20 Eylül 2011 Salı

Biberon çürüğünü nasıl engelleriz?

Bebeklerin en önemli besin maddesi olan süt, doğal içeriğinde şeker barındırır. Gün içinde sıklıkla içtikleri sütün bir miktarı genellikle bebeklerin ağzında kalarak bakteri oluşumuna neden olur. Bu bakterilerin zamanla dişleri çürüttüğünü belirten Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, bebeklerde ağız bakımı ihmalinin biberon çürüğünün en önemli nedenlerinden olduğunu vurguladı.
BEBEKTE AĞIZ TEMİZLİĞİ ÇÜRÜĞÜ ÖNLÜYOR
Biberonla bebeğe verilen şekerli, bisküvili, ballı veya pekmezli süt, bebeğin dişlerinde hızla çürümeye neden olur. Özellikle gün içinde ve gece boyunca sürekli biberon alışkanlığı olan bebeklerin dişlerinde biberon çürüğü geliştiğini belirten Kışlaoğlu, her gıda alımından sonra bebeğin ağız temizliğine özen göstermek gerektiğini; annelerin diş fırçalamaya başlamak için 'erken' olduğu düşüncesinin biberon çürüğü oluşumunda en önemli etkenlerden biri olduğunu hatırlattı.
BİBERON ÇÜRÜĞÜ NEDEN ÖNEMLİ?
Bebeklerde çürük tedavisinin neredeyse imkansız olduğunu dile getiren Kışlaoğlu, erken yaşta çekilen süt dişlerinin, ardından çıkacak daimi dişlerde yapısal bozukluklara ve hatta ilerde konuşma problemlerine yol açtığını, bu nedenle önlem alarak çürük oluşumunu minimuma indirmek gerektiğini vurguladı. Biberon çürüğü görülen dişlerin tedavi edilmediği takdirde ağrı ve iltihaplanmaya neden olduğunu belirten Kışlaoğlu, diş ağrısının bebekte beslenme ve uyku düzensizliğine yol açtığının altını çizdi.


ÇÜRÜK OLUŞUMUNU ENGELLEMEK İÇİN BUNLARA DİKKAT!


- Bebeğin ağzında şekerli sıvılar bulunan biberonla uykuya dalmasını engelleyin.
- Her beslenmeden sonra dişlerini temiz bir bez ya da yumuşak kıllı bir diş fırçası ile temizleyin. Eğer temizleyemiyorsanız biberon içerisine su koyarak ağzını çalkalamasını sağlayın.
- Biberondaki süte mümkün olduğunca şeker, bal pekmez gibi tatlandırıcılar ilave etmeyin.
- Bebeğinizi 2 yaşına gelmeden biberondan uzaklaştırmaya çalışın.
- İlk dişleri çıkar çıkmaz düzenli olarak kontrole götürün.



Alıntı. ntvmsnbc.com

Gizlenen gerçek : Pedofili..Peki ne yapalım?


Son yıllarda kız çocuklarının cinsel obje olarak kullanılması bilinçli ailelerin ve uzmanların büyük tepkisini çekiyor. Modacılar henüz ergenlik çağına dahi gelmemiş kız çocukları için topuklu ayakkabılar, çekici iç çamaşırları ve bikiniler tasarlıyor. Geçtiğimiz haftalarda 10 yaşındaki Fransız kız çocuğunun abartılı makyaj ve çekici kıyafetlerle objektiflere poz vermesi  uzmanları 'pedofiliye teşvik' konusunda harekete geçirdi.
Peki diğer adı 'sübyancılık' olan pedofili nedir? Çocuklarımızı bu büyük tehlikeden korumak için neler yapabiliriz? Reem Nöropsikiyatri Merkezi'nden Uzman Dr. Mehmet Yavuz, pedofiliyi tanımlayarak merak edilenleri anlattı.
Yetişkin bir kimsenin ergenlik öncesi 4-11 yaş arası çocuklara cinsel arzu ve istek duyması anlamına gelen pedofili, tüm dünyada ve özellikle Batılı devletlerde en önemli cinsel suç olarak kabul ediliyor.

