18 Temmuz 2013 Perşembe

Yabancı Doktora Çağrı: Gel , Türkçe'yi Sonra Öğrenirsin...


Sağlık Bakanlığı'nın 2012 yılında getirdiği düzenleme ile Türkiye'de özel hastanelerde çalışacak yabancı uyruklu hemşireler veya doktorlardan Türkçe bilme zorunluluğu getirilmişti. Başvuruda bulunan yabancı sağlık çalışanlarından dil sınavında B düzeyinde başarılı olmaları isteniyordu. Özel hastaneler Türkçe dil sınavında başarı şartı nedeniyle yabancı doktorların yeterli başvuruda bulunmadığı gerekçesiyle Sağlık Bakanlığı'na başvurdu. Hastanelerin görüşlerini dikkate alan bakanlık bu konuda
esneklik getirdi.

Türkiye’de çalışmak için başvuran yabancı doktor ve hemşirelerde ilk etapta sadece Türkçe bilmeleri istenecek. Bu kişilerden dil sınavı başarı belgesini 1 yıl süre içinde temin etmeleri istenecek. Bir yıl içinde Türkçe dil sınavında başarı olanlar çalışmaya devam edecek.

Sağlık Bakanlığı, 'Yabancı Sağlık Meslek Mensuplarının Türkiye’de Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’ Resmi Gazete'de yayımlandı. 22 Şubat 2012’de çıkarılan ilk yönetmelikte Türkiye'de özel sağlık kuruluşlarında yabancı hekimlerin çalışabilmesi için diploma ve/veya uzmanlık belgelerinin denkliği, ilgili merci tarafından onaylanması ve bakanlıkça tescil edilmesi; Türkçe Dil Sınavı'nda Avrupa Dil Portfolyosu kriterlerine göre (B) veya üzeri seviyede başarılı olmaları gerekiyordu. Yönetmelikte yapılan değişiklikle birlikte yabancı doktorların Türkçe Sınavı'ndan B veya üzeri seviyede başarılı olma kriterinde düzenleme yapıldı.

Maddede yapılan değişiklikle; yabancı doktor, hemşire ve sağlık çalışanlarının görev yapabilmesi için ilk etapta Türkçe bilmesi yeterli. İlk etapta yabancı sağlık çalışanları ilgili merci tarafından diploma ve/veya uzmanlık belgelerinin denkliğinin kabul edildiğini gösterir belgeyi kurumlara sunacak. Bu kişilerden istenen üniversitelerin Türkçe öğretimi uygulama ve araştırma merkezleri tarafından yapılan Türkçe Dil Sınavı'nda Avrupa Dil Portfolyosu kriterlerine göre (B) veya üzeri seviyede başarılı olduğuna dair belge başvuru tarihinden itibaren en geç bir yıl içerisinde temin edilebilecek. Bu süre sonunda belge ibraz edilmemiş ise İl Sağlık Müdürlüğü personel çalışma belgesi iptal edecek. Türkçe eğitim veren öğretim kurumlarından mezun olanlardan bu belge istenmeyecek. Türkiye'de ilk defa meslek icra edecekler, geldikleri ülkenin yetkili makamlarından alacakları ve kanunen mesleğini yapmaya engel halinin bulunmadığını gösterir belgeyi başvuru tarihinden önceki bir yıl içerisinde Türkiye’deki öğretim kurumlarından mezun olanlardan istenmeyecek. Ayrıca bu belge başvuru tarihi itibarıyla beş yıldır Türkiye’de kesintisiz ikamet ettiğini belgeleyenler ve ülkelerindeki olağanüstü hal nedeniyle Türkiye’ye sığınmış olanlardan istenmeyecek.

SURİYELİ SAĞLIK ÇALIŞANLARINDAN MESLEĞİNİ İCRAYA YETKİYİ OLDUĞUNA DAİR BELGE İSTENECEK


Yönetmelikte ayrıca 'Suriye uyruklu sağlık meslek mensuplarının muafiyet durumu'nda da düzenleme yapıldı. Suriye'de yaşanan olaylar sebebiyle Türkiye'de geçici koruma altına alınanlar için Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından kurulan barınma merkezlerinde çalışmak isteyen Suriye uyruklu sağlık meslek mensupları, sadece mesleğini icraya yetkili olduğuna dair belge ibraz edecek. Daha önce bu kişilerden istenen diploma ve/veya uzmanlık belgelerinin denkliği onaylanmış ve bakanlıkça tescilleri yapılması, mesleğini icra etmesine kanunen engel hali bulunmaması, üniversitelerin Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezleri tarafından yapılan Türkçe Dil Sınavı'nda Avrupa Dil Portfolyosu kriterlerine göre (B) veya üzeri seviyede başarılı olması ve hekimler için zorunlu mesleki malî sorumluluk sigortası yaptırma gibi kriterler artık istenmeyecek. Bu kişilerden Türkiye’de çalışma ve ikâmet izni almış olması istenecek.

