Bu konudaki TTB çalışmaları üyelerimizle paylaşılacaktır.

4- GATA VE TSK’nde çalışan hekimler ve öğretim üyeleri:

KHK ile 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunun 32. maddesine eklenen fıkra ile GATA öğretim üyelerinin de diğer öğretim üyeleri gibi hasta muayenesi ve tedavisi yapmamak ve ilgili yasalar uyarınca ödenen tazminat ve ek ödemelerden yararlanmamak kaydı ve Genelkurmay Başkanlığının izni ile mesai sonrası meslek icra edebilecekleri düzenlenmiştir. Ancak GATA öğretim üyelerinin askeri öğrenciler, yükümlü erbaş ve erler ile kimi özel gruplar kapsamında değerlendirilen hastalara yönelik sağlık hizmeti verebilecekleri düzenlenmiştir.

1632 Sayılı Askeri Ceza Kanunun Ek 3. maddesinde yer alan Askeri doktorların çalışma saatleri dışında hekimlik yapabileceklerine ilişkin hüküm kaldırılmıştır. 926 Sayılı TSK Personel Kanuna çalışma yasağına ilişkin Ek 27. Madde eklenmiştir. Bunların sonucunda GATA dışında çalışan TSK personeli hekimler mesai sonrası mesleklerini serbest olarak icra etmeleri yasaklanmıştır. Bu hekimler yönünden de bireysel işlemlere karşı anayasaya aykırılık itirazı ile idari yargıda iptal davası açılması olanaklıdır.

5- Özel Sağlık Kuruluşlarında, vakıf üniversitelerinde ve muayenehanelerinde çalışan hekimler:

650 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede bu grupta yer alan hekimlerin çalışma koşullarında değişiklik yapan hükümler yoktur. Sağlık Bakanlığının muayenehanesi olan hekimlerin özel sağlık kuruluşlarında çalışamayacağı veya SGK’lı hasta bakamayacağı veya kadrolu olarak bir özel sağlık kuruluşunda çalışmadan kısmi zamanlı bir özel sağlık kuruluşunda çalışamayacağına ilişkin hukuka aykırı uygulamalarına ilişkin Danıştay ve idare mahkemeleri tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararları bulunmaktadır.Bu kararlara TTB web sayfasından hukuk haberleri bölümünden ulaşmak mümkündür.

Alıntı : ttb.org

28 Ağustos 2011 Pazar

Akdağ: Kimse milletin iradesinin üzerinde değil

Hekimlerin muayenehaneyi ya da devlet hastanesini seçmesine dayanan Tam Gün Yasası yargı engeliyle karşılaşınca, düzenlemeyi kanun hükmünde kararname (KHK) ile geçiren hükümet, KHK’yı “millet iradesi” ile savundu. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, KHK’nın yeniden yargıya taşınması olasılığı için “Hiç kimse milletin iradesinin üzerinde değil” dedi. Türk Tabipleri Birliği (TTB) ise yeni yasama yılına giren TBMM iradesinin KHK ile by-pass edildiğini bildirdi. TTB Başkanı Eriş Bilaloğlu, KHK için, “Yargı ne kadar kaldıysa mücadele edeceğiz” dedi.

‘TTB’nin yetkisi yok’

Yargı tarafından iptal edilen Tam Gün Yasası’nın KHK içinde çıkarılmasıyla ilgili Erzurum’da A.A.’ya açıklama yapan Akdağ, düzenlemenin bir kez daha yargıya götürüleceği tartışmalarının anımsatılması üzerine hiç kimsenin milletin iradesinin üzerinde olmadığını söyledi. Akdağ, şöyle konuştu:
“TTB’nin iptal davası açmak gibi bir yetkisi yok. Onlar CHP ile işbirliği yaparak bu işi yapıyor. Biz, millet muayenehanelere mahkum olmasın, rahatça hizmet alsın diye bunu yapıyoruz. Daha önce de böyle yapmıştık. İstiyoruz ki devletin üniversitesine, devletin hastanesine vatandaş geldiği zaman başka bir adres arama ihtiyacı duymasın.”

‘Vatandaş için yapıyoruz’

Vatandaşın doğrudan gittiği yerden hizmetini alması için kanun yaptıklarını ifade eden Akdağ, “Doğrudan oradan hizmetini alsın. Ben vatandaş olarak bir de muayenehaneye mi taşınacağım, özel hastaneye mi taşınacağım? Ne mecburiyetim var. Biz kanunu bunun için yapıyoruz. Vatandaşlarımız bilsin” dedi. Daha önce de TTB ile CHP’nin, Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı bir kanunu Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğünü belirten Akdağ, “O zaman da bir takım sıkıntılar çıkmıştı. Şimdi de Tabipler Birliği ile CHP halka karşı işbirliği yapacaksa kendisi bilir” diye konuştu.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ BAŞKANI:

Yargı ne kadar kaldıysa mücadele edeceğiz...