Türkçeye, İngilizce ''paedophilia'' kelimesinden geçen pedofili sözcüğünün kökeni Yunanca paid (çocuk) ve philia (sapma, düşkünlük) sözcüklerinden oluşur. Daha çok erkek erişkinlerde görülen pedofili nadiren de olsa kadınlarda da görülebilir. Pedofililerde cinsiyet ayrımı olmadığını belirten Yavuz, bu kişilerin her iki cinse de yönelebileceğinin altını çiziyor. Dünya üzerinde bilinen en ağır ve kabul edilemez suç olan pedofiliye maruz kalmış çocuklar, yeterince rehabilite edilmezlerse yetişkinlik dönemlerinde benzer eğilimler gösterebiliyor.
PEDOFİLİ EĞİLİMİ FARK EDİLEBİLİR Mİ?
''Pedofili eğilimli bir yetişkin her yaş grubundan, her meslekten ve her etnik kökenden olabilir. Sosyo-ekonomik düzeyi çok iyi veya çok kötü de olabilir'' diyen Yavuz, bu kişilerin daha çok uzak akrabalar ve komşular olduğunun araştırmalarla tespit edildiğini belirtiyor.
Kişinin bir çocuğu severken içinde ne tür duygular beslediğinin dışarıdan asla fark edilemeyeceğini söyleyen Yavuz, çevrede özellikle çocuk pornografisine ilgi duyan biri varsa bu kişinin yakın takibe alınması gerektiğini belirtiyor.
PEDOFİLİYE MARUZ KALMIŞ ÇOCUK ASLA SUÇLANMAMALI
Pedofiliye maruz kalmış çocukların yeterince rehabilite edilmezlerse yetişkinlik döneminde benzer eğilimler gösterebileceğini belirten Yavuz, böyle bir durumda çocukta suçluluk duygusu uyandıracak her türlü söz ve eylemden kaçınılması gerektiğini söyledi.
Yavuz, şöyler konuştu:
''Ebeveynler acı ve öfke dolu oldukları için çocuğu sakinleştirirken çeşitli hatalar yapabilir ama çocuğun suçlu değil mağdur olduğu kesinlikle unutulmamalıdır. Pedofiliye maruz kalmış çocuk en kısa zamanda profesyonel bir ekip tarafından tedavi edilmeli ve tedavi masraflarının tümünü devlet karşılamalıdır. Çocuğun ve ailesinin ifadeleri defalarca alınmamalı, yalnızca bir defa psikolog eşliğinde video kaydına alınmış ifade incelenmelidir.
PEDOFİLİDE ÇOCUK PORNOGRAFİSİNİN ROLÜ BÜYÜK!
Çağımızın vazgeçilmez kavramı internet, pedofili gibi ağır cinsel suçların artmasını büyük ölçüde tetikliyor. Yetkili kaynaklar, sadece ABD'den günde 20 bin civarında çocuk pornografisi içeren dokümanın internete servis edildiğini belirtiyor. Dünya genelinde pornografiyle yoğun şekilde mücadele edilmesine rağmen, baskınlarda ele geçirilen pornografik içerikli görsel dokümanların % 40'ını çocuk pornografisi oluşturuyor. Türkiye'de ise basını yakından takip edersek pornografiyle yeterince mücadele edilemediğini kolaylıkla görebiliriz. Bu nedenle tüm dünya ülkelerinin bu konuda işbirliği yapması gerek. Hollanda'da pedofililerin bir siyasi parti kurma hazırlığında olduğunu hatırlatarak durumun vahametini bir kez daha gözler önüne seriyor.
PEDOFİLİ BİR SUÇ MUDUR, HASTALIK MI?
Pedofili, hem suç hem de cezai indirimi olmaması gereken bir hastalık. Hiç bir sağlıklı ruh hali pedofili gibi bir eğilim gösteremez. Tedavisi çok zor olan bir sapkınlıktır. Bu hastalar için psikoterapi ve davranışçı terapiler işe yarayabilir. Ancak pedofililerin büyük kısmı tedaviyi reddediyor. Her pedofili suçlusuna taciz, tecavüz ve şiddet durumuna göre en ağır cezalar verilmesi gerek."
PEDOFİLİLERE HADIM CEZASI UYGULANMALI MI?
Pedofili hastalarının çeşitli yöntemlerle kısırlaştırılması tüm dünyada ve ülkemizde halen tartışılmakta olan bir konu.
Dr. Yavuz, değişik ülkelerde çeşitli cezalar olduğunu hatırlatarak ''Örneğin Çek Cumhuriyeti'nde pedofili suçlularına cerrahi kastrasyon uygulanıyor, yani ameliyatla testisler çıkarılıyor. ABD'nin bazı eyaletlerinde pedofili suçluları idam edilirken bazı eyaletlerde suçluya 2 seçenek sunuluyor; hadım cezası ya da 20 yıl hapis cezası… Bazı ülkelerse cezalandırmak için pedofili hastasının ikinci bir suç işlemesini bekliyor. Pedofiller fırsat bulduğunda suçunu tekrarlayacağı için bu yöntem sağlıklı değil, ikinci bir kurban verilmesini beklemektense bu suçluların toplumdan tecrit edilmesi en iyi çözümdür'' dedi.
Bu konuda bazı hukukçuların anayasal hakları ileri sürerek hadım cezasına karşı çıktığını belirten Yavuz, hukukçuların tecavüze uğramış çocuğun ve ailesinin bu ağır psikolojik travmayı ömür boyu üzerinde taşıyacaklarını düşünerek empati yapması gerektiğinin altını çizdi.
PEDOFİLİDE KİMYASAL KISIRLAŞTIRMA KESİN ÇÖZÜM MÜ?
Cerrahi kastrasyon sadece üreme fonksiyonlarını durduğu ve cinsel isteği önlemediği için bir çok hukuk ve tıp uzmanı bunun yerine kimyasal kastrasyonu öneriyor. Önceleri kimyasal kastrasyonda da sadece üreme fonksiyonu durdurulduğu için pedofililerin kötü amaçlarıyla mücadele edilemiyordu. Ancak günümüzde hem cinsel faaliyetleri hem de cinsel isteği yok eden ilaçlar geliştirildiğini belirten Dr. Yavuz, pedofililerin bu yöntemle kısırlaştırılmasının en akılcı çözüm olacağını vurgulayarak sözlerini tamamladı.


Alınt: ntvmsnbc.com

Hamilelikte güvenli ağrı kesici : parasetamol


Canadian Medical Association Journal tarafından yayımlanan araştırma, hamileliğin ilk aylarında etken maddesi "ibuprofen" ve "naproksen" olan ağrı kesicileri kullanan kadınlarda düşük yapma riskinin, kullanmayanlara oranla iki kattan fazla olduğunu gösterdi.
Kanada'nın Quebec eyaletinde yaşayan 52 binden fazla hamile kadın arasında yapılan araştırmada, hamile kaldıktan sonra steroid olmayan antiinflamatuvar ilaç (NSAID) kullanan kadınlarda düşük yapma riskinin yükseldiği belirlendi.
İçeriğinde "ibuprofen", "naproksen" ya da kemik ve eklem iltihabı tedavisinde kullanılan "celecoxib" bulunan Aspirin dışındaki steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçları inceleyen araştırmacılar, söz konusu ilaçların hamilelik sırasında kullanımının düşük yapma riskini 2,4 kat artırdığını belirledi.

