24 Eylül 2013 Salı

Resen atamaya maruz kalanlara sevindirici karar...

Türkiye'nin dört bir yanında görev yapan sağlık çalışanları 21 Aralık’ta yapılan atamalarla şaşkına dönmüştü. Sağlık müdürlükleri, halk sağlığı müdürlüklerinde görev yapan yaklaşık 7 bin ebe, hemşire, sağlık memuru, tıbbi sekreter iş yerlerine gittiklerinde kötü bir sürprizle karşılaşmıştı. Kendilerine sorulmaksızın, bir gecede yıllarca çalıştıkları görev yerlerinden alındıklarını öğrenen çalışanlar, 'kıyametin kopuşu bu olsa gerek' yorumu yapmışlardı.

 Türk Sağlık-Sen, çalışanların haberi olmadan yapılan bu atamalara karşı sendika üyelerinin dava açmaları için hukuki destek vermişti. Çorum’da açılan dava sonucu İdare Mahkemesi, İl Devir Komisyonu teklif listesinde söz konusu hemşirenin ismi olmadığı halde tayinin yapıldığına dikkat çekilerek, “İl devir komisyonu teklif listesinde davacının ismine yer verilmediği, bu anlamda KHK hükümleri ve bakanlık emirleri ile amaçlanan sağlık personelinin il bazında dengeli dağılımını sağlama ilkesine aykırı uygulama yapıldığı görülmekle dava konusu işlemin hukuka uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır” denildi.

KADROSU HASTANEDE, KENDİSİ TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZİNDE

Mahkeme kararında ayrıca, davacının hastaneye re’sen atanmasına karşın; ihtiyaç nedeniyle toplum sağlığı merkezinde çalıştırmaya devam edildiğine dikkat çekerek, re’sen atamanın sebep unsuru yönünden de hukuka aykırı işlem olduğu vurgulandı.

Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci “Bir gecede binlerce sağlık çalışanını yıllardır çalıştıkları kurumdan haberleri bile olmadan tayin etmişlerdi. Mağdur olan üyelerimize hukuki destek sağlayarak dava açmalarına yardımcı olduk. Sonuçta mahkeme kararıyla da bu tayinlerin  hukuka uygun olmadığı ortaya çıkmış oldu. Tayinleri çıkarılan çalışanlar için emsal bir karardır. İdareler bu tür keyfi uygulamalardan artık vazgeçmelidirler” dedi.

Sağlık çalışanlarının tayin şoku, 21 Aralık’ta Hürriyet tarafından “7 Bin Sağlıkçıya Kıyamet Şoku” başlığıyla duyurulmuştu.

Alıntı:Hurriyet.com.tr

4 Eylül 2013 Çarşamba

Yorumsuz:Niğde'deki çocuk gelinler...


Niğde’ye 60 kilometre uzaklıkta bulunan Dündarlı kasabasında, ilkokul çağında nişanlandırılan kız çocukları, 11-14 yaş arasında evlendiriliyor. Niğde’de çocuk yaşta evliliklerin Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu belirten Sosyolog Bülent Kara, pilot bölge seçilen Bor ilçesinde çocuk yaşta evliliklerle mücadele için başlatılan projenin, İl Sağlık Müdürlüğü’nün desteğini çekmesiyle askıya alındığını söyledi. Uzmanlar, çocuk gelin vakalarının son yıllarda Niğde merkeze doğru yayıldığı, devlet yetkililerin bu duruma göz yumduğu konusunda uyardı. Milliyet’in Dündarlı’da konuştuğu kadınlar da şikayetçi; “Bassınlar cezayı bakalım bir daha oluyor mu?”

Niğde Devlet Hastanesi yetkilileri, Niğde’nin Dündarlı kasabasında gebe takip uygulamasına başvuruların az olmasını fark ederek harekete geçince, korkunç bir gerçeği ortaya çıkardı. Yapılan araştırmalarda, kız çocuklarının ilkokulda nişanlandırılarak, 11-14 yaş arasında evlendirildiği saptandı.

