30 Temmuz 2012 Pazartesi

Tamgün'e dair ilk yorum

Bakan Akdağ, verdiği bir röportajda tamgüne dair konuştu:

- Anayasa Mahkemesi'nin Tam Gün Yasası'yla ilgili aldığı son kararı nasıl yorumluyorsunuz?

Aslında iptal edilmiş bir şey yok... İptal edilen, sadece bizim en son Adalet Bakanlığı'nın KHK'sına koyduğumuz bir düzenleme. Bu düzenlemeyle, 'Üniversitedeki öğretim üyelerinin eğitimci ve araştırmacı olarak çalışmak ve döner sermaye üzerinden gelir getirmemek' şartıyla dışarıda çalışmalarına müsaade ediyorduk. Buna yürütmeyi durdurma kararı çıkmış oldu. 6 aylık süre verildi. Bu da gerekçeli kararın yayımından sonra başlar. Varsayalım ki 6 ay içinde bir değişiklik olmadı, eski kanuna dönmüş oluruz.

- Nasıl bir düzenleme?

Biz AK Parti hükümetleri olarak vatandaşımızı bir daha boynunu bükecek şekilde mahkum etmeyeceğiz. Bu konuda CHP son derece samimiyetsiz bir tutum sergiliyor. 'Biz de Tam Gün istiyoruz, hatta bu konuda kanun teklifi verdik, böyle yaparlarsa razı olacağız' diyorlar. Halbuki Anayasa Mahkemesi'ne 'Kamuda çalışan doktorların dışarıda da çalışma hakkı vardır' diye gidiyorlar. Yani verdikleri kanun tekilfi, Anayasa Mahkemesi'ne iptal için gittikleri gerekçelerle taban tabana zıt!


Alıntı:Akşam

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Tamgün'de gelişme: Kamudan ayrılan hekimler tekrar atama isteyebilir...


TTB , ÜYELERİNE GÖNDERDİĞİ POSTA İLE ,TAMGÜN KONUSUNDA YENİ BİR YORUMDA BULUNDU..HUKUK BÜROSUNA GÖRE , İSTİFA ETMEK ZORUNDA OLAN HEKİMLER TEKRAR GERİ DÖNEBİLİR...

Anayasa Mahkemesi 18 Temmuz 2012 günü kendi web sayfasında, 650 Sayılı ‘Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin toplam 27 maddesini iptal ettiğini yazılı olarak açıkladı.

650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin iptal edilen 27 maddesinden 6 maddesi hekimlerin çalışma sınırlamaları ile ilgilidir. Bu maddeler 36, 37, 38, 39, 40 ve 41. maddelerdir. Geriye kalan 21 maddenin büyük bölümü Sayıştay, Adli ve İdari Yargıda çalışmaya ara verme sürelerinin değiştirilmesine, yargı personelinin izin kullanmasına, ceza ve tutukevlerinde görevli personelin hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerine, tutuklu ve hükümlülerin heyetler tarafından ziyaretine ilişkin kuralları içermektedir.

Hukuk sistemimizde iptal edilen yasa hükümleri yerine varsa önceki düzenlemelerin otomatik olarak yürürlüğe gireceği yönünde bir kural bulunmamaktadır. Bu nedenle de iptal edilen hükümlerin yürürlükten kalkması ile bir boşluk doğacak ise bu boşluğun Yasama organı tarafından iptal kararının gerekçesine uygun olarak yapılacak yeni bir yasa ile doldurulması gerekmektedir.

Anayasanın 153. Maddesine göre özellikle bir yasa boşluğunun doğmasını önlemek gereken durumlarda Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünü bir yıla kadar ileri bir tarihe bırakması olanağı bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi 650 sayılı KHK’nin 27 maddesi için verdiği iptal kararının Resmi Gazete yayınlanmasından altı ay sonra yürürlüğe girmesini kararlaştırmıştır.

İptal kararının yürürlüğünün ileri bir tarihe bırakılması nedeniyle Sağlık Bakanlığı ile bir kısım hükümet yetkilileri, hekimlere çalışma sınırlamalarının uygulanmaya devam edeceğini, dolayısıyla değişen bir durumun olmayacağını söylemektedirler. Bu yanıltıcı açıklamalar nedeniyle hekimlerin ve ilgili kamuoyunun doğru bir biçimde bilgilendirilmesi amacıyla bazı hukuki metinlerin ve bilgilerin paylaşılması düşünülmüştür.

Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının hangi sonuçları doğuracağı, geçmişe ve geleceğe yönelik etki doğurup doğurmayacağı hukuk öğretisinde bütün yönleri ile tüketilmemiş önemli bir tartışma konusudur. Ancak bazı durumlara ilişkin uygulamanın nasıl yapılacağını gösteren istikrar kazanmış Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararları bulunduğu gibi ağırlık kazanmış öğreti görüşleri de bulunmaktadır.

Kural olarak Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptal edilen yasa hükümlerinin baştan itibaren Anayasaya aykırı olduğu saptanmaktadır. Ancak iptal kararlarının, iptal edilen yasa kuralını çıkarılmasından itibaren bütün sonuçları ile ortadan kaldıracağı kabul edilmemiştir. Böylesi bir mutlak kabulün, kazanılmış hakları ve hukuki güvenliği ortadan kaldırıcı, toplumun adalet anlayışını zedeleyici sonuçlar doğuracağı düşünülmektedir. Geriye yürürlük gibi geriye yürümezlik ilkesi de mutlak olarak kabul görmüş değildir. Örneğin bir davranışın suç olmaktan çıkarılması gibi hallerde iptal kararının geriye yürümemesinin kimi sakıncalı sonuçları doğuracağı ve Anayasaya aykırı durumları ortaya çıkaracağı da bilinmektedir.

Danıştay tarafından verilen kimi kararlarda geriye yürümezliğin kazanılmış hakların saklı tutulması, hukuki kararlılığın, kamu düzeninin korunması amacıyla getirildiği ve mutlak olmadığı belirtilmektedir. Bu amaçla sınırlı olarak somut uygulama işlemlerinin gözden geçirileceği ve sonucuna göre bir karar verileceği benimsenmiştir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 2009 yılında verdiği bir karar, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen ancak yayınlanmasından bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilen bir yasa maddesinden kaynaklanan uyuşmazlığa ilişkindir. Bu kararında iptal kararı verilen ancak kararın henüz yürürlüğe girmediği dönemde, iptal edilen yasanın uygulamaya devam edilemeyeceği sonucuna varırken; “..Anayasa’ya aykırılığı hükmen saptanmış olan bir yasa kuralının uygulanmasının hukuken korunması gibi bir sonuca neden olur ki bu durumun Anayasanın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırı düşeceğinin kabulü gerekir.[1]saptamasını yapmıştır. Bu saptama ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yürürlüğü ileri bir tarihi tarihe bırakılmış olsa bile iptal edilen hükme hayatiyet verilemeyeceği ve uygulamaya devam edilemeyeceği sonucuna varılmıştır. İdari Dava Daireleri Kurulu benzer yönde bir kararı zararların tazminini içerecek bir biçimde 2010 yılında da vermiştir.[2]

Danıştay’ın yukarıda değinilen kararları, hukuk öğretisinde kabul gören düşünceler ve Anayasa Mahkemesi'nin kimi kararlarından hareketle somut durumun değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda iptal kararının yürürlüğü ileri tarihe bırakılan 650 sayılı KHK’nin iptal edilen 36, 38, 39, 40 ve 41. Maddelerindeki yasakların bu gün ve ileriye dönük olarak uygulanıp uygulanamayacağına yanıt vermek gerekmektedir.

650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin iptal edilen 36. maddesi ile 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun hekimlik mesleğinin icrasına dair 12. maddesinin ikinci fıkrasına “uzman olanlar” ibaresinden sonra gelmek üzere, “657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 27 nci maddesi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesinin altıncı fıkrası ile 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesi saklı kalmak kaydıyla” ibaresi eklenmiştir. Bu düzenleme ile yasak ve sınırlama getiren maddelere atıf yapılarak bu yasaklar çerçevesinde hekimlerin mesleklerini icra edebilecekleri belirtilmiştir.

