17 Mayıs 2012 Perşembe

Nisan 2012 dönerlerinin ne zaman yatacağı belli oldu

Sağlık Bakanlığı taşra teşkilatı yeni yapılanma sürecinde çalışanlara dağıtılacak 2012 nisan ayına ait ek ödemeleri ( döner sermayeler) önce sabit döner sermaye ile ödenecek. Daha sonra personelin ek ödemesi tekrar hesaplanıp kalan tutar ayrıca ödenecek.

Örneğin: 112 acilde çalışan 9.derece olan bir paramedik 840 tl döner sermaye alacak ise önce sabit döneri olan 551 tl alacak. Kalan 289 tl daha sonra hesaba yatacak. Bu örnek alacağı döner sermaye sabit dönerinin üstünde
olanlar için geçerli.

Bakanlık, 81 ile 1. basamak sağlık müdürlüğü ve halk sağlığı müdürlüklerine para aktarımı yaptı. Ek ödemeler, pazartesi- salı yani 21-22 mayıs günü hesaba geçmiş olacak.


Kaynak:Personelsağlı
k.net

8 Mayıs 2012 Salı

184 SABİM'den kurtulma reçetesi

kayseride bir ilçede beyin cerrahı olarak çalışmaktayım.bugün 02.00 civarında depresyon fraktürü ve akut subdural hematom nedeniyle bir hasta geldi.hastanın ciddi hayati tehlikesi vardı.operasyon önerdim ancak cevap aynen doktor bizi sevk et.biz burada ameliyat olmayızdı klasik cevap.peki öyleyse dedim.birkaç yeri aradım hastayı kabul eden yok.bu arada hasta yakınlarından mevcut bulunduğum hastanede ameliyat olmayacaklarına dair şahitli tutanak aldım.tabii burada hep bağırış çağırış.ama dik durdum.adamlarda imzaladı. sonra 112 ye haber verdim. çıktım gittim.saat 04:00 civarında hastaneden aradılar. yer bulamamışlar.gelmemi istiyorlar falan filan.bende gelmeyeceğimi hastaların imzayı artık attığını söyledim.15 dakika sonra 184 ten aradılar.burası çok önemli...telefon açar açmaz adamın birisi telefonlarınız kaydediliyor filan dedi aşağılaycı ses tonuyla.bende Iphonu mu açtım ve bende sizin konuşmalarınızı kaydediyorum.isminiz nedir diye sordum tam olarak ismini öğrendim.ve daha cümlesine başlamadan eğer bana mobbing tarzında bir söz söylerse veya ithamda bulunursa kişisel olarak kendisine dava açacağımı başında söyledim.adam neye uğradığını şaşırdı.kekeledi filan hastaya bakmıyormuşsunuz, hastaneye gelmiyuormuşsunuz filan diyecekti.hemen durumdan eğer hastalar şikayetçi ise yazılı olarak şikayet etmeleri gerektiğini, 184 ün kanunen benim için hiç bir bağlayıcığı olmadığını söyledim.durumu ifade ettim.şahitli tutanağımın olduğunu yine bildirdim.adam kuyruğu kıstırıp kapattı telefonu.ben hastayada her halükarda gidecektim.nede olsa insanız ama bu konuşmadan sonra bir yer bulup oraya göndermişler...
sonuç 1: 184 gibi sağlık bakanlığı ile ilişkili tüm telefon görüşmelerini kaydedin
sonuç 2: başından mobbing tarzında konuşma olursa dava edeceğinizi söyleyin
sonuç 3: ne yaparsanız yapın şahitli ve kayıtlı yapın
kendinize iyi bakın.hoşçakalın.

Alıntı : medimagazin.com/okuyucu  yorumları

İzmir SES'ten ''Hekime Şiddet'' için basın açıklaması



Acil Servis önünde yapılan basın açıklamasını SES İzmir Şube Başkanı Dr. Veli Atanur okudu. Tıp Fakültesi Öğrenci Topluluğu (TÖK) Öğrencileri Acil Servis önüne "Hekime şiddete Dur de!" pankartı açarak ve yürüyüş yaparak kalabalık katıldı. Katılımın yüksek olduğu basın açıklaması sonrası 15 dakika oturma eylemi yapıldı.