Türk Tabipleri Birliği Başkanı Eriş Bilaloğlu ise Milliyet’e yaptığı açıklamada, Akdağ’ın, “TTB’nin iptal davası açma yetkisi yok” açıklamaları için, “Türkiye’nin yaşadığı süreç içinde ne yasal, ne hukuki söylemek zor” dedi. Sağlık gibi kritik bir alanda TBMM iradesi yerine KHK ile düzenleme yapılmasını eliştiren Bilaloğlu, “Yeni seçilmiş bir parlamento var. Meclis’in by-pass edildiği bir süreç var. Süreç halkın, Meclis’in haberi olmaksızın yürütülüyor” ifadesini kullandı.
“Rejimin demokratik işlediğine yönelik bir işaret verilmeli” diyen Bilaloğlu, hekimlerin kendilerini ilgilendiren konulara müdahil olacağını, KHK’nın da bu anlamda uzmanlarca incelendiğini söyledi. Yargı alanında gereken adımların atılacağını ifade eden Bilaloğlu, “Yargı ne kadar kaldıysa mücadele edeceğiz” dedi.

Alıntı: milliyet.com.tr

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Tam gün gizlice geldi

Binlerce doktoru ilgilendiren tam gün uygulaması resmi gazetede yayımlandı.

Ancak uygulamaya ilişkin düzenlemeler Adalet Bakanlığı'nın teşkilat ve görevleri hakkındaki kanun hükmündeki kararnamenin içine gizlendi. Meslek dernekleri bile resmi gazetedeki düzenlemeyi dün akşam saatlerinde fark edebildi.
Kararnameye göre, üniversite öğretim üyesi, muayenehane açması durumunda kendi üniversitesinde sadece eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunabilecek, hasta bakamayacak ve ameliyat yapamayacak.

Kendi üniversitesi dışında özel bir hastane ya da kendi muayenehanesinde çalışan öğretim üyesine döner sermaye payı verilmeyecek.

Önceden sadece devlet hastaneleri başhekimlerine getirilen bir yasak, üniversitelere de yaygınlaştırıldı. Buna göre başhekimin yanında, rektör, dekan, enstitü, bölüm, anabilim ve bilim dalı başkanları da muayenehane açamayacak. Söz konusu yasaklar bu kararname ile GATA'daki doktorlar için de geçerli kılınıyor.

'YA HASTANE, YA MUAYENEHANE' ZORUNLULUĞU

Kararname ile önceki yargı kararlarının ortadan kaldırıldığını savunan Türk Tabipleri Birliği ise iptal davası açmaya hazırlanıyor.

Tam Gün Yasası, devlet ve üniversite hastanelerinde çalışan doktorlara "ya hastane ya muayenehane" seçme zorunluluğu getiriyordu.

Ancak CHP'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi yasanın bazı maddelerini iptal edince üniversitede çalışan doktorlara 8 saatlik mesainin ardından muayenehane ya da özel hastanelerde çalışma yolu tekrar açılmıştı.

Alıntı : ntvmsnbc.com

Tam Gün tekrar geldi

İzmir Tabip Odası olarak; 26.08.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile, kamuda görev yapan hekimlerin serbest meslek faaliyetini kısıtlayan düzenlemeler hakkındaki hukuksal ve mesleksel görüşlerimizi hekim kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.

Hekimlere ve hekimliğe kin dolu bir ruh hali ile hazırlanan, hekimlerin serbest çalışma hakkını gaspeden ve ne vahimdir ki, Anayasa Mahkemesi’nin iptale ilişkin gerekçeleri ve Danıştay kararları hiçe sayılarak yapılan bu düzenleme ile “Tam Gün” mevzuatı yeniden kanunlaştırılmıştır.

Hukuk devleti ve yargı kararları yok sayılarak, hiçbir kişi ve kurumun görüşü alınmadan, kapalı kapılar ardında hazırlanan düzenlemeler, hekimlerin serbest meslek hakkını ortadan kaldırmaktadır.
Kanuni düzenlemelerle ilgili hukuksal değerlendirmeler, TTB ve Oda’mız Hukuk Bürosu tarafından hazırlanmaktadır. Söz konusu düzenlemeler kanun hükmünde kararname ile yapıldığı için bu düzenlemelere karşı doğrudan doğruya dava açma hakkı Ana Muhalefet Partisine veya 110 milletvekiline aittir.

