8 Ocak 2012 Pazar

Bu da oldu:Umre'ye gidecek ilköğretim öğrencileri


GEÇENLERDE RADİKAL GAZETESİ'NDE  BİR  HABER  VARDI.İSTANBUL'DA  ENSAR  VAKFI'NA AİT OKULLARDAN  BİRİNİN  8. SINIF  ÖĞRENCİLERİ  YENİ  ANAYASA TARTIŞMALARI ÜZERİNE  DAYANAMAYIP(!!)  YENİ  ANAYASA  TASLAĞI YAPMIŞLAR.BİR MADDESİ  DİYOR  Kİ , ''DİNİ  EĞİTİM  VEREN  ANAOKULLARI  AÇILSIN VE  BUNU ENGELLEYENLERE HAPİS  CEZASI  VERİLSİN''.GERÇKETEN DE HABER AYNEN  BÖYLEYDİ.CHP'Lİ ATİLLA KART'DA TEPKİ  GÖSTERMİŞ.

DÜNYA SAĞLIK  ÖRGÜTÜ'NÜN RESMİ TANIMINA  GÖRE 22 YAŞ  BİLE  ÇOCUK   SINIFINA  GİRİYOR.BİZİM  ÜLKEMİZDE  BUNU  BİLEN KAÇ  KİŞİ??ÇOCUK  İLE DİN NASIL  BİR ARAYA  GETİRİLEBİLİYOR?

ANCAK  BU  HABERE  HİÇBİR  TV  BÜLTENİNDE  RASTLAMAMIŞ  OLMAK   ÇOK İLGİNÇTİ.. İNSAN  KENDİNDEN  ŞÜPHE  EDİYOR.ANCAK  BU HABERİ OKUYUNCA  TEKRAR  KENDİME  GELDİM(ACABA GELMESEM  DAHA MI İYİYDİ?)..ÜLKEMİZİN  NEREYE  GİTTİĞİNİ  GÖRÜYORUZ..DURMAK  YOK , YOLA DEVAM...


Diyanet İşleri Başkanlığı, yarıyıl tatilinde ilköğretim ve lise öğrencileri için 10 günlük özel umre programı hazırladı. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş imzasıyla 81 ilin milli eğitim müdürlüklerine gönderilen 5 Ocak tarihli yazıda, ülke genelinde öğrencilerin bilgi, görgü ve deneyimlerinin artırılması ve pekiştirilmesine katkıda bulunmak, kutsal topraklarda bulunan ve İslam tarihi açısından önem arz eden mekanların ziyaret edilmesini sağlamak amacıyla öğretmenleri nezaretinde öğrenciler için özel umre turu planlandığı belirtildi.


Yazıda, “Yarıyıl tatili dönemindeki program 5 gün Mekke, 5 gün Medine’de konaklayacak şekilde 10 günlük olarak tasarlanmıştır. Bu itibarla, okul müdürlüklerine söz konusu program ivedi duyurularak katılmak isteyen öğretmen, öğrenci ve velilerin isimlerinin en geç 9 Ocak tarihine kadar Başkanlığımıza bildirilmesi gerekmektedir” denildi. 


Ücret 795 Euro
 
Öğrenciler için 2 kişilik oda 795 Euro, 3 kişilik oda 760 Euro, öğretmenler için 2 kişilik oda 875 Euro, 3 kişilik oda 850 Euro olarak belirlenen umre ücretlerinin 13 Ocak’a kadar ilgili banka hesaplarına yatırılması, başvuruların il ve ilçe müftülüklerine yapılabileceği belirtildi.

Zonguldak İl Milli Eğitim Müdürlüğü de, Diyanet’in yazısını ildeki ilköğretim ve liselere gönderdi. Umre programına tepki gösteren Eğitim-Sen Çaycuma Temsilcisi İsmet Akyol, “Bu durum laiklik ilkesinin açıkça ihlal edilmesinden başka anlam taşımamaktadır. Dini faaliyet yürütmekle görevli Diyanet İşleri Başkanlığı ve müftülüklerin okulları adeta birer şubesi gibi görmesi kabul edilemeyeceği gibi, bilimsel ve laik eğitim anlayışına da aykırıdır.” Akyol, programın öğrencilerde pedagojik sorunlar yaratabileceğini savundu.

Milli Eğitim, dini eğitime dönüşüyor
 
Umre programına sendikalar ve siyasiler tepki gösterdi. CHP İstanbul Milletvekil Nur Serter, “Milli Eğitim’den, ‘dini’ eğitime dönüşüme bir eklenti daha yapılıyor” diyerek tepki gösterdi. Serter, şunları söyledi: “Ne söylenebilir ki bu durum karşısında. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu kapsamda son dönemde yaptığı çabalar artık iyice hızlandı. Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması, İmam Hatip Liseleri’nin arka bahçe haline getirilerek, katsayının kaldırılması, Kuran kurslarında yaş sınırının kaldırılması, hepsi adım adım ‘milli’ eğitimin ‘dini’ eğitime dönüştüğünün kanıtları. Laik ve çağdaş eğitimin üzerini örtmeye çalışıyorlar. Bir eksik umre kalmıştı. Şimdi o da tamam.”

‘Laik ülke’ sarsılıyor  
Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir: “Milli Eğitim’in artık bilimsel bir tarafı kalmadı. Okullar artık medreseye dönüştürülüyor. Laik ülkenin temelleri iyice sarsılıyor. Laik eğitimden artık söz etmek mümkün değil. Diyanet İşleri Başkanlığı Milli Eğitimi Bakanlığı’nın işlerine karışıyor. Diyanet, milli eğitime karar veriyor. Tabii ki tüm insanların dini vecibelerini yerine getirme hakkı var ancak henüz kendi iradesiyle karar veremeyecek olan küçücük çocukları böyle bir yönlendirme eğitimin dinselleştiğinin açık bir kanıtı.”

Eğitim dinselleştiriliyor  
Eğitim-Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız: “Bu örnek siyasal iktidarın Türkiye’deki toplumsal hayatı dinsel olarak şekillendirme adımlarının ürünü. Diyanet İşleri eğitim ve bilim alanına müdahale ediyor, bunu kabul etmek mümkün değil. Eğitim sistemi dinselleştiriliyor. Laik eğitimin karşısında tutum alan bir hareket var. Süratle toplumsal ve eğitim yapısı teokratikleştirilmeye çalışılıyor.”