‘Burada düğün eksik olmaz’

Niğde merkeze bağlı Dündarlı kasabasına, önce davul zurna, ardından üç el silah sesi eşliğinde giriyoruz. Belediye binası bahçesinde oturan birkaç erkeğe, “Düğün mü var” diye sorunca, gülerek yanıt veriyorlar:
“Düğün var tabii. Burada düğün eksik olmaz! Akşam atılan silahları görsen, Teksas gibi!”
Muhtar Numan Sert’le, köy meydanındaki kahvehanesinde konuşuyoruz. Kız çocuklarının erken
 yaşta evlendirildiklerini inkar etmiyor:

“Çocuk evliliği daha önceleri yoktu. Ortaokulu bitirip liseye devam etmeyen kızlar evlendiriliyor. Diyelim kız 16 yaşında. Nişanlanır, 2 sene sonra da evlenir. Önce imam nikahı kıyılır, sonra resmi nikah beklenir. Kızlar liseye son 5-6 senedir devam ediyor.”
Numan bey, kendi kızını 17 yaşında evlendirmiş. 15 yaş ve altındaki kız çocukların evlendirildiklerini kesinlikle kabul etmiyor, ancak ‘nadiren’ olduğunu söylüyor: “13 yaşında evlendirmek olur mu hiç! 16-17 olabilir, 15 yaş altı zaten suç!”

“Kız sattım”

Köydeki delikanlılar ise Numan bey ile aynı fikirde değil. Kahvede masalarına konuk olduğumuz gençler, 20-25 yaş arasında. Biri yeni askerden dönmüş, 17 yaşında nişanlısı varmış. Diğerleri askere gidecekmiş. Kendilerinden pek bahsetmiyorlar ama belediye başkanının 22 yaşındaki oğlunu, 14 yaşındaki kızla nişanladığını, 8. sınıfta okuyan neredeyse bütün kızların nişanlı olduklarını anlatıyorlar. “Burada kızlar 10, erkekler 20 yaş ve üstü evlendirilir” diyorlar. Masada amcaları sayılacak biri, çocuk yaşta evlendirilmeyen kız çocuklarının sayısının bir elin parmağını geçmeyecek kadar az olduğunu vurgulamak için; “Bir tane 17 yaşında vardı, ben sattım” diye araya giriyor. “Kız evlendirmek” yerine kullanılan “satmak”. “Satmak” Dündarlı’da sıklıkla telaffuz edilen bir kelime. 78 yaşındaki Mehmet amca da, “Okul bitince kızlar satılıyor” diyerek, köyün ‘usulünün’ böyle olduğunu söylüyor.

“İki senesi kaldı”

Rukiye hanım (51), 15’inde evlenmiş. Bir kızını 13 yaşında evlendirmiş çünkü; “Bu köyün kanunu böyle”.

Bir kızı daha varmış, o bu sene liseye başlayacakmış. “Vermem onu erken” diyor. Kızının okumasını, kendi ve ablasıyla aynı kaderi paylaşmamasını istiyor. Sohbetimize iki kız çocuğu kulak kesiliyor. Bir adam, “Bak mesela, bu 11 yaşında. İki senesi kaldı” deyince, gülüşmeler oluyor. Kadınlar, çevre köylerde de durumun aynı olduğunu söylüyor. Fadime teyze, konuştuğumuz diğer kadınlar gibi, çocukların evlendirilmesini doğru bulmuyor: “Suç değil mi, bassınlar cezayı da bakalım bir daha oluyor mu!”