"DÜZENLEMEYİ BİZ TALEP ETMİŞTİK OLUMLU SONUÇLARI KISA SÜREDE GÖRÜLECEK"

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Genel Başkanı Reşat Bahat, düzenlemenin olumlu olduğunu kaydetti. Eski düzenlemede ABD, Fransa ve İngiltere’den doktor getirileceği zaman önce Türkçe öğrenmeleri istendiğini belirten Bahat, "Bu pek mümkün değildi ve pratikte bir faydası olmuyordu. Ama yabancı doktorlar ve sağlık çalışanları Türkiye’ye gelip iyi çalışma imkanları ve güzel hastaneler, teknolojik alt yapı ve ülkesinde kazandığı paranın daha fazlasını kazanabileceğini gördüğü zaman burada zaten Türkçe öğrenerek kalmak istiyor ve onun içinde emek harcıyor." diye konuştu. Yabancı doktorların özel hastanelerde çalışacağı ve hastalarını memnun etmeleri gerektiğini belirten Bahat, "Hastalarda anlaşamayan bir doktorun şansı olamayacağı için Türkçe öğrenecek. Bu nedenle düzenlemenin olumlu olduğunu düşünüyorum. Sayın Bakanımızdan böyle bir düzenleme talep etmiştik. Bu değişikliğin yapıldığı için çok teşekkür ediyoruz." dedi.

Tıp fakültelerinin bu hızla gitmeleri ile birlikte 2023 yılında sağlıkta personel ihtiyacını karşılayabileceğini belirten Bahat şunları söyledi; “ancak biz 2013 yılındayız. Hekimlerimiz yoruldu. 250 bin doktora ihtiyacımız var. 125 bin doktor sayımız var ama 106 bini aktif. Bunları son 10 yıldır 2-3 katı çalıştırıyoruz. Hepsi gerildi yoruldu. Bunları rahatlatmak lazım. Hekim bulmakta zorlanıyoruz. Vatandaşların talebi de çok ciddi. Bu talebi karşılamak için hekime ihtiyacımız var."

Alıntı: Bugün

MÜEZZİNOĞLU: ACİLDE NÖBET SIKINTISINI AİLE HEKİMLERİYLE AŞACAĞIZ


AK Parti Muğla Milletvekilleri Yüksel Özden ve Ali Boğa ile Marmaris Devlet Hastanesini ziyaret eden Müezzinoğlu, acil servis, poliklinik ve servisleri ziyaret ettikten sonra başhekim Tolga Çakmak'tan hastanenin fiziki durumu hakkında bilgi aldı. .

Gazetecilerin zaman zaman gündeme gelen sağlık çalışanlarına yönelik şiddet konusundaki sorusu üzerine Müezzinoğlu, şiddetin önlenmesinde öncelikle kamuoyu bilincine ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"En çok ihtiyacımız olan doktor ve hemşirelere kendi evladımız gibi sahip çıkmamız gerekiyor. Biraz sonra evladımızı o hekime veya hemşireye teslim etmek zorunda kalacağız. Herkesin sağlık çalışanlarına kendi kardeşi ve çocuğu gibi bakması gerekir. Hastanelerde yüzlerce hasta yakını var, sağlık çalışanlarına yönelik bir olumsuz davranış gördüklerinde bu kişilere ters bir şekilde baksalar, 'Ne oluyor kardeşim' diye sorsalar birçok hadise önlenmiş olur. Sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlara yönelik cezai muahedeyi yeni torba kanununda çıkartacağız."

Hekimlerin ve hemşirelerin bayram, hafta sonu demeden kesintisiz bir şekilde gece gündüz hizmet verdiğine işaret eden Müezzinoğlu, sağlık çalışanlarının da yorulabileceğini, her zaman istenilen derecede güler yüz gösteremeyebileceğini söyledi.

Acillerdeki doktor eksikliği sorununa da değinen Müezzinoğlu, aile hekimlerinin de artık acilde nöbet tutacakları için bu sorunun çözeceğini, Meclis açıldığında acildeki doktorların nöbet koşullarını düzeltecek çalışmalar yapacaklarını kaydetti.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "10 yıl önce bir hasta ortalama 10 gün yatarken, şimdi insanlar aynı hastalıktan 3 veya 4 gün yatıyor. Kamuoyunun kaç yataklı hastane olacağından ziyade, hangi teknolojik altyapıya sahip olduğu ve poliklinik sayısıyla ilgilenmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum" dedi.

Hastane çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Müezzinoğlu, Muğla ziyaret programı kapsamında ilk olarak Marmaris'e uğradıklarını belirterek, ilçeye yeni bir devlet hastanesi yapılacağı müjdesini verdi.

Hastanelerde yatak sayısından daha ziyade hekim, tıbbi donanım ve teknolojik altyapının önem kazandığını ifade eden Müezzinoğlu, "Çünkü 10 yıl önce bir hasta ortalama 10 gün yatarken, şimdi insanlar aynı hastalıktan 3 veya 4 gün yatıyor. Kamuoyunun kaç yataklı hastane olacağından ziyade, hangi teknolojik altyapıya sahip olduğu ve poliklinik sayısıyla ilgilenmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Örneğin, şu anda Muğla bölgesindeki hastanelerin yatak doluluk oranı yüzde 70 civarında. Bu, gelecekte daha da düşecek. Çünkü artık tedavi süreleri kısalıyor" diye konuştu.