30 yıl önceki gömleği giymemiz beklenmesin
 
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, Manisa’daki Atatürk Spor Salonu’nda il genelinde görev yapan din adamlarıyla bir araya geldi. Ankara’da oturan bir Diyanet İşleri Başkanı olmak istemediğini söyleyen Prof. Görmez, din görevlilerinin İslam aleminde neler olup bittiğini takip ederek kendilerini ve hizmetlerini yenileme mecburiyetinde olduğunu vurguladı. Prof. Görmez, şunları söyledi: “Artık görev tanımlarımız değişmiştir. Bir din görevlisinin, Kuran kursu hocasının, vaizin, bütün teşkilatın, başta Diyanet İşleri Başkanı olarak benim görev tanımım değişmiştir. Hiç kimse 20-30 yıl önce bize biçtiği gömleği giymemizi ve çizdiği çerçevede kalmamızı beklemesin. Çünkü Türkiye, coğrafyamız, dünya ve bütün insanlık değişmiştir. O yüzden her arkadaşımız kendi görevini yeniden gözden geçirmek zorunda.

Alıntı: ntvmsnbc.com

Hasta acil değilse Acil Servis'e gittiğinde fark ödeyecek

Hastanelerin acil servislerinde katkı payı alınmaması, hastaların bu servislere akın etmesine sebep oldu. Başı ağrıyan, grip olan, poliklinik yerine acil servise koşuyor.

Bunun sonucu olarak acil servislerinde büyük yoğunluk yaşanıyor. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre her üç hastadan biri acil servise gidiyor. Yılda acile başvuran hasta sayısı 90 milyona ulaştı.

Bu durum, gerçek hastaların mağdur olmasına yol açıyor. Yığılmanın önüne geçmek isteyen SGK, yeni bir karar aldı. Doktor, muayene ettiği hastanın acil olup olmadığını online olarak işaretleyecek. Böylece doktorun acil görmediği hasta, eczaneden ilacını alırken katılım payını ödeyecek.
Zaman Gazetesi'ne konuşan SGK Başkanı Fatih Acar, bu uygulamanın öncelikle gerçekten durumu acil olan hastaların sorunlarına çözüm getireceğini söyledi. Bu arada SGK, ilaç fiyatlarında yaşanan düzenlemeler sonrası ortaya çıkan sorunların çözümü için yeni bir adım daha attı. Daha önce 125 ilacın iskontosunu kaldıran kurum, 142 ilacın daha iskontosunu kaldırma kararı aldı. Böylece toplamda 267 ilaçta eski iskontolara dönülmüş oldu. İlaçta artan maliyet üzerine iskontolar yüzde 7,5 eklenerek yüzde 41'e çıkarılmıştı. Bu duruma tepki gösteren ilaç üreticileri, kimi ilaçları piyasaya vermemeye başlamıştı. SGK'nın aldığı bu son karar, sektör için büyük rahatlama getirecek. SGK Başkanı Acar, ilaçta son kez iskonto indirimine gittiklerine dikkat çekti.

Türkiye sağlık alanında çok önemli açılımlar yaparken özellikle ilaç harcamalarında büyük artış yaşanıyor. Global bütçe uygulamasına geçilmesine karşın geçen yıl ilaç harcaması öngörülen rakamın 1,1 milyar üzerine çıktı. Bunun üzerine Ekonomik Koordinasyon Kurulu (EKK), tedbir olarak ilaç iskontolarının artırılması yönünde karar verdi. Ancak bu durum, ilaç üreticilerinin sert tepkisine yol açtı. Çok sayıda ilaç piyasadan çekildi. Bunun üzerine SGK yeniden bir değerlendirme yaparak, çoğu kanser ve kan ilacı olan 142 ilaçta kamu kurum iskontosunda eskiye dönülmesine karar verdi. Bu ilaçların piyasada bulunmaması gibi bir sorun artık yaşanmayacak. Acar, attıkları bu adımla hastaların mağduriyetinin önüne geçileceğini belirtti ve ekledi: "Vatandaşın yaşanan sorundan etkilenmemesi için son kez 142 ilacın iskontosunda eskiye dönüyoruz." İlaçta israfa dikkat çeken Fatih Acar, bu amaçla çeşitli adımlar attıklarını anlattı. Hastalardan katılım payı alınması uygulamasının kuruma gelir getirmek için değil, aşırı tüketimi önlemek ve talebi kontrol için konulduğunu söyledi. Bu amaçla aile hekimlerince yazılan reçeteler dahil olmak üzere reçetede yer alan üç kutudan sonraki ilave her bir kutu ilaç için 1 Türk Lirası katılım payı alınacağını söyledi. Ancak raporlu ilaçların bu kapsam dışında olacağını söyleyen Acar, "Örneğin bir reçetede 3 raporlu, bir de raporsuz ilaç varsa o raporsuz ilaç için 1 TL katkı payı ödenmeyecek. Ama örneğin 3 raporlu 4 de raporsuz ilaç varsa sadece bir kutu için 1 TL'lik katkı payı ödenecek. Ayrıca bir reçetede 3 çeşit ilaç yazılmış, ama bunlardan biri iki kutu yazılmışsa yine bu iki kutudan biri için 1 TL istenecek.'' dedi.

DOKTORA NEGATİF PERFORMANS NOTU

Gereksiz ilaç yazan doktorların kontrolü için negatif performans uygulamasına geçileceği bilgisini de veren Acar, reçetelerin yüzde 46'sının aile hekimleri tarafından yazıldığını aktardı. Acar'a göre, bu konuda hassas olunması şart. Bir reçeteye 10 ilaç yazıp hasta gönderilmemeli. Gerçekten o ilaca hastanın ihtiyacı varsa yazılmalı.

SGK'nın Türkiye bütçesinin yaklaşık yüzde 42'sini kontrol ettiğini anlatan Acar, bu yönüyle ülkenin en öneli kurumu olduklarını düşünüyor. Çünkü Türkiye'nin gider bütçesi 350 milyar TL. Bunun 161 milyar TL'lik kısmı SGK'da. Fatih Acar, özel hastanelerle ilgili yapılacak düzenlemelere de değindi. Acar, SGK ile anlaşması olan ancak bazı branşlarda anlaşma yapan özel hastanelerin bundan böyle bütün branşlarda hasta tedavisi yapmak zorunda olacağını anlattı. Acar, "Bizimle sözleşme yapan hastaneler tüm doktor ve branşlarını hastalara açmak zorunda kalacak. Sadece özel hastane değil, hekim de bu işten sorumlu olacak." dedi.