Kanun ile ilgili alt düzenleyici işlemler (yönetmelik, tebliğ, genelge, yönerge vb) yapıldığı anda, Oda’mız tarafından yasa maddelerinin anayasaya aykırılığı yargıya taşınabilecektir.

26.08.2011 tarihli değişiklik birçok kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapmaktadır. Hekimleri ilgilendiren düzenlemelerle ilgili değerlendirmelere aşağıda yer verilmiştir:

1-) Devlet Memurları Kanununda değişiklik yapılarak memurların mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamayacağı, gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait işyerlerinde ve vakıf üniversitelerinde çalışamayacağı düzenlenmiştir.

Bu düzenleme, Sağlık Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan hekimlerin serbest meslek faaliyetini ( muayenehane, işyeri hekimliği, özel sağlık kuruluşu vb.) engelleyen bir içerik taşımaktadır.

Kamu görevlilerinin kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yönetim, denetim ve disiplin kurullarında görev almalarına yönelik bir kısıtlama bulunmamaktadır.

2-) Üniversitede görevli öğretim üyeleri yalnızca eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak ve döner sermaye faaliyetleri kapsamında gelir elde edilen hizmetlerde çalışmamak kaydıyla yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde mesleki faaliyette bulunabilecek, meslek ve sanatlarını serbest icra edebilecektir.

Serbest meslek icra eden öğretim üyelerine döner sermaye ek ödemesi yapılmayacak ve bu öğretim üyeleri rektör, dekan, enstitü, yüksekokul ve konservatuar müdür, bölüm, anabilim ve bilim dalı başkanı, başhekim ve başhekim yardımcısı olamayacaktır.

3-) Serbest meslek icra etmek isteyen öğretim üyeleri, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten ( 26.08.2011) itibaren 2 yıla kadar ücretsiz izin alabilecektir.

4-) Türk Silahlar Kuvvetleri mensubu hekimlerin de mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamayacağı, gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait işyerlerinde ve vakıf üniversitelerinde çalışamayacağı düzenlenmiştir.

Gülhane Askeri Tıp Akademisinde görevli öğretim üyeleri, Genelkurmay Başkanlığı’nın izniyle serbest meslek icra edebilecek ancak bu öğretim üyeleri ek ödeme ve tazminatlardan yararlanamayacak.

5-) Serbest meslek hakkına sahip hekimler, 1219 sayılı Kanun’un 12.maddesinin 2.maddesinde 3 bent şeklinde sıralanan sağlık kuruluşlarında da ( kamu kurum ve kuruluşları, SGK ile anlaşmalı özel sağlık kurum ve kuruluşları, SGK ile anlaşmalı olmayan özel sağlık kuruluşları, muayenehane) çalışabilecek.

6-) Kanunun yürürlüğü açısından herhangi bir geçiş süresi öngörülmemiş, kanunun derhal uygulanacağı düzenlenmiştir.

26.08.2011 tarihli Resmi Gazete’de Yayınlanan ve Hekimleri İlgilendiren Düzenlemeler

MADDE 36 – 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 12 nci maddesinin ikinci fıkrasına “uzman olanlar” ibaresinden sonra gelmek üzere “657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 27 nci maddesi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesinin altıncı fıkrası ile 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesi saklı kalmak kaydıyla” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 38 – 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Memurlar, meslekî faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir işyerinde veya vakıf üniversitelerinde çalışamaz.”
“Memurların üyesi oldukları yapı, kalkınma ve tüketim kooperatifleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve kanunla kurulmuş yardım sandıklarının yönetim, denetim ve disiplin kurulları üyelikleri görevleri, özel kanunlarda belirtilen görevler ile kurumundan izin alınmak kaydıyla yapılan insanî ve sosyal amaçlı gönüllü çalışmalar bu yasaklamanın dışındadır.”

MADDE 39 – 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Meslekî faaliyet ve serbest meslek icrası yasağı
EK MADDE 27 – Bu Kanun kapsamına girenler, kanunlarda belirtilen istisnalar dışında meslekî faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir işyerinde veya vakıf üniversitelerinde çalışamaz.”