Yapılan basın açıklamasında şunlar söylendi:

“HEKİMLERE VE SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ŞİDDET SALGIN HALE GELDİ!

Hekimlere / Sağlık çalışanlarına Yönelik Şiddet Artıyor, Hastanelerde Çalışanların Can Güvenliği Kalmıyor!

Acil serviste Asistan Hekim’e çekilen silah Tüm Sağlık çalışanlarına çekilmiştir.

Hekimler ve Sağlık çalışanları olarak kaygılıyız.

Hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, giderek ürkü­tücü boyutlarda artarak devam ederken, bu durum ruh ve beden sağlığımızı tehdit etmek­tedir.

Hastanelerde tırmanan şiddetten kaygı duyuyoruz. Başta Sağ­lık Bakanlığı ve hastane idareleri olmak üzere tüm sorumluları acil göreve çağırıyoruz!

Bu hafta içerisinde göz hastalıkları uzmanına muayene olan ve ilaçlarını kullanmaya başlayan ancak şikayetlerinin geçmemesi üzerine 5 Mayıs 2012 tarihinde sabah saat 05.00 sularında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi acil servisine müracaat eden bir vatandaş kendisini acil serviste muayene eden ve göz hastalıkları uzmanın önerdiği ilaçları kullanmasını öneren asistan hekim arkadaşımıza silah çekmiş ve ölümle tehdit etmiştir. Yaşanan tartışmayı fark eden hastane görevlileri duruma müdahale ederek saldırganı etkisiz hale getirilerek gözaltına alınmış ancak saldırgan çıkarıldığı mahkemede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır.

Sağlık çalışanla­rından en çok genç ve kadın hekimlerin şiddete maruz kalması yine acil serviste şiddetle karşılaşanmeslektaşımızın kadın olması, ülkemizde kadın­lara yönelik artan şiddetin de bir yansımasıdır.

Meslektaşımız Dr. Senem Nebi ve tümsağlık çalışanlarına geçmiş olsun diyor, hekimlere / sağlık çalışanlarına yönelen şiddetin tüm gücümüzle karşısında olacağımızı duyuruyoruz.

Bu tablonun herkese bir kez daha sorunun münferit, sıradan olmadığını, ciddi ele alınması gereken bir konu olduğunu göstermektedir.

Öfke, Nefret söylemleri ve Kindar nesil tartışmaları toplumda şiddet olaylarını artırmaktadır.

Hekimlere ve Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin en öneli nedeniSağlık hizmetlerinin kamusal ol­maktan çıkarılarak piyasanın hizmetine sunulması,hasta-hekim ilişkisinin müşteri-işletme ilişkisi­ne dönüşmesi ve müşteri memnuniyetsizliğinden! kaynaklanmaktadır.

Öte yandan siyasi yetkililer ve sağlık yöneticileri sağlıkta yaşa­nan aksaklıkların sorumlusu olarak hekimleri/sağlık çalışanlarını işaret etmekte, uygu­lanan şiddeti adeta yasallaştırmaktadır. Siyasi irade, sağlıkta yaşa­nan çöküşü gizlemek, sorumluktan kaçınmak için sağlık çalışanla­rını halka karşı bir meslek grubuymuş gibi göstermekte, her türlü sözel beyanatla hedef göstermektedir. Hekimlere ve sağlık çalışan­larına yönelik değersizleştirici ve hürmetsiz tutumun medyadaki yansıması ise karalayıcı, küçük düşürücü yanlı yayınlar olmaktadır.

Siyasetçilere, yöneticilere, kamuoyuna sesleniyoruz:

Vatandaşlarımızın sağlık hizmeti alırken yaşadığı mağduriyetlerin sorumlusu biz değiliz.

Bir doktorun günde yüz, yüz yirmi hasta bakmasının, hastalarımıza yeterli süre ayıramamanın,

Acil servislerdeki izdihamların, hastalardan para alabilmek için uygulamaya konulan yeşil alan uygulamasının sorumlusu biz değiliz.

Sağlık kurumlarındaki düzensizliklerin, sağlıktaki kötü yönetimlerin sorumlusu biz değiliz.