Kıyı kesimlerinde yapılacak yeni hastanelerin sağlık turizmi açısından da çok faydalı olacağına işaret eden Müezzinoğlu, yabancılara dil konusunda yardımcı olacak her türlü çözümleri ürettiklerini anlattı. Marmaris Devlet Hastanesi ziyareti sırasında İngilizce, Almanca, Rusça bilen hastane tercümanıyla karşılaştığını dile getiren Müezzinoğlu, bu tür personel sayısını daha da arttıracaklarını bildirdi.

Alıntı:medimagzin.com

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Hekimlik İnsanlıktır!...


Ankara Emniyet Müdürlüğü Gezi Olayları nedeniyleTürk Tabipleri Birliği (TTB) ve Ankara Tabip Odası’nın (ATO) da içinde bulunduğu emek ve meslek örgütlerini suçlayan bir fezlekeye imza attı.

Bu süreçte bu ülkenin hekimleri bütün dünyanın gözünün önünde savaşta dahi rastlanmayacak muamelelere tabi tutuldular. Sağlık hizmeti sunarken, insanlara yardım ederken kimyasal gazlı saldırılara uğradılar, göz altına alındılar, günlerce polis denetiminde tutuldular. Üzerine Sağlık Bakanlığı’nın bizzat Bakan’ın ağzından tehditlerine uğradılar, hekimlik için, insanlık için yaptıkları hukuk dışı ilan edildi.

Şimdi de sıra Emniyet Teşkilatı’na gelmiş görünüyor.

Hazırlanan Emniyet Fezleke’sinde TTB ve ATO “hükümet muhalifi sivil toplum örgütleri” olarak ilan ediliyor ve “eylemci gruplara kamuoyu desteği sağlamakla, Yargı ve Ankara Emniyet Teşkilatı üzerinde psikolojik baskı oluşturmakla” suçlanıyorlar. Daha da ilginci eylemcileri “Polis tarafından yapıldığı iddia edilen orantısız güç kullanımı ile ilgili, savcılığa bireysel olarak suç duyurusu yapılması yönünde teşvik etmişlerdir” deniyor.

Ne kadar acı! Tüm dünyanın gözü önünde uygulanan şiddeti “iddia edilen” olarak değerlendirip bizleri bir yandan kategorize ediyor bir yandan da mağdurları suç duyurusunda bulunmaya teşvik etmekle suçluyorlar.

Aslında her şey ortada görünüyor, “biz istediğimiz gibi şiddet uygularız, kafanızı kırarız, gözünüzü çıkarırız, siz hak arayamazsınız” diyorlar. Yoksa hekimleri mağdurları suç duyurusunda bulunmaya teşvik etmekle suçlamanın başka ne anlamı olabilir?

Bize yönelik ithamların tümünü bir yana bırakalım.

Bütün dünya gördü, Türkiye’de hekimlerin ne yaptığını anladı. TTB’yi anladı, tabip odalarını anladı, tüm dünyadan destek yağdı.

Siz anlayamadınız, ya da anlamak işinize gelmiyor. Emniyet Teşkilatı da ve ne yazık ki Sağlık Bakanlığı da hekimleri, sağlık çalışanlarını, tıp öğrencilerini anlayamadı.

Hekimlik yardıma ihtiyacı olanların yardımına koşulsuz koşmaktır.

Hekimlik insanlıktır.

Hekimler insanlar ölmesin, yaralanmasın, hastalanmasın diye uğraşır. Yardıma ihtiyacı olanın da polis mi, gösterici mi, hangi ırktandır, hangi dinden veya mezheptendir, cinsiyeti nedir bakmaz, sadece koşar yardım eder.

Yazık, anlayamadınız!

Türk Tabipleri Birliği

Merkez Konseyi

Alıntı: ttb.org.tr

Torba Yasa''ya Hekim Tepkisi: Ben Zaten Tavukçuluk Yapmayı Düşünüyordum...


Olacakları yazayım:

Kabul edenler,

Kabul etmeyenler,

Kabul edilmiştir!

Torba yasa hakkındaki “x partinin” “karşıt” görüşünü okuyorum…

Kabul edenler,

Kabul etmeyenler,

Kabul edilmemiştir!

Benim takıldığım nokta inanın bu değil!

Kısa yazacağım:

1- Yeni mezun hekimlere mecburi hizmet çıkarken, “biz de gittik” diyerek ses çıkarmayan “bazı değerli hocalarımız”; aynı uygulama kendilerine rotasyon şeklinde geldiğinde; ertesi sabah ilk uçakla Ankara’ya gittiler mi gitmediler mi?

2- 14 Mart’ta “müjde müjde” diye yer gök yerinden oynadığı sırada; hocalar hariç herkesin “mesai sonrası” çalışma hakkı kısıtlanırken; kendilerini kurtaran ve bunu haklı bulan “bazı hocalarımız” sustular mı susmadılar mı?

3- Genç hekimlerin birçok sorununa ses çıkarmayan, umursamayan ve hatta oralı bile olmayan “bazı uzmanlık dernekleri”; son bir hafta içinde “bazı hocalarımız” için olağanüstü bir gayretle bir araya geldiler mi gelmediler mi?

Dedim ya takıldığım nokta “torba yasa” değil!