Yaklaşık 9,1 milyon yeşil kartın 1 Ocak'ta SGK'ya devredildiğini hatırlatan Fatih Acar, "Yeşil kartlılar, 1 yıllık vize süreleri doluncaya kadar aynı şekilde sağlık imkânlarından yararlanmaya devam edecek. Vize süreleri dolduğunda ise Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma vakıflarına gidecekler ve gelir testi yaptıracaklar. Gelir düzeyi asgari ücretin üçte birinden az olduğu tespit edilen kişiler, primleri devlet tarafından ödenerek sağlık hizmetlerinden yararlanmaya devam edecekler. Eğer geliri yüksek çıkarsa kademeli olarak prim ödeyerek sağlık hizmeti alabilecekler." dedi. Acar, uygulama ile yeşil kart hakkı olmadığı halde kullananların ayıklanacağını dile getirdi. Yeni dönemde özel hastanede tedavi olan hastalar, kendisine yapılan işlemlerin detaylı belgesini de görebilecek. SGK Başkanı Acar, hastaların ne kadarlık tedavi aldığını, ne kadar fark ücreti ödediğini, tahlil ve tetkikin ne kadar tuttuğunu, devletin kendisi adına ne kadar ödeme yaptığını görebileceğini anlattı. Hastanelerin hastaya bu belgeleri vermek zorunda olacağını söyledi.

Alıntı : ntvmsnbc.com

Cinsel gücü arttırayım derken görmenizden olmayın

Cinsel gücü artıran ilaçları kullanan kişilerde, tedavi edilemeyen körlük riski oluştuğu saptandı. ABD'de, ilacın reklamında bu riskle ilgili uyarı yapılması zorunluluğu getirilirken, Türkiye'de de bu ilacı kullanan hastalardan kör olanlar olduğu öğrenildi.

Sabah'ın haberine göre; Dünya Göz Hastanesi tarafından düzenlenen "Söz gözün uzmanlarında" adlı konferansta, bu alandaki yeni çalışmalar tartışıldı. Amerika'nın en büyük dünyanın ise üçüncü göz hastanesi olan Philadelphia'daki Wills Eye Hastanesi'nden Nöro Oftalmoloji Bölüm Başkanı Profesör Robert Sergott, cinsel gücü artıran ilaçların göz üzerinde önemli yan etkilerini saptadıklarını açıkladı. 

İDDİALAR 7 YILDIR GÜNDEMDE 

Yüksek tansiyon, kolesterol ya da diyabet hastası olan ve bu ilaçları kullanan kişilerin körlük riski taşıdığı iddiası 2005'ten beri gündemdeydi. 150'nin üzerinde yayımlanmış makalesi bulunan Prof. Dr. Sergott, bu tür riskleri bulunmayan kişilerin de ilaç nedeniyle ani körlük yaşayabileceğine dikkat çekerek, "Bu ilacı alan hastalarda gözün optik sinirleri bir tür kriz geçiriyor. Damarlar aniden tıkanıyor ve bazen tek, bazen iki gözde aniden körlük oluşuyor. Kimi zaman da gözler yalnızca mavi beyaz görebiliyor" dedi. 

BAŞKA İLAÇTA YOK 

Başka hiçbir ilacın bu tip ani körlük oluşturmadığını vurgulayan Prof. Dr. Sergott şöyle devam etti: "İlacı aldıktan yarım saat sonra hızla gelişen bir şekilde körlük meydana gelebiliyor. 100 bin vakada 3-4 kişide geliştiği açıklandı ancak bu konudaki veri toplama çalışmaları devam ediyor. Körlüklerin bu nedenle oluştuğu tahmin edilemiyordu, şimdi araştırmalar yoğunlaştı."

Sergott, ilaçlar pazara çıktığında bütün klinik testlerinin yapıldığını ancak bu etkilerinin kullanıma bağlı olarak fark edildiği de sözlerine ekledi. Hastaların ilacın bu etkisini kabullenmedikleri için gözlerini kaybedebildiklerinin altını çizen Prof. Sergott, "Kaliforniya'da bir hastam bu nedenle önce bir gözünü kaybetti. İlacı kullanmaya devam etti, kendisini uyardık ancak hemen ardından diğer gözü de kör oldu" diye konuştu.

TÜRKİYE'DE 2 VAKA


Cinsel gücü artırıcı üç ilaçta da aynı sorunun ortaya çıktığını özellikle vurgulayan Prof. Dr. Robert Sergott, körlük oluştuktan sonra düzeltme şansı bulunmadığına ve erken teşhis edilemediğine de işaret etti.

Konferansın moderatörü olan Dünya Göz Hastanesi doktorlarından Umur Kayabaşı da, Türkiye'de reçetesiz bile satılabilen bu ilaçlara ilişkin körlük vakalarının yaşandığını anlatarak, "Türkiye'de bu nedenle kör olan iki vakamız oldu. Hastalar öncelikle bu ilaçları kullandıklarını söylemek istemiyorlar. Körlükle bir bağlantı kuramadıklarından önlem de almıyorlar" dedi.

'TÜRKİYE'DE YAN ETKİLER BÜYÜTEÇLE OKUNABİLİYOR'  

Prof. Dr. Aykan Canberk (İstanbul Üniversitesi Farmakoloji Bilim Dalı): Körlük ihtimali düşük bile olsa yine de uyarmak gerekiyor. Bu ilaçlar geçici körlüğün yanı sıra kalıcı körlük de yapabiliyor. Özellikle diyabeti olan kişilerin dikkatli olması gerekiyor. Kontrol edilemeyen yüksek tansiyon ve diyabet vakalarında cinsel gücü artırıcı ilaçlar istenmeyen yan etkiyi yapabiliyor. Türkiye'de ilaçların prospektüslerinde büyüteçle okunabilecek kadar küçük olarak 'geçici körlük yapabilir' yazıyor. Bu yeterli değil. 