Hastalarımızın ödediği “katılım payları”nın, “ilave ücretler”in sorumlusu biz değiliz.

Sürekli değişen uygulamaların, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ödemediği ilaçların sorumlusu biz değiliz.

Sağlıkta yaşanan sorunların sorumlusu biz değiliz.

“Artık yeter!” diyoruz… Yeter artık!

Hekimlere, SağlıkçılaraYönelikŞiddete İsyan Ediyoruz!

Biz Hekimler/Sağlık çalışanları sağlık alanında yaşanan kaosun suçlusu olmadı­ğımızı ve sorumlusu da olamayacağımızı bir kez daha hatırlatıyor Hükümeti ve Sağlık Bakanını sağlık alanındaki şiddete yönelik çözüm bulmaya ve görevlerini yapmaya davet ediyoruz.

Sorumlular sorumluluklarını bilmeli, bizleri hedef göstermekten vazgeçmelidir!”

Alıntı: egedesonsöz.com



Laktoz intoleransı salgın yapmaz


Prof.Dr. Aydoğdu, "Laktoz intoleransının ani ve kitlesel salgınlar yapma özelliği yoktur. Süt içimini takiben çocuklarımızda gelişen yakınmaların en geçerli nedeni, sütlerin hazırlanması veya taşınması sırasında oluşabilecek, kontaminasyon (mikropla bulaşma)-bozulma olarak görünmektedir" dedi.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim dalı Öğretim Üyesi Pediatrik Gastroenterolog Prof.Dr. Aydoğdu, okul sütü projesinden sonra gelişen olaylar ve bunlara yönelik yapılan açıklamalar karşısında Dernek olarak değerlendirme yapma zorunluluğu doğduğunu söyledi. Prof.Dr. Aydoğdu, yönetim kurulu adına yaptığı açıklamada süt dağıtımı ardından ani gelişen bulantı, kusma ve ishal yakınmaları ile farklı bölge ve şehirlerde yaklaşık 2 bin ilköğretim öğrencisinin etkilendiğini hatırlattı. Aydoğdu, şunları söyledi:

"Bu durumu Sayın Sağlık Bakanımız ve diğer resmi yetkililer hazımsızlık, laktoz intoleransı (tahammülsüzlük) veya süt allerjisi ile ilişkilendirecek beyanatlarla açıklamakta ancak, yapılacak tahlil sonuçlarının beklendiğini de eklemektedir. Laktoz intoleransı, süt şekeri laktozunun sindirilmesini sağlayan laktaz enziminin yetersizliği ile ortaya çıkan bir durumdur. Süt alımını izleyen 1-2 saat içinde, hafif veya şiddetli karın şişliği, kramp tarzında karın ağrısı, bulantı, bol sulu ishal ile belirti verir. İshal her zaman görülmeyebilir. Görülme sıklığı yaşla beraber artar. Özellikle Asya ve Afrikalılar'da sıktır. Görülme sıklığında ırksal farklılıklar büyük önem taşımaktadır. İskandinav ülkeleri ve Hollanda'da hiç görülmezken toplumumuzda kitlesel bir araştırma yapılmamış olmakla birlikte yüzde 50-70'e varan oranlarda olduğu düşünülmektedir. Ancak laktoz intoleransının ani ve kitlesel salgınlar yapma özelliği yoktur. Laktoz intoleransı olan bireyler süt ve süt ürünlerinin bir kısmı ile değişik oranlarda rahatsız olduklarını bilir ve tanımlarlar."

İNEK SÜTÜ ALERJİSİ DE SALGINA YOL AÇMAZ

Prof. Dr. Sema Aydoğdu, inek sütü alerjisinin özellikle 3-5 yaş altındaki çocuklarda ve yüzde 2-7 sıklıkta görülen geçici bir hastalık olduğunu, ilköğretim çağı çocuklarında görülme sıklığının yüzde 0.5 civarında olduğunu söyledi. İnek sütü alerjisinin de belli bir bölgede veya belli bir okulda kitlesel ve ani ishal salgınlarına neden olmasının mümkün olmadığını kaydeden Prof.Dr. Aydoğdu, sulu ishalden çok kanlı ishal, kusma, deri döküntüleri, astıma benzer yakınmalara yol açtığını kaydetti. Prof. Dr. Sema Aydoğdu, proje öncesinde veli çocuklarının laktoz intoleransı, süt alerjisi, süt ile ilgili hazımsızlık olup olmadığı, süt verilmesini isteyip istemedikleri hakkında yazılı bilgi alındığını anlatırken, "Bu evrak bilgileri ile laktoz intoleransı ve süt alerji olan çocukların baştan dışlandığı ve ishal salgınının bunlarla ilişkili olmadığı kanısı ağır basmaktadır" dedi.