Takıldığım nokta tababetin,

“senin hırsızın, benim hırsızım” noktasından ileri gidememiş olması!
Kaliteli, onurlu, demokrat ve özgürlükçü hocalarımı tenzih ederim.

Onlar ki,

torba yasaya da susmazlar, genç hekimlerin sorunlarına da!

Onlar ki,

zaten takdiri ve teşekkürü her zaman hak ederler!

Ya size ne demeli?

Günü kurtaran “bazı hocalar” ?

Ne oldu?

Cep mi delindi?

Birazdan her zamanki gibi bir mesaj gelecek:

Özgür seni akademisyen yapmayacaklar!

Sorun değil,

ben zaten tavukçuluk yapmayı düşünüyorum!

Onda ne de olsa,

hem daha çok para,

hem daha çok huzur var!


Uz.Dr.Özgür NİFLİOĞLU

asistanhekim.org kurucusu

Alıntı:http://www.drozgurniflioglu.com/2013/06/29/torba-yasa/

''Torba Yasa''ya Türk Tabipler Birliği Tepkisi...


Hasta hekim ilişkisi zorlu bir ilişkidir; bir tarafta korkmuş, ağrılı, telaşlı, sıkıntıda bir kişi, diğer tarafta yorgun, bıkkın bile olsa her zaman “hatasız” bir görev yaparken hastaya kötü haber vermesi, acı ilaç önermesi, yasaklar koyması gerekebilen bir hekim. Bütün bu zorluklara rağmen bu ilişki büyük çoğunlukla çok iyi gider; neden biliyor musunuz? Güven ve saygı. Sağlık sistemi için en büyük tehlike hasta hekim arasındaki bu esas değerlerin zayıflaması ve bozulmasıdır. Bu önümüzdeki günlerde yasalaştırılması beklenen iki torba yasa ile şiddetle tehdit altındadır.

HEKİMİN HASTA SIRRINI SAKLAMASINA OLANAK KALMAYACAKTIR!


Hastalara ait tıbbi kayıtlar SGK ve Sağlık Bakanlığı veri tabanlarında toplanmaktadır. Bu veri toplanmasında kişinin ve muayenenin özellikleri, hastanın onamı dikkate alınmamakta, cinsel sorunlar, psikiyatrik durumlar ve hastanede olan her şeyin detaylı olarak bildirilmesi istenmektedir. Ayrıca bu verinin satılması, başka kurumlarla paylaşılması söz konusudur. Şimdi torba yasa ile muayenehanelerden de detaylı ve istisnasız veri gönderilmesi mecburi hale getirilmek, bunun için kurumların ve hekimlerin ödeme yapması istenmektedir. İstisnasız her türlü verinin, hastanın onamı ve durum hassasiyeti dikkate alınmadan, resmi ve özel sağlık hizmeti ayırımı yapılmadan toplanması, hekimin buna memur edilmesi, bir de üzerine ücret ödemesi istenmesi kabul edilemez, sağlık hizmetlerine darbe vurması kaçınılmazdır. Hastaların sisteme ve hekime güvenememelerine, sağlık hizmetlerine başvurmamalarına, hasta ve hekimin resmiyeti olmayan, kayıt dışı yollarda çözüm aramalarına neden olacaktır.

SİZİ BUNA ENGEL OLMAYA ÇAĞIRIYORUZ.

HEKİMİN MESLEĞİNİ İCRA ETME HAKKI VE HATTA NEREDE YAŞAYACAĞI İLGİLİ KARAR SİYASİ OTORİTENİN YETKİSİNE BIRAKILACAKTIR!


Hekimi meslekten men etme yetkisi Sağlık Bakanlığı’na verilmek istenmektedir, hekimin ruhsatsız verdiği her tıbbi hizmet hapis ve ağır para cezaları ile cezalandırılmak istenmektedir; hekim olmayan kişilerin tıbbi hizmet vermesi kanun ile yasaklanmış ve Sağlık Bakanlığı’nın ülkedeki sağlık hizmetleri ile ilgili her türlü kontrol ve ceza yetkisi var iken meslekten men gibi tarafsız, profesyonel örgütlerde olması gereken bir yetkinin siyasi güce verilmeye çalışılması, hekimin devlete veya bir “patrona” vermediği her türlü hizmeti (gönüllü hizmetler, yerel hizmetler dahil) için ağır cezalar getirilmek istenmesi kabul edilemez. Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetlerindeki ihtiyacı, sağlık kurumlarının durumunu dikkate alarak acil hizmetleri düzenlemekte, bununla ilgili ekipler ve ortamlar hazırlamaktadır; hekimin görevi, çalışma yeri, hizmet koşulları dikkate alınmadan ikamet yeri ile ilgili kısıtlama getirilmesinin istenmesi anlaşılamamaktadır.

SİZİ BUNA ENGEL OLMAYA ÇAĞIRIYORUZ.