Alıntı : ntvmsnbc.com

Çocoklarda alerjiden korunma

Alerji, vücudun savunma sisteminin, doğada var olan ve insanlara zararı bulunmayan maddeleri, yabancı madde gibi algılayarak aşırı tepki vermesi olarak tanımlanıyor,

Çocuk Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Özgeneci, alerjik hastalıklardan çocukların daha çok etkilendiğini, gıda alerjisi, astım, egzama ve rinitin çocukluk grubunda daha sık görüldüğünü belirterek, ''Alerjinin kesin tedavisi alerjiden kaçınmaktır. Alerjik bireylerin vücut direncini bozmadan yaşamayı öğrenmesi gerekiyor. Bu nedenle kişinin uyku düzeni, beslenmesi ve düzenli spor yapması önem taşıyor'' dedi.

''Alerjik hastalıklar soğuk hava, stres, uykusuzluk ve enfeksiyonlar nedeniyle tetiklenebilir'' diyen Özgeneci, şunları söyledi: ''Alerjik hastalıklar arasında başta astım olmak üzere rinit, konjuktivit, egzama, ürtiker ve besin-ilaç alerjileri yer alıyor. Bir kişinin alerjik olup olmadığı ise şikayetlerine ve yapılan testlere göre değişiyor. Alerji testleri kanda ve ciltte yapılıyor. Ancak testlerin negatif olması kişinin alerjik olmadığı anlamına gelmiyor. Hastanın şikayetlerinin devamlı ya da tekrarlayan nitelikte olmasının yanı sıra, kişinin ailesinde alerjik bireylerin varlığı tanı koymaya yeterli. Alerjinin belli başlı belirtileri arasında, hava yolu ve burun tıkanıklığı, nefes darlığı, kaşıntı, hapşırma geliyor. Söz konusu belirtiler, alerjenlerle karşılaşınca ortaya çıkabileceği gibi, bazen hava durumu değişikliği ve enfeksiyonlar, stres de hastalığı tetikliyor.''

GENETİK GEÇİŞ GÖSTERİYOR

Anne ve babasında varsa çocuğun alerji olma ihtimalinin yüzde 70'lere vardığını belirten Dr. Arzu Özgeneci, alerjenden korunmak ve antialerjik ilaç kullanmak gerektiğini ifade etti. Özgeneci, ''Ancak ev tozu akarı, polen gibi solunan hava ile alınan alerjenlerden her zaman kaçınmak mümkün değildir. O durumda ilaç tedavisi ve uygunsa aşı tedavisi düşünülmelidir. Neden olan alerjeni bulduysak ve bu bir yiyecekten kaynaklanıyorsa onu yememek gerekiyor, besin alerjilerinde henüz kesin bir tedavi yöntemi yok'' diye konuştu.


Alerjilerde aşı tedavisinin kür sağladığını, küçük dozlarla verip, sonrasında dozları artırıp vücudun tolere eder hale gelmesiyle bağışıklık sağlandığını, ancak her alerjide uygulanamadığını dile getiren Özgeneci, aşının ev tozu akarı, polen ve arı alerjisinde etkili olduğunu belirtti. Aşının, polen ve ev tozu akarlarının oluşturduğu saman nezlesi ve astımda da etkili olduğunu anlatan Özgeneci, cilt alerjisinde ise önerilmediğini söyledi.

İLAÇLAR NE KADAR ETKİN?

 
Birtakım alerji ilaçlarının hastalığı yok etmediğini, ama rahatlıkla kontrol altına alınmasını sağladığını ifade eden Özgeneci, saman nezlesiyse, burun akıntılarının, hapşırıkların azalmasının sağlandığını, astımın kontrol altına alındığını ancak ilaç bırakılınca tekrarlama ihtimalinin olduğunu belirtti.
Çocuklukta besin alerjilerinin zamanla düzelebildiğini, ama bazen kalıcı olabildiğini, neden bulunduysa her 6 ayda bir veya yılda bir, bu yiyecek maddesinin doktor gözetiminde denenebileceğini anlatan Özgeneci, şunları söyledi: "Eğer kişide ağrı kesiciye karşı alerji geliştiyse, o ilacı bir daha kullanmaması gerekir. Bu durumda kullanılabilecek başka bir analjeziğin hastane ortamında test edilerek belirlenmesi en doğru yaklaşımdır."

ALERJİDEN KORUNMAK İÇİN BUNLARA DİKKAT

 
Kişinin ev tozu akarına alerjisi varsa, yatak odasında hijyene dikkat etmesini önerdiklerini belirten Özgeneci, yatak kılıflarının haftada bir değiştirilmesi, 55-60 derecede yıkanması, kaz ve kuş tüyü malzemeler yerine sentetik malzemeler kullanılması tavsiyesinde bulundu.

Yatak odasında halı, kadife örtü, battaniye ve polar bulundurulmaması, yazlık kışlık değişiminde maske takılması gerektiğini ifade eden Özgeneci, ayrıca özellikle polenlerin yoğun olduğu saatlerde, rüzgarlı, güneşli havalarda sokakta olunmaması, piknik alanına gidilmemesi, arabayla giderken cam değil, klimanın çalıştırılması, dışarıdan gelindiğinde kıyafetlerin değiştirilmesinin alerjiden korunmak 
için dikkat edilmesi gereken unsurlar olduğunu vurguladı.

Spor yaparken, özellikle de yüzülen havuzda klor kullanılmasının astımı tetiklediğini, bu nedenle mümkünse klor dışında iyonlarla temizlik yapılan veya az klorlu havuzda yüzülmesinin sağlık açısından daha yararlı olacağını anlatan Özgeneci, alerji sorunu olan kişilerin dağa tırmanmasının ve dalmasının riskli olabildiğini ifade etti.

Küf mantarına alerjisi olanların, nemli banyo ve mutfaklarda sık sık camı, kapıyı açıp içeriyi kuru tutmaya çalışması gerektiğini anlatan Özgeneci, buraların temizlenip kurutulmaması halinde, astımın tetiklendiğini belirtti. Özgeneci, astımlıların aspirin gibi ilaçlara da dikkat etmesi gerektiğini, çünkü aspirinin bazı astımlılarda atağa neden olabildiğini kaydetti.

VÜCUT, ALERJENLERE KARŞI HANGİ TEPKİLERİ VERİYOR?

 
Özgeneci, vücudun alerjenlere karşı gözde kaşıntı, kızarıklık, burun etlerinde şişme, burunda kaşıntı, burun akıntısı, hapşırık, dil ve damakta kaşıntı, gıcık, öksürük, nefes darlığı, hırıltılı solunum, egzama tarzı döküntüler, kurdeşen denilen döküntüler şeklinde tepki verdiğini belirtti.