MADDE 40 – 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun;
a) 36 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Yükseköğretim kurumlarının kadrolarında bulunan öğretim elemanları, kanunlarda belirtilen hâller dışında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi hükmüne tâbidir. Ancak öğretim üyeleri, yükseköğretim kurumlarında yalnızca eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak ve döner sermaye faaliyetleri kapsamında gelir elde edilen hizmetlerde çalışmamak kaydıyla mesai saatleri dışında yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde meslekî faaliyette bulunabilir ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra edebilir. Yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde çalışan öğretim üyelerine 58 inci madde ile 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi uyarınca ek ödeme yapılmaz; bunlar rektör, dekan, enstitü, yüksekokul ve konservatuar müdürü, bölüm başkanı, anabilim ve bilim dalı başkanı, başhekim ve bunların yardımcısı olamaz.”
b) Geçici 58 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 59 – Yükseköğretim kurumları dışında meslekî faaliyette bulunmak ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra etmek isteyen öğretim üyelerine, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıla kadar ücretsiz izin verilebilir.”

MADDE 41 – 17/11/1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Gülhane Askeri Tıp Akademisindeki kadrolu asker ve sivil öğretim elemanları 926 sayılı Kanunun ek 27 nci maddesi hükmüne tâbidir. Ancak öğretim üyesi kadrolarında bulunanlar; yalnızca eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yaralananlar, yükümlü erbaş ve erler ile askerî öğrencilere yönelik olanlar dışında hasta muayenesi ve tedavisi faaliyetleri kapsamında çalışmamak kaydıyla, Genelkurmay Başkanlığının izniyle mesai saatleri dışında meslekî faaliyette bulunabilir ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra edebilir. Bu öğretim üyelerine 926 sayılı Kanunun ek 17 nci maddesinin (Ç) fıkrası ile 17/11/1983 tarihli ve 2957 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi, 10/6/1985 tarihli ve 3225 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi ve 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre ödeme yapılmaz.”

MADDE 42 – Ekli (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) ve (II) sayılı cetvelinin Adalet Bakanlığına ait bölümüne eklenmiş, ekli (3) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Adalet Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ait bölümünde yer alan Hizmetli unvanlı dolu ve boş kadroların sınıfı Yardımcı Hizmetler Sınıfı olarak değiştirilmiştir.

MADDE 43 – Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci, 3 üncü, 9 uncu, 11 inci, 13 üncü, 27 nci, 31 inci, 33 üncü ve 34 üncü maddeleri 1/1/2012 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Alıntı:izmirtabip.org

25 Ağustos 2011 Perşembe

SGK ,dediğini yaptı : Doktorlar izleniyorsunuz!!

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, sağlık hizmeti sunucularında çalışmakta olan hekimlerin tedavilerine ilişkin olarak "hekim hizmet döküm belgesi" hazırladığını duyurdu.

 Sağlık Aktüel'in haberine göre, Sosyal
Güvenlik Kurumu tarafından hazırlanan "hekim hizmet dökümü.html">hizmet dökümü" sağlık hizmeti sunucularında çalışmakta olan hekimlerin 2009 yılı Eylül ayından itibaren yaptıkları tedavilerine ilişkin bilgileri içeriyor.
Hekim hizmet döküm belgesinde, hekimin çalışmakta olduğu sağlık hizmet sunucusu, hekimin ayaktan, yatarak veya günübirlik olarak yaptığı tedavi sayısı ve tutarı, hastane içindeki ve ildeki aynı branş içindeki tutar oranı, hekimin yaptığı tedaviye ait düzenlediği reçete sayısı, reçetede yazılan ilaç sayısı, tutarı ve bulunduğu ildeki pay oranı bilgisi bulunuyor.


 Ayrıca hekim hizmet döküm belgesinde hekim tarafından tedavi sonrası düzenlenen reçetelerin eczanelere göre dağılımı, eczane içindeki toplam reçete adet ve tutara oran bilgileri de yer alacak.

Hekimler bu bilgilere www.turkiye.gov.tr adresinden e-Devlet Kapısı uygulamasından kendilerine ait T.C. Kimlik numarası ve e-Devlet şifreleri ile ulaşabilecekler.
Alıntı:Bültensağlık.com

TUS kontenjanlarında yabancı üstünlüğü

BAKANLIK DEDİĞİNİ YAPIYOR.YABANCI DOKTORLAR ATIK ÇOK YAKINIMIZDA...

Bazı tıp fakültelerinde yabancı uyruklulara verilen kontenjanlar, Türk hekimlere ayrılan kontenjanı geçerken, bazı fakültelerin bazı uzmanlık dalları ise tamamen yabancı hekimlere açıldı. Uluslararası anlaşmalarla Orta Doğu kökenli ülkelerden Türkiye’ye uzmanlık eğitimi almak üzere yabancı hekimlerin gelmesinin önü açıldı.