Torba yasalardaki sıkıntılar bunlarla sınırlı da değil. Hekimler arasında “yurt dışına gitmiş” “yurt dışına gitmemiş” gibi bir ikilik yaratılmakta mecburi hizmette ayrı muameleye tabii tutulmaları uygulaması getirilmek istenmektedir. Yurt dışına gitmemiş hekimlerin emeği, hayatı diğerlerinden daha mı değersizdir? Sözleşmeli öğretim üyesi çalıştırılmak istenmektedir; zaten çok zor durumda olan akademik çevrelerin sözleşmeli personel ile tüm akademik özelliklerini kaybetmesi eğitim, bilim ve ülke için sonuçları çok kötü olacaktır. Muayenehanesini bırakmayan hekimlerin üniversiteler ile ilişkisi kesilmek istenmektedir; üniversitelerin bu hekimleri kaybetmesi yerine daha adil, daha verimli bir çözüm bulunmalıdır. Üniversite hastanelerinde mesaiden sonra vatandaştan ek ödeme alınarak hizmet verilmesi istenmektedir; hem üniversite çalışanlarının hem halkın kötüye kullanılmasına yol açacaktır.

SİZİ BUNLARA ENGEL OLMAYA ÇAĞIRIYORUZ.

Çağrımız bu torba yasaların yasalaşmasının engellenmesi, sonrasında da hasta haklarının, sağlık hizmetlerinin ve hekim çalışma şartlarının dikkate alınarak bu düzenlemelerin tekrar gözden geçirilmesidir.


Saygılarımızla,












Türkiye Psikiyatri Derneği ve Türk Tabipleri Birliği

Destekleyen Uzmanlık Dernekleri (Alfabetik Sırayla)

Çocuk Romatoloji Derneği

Pediatrik Üroloji Derneği

Şizofreni Dernekleri Federasyonu

Türk Algoloji (Ağrı) Derneği

Türk Androloji Derneği

Türk Biyokimya Derneği

Türk Cerrahi Derneği

Türk Dermatoloji Derneği

Türk Gastroentroloji Derneği

Türk Histoloji ve Embriyoloji Derneği

Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği

Türk Kardiyoloji Derneği

Türk Klinik Biyokimya Derneği

Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Infeksiyon Hastalıkları Derneği

Türk Nöroloji Derneği

Türk Oftalmoloji Derneği

Türk Omurga Derneği

Türk Pediatri Kurumu Derneği

Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği

Türk Tıbbi Onkoloji Derneği

Türk Yoğun Bakım Derneği

Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği

Türkiye Çocuk Cerrahisi Derneği

Türkiye Çocuk Nörolojisi Derneği

Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği

Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzman Hekimleri Derneği

Türkiye Romatoloji Araştırma ve Eğitim Derneği

Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği

Ürolojik Cerrahi Derneği

Alıntı: ttb.org.tr

Hekime “Başbakanın size yaptığı az bile daha kötüsünü hak ediyorsun” beyanına hakaretten ceza!


İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çocuğunun muayenesi için sırada fazla beklediğini iddia eden hasta yakınının, hekimin odasına girerek “Ne biçim doktorsunuz, neden bizi bekletiyorsunuz, başbakanın doktorlara yaptığı az bile daha kötüsünü hak ediyorsunuz.” diyerek görevli hekime hakaret etmesi üzerine, hasta yakını hakkında İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2012/386 E 2013/802 K sayılı dosyası ile yapılan yargılama sonucunda, Mahkemece sanığın görevli hekime beyanlarının TCK 125/1-3-a maddesi kapsamına girdiği gerekçesiyle sanığı 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Sanık hakkında 5 yıl süre ile denetim süresine tabi tutulmasına karar verilmiştir.

Saygılarımızla

İZMİR TABİP ODASI

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Gezi Parkı Raporu


İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) Gezi Parkı raporunda, revirlerde çalışan kadın sağlık görevlilerinin polis tarafından cinsel tacize maruz kaldığı, İzmir'de bir öğretmenin kaçırılıp dövüldüğü bilgisine yer verildi.

İsmail Saymaz'ın radikal.com.tr'de yer alan haberine göre, İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Gezi Parkı sürecinde kendisine bağlı tedavi merkezlerine başvuran 169 yurttaştan elde ettiği bulguları raporlaştırdı. Rapora göre 159’u gaza maruz kalmış, 87’sinin doğrudan vücuduna biber gazı fişeği atılmış. Bunlardan 48’sinde kafa travması, kafa kemiği, göz çevresi kemiği ve burun kırığı ve görme kaybı var. Beş kişide plastik mermi yarası görülürken, 26’sı değişik biçimlerde dövülmüş. Revirlerde çalışan kadın sağlık görevlilerinin polis tarafından cinsel tacize maruz kaldığı, İzmir'de bir öğretmenin kaçırılıp dövüldüğü bilgisine yer veriliyor. Bu arada, Türkiye’ye gelen Avrupa İşkence İzlemeyi Önleme Komitesi’nin TİHV yetkileleriyle gündem dışı görüşme yaparak, Gezi Parkı’ndaki müdahaleler hakkında bilgi aldı. Komite, Türkiye ile ilgili sert rapor yayınlayabilir. Gezi Parkı gösterileri sırasında, 31 Mayıs-24 Haziran tarihleri arasında polis şiddetine maruz kalan 169 kişi tedavi ve rehabilitasyon için TİHV merkezlerine başvurdu. Halen tedavileri devam eden mağdurlardan edinilen bulgulara göre hazırlanan raporda, şu sonuçlara ulaşıldı:

-87 kişi kapsülle yaralandı.