Çok nadir de olsa ''alerjik şok'' denen daha ciddi küçük dilde şişme, hava yollarında daralma sonucu solunum güçlüğü, nefes darlığı, öksürük, karında kramp tarzında ağrıların görülebildiğini ifade eden Özgeneci, alerjilerin ayrıca yaygın kaşıntılı deri döküntüleri, tansiyon düşmesi, solunum ve kalp durmasına kadar ilerleyebilen hastalık tablosuna neden olabildiğini hatırlattı.

Alıntı : ntvmsnbc.com

6 Ocak 2012 Cuma

CHP: Doktorluk kamu yararı için yapılmayacaksa ne için yapılacak?

CHP,  Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığına soru önergesi verdi. CHP Mersin Milletvekili Prof. Dr. Aytuğ Atıcı tarafından verilen soru önergesinde, tabipliğin kimin yararına yapılması gerektiğine ve kamu yararına yapılmasının sakıncalarının neler olabileceğine ilişkin sorular yöneltildi.
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de, Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 1. Maddesi değiştirilerek “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştı.
Mersin Milletvekili Atıcı, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevaplaması için gönderdiği soru önergesinde şu soruları yöneltti:

1- Hekim meslek örgütünün “Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesi” yönünde çalışma yapmasının sakıncaları nelerdir?

2- Kamu kurumu niteliğinde olan bu meslek örgütünün, “Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesi” yönünde bugüne kadar yaptığı çalışmalar kamu veya herhangi bir kişiye zarar vermiş midir? 

3- Tabiplik, kamu ve kişi yararına uygulanmayacaksa ne için uygulanacaktır?

4- Yaptığınız bu değişikliğin, Türk Tabipleri Birliği’nin Bakanlığınızın yaptığı yanlış uygulamalara karşı başlattığı hukuksal mücadele ile bir ilgisi var mıdır?

5- Türk Tabipleri Birliği’ni tamamen kapatmayı düşünüyor musunuz?

Alıntı: iyihekimlik.org

Kamu Hastane Birlikleri'nde ilk atama...

Kamuya ait hastanelerin birleşmesi sonrasında oluşturulan Kamu Hastaneleri Birliği yönetimine Genel Sekreter olarak atama yapıldı. 2005 yılında Kayseri’ye Vergi Dairesi Başkanı olarak atanan ve 3 yıl bu görevde kalan İlhan Yıldız , Genel Sekreter oldu.

Alıntı: iyihekimlik.org

Genel Sağlık Sigortası uygulamaya giriyor

İşsizler, yoksullar, gençler, tarımda güvencesiz çalışanlar, kayıt dışı çalıştırılanlar, part-time ve saat ücreti karşılığında çalışanlar, üniversite öğrencileri, yeşil kartlılar, sosyal güvencesi olmayan ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler, yeni yılın ilk günü ile birlikte yeni bir sağlık sistemi ile karşı karşıya kalacaklar. 28 Aralık 2011 Tarihinde Resmi Gazetede Yayınlanan Genel Sağlık Sigortası (GSS) Kapsamında Gelir Tespiti, Tescil ve İzlem Süreci İlişkin Usul ve Esaslar hakkında Yönetmelik ile Primlerin Ödenmesine ilişkin olarak Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İzmir Şube Başkanı Dr. Veli Atanur ve Denetleme Kurulu Üyesi Dr. Ergün Demir ile görüştük.


GSS zorunluluğunda ikinci aşamanın başladığı 1 Ocak 2012’den itibaren nelerin değiştiğini, sağlık harcamaları için cebimizden daha ne kadar para çıkacağını öğrendiğimiz SES yöneticileri, sağlıkta artık reklamların bittiğini ve gerçeklerin başladığını söylediler.
Hükümet, GSS’deki bazı önemli maddeleri referandum ve seçim sonrasına bıraktı. Oy oranını son seçimlerde artıran AKP hükümeti, istediklerini daha kolay yapabilmek için aldığı oy oranının arkasına sığınarak bu yasayı 2012’ye bıraktı. Yasa halka nasıl yansıyacak, 1 Ocak’ta yürürlüğe giren yasa kimleri etkileyecek, SES İzmir yöneticilerinden bunu öğrenmeye çalıştık… 
SES İzmir Şube Başkanı Dr. Veli Atanur: 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda; Genel Sağlık Sigortası zorunluluk esası üzerine kurulmuştur. Referandum ve genel seçimler nedeniyle uygulaması zorunlu olan hükümler 1 Ocak 2012 tarihine ertelenmişti. Ertelenen hükümler; sosyal güvencesi olmayanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişilerin, genel sağlık sigortası zorunluluğu önce 1 Ekim 2010’a, daha sonra 1 Ocak 2012 tarihine ertelendi. Kısmi süreli iş sözleşmesi ile ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalıların eksik günlerine ait GSS primlerini 30 güne tamamlama yükümlülüğü,  9 milyon 320 bin civarındaki yeşil kartlının SGK tarafından devir alınma işlemleri ve kamu çalışanlarının GSS priminin maaşlarından ödenmesi 1 Ocak 2012 tarihine ertelenmişti. Yeni hükümlerden bu kişiler etkilenecek.

»Son düzenlemelerde sürekli kişilerin aylık gelirlerinden ve buna bağlı olarak ödeyeceği primden bahsediliyor, bu geliri kim nasıl tespit edecek,  nasıl yapılacak?