ÖSYM tarafından bahar ve sonbahar dönemi olmak üzere yılda 2 kez düzenlenen TUS’un bu yılki sonbahar dönemi için başvurular devam ederken, tıp fakültelerine ayrılan yabancı hekim kontenjanında yaşanan artış dikkat çekiyor. Tıpta Uzmanlık Tüzüğü’ne göre uzmanlık eğitimi yapmak isteyen yabancı uyruklu doktorlara, kurumların asistanlık kadrolarının en çok yüzde 10’u kadar kontenjan ayrılması gerekirken, Bakanlar Kurulu’nun 7 Haziran 2011 tarihinde aldığı kararla yüzde 10 sınırlaması aşıldı. Bakanlar Kurulu’nun 1 Temmuz 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla uluslararası antlaşmalarla yabancı ülkelere ek kontenjan açılması ve bu ek kontenjanın yüzde 10 sınırlamasından hariç tutulması sağlandı. Son yıllarda Suriye, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerle eğitim alanında işbirliği yapılması yönünde yapılan anlaşmaların ardından, TUS’ta yabancı öğrencilere ayrılan kontenjanın artması ağırlıklı olarak Orta Doğu kökenli yabancıların Türkiye’de tıpta uzmanlık eğitimi almasını sağlayacak.


Yüzde 10 sınırı yüzde 21’e yükseldi

Bakanlar Kurulu’nun aldığı kararla 2010’un sonbahar döneminde yalnızca 44 olan yabancı uyruklulara verilen kontenjan bu yıl 438’e çıktı. ÖSYM’nin 2011 TUS Sonbahar Dönemi Kılavuzu’nda yer alan bilgilere göre, tıp fakültelerinin toplam 2034 olan kontenjanının 438’i yabancı uyruklulara ayrıldı. 2010 TUS Sonbahar döneminde tıp fakültelerinin 1645 olan kontenjanının yalnızca 44’ü yabancı uyruklulara ayrılmıştı. Başka bir deyişle geçtiğimiz yıl yüzde 2,6 olan yabancı hekim kontenjanı bu yıl yüzde 21,6’ya yükseldi. Tıp fakültelerinin ortalamasında yüzde 10 ile sınırlandırılan yabancı uyruklulara ayrılan kontenjan sınırı böylece 2 kez aşılmış oldu.

Sakarya’da 30 kontenjanın 21’i yabancılara

Bakanlar Kurulu’nun yaptığı değişiklik bu yıl 25 Eylül 2011 tarihinde yapılacak TUS Sonbahar dönemi sınavıyla uzman alacak tıp fakültelerinin kontenjanlarına yansıdı. Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde toplam 30 uzman kontenjanın 21’i yabancı uyruklulara, 9’u ise Türk adaylara ayrıldı. Fakültenin “Anesteziyoloji ve Reanimasyon”, “Deri ve Zührevi Hastalıklar”, “Genel Cerrahi”, “Kardiyoloji”, “Radyoloji” ve “Tıbbi Patoloji” gibi uzmanlık dallarındaki kontenjanların tamamı yabancılardan oluşacak.

Bazı dallarda yabancı kontenjanı daha çok

Türkiye’deki tıp fakültelerinin toplam kontenjanlarında en fazla yabancı hekim alınacak dal “Anesteziyoloji ve Reanimasyon” dalı oldu. Anesteziyoloji ve Reanimasyon dalına toplam 148 kontenjanını 36’sı yabancı hekimlere ayrıldı. “Göğüs Hastalıkları” uzmanlık dalında tıp fakültelerinin toplam 48 olan kontenjanının 20’si yabancı uyruklu hekimlere ayrıldı. “Kalp ve Damar Cerrahisi” ile “Radyasyon Onkolojisi” dallarında yabancı uyruklulara ayrılan kontenjan genel kontenjanları geride bıraktı. Başka bir deyişle bu dallara bu yıl Türk adaylardan daha çok yabancı uyruklu hekim uzmanlık eğitimi alacak. Kalp ve Damar Cerrahisi dalının toplam 32 olan kontenjanının 17’si yabancı uyruklulara, 16’sı ise Türk hekimlere ayrıldı. Toplam kontenjan sayısı 25 olan Radyasyon Onkolojisi dalında 13 kontenjan yabancılara, 12 kontenjan ise Türk hekimlere verildi. “Nükleer Tıp” dalında toplam 9 kontenjanın 4’ü yabancı hekimlere ayrıldı.