-159 kişi göz yaşartıcı kimyasala maruz kaldı. Başlıca yakınmalar şöyle: gözde kızarıklık, batma hissi, görme bulanıklığı, geçici görme kaybı, geçici işitme kaybı, nefes darlığı, astım krizi, solunum durması, yığılma, bilinç bulanıklığı-kaybı, konsantrasyon bozukluğu, tansiyon yüksekliği, kalp atımında yavaşlama, deride yanık...

-Kolluk güçleri göz yaşartıcı kimyasalları göstericileri doğrudan, bilhassa baş bölgesini hedef alarak ateşledi. TİHV’e başvuran kişiler bu durumu, “Yanımdan hızla bir şey geçtiğini fark ettiğimde ‘Akrep’ adlı aracın üzerindeki polise baktım, gaz bombasını bana attığını gördüm. İkinci kapsül başımın üzerinden geçti. Üçüncü bacağıma çarptı” diye anlattı. * 169 kişiden 87‘sinde gaz kapsülünün çarpmasının etkisiyle yumuşak doku travmaları ve ekimoz oluştu. Bunlardan 17’sinde kafa travması, dördünde kafa kemiği kırığı, 14’ünde göz travması, yedisinde gözde kemik kırığı, ikisinde ayrıca burun kırığı, altısında görme kaybı, dördünde el ve kolda kırık, birer kişide ayak ve kaburga kırığı, iki kişide de diş kırığı saptandı.

-15’inde tazyikli suyun çarpmasıyla havalanıp yere çarpmalar, savrulmalar, yere düşmeler ve sürüklenmeler görüldü. Direk basınç etkisiyle özellikle saçlı deride kesiler, deri altı kanamalar oldu.

-Beş kişide plastik mermi yaralanması ile uyumlu olduğu düşünülen yumuşak doku yaralanması tespit edildi.

-26 kişi yakalama ve gözaltı işlemleri sırasında, kaçarken ya da kıstırıldıkları sırada tekme, tokat, yumruk, kalkan, cop, sopa, çivili sopa, demir çubuk gibi araçların kullanılması sonucu travma ve kırıklar saptandı.

-49 kişide akut stres bozukluğu, 10’unda eşik altı akut stres bozukluğu, üçünde depresyon, bir kişide eşik altı stres bozukluğu görüldü.

DOKTORLARA TACİZ

-Revirlerdeki sağlık çalışanlarına ve revirlere malzeme taşıyan insanlara kadar cinsel taciz olduğu bildirildi. Üniversite hastanesi Adli Tıp Polikliniği’ne başvuran üniversite öğrencisi; İstanbul ’da Taksim revirine tıbbi malzeme taşırken polisler tarafından sıkıştırılarak tacize uğradığını anlattı. Cinsel taciz özellikle resmi olmayan gözaltılarda ve yakalama işlemleri sırasında gerçekleşti.

-İzmir’de 5 Haziran’da öğretmen Mehmet Tanrıverdi, akşam 20.30 sıralarında Alsancak’ta 35 KEH 20 plakalı oto içerisine sivil polislerce zorla, kafasına vurularak kaçırıldı ve kendisine işkence yapıldı. Araba içerisinde başlayan işkence daha sonra Bornova civarında dağlık arazide devam etmiştir. Tanrıverdi, kabadayağın yanı sıra, silah kabzasıyla vurma ve dayak, silah namlusunu başa dayayarak ölümle tehdit etme, küfür, hakaret gibi işkence uygulamalarına maruz kaldı. İlerleyen saatlerde serbest bırakılan Mehmet Tanrıverdi daha sonra hastaneye giderek rapor almıştır.

-Ankara ’daki sivil sağlık görevlileri de dövüldü. 2 Haziran’da Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde görevli bir doktor TİHV ekibine şunları anlattı: “Gece 23:.0 civarında polis dışarıdan revirin içine gaz bombası atmaya başlamış. Bir süre bekleyip içeriye girmişler. Bu arada gaza dayanamayarak dışarı çıkan sağlık çalışanları polisin iki taraflı dizilerek oluşturduğu koridordan coplarla dövülerek geçebilmişler. İçeride kalanlar da zorla dışarı çıkarılmışlar. Herkesi dışarı çıkardıktan sonra içerideki malzemeleri parçalamışlar.”

Alıntı:Radikal.com.tr

İzmir Barosu: İzmir'deki ''Gezi'' gözaltıları keyfi..


Gezi Parkı protestolarının gölgesinde İzmir’de düzenlenen sosyal medya operasyonuyla ilgili şok bir iddia geldi.

İzmir Barosu düzenlediği basın toplantısında 38 kişinin 36 saat gözaltında tutulduğu operasyonda herhangi bir mahkeme ve savcılık kararı bulunmadığını açıkladı.

Başkan Sema Pekdaş, Baro Yönetim Kurulu üyeleri ve avukatlar ile İzmir Adliyesi Baro Birimi'nde basın toplantısı yaptı. Sema Pekdaş, Gezi Parkı olayları sürecinde sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan ve kamuoyunda 'Twitter gözaltıları' olarak bilinen operasyonunun ilk olarak İzmir’de gerçekleştirildiğini hatırlattı.