Montreal Üniversitesi CHU Sainte-Justine Araştırma Merkezi'nden Anick Berard, araştırmayla ilgili yaptığı değerlendirmede, steroid olmayan antiinflamatuvar ilaç kullanımının düşük riskiyle yüzde 100 ilişkilendirilemeyeceğini, ancak bu tür ilaçların düşükle sonuçlanabilecek farmakolojik etkiler yaratmasının kuvvetle muhtemel olduğunu bildirdi.
'ETKEN MADDESİ PARASETAMOL OLANLAR TERCİH EDİLEBİLİR'

Berard, hamileliğin ilk dönemlerinde ana rahminde bulunan prostaglandin hormonuna benzer maddelerin seviyesinde düşüş yaşandığını ve steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçların prostaglandin oluşumunu etkilediğinin bilindiğini belirterek, bu ilaçların kullanımının söz konusu dönemlerdeki normal prostaglandin değişimlerine müdahale ederek düşük riskine yol açabileceğini kaydetti.
Berard, baş ağrısı ve benzeri kısa süreli rahatsızlıklar yaşayan hamile kadınların, etken maddesi "parasetamol" olan ilaçları tercih etmelerinin daha güvenilir bir yöntem olacağını da ifade etti.

Alıntı : ntvmsnbc.com

Bebek yürüteçlerinin zararları


 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Can Demir Karacan, ailelere, yürüteçlerin doğurduğu tehlikelerle ilgili uyarılarda bulundu.
5-15 ay arasındaki bebeklerin yarıdan fazlasında yürüteç kullanıldığını belirten Karacan, ''Bebeklerin hemen hemen hepsi yürüteçten hoşlanır. Ebeveynler de sürekli ilgi isteyen bebeklerini oyalayan, böylece kendilerine boş vakit kazandıran bu aracı kurtarıcı olarak görürler'' diye konuştu.
Eğlence yönünün yanında, ''Yürüteçlerin bebeklerin yürümeyi öğrenmesini kolaylaştırdığı, bir çeşit yürüme antrenmanı işlevi gördüğü'' kanısının yaygın olduğunu, bazı anne ve babaların da ''Bu aracın bebeği güvende tutacağını'' düşündüğünü anlatan Karacan, şunlara dikkati çekti:

Aslına bakılırsa bunların hiçbiri gerçekte doğru değil. Yürüteçlerin çocuk gelişimini ne şekilde etkilediğini inceleyen çeşitli çalışmalar, bunların bir çocuğun yürümeyi öğrenme zamanını etkilemediğini göstermiştir. Üstelik çalışmaların çoğu, bu araçların yürümeyi bir kaç hafta geciktirdiğini bile ortaya koymuştur. Yürüteç kullanan bebekler, önce anormal bir yürüme biçimi kazanabilirler, fakat bu durum kısa süre içinde düzelir.''
ASIL SORUN GÜVENLİK

Sorunların bu araçların güvenilir olmamasından kaynaklandığına işaret eden Karacan, ''Yürüteçler, çok sayıda bebeğin hastane acillerine getirilmesine yol açmakta, bunların bir kısmı ne yazık ki ölümle sonuçlanmaktadır'' uyarısını dile getirdi. Karacan'ın verdiği bilgiye göre, yürüteçler şu kazalara yol açıyor:
-Basamaktan/merdivenden düşme: En sık karşılaşılan sorun. Özellikle merdivenden düşme kemik kırıklarına ve ağır kafa yaralanmalarına yol açabiliyor.
-Yanma: Yürüteçteki bebekler daha yüksek yerlere erişebilir. Böylece masa örtüsünü çekerek masa üzerindeki sıcak çayı, kahveyi devirebilir, ocaktaki çaydanlığa dokunabilir, radyatörlere, şömineye ulaşabilirler.
-Boğulma: Yürüteçteki bir bebek küvete veya havuza düşebilir.
-Zehirlenme: Zehirlenmeler de yürüteçteki bir bebeğin daha yükseğe erişebilmesinden kaynaklanır.
ANNE VE BABALARIN GÖZÜ ÖNÜNDE OLUYOR

Yürüteçten kaynaklanan bebek yaralanmalarının çoğunun, anne ve babaların gözü önünde meydana geldiğini bildiren Karacan, ''Yürüteçteki bir bebek saniyede 1 metreden fazla yol aldığı için en yakınındaki kişiler bile çabuk müdahale edemez, kazayı önleyemez'' dedi.
Dünyada ilk başlarda yürüteç güvenliğiyle ilgili standartların sıkışmaları önlemeye dönük olduğunu, daha sonra ise düşmeleri önleyecek standartlar geliştirildiğini anlatan Karacan, 1997 yılında ABD'de yürüteçlerin ya kapıdan geçemeyecek kadar geniş ya da basamak kenarında durmayı sağlayacak fren sistemine sahip olmasını zorunlu kılan standardın yürürlüğe konduğunu söyledi.
Avrupa'da 2005'te değişen bebek yürüteci güvenlik standardının da basamak kenarı frenini zorunlu hale getirdiğini belirten Karacan, ''Bununla birlikte, bu iyileştirmeler bile yürüteçlerden kaynaklanan tüm yaralanmaları önlemekten uzak. Çünkü tekerleğe sahip oldukları için bebekler yine hızlı hareket edebilir ve daha yükseğe erişebilirler'' şeklinde konuştu.
Amerikan Pediatri Akademisi'nin, uzun süredir tekerlekli yürüteçlerin üretim ve satışının yasaklanmasını önerdiğini vurgulayan Karacan, Kanada'da ise 2004'te bebek yürüteçlerinin satışı, ithalatı ve reklamının yasaklandığına dikkati çekti.