HÜ Tıp’ta yabancı üstünlüğü

Türkiye’nin en iyi tıp fakültesi olarak kabul edilen Hacettepe Ünivertisi (HÜ) Tıp Fakültesi’nde “Beyin ve Sinir Cerrahisi” ile “Göğüs Hastalıkları” uzmanlık alanlarında yabancı hekimlere daha fazla kontenjan verildi. Her iki dal için 3’er kişi olarak olarak belirlenen kontenjanların 2’si yabancı uyruklulara, 1’i Türk hekimlere ayrıldı. HÜ Tıp Fakültesi’nin “Ruh Sağlığı ve Hastalıkları”, “Radyasyon Onkolojisi” dallarının 1’er kişi olan kontenjanı da yabancı uyruklulara verildi.

TTB dava açtı

Türk Tabipleri Birliği (TTB), yabancı uyruklulara ayrılan kontenjanların yüzde 10 sınırını aşmasını yargıya taşıdı. Danıştay’da yürütmenin durdurulması talebiyle dava açan TTB, Türkiye’de tıpta uzmanlık eğitimi alabilmek için hekimlerin söz konusu sınırlı kontenjanlara yerleşebilmek için yıllarca yoğun emek harcadıklarına dikkat çekti. TTB; “Meslektaşlarımızın hakkı olan uzmanlık eğitimi kadrolarının fırsat eşitliği bir kenara bırakılarak, Yönetmelik hükmü ihlal edilerek önemli ölçüde yabancı hekim başvurusuna tahsis edilmiş olması meslektaşlarımız tarafından anlaşılamamaktadır” görüşünü bildirdi.

Alıntı: cumhuriyet

Bu da oldu...

İstanbul'da bir vatandaş ''ailesinin doktoruna'' , yine aileden sayılan kedisi için serum takmasını istedi.İşte Sağlıkta Dönüşüm....


SANIRIM SÖYLENECEK ŞEYLERİ SİZ SÖYLÜYORSUNUZDUR!!

İzmir'de kızmamıkçık skandalında Bakanlık kaybetti

İzmir'de 'Kızamıkçık aşı kampanyası' kapsamında aşı olup, aşıdan sonra kürtaj olmak zorunda kalan bir anne adayının Sağlık Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davası sonuçlandı. Mahkeme, 'Hizmet kusuru' bulduğu Bakanlığı anne ve baba adayına toplam 15 bin lira manevi tazminat ödemeye mahkum etti.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İzmir Şube Başkanı Dr. Veli Atanur, bakanlığın kürtaj nedeniyle alınan bebekler yüzünden anne ve babalardan özür dilemesini istedi.

Dr. Atanur, yönetim kurulu üyeleri Dr. Ergun Demir ve Gülfidan Yıldırım ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, yargıya taşınan kızamıkçık aşısı kampanyasındaki süreci hatırlattı. Dr. Atanur, Temmuz-Ağustos 2009'da 33 ilde kampanya başlatılıp, 18-35 yaş kadınlara aile hekimliklerinde kızamıkçık aşısı yapıldığını vurguladı. Kampanyanın planlaması, yürütülmesi ve sonraki izleme dönemlerinde vahim hatalar yapıldığını, o dönemde Bakanlığı çok uyarmalarına karşın hatalı uygulamanın sürdürüldüğünü belirten Dr. Atanur, şu hatırlatmayı yaptı:

İzmir'de 58 kadın kürtaj oldu

"Gebe kadınlara doğumsal Kızamıkçık Sendromu riski nedeniyle kızamıkçık aşısı yapılmaması ve kızamıkçık aşı uygulaması sonrasında 4 haftalık dönemde gebe kalınmaması gerekirken, yüzlerce gebe kadına kızamıkçık aşısı yapıldı. Gebe kadınlara ve ailelere yeterli danışmanlık hizmet verilmemesi sonucunda gebeler panik içinde kürtaj olarak gebeliklerini sonlandırdı. O dönem toplum sağlığının nasıl hiçe sayıldığını gündeme getirdik, Bakanlığı uyardık. Ama Bakanlık, uygulama hatası sonucu aşı yapılan gebeleri Prenatal (doğum öncesi) tanı merkezi olan referans merkezlerinde izlemek ve danışmanlık hizmeti vermek yerine, konunun medyada yer alması üzerine yaptığı açıklamayla, basını tehdit etmiş, sendikamızı kamuoyunu yanıltmakla suçlamıştı. Hatta Bakanlık İzmir'de aşı yapılan gebe sayısını bile 135 olarak açıklayıp, gerçekleri gizlemişti. CHP Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un yazılı soru önergesi üzerine verilen yanıtta; 33 ilde aşı sırasında gebe olan, ya da aşı olduktan sonra 4 hafta içinde gebe kalan 1554 kişi olduğu, bunların 255'inin İzmir'de olduğu açıklanmıştı. Bunlardan numune alınarak tetkik yapıldığı belirtilirken, İzmir'de 58 kadının bu nedenle küretaj olduğu kaydedilmişti. Bu gebelerden biri yargıya başvurdu ve kazandı."