1219 sayılı Yasanın 12. Maddesinde 650 sayılı KHK ile yapılan düzenleme görüldüğü üzere kendiliğinden bir yasak hükmü içermemekte, diğer yasalarda yapılan yasaklayıcı hükümlere atıf yapmaktadır. Atıf yapılan;
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28. maddesindeki yasaklayıcı hüküm, 650 sayılı KHK’nin 38 inci maddesiyle,

2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 36. maddesindeki yasaklayıcı hüküm 650 sayılı KHK’nin 40. Maddesiyle,

926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununa eklenen ek 27. maddedeki yasaklayıcı hüküm, 650 Sayılı Kararname’nin 39. maddesiyle,

Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32. Maddesindeki yasaklayıcı hüküm ise 650 sayılı KHK’nin 41 inci maddesiyle getirilmiştir.

Tam Gün adı ile bilinen ve 21 Ocak 2010 tarihinde kabul edilen 5947 sayılı Yasa ile 1219 sayılı Yasanın 12. Maddesinde getirilen çalışma sınırlamaları Anayasa Mahkemesi'nin E.2010/29, K.2010/90 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bu konuda Sağlık Bakanlığının ısrarlı bir biçimde sürdürdüğü hukuka aykırı uygulama işlemleri İdare Mahkemeleri ve Danıştay tarafından hukuka aykırı bulunmakta, bu doğrultuda kararlar verilmektedir.

Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi'nin E.2011/113 sayılı dosyada verdiği 18.07.2012 günlü kararı ve değinilen Yargı kararları birlikte değerlendirildiğinde;

Anayasa Mahkemesi kararı ile birlikte kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan hekimlerin bu çalışmalarının yanı sıra muayenehane açarak mesleklerini serbest olarak icra edebilecekleri,
Anayasa Mahkemesi kararlarının idareyi bağlayıcı olması, Anayasa’nın üstünlüğü prensibi ve hukuk devleti ilkesi gereğince Anayasa Mahkemesi kararının ardından muayenehane açmak için yapılan başvuruların - muayenehane açmak için gerekli koşullara uygunluk sağlamak kaydıyla - idare tarafından kabul edilmesi gerekeceği,

İdare tarafından başvuruların reddedilmesi halinde idari yargıda bu işlemlerin iptali istemiyle dava açılabileceği ve Danıştay'ın yerleşik kararları doğrultusunda idare mahkemelerince Anayasa Mahkemesi kararıyla hukuka aykırılığı tespit edilmiş kurallar dikkate alınmadan karar verilebileceği,
650 sayılı KHK nedeniyle muayenehanesi İl Sağlık Müdürlükleri tarafından kapatılan ve bu işlemlerin iptali istemiyle idari yargıda dava açan hekimlerin muayenehanelerini açtıkları tarih dikkate alınarak kazanılmış haklarının korunması gerektiği,

Tıp ve Diş Hekimliği Fakültelerinde görevli öğretim üyelerinin uygulamalı eğitim öğretim ve araştırma amacı ile tanı ve tedavi hizmeti verebilecekleri, bu hizmetleri vermeleri halinde de emeklerinin karşılığı olan ücretleri ayrım yapılmaksızın almaları gerekeceği,

650 sayılı KHK’de getirilen çalışa sınırlamalarına uymak zorunda kalmaları nedeniyle zarara uğrayan hekimlerin maddi ve manevi zararlarının tazmininin idareden isteyebilecekleri verilmemesi halinde idari yargıya başvurabilecekleri,

Ekte tam metinlerine yer verilen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından verilen kararlar değişmediği sürece, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Yasa maddesi uyarınca kamu görevinden ayrılmak zorunda kalan ve bu işlemin iptali istemiyle dava açmayan hekimlerin Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği ilkesi uyarınca eski görevine atanması istemiyle yaptığı başvurunun kabul edilmeyebileceği sonucuna ulaşılmıştır.

Bu çerçevede;

- 650 sayılı KHK nedeniyle kamu görevinden ayrılmak zorunda kalan hekimlerin 657 sayılı Yasa'nın 97. maddesindeki sürelere uymak kaydıyla yeniden kamu görevine atanma isteminde bulunabilecekleri,

- 650 sayılı KHK nedeniyle kamu görevine son verilen ve bu işlemlerin iptali istemiyle dava açan hekimlerin ise açtıkları davalarda idarenin işleminin dayanağı olan Yasa kuralı iptal edilmiş olduğundan dosyalarında mahkemelerce verilecek iptal kararları üzerine kamu görevine devam edebilecekleri düşünülmektedir. Saygıyla sunulur.


Türk Tabipleri Birliği
Hukuk Bürosu

20 Temmuz 2012 Cuma

Tamgün yasası iptal edildi, şimdilik hekimler galip...

Anayasa Mahkemesi, 18.07.2012 tarihli toplantısında, 650 sayılı KHK’nın Tam Güne ilişkin düzenlemelerini iptal etmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin internet sitesinde yayınlanan açıklamada, tam güne ilişkin düzenlemelerin Bakanlar Kurulu’na KHK yapma yetkisi veren 6223 sayılı yetki kanununa aykırı olduğu, ayrıca kararda, iptal kararının gerekçeli kararın Resmi Gazete’de yayınlanmasından 6 ay sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararında, hekimlerin serbest çalışma hakkına ilişkin düzenlemelerin esasına ilişkin bir tartışma yapılmadan, düzenlemenin yetki yasasına aykırı olduğu gerekçesine dayanılarak iptal kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi kararının sonuç doğurabilmesi, gerekçeli kararın Resmi Gazete’de yayınlanmasından itibaren 6 ay sonra mümkün olabilecektir. Dolayısıyla bu tarihe kadar uygulama bugünkü şekliyle devam edecektir.

Hukuki süreçle ilgili gelişmeler hakkında meslektaşlarımız ayrıca bilgilendirilecektir.
Saygılarımızla.

Alıntı:İZMİR TABİP ODASI
.

15 Temmuz 2012 Pazar

Varisten nasıl korunulur ?

Vücudumuzdaki kan akışı büyük bir uyumla sağlanıyor. Ancak bazen bir yerde oluşan bozukluk kanın yolunu şaşırmasına neden olabiliyor. Bacaklardaki kanın kalbe gidişi sırasında kapakçıkların iyi çalışmaması ve geri gelmesi damarların içindeki kan basıncını artırıyor. Artan kan basıncı da damar yapısını bozarak varis oluşumuna neden oluyor.

Hem kadınlarda hem de erkeklerde ortaya çıkabilen varisler ağrı, yanma, ayak bileklerinin şişmesi, kaşınma ve yorgunluk hissinin yaşanmasına yol açıyor. Bu gibi belirtiler yaşayan kişilerin mutlaka tedavi olması gerekiyor. Ayrıca günlük bazı özel kurallar dikkate alınarak varisten korunmak da mümkün olabiliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Selim Tansal, varisten korunmanın yolları hakkında şu bilgileri veriyor:

1- Fırsat buldukça bacaklarınıza soğuk su uygulayın  
Soğuk su toplardamarların büzülmesine neden olup, kanın daha çabuk kalbe dönmesini sağlıyor. Böylece toplardamar rahatlıyor. Banyoyu mümkün olduğu kadar ılık suyla yapın. Ayrıca duş veya banyodan çıkmadan önce ayak bileğinden başlayarak kasıklara kadar soğuk su uygulayın. Gün içerisinde fırsat buldukça ayak bileğinizden diz üstüne kadar soğuk suyla duş alın.

2- Güneş altında değil denizde vakit geçirin  
Bacakları kuma gömmek ve direkt güneş ışınlarına maruz kalmak damarların genişlemesine ve içlerinde kanın birikmesine neden oluyor. Bu nedenle daha çok gölgede dinlenin ve mümkün olduğu kadar deniz içinde vakit geçirin. Suda hareket etmek toplardamarların çok daha kolay boşalmasını ve bacakların rahatlamasını sağlıyor.