BAKIM MERKEZLERİ VE KREŞLERE DE DİKKAT

Karacan, ''Aileler bebeklerinin güvenliği için yürüteçten uzak durmalıdır. Bebeklerin bakıldığı bakım merkezi veya başkasına ait evlerde de yürüteç olmadığından emin olunmalıdır. Bebek yürüteçleri yerine, yürütece benzeyen ama tekerlekleri olmayan, oturağı dönebilen, eğilebilen, yukarı aşağı hareket edebilen araçlar kullanılabilir. Bebeklerin oturup, kalkıp, emekleyip yürüyebileceği emniyetli oyun alanları da uygun bir seçim olacaktır'' diye konuştu.
Alıntı : ntvmsnbc.com

16 Eylül 2011 Cuma

Aile hekimleri nöbet tutacak

Aile hekimleri 22:00’ye kadar nöbet tutarak acil servise gelen hastalara bakacak. Nöbetçi polikliniklerin sayısı artırılacak, randevu sistemi yaygınlaştırılacak.

Durumu acil olmadığı halde acil servislere akın ederek acil müdahaleye ihtiyacı olanların yaşadığı sıkıntıya Sağlık Bakanlığı yeni uygulamalarla çare olacak. Bakanlık, Türkiye’de acile başvurma oranının AB ve ABD ortalamasının 3 katı daha fazla olması üzerine harekete geçti. Bakanlık, aile hekimlerine esnek çalışma saatleri getirecek. Bu kapsamda, Aile Sağlığı Merkezlerinde nöbetçi aile hekimleri saat 22:00’ye kadar görev yapacak. Baş ağrısı için bile acil servislere akın eden vatandaşlar nöbetçi aile hekimine gidecek ve böylelikle acil servislerdeki yoğunluklar son bulacak. Mesai dışı çalışan polikliniklerin sayısını artırılacak olan Bakanlık, bekleme süresini kısaltmak için Merkezi Randevu Sistemi’ni de yaygınlaştırılacak. Öte yandan, yapılan araştırmalara göre, acile başvuran hastaların yüzde 43’ünün kendisini acil görmediği, hekimlerin ise acile gelenlerin yüzde 75’inin acil olmadığını bildirdiği ortaya çıktı. Acile giden hastaların yaklaşık yarısının kuyruk beklemediği, daha hızlı hizmet aldığı için acile başvurduğu tespit edildi. Araştırma göre Türkiye’de acil servislere vatandaşların yüzde 41’nin mesai sonrası 17:00 ile 21:00 arasında gidiyor.

Alıntı : Türkiye

Bakan Çelik: Biraz can yakacağız

Bursa’da Özel Medicabil Hastanesi’nin açılış töreninde konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Türkiye’nin uzun yıllar kayıp dönemler yaşadığını, bu kayıp yılların 2002 yılında sona erdiğini belirtti. Siyasi istikrarın ekonomide de istikrarı getirdiğini anlatan Bakan Çelik, Türkiye’nin her alanda çok önemli mesafeler kat etmeye başladığını dile getirdi.

Büyüme rakamları açısından 2011 yılının ilk çeyreğinde en çok büyüyen ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini anlatan Bakan Çelik, 2011’in ikinci çeyreğinde yüzde 8.8 büyüyen Türkiye’deki işsiz sayısının her geçen gün düştüğünü dile getirdi. Bakan Çelik, düşen işsizlik rakamlarıyla ilgili şunları söyledi: “Bugün işsizlik rakamları açıklandı. 2010 yılı Haziran ayında işsizlik oranı aylık yüzde 10.5 iken, 2011 yılı Haziran ayında işsizlik oranı yüzde 9.2’ye geriledi. Rakamları hangi açıdan ele alırsanız alın, Türkiye’de gerçekten ciddi bir değişimin dönüşümün yaşandığını, birilerinin imrendiği bir güzel tablonun oluştuğunu dost-düşman herkes görmektedir. Demek IMF’siz oluyormuş, demek sözü dinlenen ülke olunuyormuş. İlle de söz dinlemek zorunda değilsiniz. Demek ki yardım alan ülke olmak değil, yardım eden ülkede olunuyormuş. Türkiye bugün Somali’den Balkanlar’a Afrika’nın tüm coğrafyasından Asya’ya kadar yardım elini uzatan bir ülke. İçeride çok şükür istikrar, dışarıda da çok şükür itibar var.”

SAĞLIK HARCAMALARI ARTIYOR, İSRAFTAN ÇAKINALIM

Türkiye’nin sağlıkta da büyük mesafe aldığını anlatan Bakan Faruk Çelik, bazı Avrupa ülkelerinin ilaç bedellerini ancak 2 yıl sonra ödeyebildiğini kaydetti. Avrupa ülkelerinde bile tedavilerle ilgili 6 aylık, 8 aylık süreler verildiğini savunan Bakan Faruk Çelik, her alanda dünyada bir duraklama, bir durağanlık, sarsıntı ve sıkıntı yaşanırken, Türkiye’nin tablosunun gerçekten aydınlık bir tablo olduğunu vurguladı.
Bakan Çelik, "Daha da büyüyeceğiz, dostlarımızı daha çok memnun edeceğiz. Düşmanlarımız üzülürse üzülsünler, hiç bir mahsuru yok. Onlarda üzülmeye devam etsinler." dedi.

Hükümet olarak sağlık alanında önemli icraatlar yaptıklarını ifade eden Bakan Çelik, 2012 yılına girerken genel sağlık sigortası çerçevesinde yeşil kartlıları da sosyal güvencesi olmayan varlıklı insanları da gelir testi sistemine tabi tutarak, onlarda sosyal Güverlik kapsamına alacaklarına işaret etti. 1 Ocak 2002’den itibaren asgari ücretinin 3’te biri düzeyinden daha düşük geliri olanların primleri devlet tarafından yatırılacağını anlatan Bakan Çelik, yeni bir döneme de 1 Ocak 2012 tarihiyle gireceklerini kaydetti.