4 gün 4 gece düğün

Düğün yerine gidiyoruz. Kapıda lokum, bisküvi ve şeker ikramı var. Dündarlı’da düğünler, 4 gün 4 gece sürüyor. Kerpiç bir evin bahçesindeki düğün yerinde, yerdeki sedirlerde oturuluyor. Bahçenin bir ucunda klavye çalıp şarkı söyleyen genç bir adam var. Gelinin lise 2’de okuduğunu, damadın ise askerden yeni geldiğini öğreniyoruz. Ancak damat, gelini evine bırakmaya gittiği için ikisi de düğün yerinde yok. Bir süre gelmelerini bekliyoruz ama düğün sahiplerinden bir beyefendi, gazeteci olduğumuzu öğrenince, bizi kibarca dışarı buyur ediyor.

Liseden 3 mezun


Niğde’de bir sağlık kuruluşunda çalışan, ismini vermek istemeyen sosyal hizmet uzmanı, Dündarlı’nın gebe takibi yapılmayan yerler arasında olması nedeniyle dikkatlerini çektiğini söyledi. Uzman, bir araştırmaya göre, kasabada ortaöğretimden sonra liseye devam ederek mezun olan kız öğrenci sayısının 3 olduğunu belirtti:
“15’inde hâlâ evlenmemiş kızlara ‘evde kalmış’ gözüyle bakılıyor. Kız çocuklar hamile kalınca, yasal işlem başlatılacağı için hastaneye gidemiyor. Kasabada aile içi şiddet vakaları yüksek. Riskli gebeliklerde takip olmadığı için engelli doğan çocuk sayısı da çok fazla.”

Sözlü için arka sıra izni!

Niğde Devlet Hastanesi’nde geçen yıllarda görev yapan bir psikolog ise çocukların ilkokul çağında nişanlandırıldığını saptadıklarını belirterek, bir öğretmen arkadaşının kendisi ile paylaştığı hikayeyi şöyle anlattı:
“Bir öğretmen arkadaşım bir gün bir kız öğrencisine tahtaya kalkmasını söylemiş. Kız ayağa kalkıp yerine oturmuş. Tekrar seslenince yine kalkmış, ardından yine oturmuş. Öğretmen arkadaşım bakmış, kız arkasına bakıp yerine oturuyor. ‘Kalkmama izin vermiyor’ deyip arkadaki bir erkek öğrenciyi gösterince, arkadaşım ‘Oğlum sana ne oluyor’ demiş. Çocuk, ‘Ben onun nişanlısıyım’ diye yanıt
 vermiş.”

Aileleri nerede?

İsmini vermek istemeyen psikolog, devlet kurumlarının çocuk gelin vakalarına göz yumduğunu savunarak, şöyle devam etti:
“Dündarlı’ya aile içi şiddet için gittiğim sınıfa şöyle bir bakıp, ‘Bunların aileleri yok mu’ dedim. Sınıfta hep 14-15 yaşlarında kızlar ve kucaklarında çocuklar vardı. Dinlemeye onlar gelmiş. Askerden dönen erkekleri, kız çocuklarıyla evlendiriyorlar. Erkek, iş için şehir dışına çıkarsa, kızı beklemeden başkasıyla evlendiriyorlar. İkinci evlilik, 30 yaş ve üstü erkeklerle oluyor. Bu duruma göz yumuluyor. Diyanet de göz yumuyor. Herkes yasak olduğunu biliyor. Adli süreç başlasa, hemen herkesin cezaevine gireceği biliniyor.”

Merkeze yayıldı

Psikolog, çocuk yaşta evliliklerin Niğde merkeze doğru yayıldığı konusunda uyararak, şunları söyledi:
“Ensest de evlilik sebeplerinden biri. İntihar girişiminde bulunan bir kadın, babası tarafından tecavüze uğrayınca evlendirildiğini anlatmıştı. Tecavüzcüsüyle evlendirilen kızlar var. Devlet kademelerinde yüksek mevkilerde bulunan bazı kişilerden, ‘Değiştirip ne yapacaksınız, nasıl önleyeceksiniz’ diyenler olmuştu. Çocuklar ‘Okumak istiyoruz, evlenmek istemiyoruz artık’ diyor ama herkes üç maymunu oynuyor.”