3- Dar kıyafetlerden kaçının
Karın içi basıncını artıran kıyafetleri asla giymeyin. Korse giymektense özellikle kaçının. Dar giysiler bacaklardan kalbe dönmeye çalışan kanın rahat akmasını engelliyor ve bu akış yönünü daraltıyor. Bu nedenle bol kıyafetleri tercih edin

4- Kemerinizi çok sıkmayın  
Pantolon ve eteklerinizin bel kısmını fazla sıkmayın ve çok dar kemerler kullanmayın. Diz üstü taytlar, slip, iç çamaşırları, dar pantolonlar ve benzeri giysiler de baskı yaptıkları bölgenin altında kan toplamasına neden olup, zaman içerisinde varislere yol açabiliyor.

5- Babet ayakkabılardan uzak durun  
Ayak bileği ve baldır kaslarının düzenli ve ritmik çalışmasını kısıtlamayacak ayakkabıları tercih edin. Ayakkabınız mutlaka 2 ile 3 cm topuklu olmalı ve asla dümdüz olmamalı.

6- Yemeklerinizde aşırı baharat kullanmayın  
Yanlış beslenme varis gelişiminde etkili olabiliyor. Bu nedenle beslenmenize dikkat edin ve sık aralıklarla az miktarlarda yemek yiyin. Öğünlerinizde sebze ağırlıklı ve bol lifli yiyeceklere yer verin. Aşırı baharatlı, mayalı gıdalar, lifçe fakir yiyecekler, kahve, alkol ve sigaradan uzak durun.

7- Günde 2 litre su için  
Su içmek hem kanın akışını hem de vücutta biriken atık maddelerin atılımını kolaylaştırıyor. Bu nedenle günde en az iki litre su için.

8- Her yarım saatte bir 15 adım atın  
Ayakta veya oturarak uzun süre hareketsiz kalmak, varis oluşumunu tetikliyor. Eğer mesleğiniz gereği sabit durmanız gerekiyorsa bacaklarınızı düzenli olarak hareket ettirerek kaslar yardımıyla kanın bacaklarda göllenmesini engellemeniz şart. Oturma süreniz yarım saati geçtiğinde 10-15 adım kadar yürüyüş yapmanız ayak ve bacaktaki dolaşımı düzenliyor. Bacak bacak üstüne atma, bağdaş kurarak ya da çömelerek oturma gibi hareketlerden mutlaka kaçının.

9- Uyurken ayaklarınız 10 cm. yukarıda olsun  
Geceleri uyurken yer çekiminden faydalanarak ayak ve bacaktaki birikmiş kan vücuda geri yönlendirilebiliyor. Bunun için ayakların kalp seviyesinden birkaç santim yüksek olması yeterli. Yatağın ayakucu kısmının altına 10 santimlik yükselti koyun. Yatakta geçirilen tüm süre boyunca ayakucundaki yükselti toplardamar kan akımını tamamen zahmetsiz bir şekilde yerçekiminin etkisiyle kalbe yönlendiriyor. Günün üçte birinin uykuda geçtiği düşünüldüğünde gece boyunca mükemmel bir tedavi almış olursunuz.

10- Tempolu yürüyün ya da bisiklete binin  
Ayak bileği ve baldırdaki ritmi hareketler kanın dönüşünü kolaylaştırıyor ve baldır kaslarını dolayısıyla da bacak pompasını güçlendiriyor. Bu esnada yapılan derin nefes alıp verme gibi solunum egzersizi de kanın dönüşünü kolaylaştırıyor. Her gün en az iki defa 20 dakika yürüyüş yapın veya bisiklete binin. 

Alıntı:ntvmsnbc.com

Bitkisel ürünlerin tehlikeli özellikleri

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Ergün, gıda takviyesi ya da zayıflamaya yardımcı bitkisel ürünlerin içeriklerinin tam olarak bilinmediğini ve zararlı olabileceğini belirterek, içine konulan bitkilerin nerede yetiştiği, ne dönemde harmanlandığı, ne tür prosedürden geçirildiğinin çok iyi bilinmediğini belirtti.

Zayıflamak için kullanılan bitkisel ürünlerin ve besin takviyelerinin ruhsat alındıktan sonra içine bazı kimyasal maddelerinin habersiz katıldığını ifade eden Ergün, ''Bunlar doğal ürünler olsa da piyasaya çıktıktan sonra içine kimyasal maddeleri eklenebiliyor. Bakıyorsunuz sonradan içine sibutramin ekleniyor. Çünkü sibutramini içine koyarak ruhsat alamazlar. Bu dünyanın genel sorunu, sadece Türkiye'de değil'' şeklinde konuştu. 

Tarım Hayvancılık ve Gıda Bakanlığı ya da Sağlık Bakanlığı'nın bunlara verdiği ruhsatlarda endikasyon belirtmediğini ifade eden Ergün, ''Bakanlıklar bunların içeriğinde beyan edilen maddelerin özelliklerine ve birbirleriyle uyumuna veya etkileşimine bakarak ruhsat veriyor, bu ürün 'buna iyi geliyor' diye bir endikasyon belirtmiyor. Oysa reklamlarda bunlar her derde deva ürünler diye sunuluyor. Bunların birçoğu yalnız gıda takviyesi olarak ruhsatlanıyor'' ifadesini kullandı.
Kulaktan dolma bilgilerle zayıflamak için tiroit hormonlarının da kullanıldığını anlatan Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bunların etkisi çok tartışmalı. Kontrolsüz kullanıldığında çok ciddi sorunlara yol açabilir. Sağlınızdan da olursunuz. En basitinden tiroit hormonu çarpıntı oluşturabilir. Bir kalp hastalığınız varsa onları şiddetlendirebilir. İnsanlar bunlarla zayıflamaya çalışmaktan uzak durmalı. Yine kan şekerinin düşük tutmak için kullanılan ilaçlar da zayıflamak için kontrolsüz kullanılıyor. Bunlar ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirir. Kan şekerinin aşırı düşürülmesi ile çok ciddi beyin hasarlarına neden olabilir.''

KAÇAK İLAÇLAR TEHLİKE SAÇIYOR

Özellikle kaçak şekilde tezgâhta satılan ilaç görünümünde ürünlerin de tehlike saçtığını vurgulayan Ergün, bunların içerisinden ne çıkacağını kimsenin bilemeyeceğini belirtti. Bu ürünlerdeki katkı maddeleri ve aktif maddelerin dozunun ne olduğunun bilinmediğini anlatan Ergün, ''Bunlar ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. 'Yurtdışından geldi, iyidir' diye bir algı olmamalı. Her yerde yapılıp iyi bir ilaç firmasının ilacı gibi de ambalajlanabilir'' ifadesini kullandı.

Zayıflamak için Sağlık Bakanlığı önerileri ve programlarını dikkate almak gerektiğini belirten Ergün, en basit yoldan aile hekimlerine başvurarak onların yol göstericiliğiyle sağlık hizmetlerinden birebir yararlanarak sağlıklı bir şekilde zayıflamak gerektiğini söyledi. 

Obezitenin sadece fazla yemekle, hareketsiz yaşamakla ilgili bir olgu olmadığını ifade eden Ergün, şişmanlığın altında çok ciddi bir sağlık sorununun da yatabileceğini belirterek, doktora danışılmadan alınan ve kontrolsüz şekilde kullanılan ilaçların bu hastalıkları daha da ciddileştirebileceğini kaydetti. 

UYGUN SAKLANMAYAN ÜRÜNLERDE MANTAR OLUŞUR

Özellikle aktarlardan alınan bitkisel ürünlere dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Ergün, buralardan alınan otların veya bitkisel ürünlerin, içinde ne olduğunu, nereden toplandığını ve saklama koşullarının iyi bilinmesi gerektiğini kaydetti. Uygun koşullarda saklanmayan ürünlerde mantar oluşabileceğini anlatan Ergün, şunları kaydetti: 

''Bunların ciddi toksinleri var. Sadece obeziteyle ilgili değil bunların dışında bitkisel ve doğal adı altında kötüye kullanılan kimyasallar var. Yaşlılarda eklem rahatsızlıkları veya kemik erimesi tedavisi için iyi geleceğini iddia eden ürünler de var. Bunların içine steroid katılabiliyor. Evet, steroid normal bir romatizma hastasına verdiğimiz andan itibaren iyi gelir. Ama bu son tercihtir çünkü steoroidin çok özenli kullanılması gerekir. Yoksa ciddi zararlar verebilir. Bunlar bıçak sırtı tedavilerdir. Kontrolsüzce bunları bu ürünlerin içine katabiliyorlar. Piyasada da doğal yollardan elde edilmiş deyip satıyorlar.'' 