Dr. Ergün Demir: Gelir tespitini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları il veya ilçelerde gerçekleştirecek. Vakıf personeli tanıtıcı kimlik belgesi gösterilmek suretiyle bilgi formu kullanılarak, başvuruda bulananların ikametgahlarına gidip, hane ziyaretleri gerçekleştirecek. Bu tespitler, genel sağlık sigortası olmayanlara ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler ile Genel Sağlık Sigortalılığı statüsü sona erenler ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere yönelik uygulanacak. Gelir tespitinde, aynı hane içinde yaşayan eş, evli olmayan çocuk, büyük anne ve büyük babadan oluşan aile esas alınacak.
Genel Sağlık Sigortalısı olmayanlar ve GSS’lılığı statüsü sona erenler ile bakmakla yükümlü olduğu kişiler SGK tarafından Re’sen tescil edilirken, ayrıca gelir tespitini yaptırmak isteyenlerin bir ay içerisinde vakıflara başvurması halinde SGK re’sen tescil edilen kişilere bildirecek. Re’sen Genel Sağlık Sigortası tescili yapılan kişilerin gelir testi işlemleri, SGK veya ilgili vakıf tarafından ailenin yazılı muvafakatı alınarak vakıf tarafından sonuçlandırılacak. Kendisine gelir testi yapılmasını istemeyenler ile tescilin tebligatı yapıldığı tarihten itibaren bir ay içerisinde gelir testi yapılması yönünde muvafakat vermeyenlerin gelirleri asgari ücretin 2 katı prim ödeyecek. Gelir testine tabi tutulacak kişinin gelir testi yaptırmak üzere vakfa bizzat yazılı başvurusu esastır.
Engellilik ve yaşlılık gibi nedenler de ise vekili tarafından başvuru yapılacak. Gelir testine tabi tutulacak kişilerden kişi başı gelirlerini asgari ücretin 2 katından fazla olduğunu beyan edenler için gelir testi yapılmaksızın, beyan edilen gelir esas alınarak Genel Sağlık sigortası tescili yapılacak. Doğum, ölüm, evlenme, boşanma vb. nedenlerde gelir testi yenileniyor.
GSS tescili yapıldığı tarihten itibaren primi devlet tarafından ödenenler ile asgari ücretin üçte biri üzerinden prim ödeyenlerin hane ziyaretleri her yıl yenilenirken aile içindeki bireylere ait veriler otomatik olarak güncellenecek. 
»Peki gelir tespiti hangi esaslara göre yapılacak, yetkili neye bakarak kişinin gelirini ve ödeyeceği prim miktarını belirleyecek?

Dr. Veli Atanur: Gelir tespitinde, aile bireylerinin harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan hakları da dikkate alınarak aile içinde kişi başına düşen gelirin aylık tutarının tespitinde, puanlama formülü kullanılacak. Puanlama Sisteminde kişilere ait taşınır ve taşınmazlar ile bunlardan doğan hakları, aile bireylerinin bankalardaki tüm hesaplarına ilişkin bilgiler, Sürekli olarak alınan nakdi sosyal yardımlar esas alınacak ve GSS tescilinin re’sen yapıldığı tarihten itibaren prim ödeme yükümlülüğü başlayacak.
Güçsüzlere, yaşlılara, özürlülere, engellilere ve yoksul ailelerin çocuklarının eğitimi için ödenen nakdi yardımlar da kişilerin gelir tespitinde esas alınıyor. Gelir tespiti iş ve işlemleri, kişinin gelir tespiti başvurusundan itibaren en geç 1 ay içerisinde tamamlanırken, gelir tespiti sonucu elde edilen ailenin ortalama aylık geliri, gelir tespitinde esas alınan aile bireyi sayısına bölünerek aile içindeki kişi başına düşen gelir tespit ediliyor.  

»GSS zorunluluğu kapsamında kim ne kadar zorunlu prim ödeyecek?

Dr. Atanur: Kişi başına düşen aylık geliri 295 TL’den az olan vatandaşların primlerini devlet ödeyecek. Yani 295 TL’den fazla geliri olanlar zengin sayılacak. 295 TL 886,5 TL arasında geliri olanlar aylık 35,4 TL, asgari ücret ile asgari ücretin iki katı arasında olanlar aylık 106,38 TL, asgari ücretin iki katından daha fazla geliri olanlar 212,76 TL tutarındaki primlerini ödeyecek. SGK Genel Sağlık Sigortalısı olan bu kişiler için her ay GSS primini re’sen tahakkuk ettirerek tahsil edecek. Aylık geliri 295 TL olan zengindir. AKP hükümeti “Genel Sağlık Sigortası primini ödemeyen yoksul vatandaşların primlerini devlet ödeyecek” demişti. Oysa kanuna göre ancak bütün ay boyunca eline geçen para 295 TL’den az olanlar yoksul kabul ediliyor. Aylık geliri kişi başı 295 TL ve daha fazla olan bütün vatandaşlar her ay 35 TL ile 212 TL prim ücreti ödeyeceklerdir. Primini ödeyemeyenler sağlık hizmetlerinden faydalanamayacaklardır.  

»Kısmi süreli çalışanların eksik primlerini kimler ödeyecek?

Dr. Ergün Demir: 30 günden az çalışan sigortalılar (herhangi bir işyerinde part-time ve saat üzerinden ücretli çalışanlar, sözleşmeli öğretmenler, 4/c liler vs), eksik günlerine ait Genel Sağlık Sigortası primlerini 30 güne tamamlamakla yükümlü olacaklar. İlgili çalışan tarafından eksik primler yatırılmaz ise Genel Sağlık Sigortasından yararlandırılmayacağı gibi ödenmeyen primler SGK tarafından ilgili çalışandan faiziyle tahsil edilecek.  

»Yeşil Kart sahiplerinin durumu ne olacak?

Dr. Demir: Yeşil kart sahiplerinin tedavi giderleri 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren SGK bütçesinden ödenecek. Mevcut Yeşil Kart sahipleri vize süreleri geldiğinde, vize tarihinden itibaren 1 ay içinde gelir tespitini yaptırmak üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’na başvurmaları gerekir.
Bu gelir tespiti sonucunda kişi başına düşen aylık gelirinin asgari ücretin üçte birinden az olması halinde hak sahipliliklerinin devamı sağlanacaktır. Asgari ücretin üçte birinden daha fazla olması halinde ise gelir durumlarına göre GSS primlerini kendileri ödeyecek. Prim borcu olanlarda ise, 60 günden fazla prim ve prime ilişkin borcu bulunan ve bu borcu tecil ve taksitlendirmeyen sigortalıların, talepte bulunmaları halinde yapılacak gelir tespiti sonrasında bu kişiler Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınacak.  