VATANDAŞLARIMIZIN HASTANEYE GİDİŞ ORANI ARTTI

Nitelikli sağlık hizmetinin nitelikli mekanlarda verildiğine işaret eden Bakan Çelik, 2015 yılında 123 bin nitelikli sağlık odası hedeflediklerini açıkladı. Bakan Çelik şöyle devam etti: "2002 yılında bir vatandaşımız bir yıl içerisinde 2 kez hastaneye gidebiliyordu. Şu anda hastaneye gidiş sayısı 8’e ulaştı. Bu rakamla gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmış bulunuyoruz. SGK olarak bin 735 özel sağlık kurumundan hizmet alıyoruz. 278 milyon her yıl sağlık kurumlarına müracaat var. Bu rakamın 71 milyonu özel sağlık kurumlarına gidiyor. Bunun için SGK olarak 5.1 milyar liralık bir ödeme gerçekleştiriyoruz. TÜİK’in sağlıkla ilgili yapmış olduğu iki araştırma var. Yıl 2003 sağlık sisteminden memnun musunuz diye sorulmuş. Memnunuz diyenler yüzde 39. Yıl 2010 aynı soruya memnunuz diyenlerin oranı yüzde 73. Sağlık harcamalarında 2002 yılında kamu olarak 9.9 milyar lira harcama yapıyorduk. 2010 yılında 40 milyar, 2011 yılında 45 milyar lira harcamalarında giderimiz var. Bu hizmetlerin sunumunda cebinden para çıkan bakan olarak şunu söylemek istiyorum. Sağlığa erişim kolay olduğu için harcamalar artabilir. Buna saygı duyuyoruz. Fiyat artışlarından dolayı giderlerimizde artış olabilir. Ama bir de başka kalemler var. Bunlar bir, israf. İki, su istimaller. Suistimal ve israf konusunu mutlaka sağlık sistemimizde çözmek durumundayız. Eğer çözemezsek, o zaman bu hizmeti hak eden dürüst vatandaşlarımıza nitelikli hizmet vermekte zorlanacağız. Bu konuda çok ciddi tespit ve teftişlerimiz var. Birinci israf alanında. ‘Doktor Bey, yazıver şu ilacı lazım olur ya!’ deniyor. Şimdi buradan doktor arkadaşıma sesleniyorum. Lazım olur diye ilaç yazılır mı? Hastanın keyfine göre ilaç yazılır mı? Tabi ki doktorların tümü için söylemiyorum. Tenzih ediyorum bir çoğunu. Ancak yazı ver denildiğinde yazan doktorlar var. Yazı ver neticesinde buzdolabında poşetler içerisinde ilaçlardan geçilmiyor. Yazık. Bu israfı bu ülke hak etmiyor. İhtilaçsa yazılacak. Sosyal devlet anlayışı da bunu karşılayacak ancak ihtiyaç yokken ilacı yazıver anlayışıyla kalemimiz elden gidiyorsa unutmayalım ki gelecek nesillerden çocuklarımızdan torunlarımızdan çalıyoruz demektir. Bir kutu ilaçtan ne olur demek lüksüne sahip değiliz. Suiistimaller ise eczane-hastane. Eczane-doktor. Vatandaş-eczane ilişkilerinde şunu ifadeyim ki biraz can yakacağız. Çünkü az sayıda bu yanlışlığın içerisinde olanların bütün sağlık sistemindeki doktorları hastaneleri eczaneleri karalamaya haklarının olmadığı inancı içerisindeyiz."

Alıntı: medimagazin.com

Hastanelerde ajan var

Sağlık Bakanlığı, hastanelerde "gönüllü ajan" projesini hayata geçiriyor. Hastalar bundan böyle, muayene oldukları hastanelerde gözlerine çarpan her türlü olumsuz olay ve durumu "gönüllülük esasına dayalı olarak" Sağlık Bakanlığı'na ihbar edebilecek. Yapılan ihbarlar Bakanlık tarafından değerlendirmeye alınarak, ihbarlar hakkında gerekli işlemler yapılacak.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın ilk kez 2009 yılında çalışmalarına başladığı, ancak geçen sürede hayata geçirilemeyen "gönüllü ajan" sistemi Sağlık Bakanlığı'nın teşkilat taslağındaki düzenleme ile devreye sokuluyor.

Bakanlık tarafından hazırlanan Taslak'ta yer verilen "Sağlık kurum ve kuruluşlarında hizmetin geliştirilmesi amacıyla Bakanlık, hizmetten faydalananların gönüllülük esasına göre yapacakları gözlemlerini değerlendirmek üzere gerekli düzenlemeleri yapar" maddesi, sağlık hizmetlerinin teftişinde yeni bir dönem başlatacak.

Projenin detayları henüz Bakanlık tarafından açıklanmazken, projenin asli unsuru olarak hastaların hastanelerde yaşanan sıkıntıları Bakanlığa bildirmesi amaçlanıyor.

'HAKSIZLIK OLABİLİR'

Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, hastanelerde gözlemcinin değerlendirmesi üzerine çalışanlara ceza verilmesi gibi bir düzenleme de haksızlıklar olacağını savunarak, "Bu nedenle biz bu yöntemi asla doğru bir yaklaşım olarak kabul etmeyiz. Hizmetin geliştirilmesi için çalışanlar ve vatandaşlar arasında anketler düzenlenebilir, talepler ve sorunlar değerlendirilebilir. Ama herhangi bir sorumluluğu olmayan ve sağlık hizmetleri sunumu hakkında da bir sağlık çalışanı kadar bilgisi olmayan kişilerin gözlemci sıfatıyla yaptıkları değerlendirmeler sonucunda yaptırım uygulamanın, düzenleme yapmanın hizmetin geliştirilmesine bir katkısı olmayacak, aksine çalışanın motivasyonunu olumsuz etkileyecektir" dedi.