Alıntı: AA

Diabet hastalarına müjde...

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Haziran ayı sonunda yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliği ile özellikle oral antidiyabetik ilaçlar kullanan hastalarda şeker ölçüm çubuklarının bir seferde 3 aylık gereksinim kadar (25'lik paketler halinde) ödenmesi sağlamıştı.

Ancak bu uygulama ile hastaların bir seferde 50'lik paketlere ulaşımında sıkıntılar ortaya çıktığı belirtildi. 

SGK, gerek 25'lik paketlerin piyasa az bulunması gerekse hastaların ellerindeki cihazların 25'lik paketler halinde sunulan şeker ölçüm çubuklarına uyumlu olmaması sebebiyle yaşanan mağduriyetler üzerine yeni bir düzenlemeye gitti. 

Yapılan düzenleme ile özellikle oral antidiyabetik ilaçlar kullanan hastalara 50'şerlik paketlerde şeker ölçüm çubukları ödemesi yapılarak, şeker ölçüm çubuklarına erişimindeki sıkıntılar giderildi.
Öte yandan, firmaların büyük bir çoğunluğu şeker ölçüm çubuğunu 50'şer adetlik kutularda piyasaya sürüyor, bu da hastaları zor duruma düşürüyordu.

Şimdi ise hastalar piyasada daha çok bulunan 50'şer adetlik kutulara daha rahat ulaşma imkanı bulacak. 

Düzenlemeye göre hasta 3 ayda aldığı şeker ölçüm çubuğunu 6 ayda bir alacak. 

Alıntı: AA

Vücut ısısı yükseldiğinde renk değiştiren tişört üretildi

Pamukkale Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi'nde (PAÜ Teknokent) üniversite- sanayici iş birliğiyle kurulan Dekotek Medical firması, çocuklarda sık görülen yüksek ateş sorununun tespiti ile yoğun bakım hastalarının takibini kolaylaştırmak amacıyla yürüttüğü AR-GE çalışmalarından olumlu sonuç aldı. Firma, vücut ısısı 38 derecenin üzerine çıktığında üzerindeki baskının görünmez olduğu tişört üretti.
Firma ortaklarından tekstilci Mustafa Koltuksuz, özellikle çocuklarda vücut ısısını doğru ölçmenin bazen çok güç olabildiğine işaret etti. 

Hem çocukların vücut ısılarının tehlikeli bir şekilde artıp artmadığını kolayca ölçebilmeye hem de aynı şekilde yoğun bakım hastalarının vücut ısısı takibini kolayca yapabilmeye yarayan tişört ürettiklerini belirten Koltuksuz, ''Bu tişört sayesinde çocukların ateşini ölçmekte zorlanmıyoruz. Ateşi çıkan çocuğun üzerindeki tişörtün resmi yok oluyor. Resim yok olunca anne ve babalar çocuğun ateşinin çıktığını anlıyor'' dedi. 


Koltuksuz, ürettikleri tişörtün üzerinde insan sağlığına zararlı hiçbir madde bulunmadığını ifade ederek, deneme numunelerinden olumlu sonuç aldıkları tişörtlerin seri üretimine yakın zamanda başlamayı planladıklarını kaydetti.

YOĞUN BAKIMDA HASTA TAKİBİ KOLAYLAŞACAK 

PAÜ Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdal Coşkun da yoğun bakım hastalarıyla tek tek ilgilenilmesi gerektiğini, ne zaman ateşlerinin çıkacağının belli olmadığını söyledi. 

Yoğun bakım hastalarının ateşlerinin takibinde zaman zaman sıkıntı yaşanabildiğini ifade eden Prof. Dr. Coşkun, ''Termometre gibi hastanın ateşini gösteren daha belirgin bir şey yapılması konusunda tekstilci arkadaşlarla bir çalışma içerisine girdik. Çalışmalarımız kapsamında hastaların ateşlerinin üzerlerine giydikleri elbiseyle ölçülebileceği konusunda fikir birliğine vardık'' diye konuştu.
Coşkun, yaklaşık 6 ay süren çalışmalar sonucunda vücut sıcaklığı 38'in üzerine çıkınca tişört üzerinde kendiliğinden kaybolan baskı yapmayı başardıklarını belirterek, ürünün yoğun bakım hastalarının vücut ısılarının takibini kolaylaştıracağını ifade etti. 

SANAYİCİ AR-GE'YE ÖNEM VERMEYE BAŞLADI 

Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği (DETGİS) Yönetim Kurulu Başkanı İsa Dal ise Türk tekstilcilerin AR-GE'ye giderek daha fazla önem vermeye başladığını ve üretimlerini bu çalışmalarla şekillendirdiklerini belirtti.

Firmaların daha önce bünyelerinde bulunan AR-GE birimlerinin yavaş yavaş teknokentlere kaydığını, bunun da üniversite iş birliğiyle daha verimli sonuçlar alınmasının önünü açtığını ifade eden Dal, ''Teknokent'e taşınan firmalarımız çok önemli projelere imza atıyor. Önümüzdeki süreçte tekstil ve medikal anlamında çok daha ciddi çalışmalar ortaya çıkarılacaktır. Vücut ısısını ölçen tişörtler bu işin görünen bir kısmı'' dedi. 

Alıntı: AA

12 Temmuz 2012 Perşembe

Sağlıkta kasko sigortası dönemi


Herkes için zorunlu olan Genel Sağlık Sigortası (GSS), katkı-katılım paylan, ilave ücret yetmedi; şimdi de tamamlayıcı sigorta adıyla eşitsizlikleri daha da artıracak olan yeni bir ek ödeme düzenlemesi getirildi. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bütçesinden özel sağlık kuruluşlarına, üniversite hastanelerinden daha yüksek miktarda aktarılan kaynaklar ve hastalardan alınan ölçüsü belirsiz paralar yetmedi. Özel sağlık kuruluşları ek sağlık kasko vergisiyle yeni bir kaynağa daha kavuşmuş oldular.

SGK, 28 Haziran 2012'de tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortasının tanım, kapsam ve uygulamalarıyla ilgili olarak bir genelge (2012/25) yayımladı. Bu genelgeyle GSS primlerinin tüm sağlık hizmederine erişmek için yeterli olamayacağı ve "istisnai hizmeder" olarak tanımlanan ve kapsam dışı bırakılacak olan hizmederi içeren paketin giderek genişleyeceği SGK tarafından kabul edilmiş olmaktadır. Bu tür hizmedere ulaşabilmek ve A grubu hastanelerden yararlanabilmek için, ödeyebilenden "tamamlayıcı sağlık sigortası" primi adı allında ek bir vergi talep edilmektedir. Sigorta yaptıranlar, araç kasko sigortasında olduğu gibi eğer sağlık hizmetini kullanmazlarsa da 'hasarsızlık indiriminden' yararlanacaklar! 5510 Sayılı SSGSS Kanunu Madde 98'de; yıllık veya daha uzun süreli tamamlayıcı veya destekleyici özel sağlık sigortalarına ilişkin usul ve esasların Kurumun uygunluk görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceği belirtilmektedir.

Bu madde'ye bağlı olarak yayımlanan Genelgede "tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortası", SGK tarafından kapsama alınmayan ya da kapsama alındığı halde genel sağlık sigortalısı tarafından ilave ücret ödemesi gerektiren sağlık hizmederinin, özel sağlık sigorta aracılığıyla sigorta kapsamına alınması olarak tanımlanmaktadır. 

Ancak Genelge'de sağlık hizmederinden yararlanan genel sağlık sigortalıların hizmeti aldıkları anda prime ek olarak ödemekle yükümlü oldukları katkı-katılım paylarının özel sigorta şirkederi tarafindan teminat veya ödeme konusu yapılamayacağı hükmü de getirilmektedir.