Pekdaş, siyasal iktidarın medya üzerindeki baskısının sosyal medya ile kırıldığını, medyanın gerçekleri görmezden gelmesi ve yalan haber üretmesinin önüne sosyal medya ile geçildiğini, gerçeklerin öğrenilmesinin yolunun açıldığını ifade etti. Pekdaş, "Geçtiğimiz ay, bir taraftan Twitter mesajları gerekçe gösterilerek insanlar, gençler gözaltına alınmış, korkunun egemen olması amaçlanmış, diğer taraftan da sosyal medya üzerinden haberleşmenin engellenmesine yönelik idari tasarruflar ve yasal düzenlemeler için düğmeye basılmıştır" dedi.

İZİN ALINMADI

Pekdaş, bu süreçte siyasal iktidar yetkililerinin sürekli olarak Twitter’ın yasal zemini olmadığını, baş belası olduğunu belirterek sosyal medyaya göz açtırılmayacağı tehdidinde bulunduğunu savundu. Pekdaş, "Ancak bilinmelidir ki bu tür sansür yasalar ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun merkezi filtresi gibi düzenlemeler anayasaya ve bu konudaki uluslararası sözleşmelere aykırı olacaktır" diye konuştu. Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memurlarının, bir mahkeme kararı olmaksızın bazı kişilerin Twitter ve Facebook hesaplarına girdiklerini, mesajlarını incelediklerini ve kaydettiklerini dile getiren Pekdaş, bir mahkeme kararı veya savcılık talimatı olmaksızın, yasal bir tespit yapılmaksızın varsayımlarla insanların gözaltına alındıklarını söyledi.

BARONUN TELEFONUNU YAZDI DİYE GÖZALTINA ALINDI

Twitter gözaltıları olarak adlandırılan soruşturmada müdafii olarak görev yapan avukatların dosyada bulunan belgeler üzerinde yaptıkları incelemelerden ulaştıkları sonuçların vahim olduğunu kaydeden Pekdaş, "En dikkat çekici gözaltı sebebi, 'İzmir Barosu'nun telefon numarası şudur, gözaltına alınmanız halinde avukat isteyiniz, avukatınız olmadan konuşmayınız' şeklindeki hukuki hakkın hatırlatılan tweet oldu. Diğer tweeetler de 'şurada yangın var, burada polis şiddeti var, oralara gitmeyin' şeklindeki uyarılardı” dedi.

Pekdaş, kolluk görevlileri tarafından tutulan tespit tutanağında "Müdürlüğümüz görevlileri tarafından sanal alemde ve özellikle sosyal medyada yapılan kontrollerde" ibaresinin yer aldığını, bu cümlenin herkesi dehşete düşürdüğünü vurguladı. Pekdaş, "Bu cümle her şeyi anlatmaya yeter niteliktedir. Sadece gözaltına alınanlar değil, tüm toplum özgürlüklerini kullanmak konusunda korku ve tehdit altına alınmaktadır. Bu kabul edilemez" şeklinde konuştu.

TBMM'YE SUNULAN TASARI SANSÜRÜ GENİŞLETECEK

TBMM’ye sunulan '10'uncu Kalkınma Planı'nın sosyal medya ve internetin aile üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik tedbirlerin alınmasının hedeflenmesi sosyal medyaya yapılmak istenen sansürün sinyali niteliğinde olduğunu belirten Sema Pekdaş, '2937 Sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı' çalışmasının da muhtemel iç tehditlere karşı MİT’e operasyon yetkisi verileceğini ve bu operasyonu mahkemelerden izin almadan yapabileceğini savundu.

Pekdaş, bu taslağın tasarı haline gelmesi bile hiçbir yurttaşın hukuki güvenliğinin olamayacağı ve ortadan kalkacağı anlamına geldiğini söyledi.


Alıntı:egedesonsöz.com

Özel hastanelerden geciken itiraf...


Özel hastanelerden sağlık sistemine dair acı itiraflar geldi. Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Başkanı Dr. Reşat Bahat, özel hastanelerin mevcut haliyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bahat, rekabetten kaynaklanan nedenlerle bazı özel hastanelerin hastadan yüzde 90 fark ücreti alma hakkını kullanamadığını kaydetti.

Bugün gazetesinin haberine göre; özel hastanelere gelen bir hastanın sadece muayene yapılsa sorun yaşanmayacağını belirten Bahat, "Örneğin bir gebe. O gebe kadın aynı zamanda karaciğer ve böbrek hastasıysa herbir muayenesinde benim 150-200 liralık tahlil istemem gerekiyor. Siz bunu 25-30 liralık farkın içerisine koyamazsınız. Benim de ayakta kalmam lazım" diye konuştu.

GERÇEK HASTA ORTADA DOLAŞIYOR

Dr. Bahat, "O hastaya o hizmeti sunamayacağım için kurum olarak bu tür hastaları mümkün olduğu kadar üniversitelere pay etmeliyim. Artık hasta seçmeye başladık. Daha doğrusu sağlamları muayene ediyoruz. Mevcut kurallar için ayakta kalabilmem için bunu yapmak zorundayım. Gerçek hastaların ortalıkta dolaşmaya başladığı bir sistem oluştu" diye konuştu.