Alıntı: Takvim

Aile hekimliği yönetmeliğinde değişiklik

Yönetmelikte yapılan değişiklikle, söz konusu yönetmeliğin 4. maddesinin (g) ve (ğ) bentlerinde aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının görev başında bulunmadığı süreleri açıklamakta kullanılan ''benzeri nedenler'' ifadesi ''diğer nedenler'' olarak değiştirildi.

Kadın aile hekimi ve aile sağlığı elemanına doğumdan sonra verilen süt iznini düzenleyen hükümde yapılan değişiklikle daha önce ''süt izninin kullanımında annenin saat seçimi hakkı vardır'' şeklindeki düzenleme, ''Anneye, çocuğunu emzirmesi için doğum sonrası analık izni süresinin bitim tarihinden itibaren ilk altı ayda günde üç saat, ikinci altı ayda günde bir saat süt izni verilir'' şeklinde değiştirildi.

Yönetmeliğin ''Sözleşmenin yetkili merci tarafından sona erdirilmesi'' başlıklı 13. maddesinde yapılan değişiklikle de ''aile hekimi veya aile sağlığı elemanı, sıfatı ve göreviyle bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunması'' halinde sözleşmesi sona erdirilecek.

Sözleşme hükümlerinde belirtilen esaslara uymadıkları için sözleşmesi sona erdirilenler, 5 yıl süreyle yeniden sözleşmeli olarak çalıştırılmayacaklar.

Aile hekimliği hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülen aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları, vali, bakanlık müfettişleri veya bakan tarafından en fazla 2 aya kadar sözleşmeleri askıya alınmak suretiyle görevden uzaklaştırılabilecekler. Bu süre içinde tamamlanacak idari soruşturma neticesinde ilgililerin anılan sözleşme hükümlerinde yer alan fiilleri işledikleri sabit görülürse sözleşmeleri sona erdirilecek.
Sözleşmenin ihtaren sona erdirilmesini düzenleyen maddede yapılan değişiklikle de daha önce ''vali'' tarafından yapılması öngörülen ihtarın ''vali yardımcısı'' tarafından yapılması hükmü getirildi. Valilerin verdiği ihtarlara karşı yapılacak itirazlar da bundan böyle ''il disiplin kurulu'' yerine ''valiye'', Bakanlığın verdiği ihtarlara karşı itirazlar da ''yüksek disiplin kurulu'' yerine ''müsteşara'' yapılacak.

Yönetmeliğin 16. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin üçüncü paragrafıyla (c) bendinin üçüncü paragrafının beşinci cümlesi de şöyle değiştirildi:

''Ödemeye esas olacak pozisyonun entegre sağlık hizmeti sunulan merkezlerde olması halinde aile hekimlerine, ikinci paragrafa göre yapılacak ödemeler toplamının (1,65) katsayısıyla çarpımı sonucunda bulunacak tutarda ödeme yapılır. Entegre sağlık hizmetinin sunulduğu merkezlerde kayıtlı kişi sayısının 2 bin 400'den fazla, diğer yerlerde 4 binden fazla olması halinde, kayıt tarihi esas alınmak üzere bu sayıları aşan kısım için aile hekimlerine herhangi bir ödeme yapılmaz. Nüfus ve coğrafi yapısı nedeniyle kayıtlı nüfusun zorunlu olarak düşük olduğu Bakanlıkça belirlenen yerlerdeki aile hekimlerine, kayıt tarihine göre ilk bin 350 kişiye kadar kayıtlı olanlar için ikinci paragrafa göre yapılacak ödemeler toplamının 2 katsayısıyla çarpımı sonucunda bulunacak tutarda ödeme yapılır. Bin 351 ile 2 bin 400 kişiye kadar kayıtlı kişiler için ise ikinci paragrafın son cümlesine göre ödeme yapılır, bu yerlerde kayıtlı kişi sayısının 2 bin 400'den fazla olması halinde kayıt tarihi esas alınmak üzere bu sayıyı aşan kısım için aile hekimlerine herhangi bir ödeme yapılmaz.

Talebin olumlu sonuçlanması halinde, talebin olumlu sonuçlandığı tarihten itibaren belirlenen yeni grup esas alınarak ödeme yapılır.
Aile hekimlerinden herhangi birinin, aile sağlığı merkezi giderlerinin kendisine isabet eden kısımlarını ödemediği yönetim karar defteriyle ispatlandığı takdirde, aile sağlığı merkezi giderlerini karşılamak üzere söz konusu aile hekimine yapılan ödemelerden Müdürlükçe kesinti yapılır.''

Yönetmeliğin 19. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin üçüncü paragrafı da ''Ödemeye esas olacak pozisyon planlamasının entegre sağlık hizmeti sunulan merkezlerde olması veya nüfus ve coğrafi yapısı nedeniyle kayıtlı nüfusun zorunlu olarak düşük olduğu Bakanlıkça belirlenen yerlerdeki aile sağlığı elemanlarına, ikinci paragrafa göre yapılacak ödemeler toplamının 1,65 katsayısıyla çarpımı sonucunda bulunacak tutarda ödeme yapılır. Entegre sağlık hizmetinin sunulduğu merkezlerle nüfus ve coğrafi yapısı nedeniyle kayıtlı nüfusun zorunlu olarak düşük olduğu Bakanlıkça belirlenen yerlerde, kayıtlı kişi sayısı 2 bin 400'den fazla, diğer yerlerde 4 binden fazla ise, kayıt tarihi esas alınmak üzere bu sayıları aşan kısım için aile sağlığı elemanlarına herhangi bir ödeme yapılmaz'' şeklinde değiştirildi.