Sağlık hizmet sunucusuyla sigorta şirketi arasında yapılabilecek anlaşmaya göre tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortası konusu yapılabilecek bedeller;
•Kurumca finansmanı sağlanmayan "istisnai" sağlık hizmederine ait bedeller,
•İlave ücret tutarları,
•Otelcilik hizmeti gibi hastalardan alınabilecek tutarlar,
•Sağlık Uygulama Tebliği fiyadarı üzerinde kalan tutarlar.
Yapılacak iş ve işlemler özel sigorta şirketlerine prim ödemek suretiyle özel sağlık sigortası poliçesi satın alanlar için uygulanacakür.

Tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortasına sahip genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere aynı tedavi döneminde sunulan sağlık hizmet bedellerinden;
1-Kurumun 63. maddesi kapsamında sunulan sağlık hizmederine ait olanlar kuruma,
2-63. maddenin birinci fıkrasında sayılan ve tamamlayıcı sağlık sigortası poliçesi kapsamında tanımlı olanlar ilgili özel sağlık sigortası şirketine,
3-Sigorta poliçesi kapsamında yer almayan ilave ücret, otelcilik hizmeti, kapsam dışı sağlık hizmetine ait bedeller, hastaya fatura edilecektir,
4-Hasta katılım paylan ise hiç bir şekilde teminat konusu yapılamayacağından hastalar tarafindan ödenecektir.

5510 sayılı kanun madde 64'te; Kurumca finansmanı sağlanmayacak sağlık hizmetleri şöyle sınıflandırılmıştır:
•Estetik amaçlı yapılan her türlü sağlık hizmetiyle estetik amaçlı ortodontik diş tedavileri,
• Sağlık Bakanlığınca izin veya ruhsat verilmeyen sağlık hizmederi ile Sağlık Bakanlığınca tıbben hizmeti kabul edilmeyen sağlık hizmederi, •Yabancı ülke yurttaşlannın genel sağlık sigortalı olduğu tarihten önce mevcut kronik hastalıklan Görüldüğü gibi tamamlayıcı veya destekleyici sağlık sigortası, genelgede ifade edildiği gibi sadece kapsam dışı olan estetik amaçlı sağlık hizmetleri üzerine kurgulanmamış, SGK tarafından temel teminat paketinin daraltılmasıyla paket dışına çıkarılacak olan sağlık hizmederi ve kurumca finansmanı sağlanmayan ve kısmen karşılanan sağlık hizmetleri üzerine kurgulanmıştır.

Özede bu uygulamayla SGK tarafindan karşılanmayan (estetik ameliyadar) veya SGK tarafindan sağlık hizmeti olarak sigortalılara verilmeyen sağlık hizmederini almak isteyenler, GSS öncesi dönemde olduğu gibi özel sigorta şirketine poliçenin kapsamına göre miktan değişecek olan bir prim bedeliyle bu hizmederi alabileceklerdir. Aynca yine prim miktarı artırılarak özel hastanelere ödenen ilave (fark) ücreder ve kamu/özel hastanelerine ödediğimiz özel yatak ücrederi de poliçe kapsamına alınarak özel sağlık sigortasına sigorta ettirilebilecektir. Bunun için özel sağlık sigortalan "Tamamlayıcı veya Destekleyici Sağlık Sigortası" poliçesi hazırlayıp isteyenlere satacak; içerdiği teminat pakederini de ilan edeceklerdir. Tamamlayıcı sağlık sigortası, muayene ücrederinden, protez ve ortezlerden ve ilaçlardan alınan katılım paylannı hiç bir şekilde içermeyecektir.

5510 sayılı kanun madde 63; finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri ve süresini tanımlamıştır: Kurum (SGK), finansmanı sağlanacak sağlık hizmederinin teşhis ve tedavi yöntemlerini, sağlık hizmederinin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usul ve esaslarım Sağlık Bakanlığı'nın görüşünü alarak belirlemeye yetkilidir.

Görüldüğü gibi kanunda bir hayli geniş olarak tanımlanmış olan katılım paylarında artış ve temel teminat paketini gerektiğinde daraltmak tamamen SGK yetkisine bırakılmış durumdadır.

ŞAPKA DÜŞTÜ...KEL GÖZÜKTÜ

Genel Sağlık Sigortası Asgari Sağlık Sigortasına dönüş türülüyorl Sağlık hizmederine ulaşabilmek için GSS'li olmanın yeterli olmayacağı, GSS'nin aslında sadece bir asgari sağlık sigortası sağlayacağı, kapsamı genişletebilmek için zorunlu GSS primi ödeyen yurttaşlann, aynca ek bir sağlık vergisi anlamına gelen tamamlayıcı sigorta primini de özel sigorta şirketine yatırması gerekecektir. Yani SGK sağlık giderlerinin belirli bir miktara kadar olanını karşılayacak, dileyenler de SGK'nın karşılamadığı hizmeder için özel sigorta yaptıracaklardır.

Böylece GSS hastaların ihtiyaç duyduğu bütün sağlık hizmederini kapsamayacaktır.
Temel teminat paketi içinde yer almayan sağlık hizmederi için yurttaşlann ceplerinden para ödemeleri gerekecektir. Bazı sağlık hizmederi temel teminat paketi içinde yer alsa dahi SGK tarafindan kısmen ödenecektir, kalan kısmını ise yurttaş cebinden ödeyecektir.

Artık sağlık hizmederine gereksinimi olanlar değü, parası olup 'kasko' sigortası yaptıranlar ulaşabilecektir! Araba aldığınızda trafik sigortası yaptırmadan trafiğe çıkamadığınız gibi; zorunlu GSS'ye de prim ödemezseniz sağlık kuruluşundan içeri giremeyeceksiniz. Üstelik sağlık kurumlarına giremediğiniz gibi o ana kadar birikmiş olan tüm prim borçlarını da ödemeniz gerekmektedir. Arabanız yeni ve pahalı ise kazalara karşı kasko sigortası yaptırdığınızda hasar durumunda tüm masraflar karşılanabilmektedir. Benzer şekilde özel sağlık kuruluşlan ve özel sigorta şirkederi de insanların hastalıkları üzerinden sağlık kaskosu yaptırmaya çalışarak yurttaştan alacağı parayı garanti etmek istemektedir. Parası olup kasko primini yatıranlar A tipi özel hastaneler ile A tipi kamu hastane birliklerine gidecek; parası olmayanlar ve böylece kasko yaptıramayanlar da ancak "E tipi" hastanelere gidebileceklerdir. Bu "Alta kalanın canı çıksın!" ifadesinin en gerçekçi hah olacaktır.

TAMAMLAYICI SAĞLIK SİGORTASI KİM(LER) İÇİN ÖNGÖRÜLMEKTEDİR? 

Hiç kuşkusuz özel sigorta şirkederi ve özel hastane patronları içindir. Devlet destekli, müşteri garantili, paralar güvenceli, ödemeler sabit süreli... Serbest piyasa ekonomisi için tadı bir rüya.

GARİBANA NE Mİ OLACAK... FAKİR FUKARANIN CANI CEHENNEME...! 

Kimler en çok mağdur olacaktır; özel sigorta şirkederinin yaşldar, doğumsal ya da sonradan edinilmiş kronik hastalığı olanları sigorta kapsamına almaktan kaçındıkları, çok para istedikleri bilinmektedir. Tamamlayıcı sağlık sigortası en çok yoksulları, yaşlıları ve kronik hastalığı olanları mağdur edecektir. Bu gruptakiler sağlık hizmetine gerektiği gibi erişip yararlanamayacaklardır.

Dünya örneklerinden de bilindiği gibi özel hastaneler her zaman pastanın kremasını sıyırmayı tercih ederler. Kâr oranı düşük, külfedi, zahmedi übbi işlemlerden kaçınırlar. Kronik, riskli yoksul hastalan kabul etmemek için ellerinden gelen yaparlar.