Prof. Dr. Sema Aydoğdu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Su veya gıda hijyeninin bozulması ile ilişkili olarak gelişebilecek gıda zehirlenmeleri mikroplu gıdanın yenilmesinden sonra saatler içinde ani başlangıçlı bulantı, kusma, halsizlik, sulu ishal, kramp tarzında karın ağrıları ile ortaya çıkar ve mikroplar vücuttan atılana kadar devam eder. Bu süreçte aşırı sıvı kaybı ve halsizlik gelişebilir. Kaybedilen sıvının ağızdan karşılanamaması durumunda damardan sıvı verilmesi gerekebilir. Yukarıdaki bilimsel doğrular eşliğinde düşünüldüğünde, süt içimini takiben çocuklarımızda gelişen yakınmaların en geçerli nedeni, sütlerin hazırlanması veya taşınması sırasında oluşabilecek, kontaminasyon (mikropla bulaş)-bozulma olarak görünmektedir."

"PROJE ÖNEMLİ, YÜRÜMELİ"

Prof. Dr. Aydoğdu, dernek olarak her gün içilecek sütün çocuk sağlığına katkılarına ve bu nedenle projenin yürümesinin önemine inandıklarının da vurguladı. Prof. Dr. Sema Aydoğdu, "Ancak böyle kitlesel bir projenin yürütülmesi sırasında ürün sağlığına yönelik tedbirlerin büyük bir ciddiyet içinde alınması gerekliliği ve kamuoyunun bu konuda doğru bilgilenme hakkı olduğu unutulmamalıdır. Bu noktalar kampanyanın yürümesi ve hedefine ulaşması açısından ayrıca önemlidir" dedi.

Alıntı : egedesonsöz.com

Süt değil çocuklar bozuk!!!


Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından, 6-7 Mayıs tarihlerinde Bakanlık binasında yapılan toplantı sonucu, Okul Sütü Programı Ortak Bilim Kurulunun açıklaması kamuoyuna duyuruldu.

Açıklamada, okul çağı çocuklarına süt içme alışkanlığı kazandırılması amacıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı işbirliğinde Ulusal Süt Konseyi'nin desteği ile 2 Mayıs 2012 tarihinde okul sütü programı başlatıldığı, bu program kapsamında günde yaklaşık 7,2 milyon kutu süt dağıtımının planlandığı hatırlatıldı.

Söz konusu uygulamanın ilk günlerinde çeşitli nedenlerle rahatsızlanan bazı öğrenciler sağlık kuruluşlarına başvurduğu belirtilen açıklamada, sağlık ve gıda güvenilirliği yönünden programı ve gelişmeleri değerlendirmek, bir rapor hazırlamak ve kamuoyuyla paylaşmak üzere Sağlık ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı uzmanlardan oluşan iki ayrı kurul oluşturulduğu belirtildi.

Her iki bilim kurulunun müşterek çalışmasıyla varılan sonucun bildirildiği açıklamada, sütün, bileşiminde yer alan yüksek kalitede protein, yağ, laktoz, kalsiyum, fosfor, riboflavin gibi bileşenler ile üstün besleyici değere sahip olduğu, sütün bileşimine bakıldığında çeşitli yaş grupları için temel besin ögelerini içerdiği görüldüğü ifade edildi.