Başbakan dedi ki:Bu millete hizmette varsan tam gün gel çalış

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kayseri’de Şehir Hastanesi'nin temel atma törenine katıldı. Burada vatandaşlara hitap eden Erdoğan, sağlıkta doktorlarla ilgili çıkartılan Tam Gün Yasasını değerlendirdi. Erdoğan, şöyle konuştu: "Hastanelerde koğuş sistemi kalktı. Eskileri restore ediyoruz. Yeniliyoruz. Yenilerde tek yatak ve iki yataklı odalar var. Her odada tuvalet ve banyosu var. Eskiden koğuş sistemi vardı. Kuyrukta insanlarımız beklerdi. Bizden önceki iktidarların halkına nasıl baktığının ifadesiydi bu. Hastaneye sağlıklı giden sağlıksız çıkardı. Hasta giden derdine derman bulamazdı. 8 ay sonrasına film için gün verirlerdi. 7 ay sonraya yatmak için gün verirlerdi. Bazı doktorlar hastanede muayene yapmaz, muayenehanesinin adresini verirdi. Yaşadık bunları. Tam gün yasa deyince rahatsız oldular. Niye tam gün yasasından rahatsız oldular. İstiyorlar ki, yarım gün hastane yarım gün muayenehane olsun. Bu millete hizmette varsan tam gün gel çalış diyoruz. Bu devlette mühendis olarak mimar olarak çalışanlar, tam gün yasanına tabi de sen niye part time çalışacaksın. Doktormuş. O da doktor gibi hizmet ediyor. O da bu devlete hizmet ediyor. Sende hizmet ediyorsun."

Başbakan Erdoğan, bu ülke insanının evlatlarını ülkeye faydalı olması için okuttuğunu ifade ederek, "Ayrımcılık olamaz. Eğer ayrımcılık varsa burada ideoloji vardır. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. Biz bu milletin evlatlarının hizmet ehli olduğunu biliyoruz. Hizmete çağırıyoruz. Az para veriliyormuş. Döner sermayeden aldıklarını nereye koyuyorsunuz. Bunları da ortaya koyun. Çok fazla para kazınırsın. Ama biraz da az para kazanmaya alış. Ne olacak ki?" diye konuştu.

"750 MİLYAR LİRAYA MAL OLACAK"

Erdoğan, bu hastanelerle Türkiye’de yeni bir dönemi başlayacağını anlatarak, "Buranın maliyeti bize yaklaşık 750 milyar lira olacak. Aynı şekilde bugün raylı sistem temeli olacak. Onun maliyeti 250 milyar lira olacak. Diğer tesisler 140 milyar lira. Yani bir milyar 140 milyon liralık temel atma ve açılış töreni var. Nerede Kayseri’de yapıyoruz. Bu çok önemli." dedi.

Başbakan Erdoğan, daha sonra eşi Emine Erdoğan, Enerji ve tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Milli Eğitim bakanı Ömer Dinçer, Tarım ve Gıda Bakanı Mehdi Eker, Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile birlikte toplu temel atma ve açılışları gerçekleştirdi.

Projeler ise şunlar, bin 600 yatak kapasiteli Türkiye’nin ilk şehir hastanesi ile Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin Raylı sistem ikinci etabı olan Talas güzergahının temeli atıldı. Yine Büyükşehir Belediyesi’nin yaptırdığı eğlence merkezi Anadolu Harikalar Diyarı’nın temeli de bu törende atılmış oldu. Erciyes Üniversitesi’nin Merkez Yemekhane binası, spor salonu, mühendislik fakültesi ek binasının açılışları yapıldı. Kocasinan Belediyesi’nin Kuşçu Yamula Barajı kenarına yaptırdığı sosyal tesislerin, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün çimlendirilen ve modern binalarına kavuşan Argıncık 1 ve 2 nolu futbol sahaları, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Kocasinan Ahmet Paşa İlköğretim Okulu, Kocasinan Ahi Evran Teknik ve Endüstri Melsek Lisesi, Talas Şehit Nuri Aydın Sağır Anadolu Liseleri de törenle açılarak hizmete girdi.

Alıntı: medimagazin.com

Tamgün'de durum:Doktor var ama muayene yok

26 Ağustos'ta Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan kanun hükümünde kararname ile tıp fakültelerinde muayenesi olan öğretim üyelerine getirilen muayene ve tedavi yasağı tıp fakültesi hastanelerini felç etti.
Kararnamenin ardından tıp fakültelerinde görev yapan öğretim üyeleri peşpeşe istifa ederken hastanelerde görev yapan öğretim üyelerine konan hasta muayene ve tedavi yasağı nedeniyle vatandaş doktora ulaşmakta zorluk çekiyor, muayeneler yapılmadığı gibi planlanan ameliyatlarda yapılamıyor.

Uygulamanın mağduru ise yine vatandaş oldu. Tıp fakülteleri hastanelerine giden vatandaşlar karşılarında doktor bulamıyor, acil ameliyatlar için bile gün verilemiyor.

HASTA VE HASTA YAKINLARI KARARA TEPKİLİ

Tam gün yasası nedeniyle istifa ederek kamudan ayrılan öğretim üyelerinin yarattığı eksiklik doldurulmadan KHK ile kamudaki doktorlara hizmet yasağı getirilmesi vatandaşın doktorlarşı bağlantısını tamamen kopardı. Bazı hastanelerde aylardır ameliyat için sıra bekleyen hastaların olduğu gibi yeni hastalara tedavi için tarih verilemiyor.