Mümkün olduğunca basit, hızlı, kazançlı işlemleri ve varlıklı müşterileri seçerler.
Birçok ülkede sağlık alanında yapılanlara bakıldığında aralannda birkaç yıllık zaman farla olsa da neredeyse tümüyle aynı sağlık politikalan uyguladıklan görülmektedir. Dünya Bankası (DB), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Uluslararası Para Fonu (İMF) ve diğer uluslararası finans ve sağlık sektöründeki çokuluslu şirkederin isteği ve baskısıyla uygulanan programlann iki somut değişimi ortaya koyduğu görülmektedir. Küresel kapitalist düzenin hüküm sürdüğü ve bu sisteme eklemlenmiş tüm ülkelerde sağlık hizmetine erişim ve yararlanma artık bir hak değildir; sağlık küresel kapitalizmin yeni ve yüksek kâr oranlı alanlarından birisidir. Bunu sağlayan modellerin uygulandığı ülkelerde yaşayan toplumlar bir karşılık ve bedel ödeseler de sağlık hizmetine gerektiği gibi erişip yararlanamamakta ve hem ülke çapında, hem de küresel ölçekte toplumların sağlığı giderek daha çok bozulmaktadır.

SONUÇ OLARAK 

Söz konusu katkı paylarının miktar ve oranlarının artırılması; giderek daha çok sayıda hastalık ve hizmet konusunun genel sağlık sigortası ödeme kapsamı dışına çıkarılması, ikinci ve üçüncü basamak hizmedere ulaşma için sevk zorunluluğunun getirilmesi, sigorta primlerinin daha yüksek oranda ve bazı kesimler için tümüyle cepten ödenmesi, kapsam dışı hizmeder için tamamlayıcı sağlık sigortasının zorunlu olması, sigorta kurumlarının kısmen ya da tamamen özelleştirilmesi diğer ülkelerdeki uygulamalarda gözlenen ve çok uzak olmayan bir süreç için de bizim de yaşayarak göreceğimiz uygulamalar olacaktır.

Nihai amaçları sağlık hizmederine gerektiği erişimin kısıdanması ve sağlıksız toplum yaratarak sağlık hizmederinden daha fazla kâr elde etmektir.

Alıntı: Dr. Ergün Demir - Dr. Güray Kılıç-Birgün Gazetesi

Noter tasdikli torpiller , mahkeme tarafından iptal edildi

“Noter tasdikli torpil skandalı” karara bağlandı. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi akademik kadrolarına yapılan ‘torpilli atamalar’, Ankara 5. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi. Ankara Tabip Odası tarafından açılan dava ve alınan sonuç, yükseköğretim kurumlarındaki kadrolaşma açısından emsal niteliğinde. 

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi tarafından geçen yıl ocak ayında, tıp fakültesine 35 akademik personel alınması için ilan verilmiş ancak aranan şartların “kişiye özel” belirlendiği yolunda Ankara Tabip Odası ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın itirazı olmuştu. Detaylı bir çalışma yürüterek ilanda tarif edilen isimleri tek tek saptayan ATO ve SES, daha başvuru süresi dolmadan “yeni üniversiteye atanacaklar” listesini hazırlayarak notere onaylatmıştı.

Dava süreci karışmıştı

İki meslek örgütünün hazırladığı 32 kişilik listesinin 31’inin ilan edilen kadrolara atanması üzerine ATO, söz konusu atamaların iptali için yargıya başvurmuştu. ATO davayı açtığı Ankara 5. İdare Mahkemesi’ne atamaların yürütmesini durdurmuş; ancak Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nin karara itirazını değerlendiren Ankara Bölge İdare Mahkemesi Ağustos ayında verdiği kararla “ATO’nun dava açma ehliyeti yok” diyerek, yerel mahkemenin yürütmeyi durdurma kararını kaldırmış ve atamalara yeşil ışık yakmıştı.

Ehliyeti yok iddiasına “itibar edilmedi”

Son olarak Ankara 5. İdare Mahkemesi 09 Nisan 2012’de davayı esastan karara bağladı ve atamaları iptal etti. Mahkeme ayrıca, ATO’nun “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” amacıyla ve “mesleğin haysiyetini ve meslektaşlarının hukuk ve menfaatlerini diğer makamlar nezdinde savunmak” göreviyle kurulmuş bir meslek örgütü olduğunun altını çizerek, bu durum karşısında dava açma ehliyetine sahip olduğuna hükmetti.

‘Keyfi ve kişiye özel’ atamalara iptal 

YBÜ öğretim üyesi alım ilanının ‘subjektif, keyfi ve kişiye özel’ olduğunu belirten Mahkeme, atamaların tümünün iptaline karar verdi.  Gerekçeli iptal kararında; bu koşulların “bazı kişileri tarif eder mahiyette olduğu, böylece objektif değerlendirme imkanın ortadan kalktığı, ilana sadece oldukça spesifik olarak belirlenen şartlara haiz kişilerin başvuru yapabildiği“, bu nedenle koşulların “keyfi ve kişiye özel bir nitelik taşıdığı” tespitinde bulunuldu. Mahkeme kararında, kadroya atanacak 31 ismin ATO tarafından önceden bilinip tespit ettirilmiş olmasını da, işlemin kişiye özel oluşunun bir göstergesi olarak ayrıca vurguladı.

Kriterler subjektif

Kadroların kimisi için 10 kimisi için 8 kimisi için 5 yıl profesörlük şartı getirilirken bazı kadrolar için ‘üst düzey sağlık idareciliği’, bazıları için de ‘sağlık idareciliği’ bazıları için “klinik yöneticiliği” gibi kriterler ilan edildiğine dikkat çeken Mahkeme kararında, bu koşulların “subjektif” “denetlenebilir olmaktan uzak” ve “eşitlik ilkesini ihlal eder” nitelikte olduğu da ifade edildi.

Alıntı: hekimpostasi.org.tr

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Tamamlayıcı sağlık sigortası huzurlarınızda...

 PARAN KADAR SAĞLIK SİSTEMİNİN AYAK SESLERİ GELİYOR.DİKKAT EDİLİRSE HERŞEY AÇIK UÇLU OLARAK  CEVAPLANMIŞ...


Tamamlayıcı Veya Destekleyici Sağlık Sigortası Uygulaması Hakkında Yayınlanan Genelgeye İlişkin Bilgilendirici Duyuru

 28 Haziran 2012 tarihinde Kurumumuz tarafından yayınlanan 2012/25 sayılı  Genelge ile Tamamlayıcı veya Destekleyici Sağlık Sigortası ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Konu ile ilgili olarak Genelgeye ilişkin açıklayıcı soru ve cevaplar aşağıda yer almaktadır.

Soru: Tamamlayıcı Sağlık Sigortası (TSS) nedir?
Cevap: Kurum tarafından kapsama alınmayan, kapsama alındığı halde kısmen  karşılanan, yani cepten ilave ücret ödenmesi yapılan ya da bireylerin daha yüksek standartlarda sağlık hizmeti talep ettiği durumlarda devreye giren özel sağlık sigortası türüdür.
Yıllardır birçok gelişmiş dünya ülkesi (Almanya, Hollanda, Fransa vs.) tarafından uygulanmakta ve sağlık harcamalarının sürdürülebilirliğine katkı sağlamaktadır.

Soru: Türkiye’deki geçmişi nedir?
Cevap: Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren yoğun şekilde tartışılmaya başlanmıştır. İlk kez 5510 sayılı Kanunun 98. maddesinde konu edilmiştir. 2011 Ekim ayında yayımlanan Orta Vadeli Programda (2012-2014) “tamamlayıcı emeklilik ve sağlık sigortası modellerinin geliştirileceği” konusuna yer verilmiştir.

Soru: Bu Genelge ile getirilen yenilik nedir?
Cevap: Önceden ilave ücret, otelcilik ücreti gibi hastalar tarafından cepten ödenen kısımların sigorta şirketleri tarafından ödenmesi sağlanmıştır. Yani, Kurum tarafından ödenmesi gereken sağlık hizmetleri Kuruma, ilave ücret ise özel sigorta şirketine fatura edilebilecektir.
 Ayrıca, sigorta şirketi ve hastane bir sağlık hizmetinin fiyatı konusunda kendi arasında anlaşma yaptığı takdirde, sağlık hizmet bedelinin SUT fiyatı Kuruma, SUT’un üzerinde kalan kısmı da sigorta şirketine fatura edilebilecektir.