Her gün çocukların iki su bardağı süt veya eşdeğer süt ürünü tüketmeleri bilim çevrelerince tavsiye edildiği vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi: ''Türkiye'de kişi başına yıllık süt tüketimi yaklaşık 25 litre iken bu miktar diğer gelişmiş ülkelerde 80-100 litre arasındadır. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan Türkiye'de Okul Çağı Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi Projesi araştırma verilerine göre; 6-10 yaş grubunda süt içmediklerini ifade edenlerin oranı yüzde 11 olarak bulunmuştur. Çocukların ancak yüzde 30'u ise düzenli olarak süt içtiklerini ifade etmişlerdir. Gelişme çağındaki çocuk ve ergenlerin süt ihtiyaçlarının karşılanması dünyada birçok ülkede okul sütü uygulamaları ile sağlanmaktadır. Ülkemizde de okul sütü uygulamaları okul çağı çocuklarının büyüme ve gelişmelerine önemli katkıda bulunacaktır.

Program kapsamında ana sınıfı ve 1-5. sınıfa devam eden çocuklara UHT teknolojisiyle hazırlanmış tam yağlı süt dağıtılmasına başlanmıştır.

UHT süt; çiğ sütün en az 135 derecede 1 saniye süre veya en uygun zaman-sıcaklık kombinasyonunda yüksek sıcaklıkta kısa süre tutulması ve aseptik koşullarda ambalajlanması ile oda sıcaklığında depolandığında bile bozulmaya neden olabilecek tüm mikroorganizmaları ve sporlarını yok eden bir ısıl işlem ile elde edilen, raf ömrü uzun (3-4 ay) olan süttür.''

‘HASTALIK YAPICI BULGU YOK’

UHT teknolojisinde, yüksek kalitede çiğ süt kullanılmasının zorunlu olduğuna işaret edilen açıklamada, peyniraltı suyu veya peyniraltı suyu tozunun, sütün ısıl işleme olan dayanıklılığını azalttığından kesinlikle kullanılmadığı belirtildi.

Bu program kapsamında ihale şartnamesi gereği de yurt içinde üretilmiş çiğ süt kullanımı zorunlu olduğundan sütlerin üretiminde süt tozu kullanılmasına da izin verilmediğine dikkat çekilen açıklamada, programın başlamasını takiben sağlık kuruluşlarına değişik şikayetlerle başvuruların olması üzerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından süt dağıtımı yapılan bütün illerden süt örnekleri alınarak ayrıntılı fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik analizlere tabi tutulduğu kaydedildi.

Açıklamada, bugüne kadar örneklerin hiç birisinde hastalık yapıcı mikroorganizma ya da bakteri toksinine (Stafilokok enterotoksini) rastlanmadığına dair verilerin mevcut olduğunu bildirildi.

SİVAS’TA DAĞITIM DURDURULDU

Fiziksel özellikleri uygun olmadığı bildirilen Sivas ili süt örnekleri hem Sağlık Bakanlığı hem de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı laboratuvarlarında incelendiği, hastalık yapıcı mikroorganizma ya da bakteri toksini ve diğer toksik maddeler yönünden hiçbir olumsuzluğa rastlanmadığı belirtilen açıklamada, ''Sivas ili süt örneklerinde hastalık yapıcı olmayan (saprofit) mikroorganizmaların bulunması nedeniyle örnekler sterilite şartlarını sağlamadığından, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca bu firmaya ait ürünlerin dağıtımı durdurulmuş ve bu firma dağıtım zincirinden çıkarılmıştır'' ifadesi kullanıldı.

‘UYGULAMA KESİNTİYE UĞRAMASIN’

Hastaneye başvuran çocuklarla ilişkili olarak da mevcut verilerin gıda zehirlenmesini düşündürmediği vurgulanan açıklamada, ancak Okul Sütü Programı'nın tüm aşamalarının dikkatlice ve titizlikle ileri incelemelerine devam edileceği bildirildi.

Açıklamada, şöyle denildi: ''Sonuç olarak, Türkiye'de süt tüketiminin sınırlı olduğu göz önüne alındığında, Okul Sütü Programı sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde ve beslenme ile ilişkili muhtemel sağlık sorunlarının azaltılmasına katkı sağlayacaktır.

Mevcut veriler ışığında, uygulamanın kesintiye uğratılmasını veya durdurulmasını gerektirecek bir durum tespit edilmemiştir.''

Alıntı : egedesonsöz.com