Hastanede doktor olmasına rağmen sağlık hizmeti alamayan hasta ve hasta yakınları şaşkın ve çaresiz. Sorunun ne zaman çözüme ise bilinmiyor.

Tıp fakültelerinde uygulanan muayene ve tedavi yasağı nedeniyle hizmet almakta zorlanan vatandaş devlet hastanelerine akın ediyor.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Sema Umut, istifa eden öğretim üyelerinin sayısı ile ilgili bir tespitleri olmadığını ve hastanenin hemen hemen tüm branşlarında vatandaşa hizmet veremediklerini vurguladı.

DOKTOR VAR AMA MUAYENE YASAK!

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı konu ile ilgili bir açıklama yapmaktan kaçınırken hazı hastane yetkilileri hastanenin pek çok ana bilim dalında görev yapan öğretim üyesinin uygulamayı protesto ederek kurumdan istifa ettikleri kalan öğretim üyelerinin hastanede bulunmasına rağmen ise yasak nedeniyle vatandaşa hizmet veremediği dile getirildi.

YÖK VE BAKANLIK SESSİZ

Tıp fakültelerinin bağlı olduğu YÖK ise her zaman olduğu gibi sessizliğini koruyor.Gelişmeler hakkında görüşlerine başvurduğumuz YÖK ve bakanlık yetkilileri görüş bildirmekten kaçınıyor.

OLAY BİR SKANDAL!

Olayı hukuk skandalı olarak niteleyerek tıp fakültelerinde yaşana krizi Gazeteport'a değerlendiren Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Üyesi Dr. Osman Öztürk, hükümetin ve bakanlığın tam gün konusundaki inadı nedeniyle tıp fakültelerinde ciddi bir sıkıntı yaşandığıını ve milyonlarca hastanın hizmet almasının engellendiğini söyledi.

BAKANLIĞIN İNADI VATANDAŞI MAĞDUR EDİYOR

Öztürk şunları söyledi:"Bakanlığın anlamsız tam gün inadını maalesef konuyu buralara kadar taşıdı. Şu an tıp fakültelerinde yaşanan tablo akut bir tablo.Kararname akıl alacak gibi değil. Bir doktor hastanede çalışacak ama hastaya el süremeyecek. Sadece bilimsel çalışma ve faaliyetlere katılacak. Sorunun nasıl çözüleceğini bizde bilmiyoruz.Kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir durum değil"

Özellikle Anadolu'da bulunan tıp fakültelerinde durumun daha vahim olduğuna dikkat çeken Öztürk, "Anadolu'daki bazı tıp fakültelerinde bazı bölümlerde sadece 3 hoca var. Bunların üçü de tam zamanlı değil çalışan öğretim üyesi değil. Bunlarda hasta bakamayacak. Peki vatandaş ne yapacak? Doktor var hastanede ama yasak nedeniyle hasta bakamayacak.Bu anlaşılabilir bir durum değil. Bakanlık tam gün konusunda dediği noktaya gelebilmek için sınırları zorluyor ve karar alıyor. Kararın nelere malolacağını düşünmüyor" dedi.

Tam Gün yasası sonrası doktorların yüzde 90'ının muayanehanesini kapattığını ve kamuda çalışmayı sürdürdüğünde altını çizen Osman Öztürk, muayenehanesi olmayan doktorlarında bakanlığın dayattığı performans uygulamasından tepkili olduğunu söyledi.

ÖZEL HASTANELER DOKTOR MAAŞLARINI DÜŞÜRÜYOR

Asıl meselenin baştan bu yana doktor emeğinin ucuzlatılması olduğunu ifade eden TTB Birliği Merkez Konsey Üyesi Öztürk, şu değerlendirmelerde bulundu:"Tam Gün yasası,ithal doktor kararı ve bu kararname doktorların emeğini ucuzlatmaktır. Özel hastanelerde şimdi doktora ödedikleri ücreti düşürmeye başladılar".

KHK NE DİYOR?

Danıştay'ın durduğu Tam Gün Yasası'nı kanun hükmünde kararname ile uygulamaya koyan hükümet, Adalet Bakanlığı'nın çıkardığı kanun hükmünde kararname kamu sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin mesai dışında muayenehane açarak ya da bir kuruluşta çalışması yasaklandı.Kararnamede şöyle dendi:

1- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na bağlı olarak kamu sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin mesai dışında muayenehane açarak ya da bir kuruluşta çalışarak meslek icra etmeleri yasaklanmıştır.

- Çalışma yasaklarının istisnaları ise özel olarak izin verilen durumlardır. Bunlar;

- Kurum tabiplikleri ile mahalli idarelerde çalışan hekimler 1219 Sayılı Yasanın 12. Maddesindeki özel düzenleme nedeniyle işyeri hekimliği yapmaya devam edebilecektir.

-Üniversitelerde öğretim üyesi olanlar, üniversitede yalnızca eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak, döner sermaye faaliyetleri kapsamında gelir elde edilen faaliyetlerde bulunmamak ve hiçbir biçimde ek ödeme almamak kaydı ile mesai sonrası sağlık kuruluşlarında ya da muayenehanelerinde çalışabilecektir.

- GATA öğretim üyeleri de diğer öğretim üyeleri gibi hasta muayenesi ve tedavisi yapmamak ve ilgili yasalar uyarınca ödenen tazminat ve ek ödemelerden yararlanmamak kaydı ile mesai sonrası meslek icra edebilecektir. GATA dışında çalışan TSK personeli hekimler hiçbir biçimde mesai sonrası mesleklerini serbest olarak icra edemeyecektir."

Alıntı:HATİCE NAZLI AYDOĞAN, GAZETEPORT