 Soru: Genelgeye niçin ihtiyaç duyuldu?
Cevap: Halihazırdaki uygulamada var olan ancak herhangi bir düzenleme bulunmadığı için özellikle Kurumumuzdaki geri ödeme uygulamalarında sıkıntı yaşanmasına yol açan bir konuydu. Genelge ile uygulamadaki farklılıklar ortadan kaldırılmıştır.

 Soru: Bu Genelge ile SGK kapsamından çıkarılıp özel sigorta kapsamına alınan herhangi bir sağlık hizmeti var mıdır?
Cevap: Hayır. Genelge mevcut durumdaki uygulamayı Kurumumuz açısından düzenlemekte ve Kurum tarafından karşılanan sağlık hizmetleri aynı şekilde karşılanmaya devam edilmektedir.

 Soru: Tüm vatandaşlar Tamamlayıcı Sağlık Sigortası yaptırmak zorunda mıdır?
Cevap: Hayır. Tamamen isteğe bağlıdır.

Soru: Hangi hizmetler Tamamlayıcı Sağlık Sigortası kapsamındadır?
Cevap:
a- Kurumca finansmanı sağlanmayan sağlık hizmetleri (estetik girişimler, akupunktur gibi alternatif tedaviler vs.),
b- İlave ücret tutarları,
c- Otelcilik ücreti gibi hastadan alınabilecek tutarlar,
d- Sağlık hizmet sunucusu ile sigorta şirketi arasında yapılabilecek anlaşmaya göre, Sağlık Uygulama Tebliği fiyatları üzerinde kalan tutarlar,

Soru: Hasta katılım payları da Tamamlayıcı Sağlık Sigortası kapsamında mıdır?
Cevap: Hayır. Kanun gereği hasta katılım payları özel sigorta konusu yapılamaz. Ancak bununla ilgili bir değişiklik konusunda çalışmalarımız sürmektedir.

Soru: Bu Genelge ile % 90 ilave ücret sınırı kalktı mı?
Cevap: Hayır. Sadece önceden hastalar tarafından ödenen ilave ücretler, artık sigorta şirketleri tarafından ödenebilecek. Ancak hastaneler ilave ücreti yasal sınırlar içerisinde almak zorunda.

Soru: Hastane ile özel sigorta şirketi anlaştığı takdirde, sağlık hizmetini SUT fiyatı dışında bir fiyattan faturalandırabilecek mi?
Cevap: Evet. Sigorta şirketi ve hastane bir sağlık hizmetinin fiyatı konusunda kendi arasında bir anlaşma yapabilir. Bu durumda, sağlık hizmet bedelinin SUT fiyatı Kuruma, SUT’un üzerinde kalan kısmı da sigorta şirketine fatura edilebilir.

 Örnek: TSS’li bir kişi “Normal Doğum” için sözleşmeli/protokollü bir sağlık hizmet sunucusuna başvurduğunda;  SUT fiyatı: 400 TL (Kuruma fatura edilir)
İlave Ücret % 90: 360 TL (Sigorta şirketine fatura edilebilir)
Sigorta şirketi ile hastane arasındaki Normal Doğum fiyat anlaşması: 1000 TL
(1000-400= 600 TL Sigorta şirketine fatura edilebilir)

Alıntı:medimagazin.com.tr

5 Temmuz 2012 Perşembe

Üniversite hastaneleri Sağlık Bakanlığı'na , aile hekimlerine nöbet

BAZI KANUNLARDA  DEĞİŞİKLİK  YAPILMASINI  ÖNGÖREN TORBA YASA  TBMM GENEL KURULU'NDA YASALAŞTI.BAKALIM  TORBADAN  NELER  ÇIKMIŞ?

Nargile, 'tütün ürünleri' kapsamına alınarak, 'sağlığa zararlıdır' işlemine tabi tutulacak. Nargile artık 18 yaşından küçüklerin tüketimlerine sunulamayacak.

'TAM GÜN DELİNDİ'

Tam Gün Yasası nedeniyle üniversitelerde boşalan akademisyen kadrosuna dönük de düzenleme yapıldı. Kamu hastanelerinden istifa ederek özele geçen profesör ve doçentlerden sözleşmeli personel olarak yararlanılması hükme bağlandı. Buna göre, özel muayenelerde ya da özel hastanelerde çalışan profesör ve doçentler, kamuda ameliyat yapamazken, vakıf üniversitelerinin yanı sıra devlete ait eğitim ve araştırma hastanelerinde sözleşmeli eğitim görevlisi olarak çalışabilecek.

Üniversite hastaneleri, artık Sağlık Bakanlığı'nın oldu

Aile hekimlerine ve aile sağlığı elemanlarına ücreti karşılığında nöbet görevi verilebilecek.

Alıntı: Akşam/Ebru TOKTAR ÇEKİÇ

İntern hekime aylık maaş verilecek

 EN SONUNDA..TEMİZLİK İŞÇİSİ OLARAK BİLE KULLANILAN GENÇ MESLEKTAŞLARIMIZA   ,EMEKLERİNİN KARŞILIĞI AZ DA OLSA VERİLECEK...

28 Haziran 2012 tarihinde Meclis'te görüşülen 208 sıra sayılı 'Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi' kabul edildi. Buna göre tıp fakültesinde 5. yılını tamamlayıp, 6. yılına geçen intern öğrencilerine öğretim üyelerinin koordinasyonu altında yaptıkları işler için 310 TL ücret ödenecek. Ayrıca internlük süresi de emeklilikten sayılacak ve intern ücretlerinin de tıp fakültelerinin bütçelerinden karşılanacağı vurgulandı.

"KANUN 5 BİN 500 ÖĞRENCİYİ YAKINDAN İLGİLENDİRİYOR"

Konuyla ilgili olarak açıklamalarda bulunan AK Parti Adana Milletvekili Necdet Ünüvar, söz konusu kanun değişikliğinin Türkiye genelindeki tıp fakültelerinde akademik eğitim alan yaklaşık 5 bin 500 öğrenciyi yakından ilgilendirdiğine dikkat çekti. Kendisinin de bir hekim olduğunu hatırlatan Ünüvar, bu noktada da tıp fakültesi öğrencilerinin hangi sorun ve sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını bildiğini, kendisinin de aynı yollardan geçtiğini anlattı.

"GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ DE UYGULAMAYA DAHİL EDİLECEK"

Ünüvar, "Bu kanunla tabii ki tıp fakültesi öğrencilerinin sorunlarını tamamen çözmüş değiliz ama onlara bir destek ya da yaralarına bir merhem olma yolunda çok başarılı bir adım olduğunu düşünüyorum" dedi.

Kanun teklifinin yasalaşmasında Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın da büyük bir çaba ortaya koyduğunu hatırlatan Ünüvar, "Grupların ortak önergesi ile Türk vatandaşı olup tıp fakültelerinin 5. yılını bitirip, 6. yılına geçen öğrencilere intern eğitimi döneminde; öğretim üyesi rehberliğinde yaptıkları uygulama çalışmaları sonucunda ilgili kurumların bütçelerinden 12 ay süresince ücret ödeyecek. Uygulamaya 'Gülhane Askeri Tıp Akademisi' de dahil edilecek" ifadesini kullandı.

"ÖDEMELERDEKİ USULÜ BAKANLIK, YÖK VE MALİYE BELİRLEYECEK"

İnternlük ücretinin, tıp fakültelerinin kendi bütçesinden karşılanacağını vurgulayan Necdet Ünüvar, internlerin sağlık sigortalarından da faydalanabileceğinin altını çizdi. Ünüvar, açıklamasını da şöyle sürdürdü:

"Kanunu resmi gazetede yayınlandıktan sonra Sağlık Bakanlığı, YÖK, Maliye Bakanlığı ödemedeki usul ve esasları belirleyerek bu sene internlük yapan kişileri de kapsayacak şekilde uygulanacak. Bir hekim olarak bu kanunun, tıp fakültelerinde öğrenim gören kardeşlerime hayırlı olmasını diliyorum."

Alıntı: medimagazin.com.tr

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Çok güzel bir yorum...