Acı ve elem çektirildi
Öte yandan, adı açıklanmayan hamilenin kendisi için 100 bin, eşi için 50 bin lira manevi tazminat talebiyle İzmir 4'üncü İdare Mahkemesi'nde açtıkları dava sonuçlandı. Mahkeme heyeti; aşı uygulaması sırasında idarece hasta bilgilendirme ve onama formu oluşturulmadığı, hastaya bu yönde bilgi ve eğitim verildiği hususunun kanıtlanamadığının görüldüğünü bildirdi. Davacı kadının kızamıkçık aşısı uygulanması sonrasında gebe olduğunun anlaşılması üzerine, gebeliğin sonlandırılması zorunda kalınmasında davalı idarenin 'hizmet kusur' bulunduğu ve davacıların bu olay sonucunda bebeklerini kaybetmesi nedeniyle ağır elem ve acı duydukları sonucuna varıldığı belirtilen kararda Bakanlık, anne adayına 10 bin, baba adayına 5 bin lira olmak üzere toplam 15 bin lira manevi tazminat ödemeye mahkum edildi. Dr. Atanur, Bakanlığın vatandaşlara ve bebeklerini kaybeden çiftlere özür borcu olduğunu belirti, sözlerini şöyle tamamladı:

Bakanlığın özür borcu var

"Kızamıkçık aşı uygulamasında vahim hatalar işlenmiştir. Sağlık Bakanlığı'nın ağır ihmali vardır. Bakanlık, bu hatalar zinciri ve olayı örtme gayretleri nedeniyle vatandaşlardan, kürtaj edilerek tahliye edilen bebekler nedeniyle anne ve babalardan özür dilemelidir. SES olarak koruyucu sağlık hizmeti olarak bağışıklama hizmetlerini önemsiyor ve destekliyoruz. Bağışıklama hizmetlerinin Sağlık Ocakları ekibince yürütüldüğü dönemde topluma dayalı uygulamalarla çocuk felci ve kızamık hastalıklarına karşı kazanılan başarıların sürdürülmesi, diğer hastalıklara karşı da yurttaşlarımıza aşı ile önlenebilir hastalık riskinden arınmış ya da olabildiğince azaltılmış ortamda yaşama haklarının teslimi hususunda Sağlık Bakanlığını bilim ve deneyime hürmet etmeye davet ediyoruz."



Alıntı: cnnturk.com

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Aile hekiminin doktor maaşları hakkındaki yorumu...

 MALESEF Kİ DOĞRU VE BU GÜNLER İYİ GÜNLER...KEŞKE HEP BİRLİKTE AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİNE KARŞI DURUŞ SERGİLENSEYDİ..HERKES BÖYLE AYRIŞMAMIŞ OLACAKTI..MESLEĞİMİZİN ONURUDA AYAKLAR ALTINDA OLAMYACAKTI..


İstanbul'da ki Aile Hekimleri geçiken maaş konusunda haklılar. Naçizane tavsiyem (İstanbul' u bilmiyorum tabii), TSM, 112 veya acil düşünebilirler. Çünkü TSM, 112 ve Acil artık Aile Hekimliğinden daha aşağı ücret almıyor. İstanbul'u bilmiyorum ama diğer illerin ortalaması şöyle: TSM sorumlu hekimi: 4500-4600 TL, TSM sorumlu olmayan hekimi: 3800-4000 TL, 112 Hekimi: 4400-4800 TL, Acil hekimi: 4000-4900 TL.(Maaş-mutemet kaynaklı rakamlar). Üstelik Döner sermayeden hazineye kesilen %15 lik pay , ağustosta %1 e düşürülüyor. Bu rakamlara o yüzden 15 ağustostan itibaren %14 hazineden kazanılan pay ile %4 lük maaş zammınıda ekleyin. En azından her ayın 15 inde maaşın yattığını bileceksiniz. Artık bundan sonra böyle, yani değişmeyecek, TSM hekimi ile Aile hekiminin aylık net geliri birbirine çok yakın olacak. Sağlık Bakanlığından genel müdür yardımcısı sayın Halil Ekinci son toplantısında TSM hekimleri ile ASM hekimlerini bir kuşun kanatları gibi olduğunu her ikisinide bir değerlendirdiklerini açıklamıştı. İleride TSM lerde her ASM için bir hekim temsilci olacak şekilde norm kadro olacak. Bu dolunca TSM ye hekim alınmayacak. O yüzden TSM ye geçmeyi düşünenler acele etmeliler. TSM, 112 ve acil dolunca , dönecek yer olmayacağı için aile hekimliğinde çakılı kalırsınız. Böyle bir durum karşısında da , elbette aile hekimliği ücretleri biraz daha düşebilir. Size verilen ücretten cari gideri çıkın, elinizde kalan net paraya bakın. İşlerinizin yoğunluğunu da kefeye koyun, tartın..