ÜNİVERSİTE HASTANELERİ ZARARDA

Kamu hastanelerinin de tek başına bu problemi çözemez hale geldiğine vurgu yapan Bahat, üniversite hastanelerinin neredeyse tamamının zarar ettiğini aktardı. Bahat, "Çünkü hastalar çok yoğunluklu problemi olan hastalar. O hastalara üniversite hastaneleri sahip çıkabildiği kadar çıkıyor" dedi.

ÖZELLERE YAPILAN ELEŞTİRİ HAKSIZ

Dr. Reşat Bahat, "Herkes bize 'sağlık için Türkiye özel sektöre çok para harcıyor' diyor. Türkiye'de özel sektör sağlık hizmeti olarak yıllık devletten 6.8 milyar lira alıyor. Bu para sosyal güvenlik bütçesinin sadece yüzde 4,5'ini oluşturuyor. Özel sektör 92 milyon hastaya bakıyor. Sosyal güvenliğe sunulan hizmetin yüzde 30'unu sunuyor. 200 bin kişi istihdam ediyor. Paranın hemen hemen yarısını prim ve vergi olarak devlete geri ödüyor" dedi.

HİZMETİ CEZALANDIRAN SİSTEM

"Nitelikli hizmeti cezalandıran bir sistem koymamamız lazım" diyen Dr. Reşat Bahat, herkesin aynı ücreti almasını kimsenin isteyemeyeceğine vurgu yaptı. Bahat şöyle devam etti: "Her hastalık için ortalama bir fiyat belirleyemeyiz. Yani ortalamalarla veya paketlerle bu işi çok uzun vadede çözmemiz mümkün değil. Belki bu işin hesaplamasını kolaylaştırabiliriz."

10 YIL SONRA KİŞİ BAŞI 2 BİN DOLAR HARCANACAK

Sağlığın dünyadaki en masraflı işlerden biri olduğunu ifade eden Bahat, "Şimdi kişi başı 950 dolar olan sağlık harcaması 10 yıl sonra kişi başı 2 bin dolara çıkacak. 10 yıl sonraki nüfusumuz 85 milyon olacak. Bu şu demektir: Devlet 10 yıl sonra bu iş için 170 milyar dolar yıllık para bulmak zorunda. Torunlarımıza borçsuz bir ülke bırakmak istiyorsak kaynaklarımızı çarçur etmemeliyiz" dedi.

Alıntı. egedsonsöz.com

Twitter ile alkol , radar kontrolünden kaçıyorlar...


Twitter hesabı bulunan bazı trafik polislerinin, uygulama olmayan noktalarda da uygulama varmış gibi tweet attığı ve sürücülerin sürekli olarak trafik kurallarına uymalarının sağlandığı ortaya çıktı. Bir emniyet yetkilisi, amaçlarının ceza yazmaktan öte, özellikle kör noktalarda meydana gelen kazalarda ölüm ve yaralamaları en aza indirmek olduğunu kaydetti.

Teknolojinin gelişmesiyle günlük hayatta daha etkin hale gelen sosyal medya, bir çok kolaylık sağlarken, zaman zaman da bazı kurumları zor durumda bırakıyor. En büyük etkiyi İstanbul Taksim'deki Gezi Parkı olaylarının hızla yayılmasında gösteren sosyal medyayı kullananlar farklı girişimlerle şaşırtmaya devam ediyor. Geçen Nisan ayında Twitter'da oluşturulan ve takipçi sayısı 11 bine ulaşan 'İzmir çevirme radar' başlıklı hesapla, İzmir'deki trafik polislerinin uygulama noktaları ve radar bölgeleri paylaşılmaya başlandı. Takipçi sayısı hızla artan hesabı fark eden polis yetkilileri de farklı önlem aldı.

SAHTE UYGULAMA NOKTALARI


Twitter'ı kullanan bazı trafik polisleri, söz konusu hesabı takip edip, zaman zaman uygulama olmadığı halde uygulama varmış gibi nokta belirtip sürücülerin önlem almasını sağlamaya başladı. Bir emniyet yetkilisi amaçlarının sürücülere ceza yağdırmak olmadığını ifade edip, özellikle kör noktalarda meydana gelen ölümlü ve yaralamalı trafik kazalarını en aza indirmek olduğunu kaydetti.

SÜRÜCÜLER DAHA DİKKATLİ OLUYOR

Twitter'daki hesabı kendilerinin de takip ettiğini belirten yetkili, sürücülerin birbirlerini uyarmasında bir sakınca görmediklerini aksine bu durumun sürücülerin daha dikkatli olmalarını sağladığını dile getirdi. Hesabı takip eden sürücülerin her an uygulama noktasıyla karşılaşabileceklerini düşünüp, kemerle kask kullanımı ve sınır limiti kurallarına uyma ihtiyacı duyduklarını bildiren yetkili, bir süre sonra sürücülerin alışkanlık haline getirip kurallara her zaman uyar hale geldiğini ve sürüşün daha kaliteli yapıldığının altını çizdi. Hesabı takip eden bazı kullanıcılar ise güzergah hakkında anlık bilgi isteyerek trafik yoğunluğuna göre hareket ediyor.

Alıntı: egedesonsöz.com