ŞU AN YAŞADIĞIMIZ KAOSU ANLATAN BİR YORUM.ASLINDA 10-15 YILDIR YAŞANAN , ANCAK SON 5 YILDA HAT SAFHAYA ULAŞAN ÇELİŞKİLER VE SORUNLARIMIZI ANLATIYOR.DOKTOR ARKADAŞIMIZIN  BU YAZININ HERKESE ULAŞMASINI İSTEDİĞİNİ DÜŞÜNEREK YAYINLIYORUZ....

Yazılı ve sözlü platformlarda hekimlerin “maneviyatları hiçe sayılarak”, sürekli ve bıktırıcı bir şekilde “maddiyatları”  tartışılmaktadır. Binlerce meslek varken her ortamda sadece hekimin maaşının tüm ayrıntıları ile bahçıvanlar, bilimum memurlar, milletvekilleri, tır şoförleri ve tinerciler tarafından tartışılmasından son derece rahatsızım. Kamuoyunu, bu çok merak ettiği hekim maddiyatı ile ilgili olarak aydınlatmak için bir hekim olarak kendimi görevlendirmiş bulunuyorum.

Hekim paragöz mü?

Böyle bir toplumsal algı yaratılmıştır ancak tamamen yanlıştır. Aslında yirmili yaşların sonuna kadar paranın ne olduğunu en az hekimler bilir. Hatta hiç bilmeyenleri ve hala aile yardımıyla  geçinenler de vardır. Otuz yaşında ortalama bir hekim muhtemelen ilk arabasının taksitlerini ödüyor ve “kuşku ile korku” karışık olarak bir sonraki döner sermaye ödemesinin ne kadar olacağını ve taksitine yetip yetmeyeceğini bekliyordur.

Bu noktada biri çıkıp “ben 32 yaşındayım, üniversite de şu, bu bölüm mezunuyum, işim bile yok” diye bize serzenişte bulunabilir. Aslında zaten serzenişte bulundukları için bu yazıyı yazıyorum. Dostum, ben hekimim. Ne devletim, ne hükümetim ne de avukatım. Ağlama platformu da değilim. Atanamıyorsan ya da para kazanamıyorsan benimle ne alakası var?

Hekimin parayla işi yoktur. Para için hiç kimse hekimliği seçmez. Kanıt mı istiyorsunuz?

Hayatı boyunca girdiği bütün sınavlarda en iyi %3’e giren IQ’ lara sahip insanların amacı yüz kişiden üç-dördünün sahip olabileceği tesadüfi bir zenginlik olamaz ve bu hasbelkader zenginlik için 45-50 yaşına geleceği meslek olan hekimliği seçmez.Yüz kasaptan üçü, yüz avukattan üçü nasıl zenginse, hekimin de bu hakka sahip olduğunu unutmayın.

Bizim maaşlarımızı sürekli ameliyat masasına yatıran toplumumuz ve bürokratlar aşağıdaki soruların yanıtlarına göre, bize bir fiyat biçerse, Sağlık Bakanlığı, YÖK ve biz hekimler hep beraber rahatlarız.

Her gün kaç çocuğunuza menenjit tanısı konulup, hızla tedavi edilip hayata sakatlık, ölüm olmadan döndürüldüğünü biliyor musunuz?

Kaçınıza akut kalp krizi denilip acil müdahale ile hayatınızın geri kalanını daha konforlu ve daha az ölüm korkusuyla yaşamanız sağlanıyor?

Kaçınızın bir kazada paramparça olmuş kemikleri saatler süren ameliyatlar sonrası eski haline getiriliyor?

Biraz daha büyürse birazdan sizi öldürecek bir beyin kanamasının acil tanısı konulup tedavi edilerek kaçınız hayata yeniden merhaba diyorsunuz?

Apandisitiniz patlamadan, akciğeriniz sönmeden müdahale edilip kaçınız tam şifa ile işinizin başına, ailenizin kucağına dönüyorsunuz?

Size çok basit gelen bu hastalıklar için acilden, laboratuardan ameliyat masasına kaç kişi yirmi dört saat hazır kıta bekliyor biliyor musunuz?

Bu soruların cevabı biz hekimler için maddiyat ile ölçülemeyecek değerlerdedir. Bu yüzden hekim aslında para konuşamaz. Çünkü yaptığı işin para karşılığı olmadığını bilir. Bir hastasını kaybettiğinde en yakınını kaybetmiş gibi olur hekim. Hiçbir tıbbi hatası olmasa bile, vicdanın bir köşesinde o hasta sürekli yaşamaya devam eder. Hep bir acaba vardır ve bilimsel gelişmeler arttıkça o acabalar hep devam eder. Yaşayan her hastanızla yaşar, ölen her hastanızla ölmeye devam edersiniz. Tıbben yapabilecek hiçbir şey olmadığını bildiğiniz halde kalbinizde taşıdığınız o “acabalar” sizi hep kemirir.

Toplum inanışına göre, acil tanınız, doğru müdahaleniz veya sekiz saat süren ameliyatınız ya da günlerce süren yoğun bakımınız sonrası tamamen sağlıklı olarak topluma sunduğunuz bireyin aslında sadece “verilmiş sadakası” vardır.  Yaptığınız onca şeyler olmasa da “verilmiş sadaka” zaten onu hayata döndürecektir. Sadakanın  elbette yardımı olabileceğini ama aslında tam da öyle olmadığını bir tek siz bilirsiniz.Tekrar başa dönüyorum. Bunun maddi karşılığı yoktur. Burası en hassas noktadır. İşini yapan mutlu ve maddi yeterliliğe sahip bir hekim bu “hayata döndürme” işinden kendisini besleyen ve bir sonraki hastaya hazırlayan maneviyatı kazanır. Bazıları ise o “sadaka”dan pay biçer kendine. İşte onlar mesleğin yüzsüz paragözleriydi ve isim, isim her hastanede bilinmekteydi. Ama bunları temizlemek yerine bütün hekimleri cezalandırmak yoluna gidilince hepimiz “sadaka” dan beslenen aç gözler gibi sunulduk sizlerin gözüne. Bu “yüzde bir” bile olmayan yüzkaraları yüzünden “paragöz” olarak algı yaratılması sayıları yüz binin üzerindeki namuslu hekim için en büyük hakarettir.

İçinde insan olan her işin akut, öncelikli sorunları vardır. Ancak sadece hekimler akut sorunu, akut olarak çözmek zorundadır. Yargıç davayı 3 yıla yayabilir, polis cinayeti 5 yılda çözebilir ama kalp krizinin acil kapısı-anjiyo odası süresi dakikalarla yarışır. Neden yüksek maaş ödensin? Hekimin senin EKG’ni yorumlayıp senin geleceğinle ilgili hayati bir karar vereceğine inanıyor ve “su saati okuyan memur gibi” bakmadığına inanıyorsan bunu sorgulamayacaksın. 

Ha bu arada, kaçınız su saatini okuyan adama gidip maaşını soruyorsunuz? Sadece merak ettim. Belki de toplum her şeyi sorguluyordur da biz hekimler fazla alınganızdır.

Hekimin seçme şansı olmadığını da biliyormusunuz? Şu an bir özel hastane, Devlette kazandığımızın 2,3 katı maaş teklif etse bile istifa edip, özelde çalışamıyoruz. Çünkü Bakanlık özele gidebilmemiz için kadro vermiyor. Devletten istifa edip, daha iyi ücretle kendi işini yapamayan başka meslek grubu var mı acaba?
Sürekli çıkıp duran yönetmeliklerle yaşam standartlarımızın değiştirilmesi bizi hasta ediyor. Döner sermaye belirsizliklerinden birçok hekim ev kredisinden bile uzak duruyor. Kiralık evimizi, çocuğumuzun okulunu bir sonraki yönetmeliğe kadar seçmiş olma kaygısı ile yaşıyoruz.

Sandığınız kadar rahat değiliz. Lütfen eleştirirken, tartışırken nasıl bir tutsaklık içinde olduğumuzu bilip öyle yazın, konuşun. Hepinize mutlu, sağlıklı günler.

Uzm. Dr. C.A.

Alıntı:medimagazin.com