KAMU ÇALIŞANLARININ GSS PRİMLERİ MAAŞLARINDAN KESİLECEK

2008 yılından önce işe başlayan kamu çalışanlarının GSS prim ödemesi 1 Ocak 2012 tarihine ertelenmişti. Kamu çalışanlarından daha önce emekli sandığı ve SGK tarafından ödenen Genel Sağlık Sigortası primi şimdi yüzde 5 çalışanın maaşından yüzde 7,5 ise işverenden kesilecektir. Yani 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren kamu çalışanları maaşı yüzde 5 azalacak. Uygulamaya ilişkin yönetmelik SGK tarafından henüz çıkarılmadı.
ÜNİVERSİTELİLERİN SAĞLIK GİDERLERİ

1 Ocak 2012 tarihi itibariyle üniversite öğrencilerinin tedavi giderleri üniversite sağlık kültür ve spor daire başkanlığı tarafından karşılanmayacaktır. Aile fertleri (anne-baba-eş) tarafından sosyal güvencesi sağlanan ve 25 yaşını doldurmamış üniversite öğrencilerinin sağlık giderleri SGK tarafından karşılanacaktır. Aile fertleri içerisinde Sosyal Güvencesi bulunmaması veya üniversite öğrencilerinin 25 yaşını doldurmuş olması durumunda ikametgah ettikleri il veya ilçe merkezlerinde bulunan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına başvurarak gelir tespiti yaptırmaları gerekmektedir.
Ülkemizde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler ise geldikleri ülkeler ile Türkiye arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi imzalanmış ise sağlık yardımlarından faydalanma hakkı bulunan öğrenciler sözleşme kapsamında sağlık yardımlarından yararlanır. Bu öğrenciler SGK’ye başvurarak Genel Sağlık Sigortalılıklarını aktif hale getirmeleri gerekmektedir. Sosyal Güvenlik Sözleşmesi imzalanmamış ülkelerin öğrencileri SGK sistemine kayıt yaptırarak prim giderlerini ödemesi ile Genel Sağlık Sigortalılığı hakkı başlar.
Ağır tedavi gerektiren sağlık sorunları genel sağlık sigortalılığın başladığı tarihten önceki bir döneme ait olması durumunda tedavi giderleri kurum tarafından karşılanmayacaktır.
Alınıt: GÜLSEN CANDEMİR -BirGün-

Fatura hekime kesilecek

SGK Başkanı Fatih Acar, Kanal 24 Moderatör programında özel hastanelerin sözleşmelerine hatanın faturasının doktora kesileceğine yönelik eklemeler yapılacağını açıkladı.

Acar yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Özel hastanelerin şöyle bir bildirimi olmuştu ‘Burada bizim hastane olarak bir kusurumuz yok. Hastanemizde onlarca, yüzlerce hekim çalışıyor. Bu hekimin yaptığı hatadan dolayı biz hastane olarak cezalandırılıyoruz.” Biz şimdi hekimin sorumlu olacağı bir sistemi de getiriyoruz sözleşmelere. Hekime müracaat edip hekimden bu cezai tahsilatı  yapabileceğimiz bir  düzenlemeye gidiyoruz.

Alıntı : medimagazin

Yabancı doktorlar sahne alıyor...

Türkiye’de geçtiğimiz Kasım ayında Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren “Kanun Hükmünde Kararname (KHK)’’ ile, yabancı hemşire ve hekimlere Türkiye’de çalışabilmenin kapıları açıldı. Buna göre yurt dışından gelecek hekim ve hemşirelerde, denklik belgesi ve Türkçe yeterlilik şartı aranacak. Ancak haftalardır süren bu “ithal hekim” tartışmaları arasında, bu kanundan en çok yararalanması öngörülen kesim gölgede kaldı. 6 yıl Türkiye’de tıp fakültesi okuyan, ihtisası için yine Türk hastanelerinde 5 yıl asistanlık yapan ve Türkiye genelinde sayıları 2 bini bulan yabancı uyruklu doktor adayları, daha sonra uzmanlık alsalar bile Türkiye’de çalışma imkanı bulamıyor veya kaçak olarak bazı özel hastanelerde istihdam ediliyordu. Bazıları burada evlenerek Türkiye vatandaşı olup ülkemizde çalışma imkanı bulabilirken, Türk öğrencilerle aynı eğitimi alan, ancak mezuniyet sonrası 5 yıllık asistanlıkları boyunca “misafir öğrenci” statüsünde oldukları için, genellikle hiç maaş alamadan çalışan bu hekim adayları, artık mezun olduktan sonra isterlerse pratisyen hekim olarak isterlerse uzmanlıklarını alıp özel hastanelerde çalışabilecek. Türkiye’de okudukları için denklik belgesi ya da Türkçe yeterlilik şartlarından da muaf tutulacak.   

Türkiye’de bir yıl kaçak çalışmıştım

Şişli Etfal Hastanesi Çocuk Cerrahi Kliniği’nden Filistin Asıllı Dr. Husam Bahroom ile 70. Yıl Fizik Tedavi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden İran asıllı Dr. Mehdi Cabiri, onlardan sadece ikisi. Dr. Mehdi Cabiri, 1977’de Türkiye’ye geldiğini ve Çapa Tıp Fakültesi mezunu olduğunu anlatarak “4 yıldır Türkiye’de yaşıyorum.  Evlendim, eşim de Türk olduğu için vatandaş oldum zaten. Ama ilk zamanlar çok sıkıntı yaşadım. Okulu bitirdiğimizde yasal olarak Türkiye’de çalışma imkanımız yoktu. Mezun olduktan sonra bir yıl kaçak çalışmıştım” diyor. 30 yaşındaki Dr. Husam Bahroom ise “1999’da Türkiye’ye geldim. Bu kanunla özel hastanelerde kadro imkanımız olacak. Örneğin ben şu an 500 lira brüt maaş alıyorum, o da devlet kadrosundan değil. Bağışlar ya da burslar aracılığıyla, hastane yönetimi veya klinik şeflerimizin çabasıyla bu paraları alabiliyoruz” diye konuşuyor.

Alıntı: Star Gazetesi-Özlem YURTÇU

İzmir'den ilk anne sütü bankası


İzmir'de çocuklar için bir ilke imza atılıyor. Türkiye'de ilk defa İzmir'deki Dr. Behçet Uz Çocuk Sağlığı ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde kurulacak Anne Sütü Bankası sayesinde prematüre ve yenidoğan bebekler artık mama yerine annelerinin veya gönüllü süt annelerinin vereceği süt ile beslenecek. Bankanın bir çok işlevi olacak. Prematüre ve Yenidoğan Yoğun Bakım Servisi'nde yatan ancak anne sütü olmayan veya yetersiz kalan bebekler de bankadan alınacak sütle beslenecekler.


Gönüllü süt anneler ise hastaneye gelip anne sütü bulunmayan minik yavrular için sütünü bağışlayabilecek. Bankada pastörize edilecek bu süt, mama ile beslenen bebeklere şifa kaynağı olacak. Çocuk Hastanesi'nde tedavi gören annesi olmayan bebekler de gönüllü annelerin verdiği sütlerle sağlığına kavuşacaklar. Eğer, İzmir'de anneler uygulamaya yoğun ilgi gösterirse, eldeki fazla sütler diğer kamu hastanelerde aynı durumda olan bebekler için de kullanılacak.