Alıntı :  ailehekimleri.net

Ramazan Ayı'nda da oruç tabletleri şikesi....

Bu yıl ramazan ayının, yılın en sıcak ve uzun yaz günlerine denk gelmesini fırsat bilen bazı uyanık girişimciler, ‘susuzluk ve açlık hislerini körelten’ ilaçlar ithal etmeye başladı. Oruç tabletleri olarak piyasaya sürülen bu ilaçların tüketimi konusunda uzmanlar uyarıyor: “Bu tür ilaçlar hormonları etkiler, tavsiye etmiyoruz.” İlahiyatçılar ise bu tür ilaçların kullanılması noktasında anlaşmazlığa düştü.

Ramazanın sıcak ve uzun yaz günlerine denk gelmesi susuzluk ve açlık hislerini körelten ilaçlar ithal eden girişimcilerin yüzünü güldürüyor. Bu ilaçların içindeki bitki özlü maddeler, sindirim sistemi tarafından üretilen ve açlık-susuzluk hislerinden sorumlu olan enzimlerin etkisini yok ediyor. İlacın, uzun ve sıcak günlerde oruç tutmayı kolaylaştırdığı iddia ediliyor. 69 liraya satılan ürünün stresi de azalttığı ve oruç tutmayanlar tarafından da diyet yapma amacıyla tüketildiği iddia ediliyor.

İlahiyatçılar çok sesli 


‘Oruç tableti’ hakkında görüştüğümüz Rize Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Ali Akdoğan, tamamen doğal davranmak gerektiğini belirterek “Orucu da doğal yollarla tutmanın daha manidar, daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Bu tür takviyelere gerek duymuyorum” dedi.


İlahiyatçı Prof. Dr. Suat Cebeci ise İslam’ın kolaylık dini olduğunu ifade ederek iftar ve sahur arasındaki zaman diliminde helal olması koşuluyla bu tür ürünlerin tüketilebileceğini söyledi. Acıkmamak için, susamamak için tedbirler alınmasının bir mahsuru olmadığını düşünen Cebeci, “Oruç eziyet çekmek demek değildir. Bunu kolaylaştırmak için ne yapılması gerekiyorsa meşru olarak yapılabilir” görüşünde. 

Prof. Dr. Süleyman Ateş ise bu tür ilaçları piyasaya sürenlerin kurnaz davrandıklarını ve ramazanı ranta çevirdiklerini belirterek şunları söyledi: “Bu tür ilaçları kullanmak ramazanın manasına uygun düşmüyor. İnsan açlık ve susuzluk hissini yaşamak için oruç tutar.
Ramazan aç kalmak, açlığın verdiği hisle Allah’a yaklaşmak ve ruhen yücelmek demektir.”


‘Tabletler helal gıda’ 


Susuzluk ve açlık hislerini körelten tabletleri ithal eden girişimci Onur Vatansever ise ramazanın ilk günüyle beraber satışlarında yoğun bir artış olduğunu belirterek, “Bu ürün diğerleri gibi Çin’de değil
ABD’de üretiliyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi onaylı ve ‘Helal gıda’ sertifikaları var. Bunlar satışın artmasındaki en önemli faktör’’ dedi.

Doping gibi, dış müdahale 


Diyetisyen Serap Güzel açlık ve susuzluğu körelten ilaçların hormonları etkileyeceğini belirterek “Onay alması bir şeyi değiştirmez, bazı ilaçlar çok kolay onaylanabiliyor. Ben tavsiye etmiyorum” diyor. İç Hastalıkları Uzmanı Doktor Nafiz Karagözoğlu da “Bu ilaçlar, dopingde olduğu gibi, bedenin döngüsüne dış müdahaledir”dedi.


Alıntı : radikal.com.tr