ÖLÜM AZALACAK

Çocuk Hastanesi bünyesinde bankanın hastane karşısındaki poliklinik binasının en üst katına kuracaklarını belirten İzmir İl Sağlık Müdürü Opr. Dr. Mehmet Özkan, "Projeye çok kısa zamanda hayata geçireceğiz. Türkiye'nin ilk Anne Sütü Bankası'nı İzmir'de kuracağız" dedi.
Avrupa'da bir çok ülkede birden fazla bulunan Anne sütü bankacılığı sistemini Türkiye'de kurmak amacıyla İtalya'dan İzmir'e gelen ÇOcuk Hastanesi Yenidoğan Klinik Şefi Doç. Dr. Sertaç Arslanoğlu ise, "Anne sütü bu bebeklerimiz için yaşamsal önem taşıyor. Anne sütü enfeksiyon oranlarını ve buna bağlı olarak da bebek ölüm oranlarını azaltıyor" dedi.


İTALYAN SİSTEMİ

Avrupa'daki bir çok ülkede yıllardır var olan Anne Sütü Bankacılığı uygulaması Türkiye'de ilk defa İzmir'den başlatılacak. Avrupa Anne Sütü Bankaları Derneği Başkan Yardımcısı ve İtalyan Anne Sütü Bankaları Derneği Bilimsel Koordinatörlüğü görevlerini yürüten Yenidoğan Uzmanı Doç. Dr. Sertaç Arslanoğlu, yaklaşık bir ay önce Sağlık Bakanlığı tarafından Dr. Behçet Uz Çocuk Sağlığı ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Pramatüre ve Yenidoğan Yoğun Bakım Servisi Klinik Şefliği'ne atandı. Çocuk Hastanesi'nde asistanlık görevini tamamlandıktan sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yenidoğan uzmanlığını alan Arslanoğlu, 2002 yılında yenidoğan ve yenidoğan beslenmesi konularında çalışmaları yapmak üzere İtalya'ya gitmişti. Avrupa'da bir çok ülkede Anne Sütü Bankacılığı konusunda da çalışmalar yapan Arslanoğlu, aynı sistemi şimdi yenidoğan öğretim üyeleri ile birlikte İzmir ve Ankara'da kurmayı planlıyor.

TAKLİT EDİLEMEZ

Anne sütünün benzersiz besinsel kompozisyonu, içerdiği hormonlar, enzimler, enfeksiyona karşı koruyucu maddeler, büyüme faktörleri ile yeni doğan bir bebeğin sağlıklı büyümesi ve gelişimi için eşi olmayan ve taklit edilemeyecek bir besin maddesi olduğunu belirten Doç. Dr. Sertaç Arslanoğlu ise, "Anne sütü ile beslenme, günümüzde, yeni doğan ve süt çocukluğu döneminde enfeksiyon ve enfeksiyona bağlı hastalık ve ölümleri azaltan en etkin yöntemdir. Özel besin ve destek gereksinimi olan prematüre bebekler için gönüllü anne sütü kullanımı yaşamsal bir öneme sahiptir. Anne sütü ile beslenme, prematüre bebekleri enfeksiyonlardan korumakla kalmayıp, uzun-donem zihinsel gelişimi iyileştirmekte ve kalp-damar sağlıklarını da olumlu etkilemektedir. Tüm bu nedenlerden dolayı, uluslararası otoriteler tüm yeni doğan bebekler için olduğu gibi, prematüre bebekler için de ilk seçilecek besin maddesi olarak anne sütünü, anne sütünün olmadığı ya da yetmediği durumlarda ise gönüllü süt annelerinin sütünü önermektedirler" dedi.

"En yakın zamanda bankayı kuracağız"

Türkiye'de ilk defa Anne Sütü Bankası'nın İzmir'de kuracaklarını belirten İzmir İl Sağlık Müdürü Opr. Dr. Mehmet Özkan, bankayı en kısa zamanda Çocuk Hastanesi'ne bağlı poliklinik binasının en üst katında oluşturacaklarını açıkladı. Müjdeli haber hakkında Yeni Asır'a açıklamada bulunan Dr. Özkan, "Örneğin anne doğum yapıyor. Bebek ile anne kilometrelerce uzaklıktaki iki hastanede yatıyor. Böyle bir durumda anneden alınacak süt, pastörize edilip, bankada saklanacak. Süt gerektiğinde tedavi gören bebeğe verilecek" dedi.
Çocuk Hastanesi'nde şu an pramatüre bebeklerin hazır mamayla beslendiğini vurgulayan Dr. Özkan, şunları söyledi:
"Şimdi pramatüre bebeklerimiz, annelerinin veya gönülü süt annelerin sütleri ile beslenecek. Annesi olmayan bebeklerin sütlerini gönüllü süt anneler tarafından karşılanmasını planlıyoruz. Gönülü süt anneler, fazla sütlerini banka için verecekler. Sütler kuracağımız bankadaki cihazlar tarafından pastorize edilecek. Ve uygun koşullarda saklanacak. Annesi olmayan bebeklerin süt ihtiyacı da bankamızdan karşılanacak."


"Avrupa ülkelerinde yaygın bir uygulama"

Pramatüre beslenmesinde ana menünün anne sütü olduğunu vurgulayan Dr. Behçet Uz Çocuk Sağlığı ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Prof. Dr. Nurettin Ünal, "Prematüre bebeklerimizi ağızdan biberonla özel mamalarla besliyoruz. Aslında ideali anne sütü ile beslenmesidir. Anne Sütü Bankacılığı Avrupa ülkelerinde çok yaygın. Şimdiye kadar bu durumdaki bebeklerimize ağızdan besleneceği zaman mama veriyorduk. Şimdi o bebekler annelerinin veya gönüllü süt annelerinin sütleriyle beslenecekler. Bu proje pramatüre ve yenidoğan bebekleri için planlanıyor. Anne sütü bebeklerin bağışıklık sistemlerini kuvvetlendiriyor. Sertaç Arslanoğlu'nun hastanemize gelmesi büyük bir kazanç" diye konuştu. 
Alınıtı:Yeni Asır – Erkan Doğan