Proje askıya alınmış

Niğde Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Bülent Kara, Niğde’de çocuk gelin vakalarının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu söyledi. Kara, çocuk gelinlerle mücadele için pilot bölge seçilen Bor ilçesinde başlatılan projenin, Niğde İl Sağlık Müdür Ali Rıza Erdoğan’ın desteğini çekmesiyle askıya alındığını belirterek, şunları söyledi:
“Niğde Üniversitesi olarak, Niğde Valiliği ve Bor Kaymakamlığı ile 5 yıllık ‘Ah Bir Çocuk Olsam’ adında ortak bir proje yürütüyorduk. Amaç, erken yaşta evliliklerin nedenlerini tespit etmek ve süreç içinde azalmasını sağlamaktı. Proje 1 yıl sürdü, ancak Bor Kaymakamı görevden alınınca, İl Sağlık Müdürü de projeden çekildi. 2012 Nisan’ında başlatmıştık projeyi, 5 ay önce askıya alındı. İl Sağlık Müdürlüğü, projenin yürütücülerinden olduğu ve desteğini çektiği için devam edemedik. Niğde’de erken yaşta evlilikler, Türkiye ortalamasının üzerinde. Kızlar, 11-14 yaş arasında evlendiriliyor.”

Teyze dediklerim

Sosyal hizmet uzmanına göre, kız çocuklarının eğitimine harcanacak para ‘gereksiz’ görülüyor. Kızlar, 13 yaşında evlenmek zorunda hissettikleri için, erken ergenliğe giriyor. Küçük yaşta ev işlerine alıştırılan kızlar, çocuk yaşta erişkin gibi davranmaya başlıyor:
“Bir gün ziyarete gittiğimiz bir köyün muhtarı durumu paylaşınca bize hak verdi. Sonradan öğrendik ki kızını 13 yaşında evlendirmiş. Bir belediye başkanı da söylediklerimizi onayladı. Meğer o da 21 yaşındaki oğlunu, 13 yaşında bir kızla evlendirmiş. Hamilelikte ortalama yaş, 14. Genelde 20 yaş üstü erkeklerle evlendiriliyorlar. Hastalıklı bir durum var. Ben 37 yaşındayım, hastaneye gelen bazı kadınlara ‘Teyze’ diyordum. Teyze dediklerim benden 10 yaş küçük çıkıyordu. Çocuk yaşta çocuk doğurmaya başladıkları için erken yaşta yıpranıyorlar. 30 yaşında kayınvalide olanlar var.”

Alıntı: Milliyet

İzmir Sağlık Müdiresi Açıkladı:Doktorlarımız acil serviste çalışmak istemiyor

İzmir İl Sağlık Müdürlüğü verilerine göre, hasta hakları birimlerinin hayata geçirildiği 2004 yılında 749 kişi, sağlık uygulamalarına ilişkin şikayet ve taleplerini hasta hakları birimlerine iletti.

Kamu hastanelerinden hizmet alan vatandaşların, Sağlık Bakanlığı, hastaneler, sağlık müdürlükleri ile internet üzerinden ulaşabildiği birime 2005 yılında bin 650 müracaat gerçekleşirken, 2006'da bu sayı 4 bin 40'a ulaştı.

Sisteme, 2007 yılında ulaşan kişi sayısı 6 bin 99, 2008'de 6 bin 837, 2009'da 9 bin 909, 2010'da 11 bin 490, 2011'de 17 bin 653 olarak gerçekleşti. Başvuruların sonucunun, en geç 15 gün içinde talep sahibine iletildiği sistem, 2012'yi 19 bin 390 başvuru ile sonlandırırken, 2013'ün ilk 6 ayında 10 bin kişi hasta hakları birimleri aracılığıyla sisteme ilişkin sorunlarını paylaştı.

Hasta hakları birimleri, kurulduğu 2004 yılından 2013'ün ilk yarısına kadar, İzmir genelinde yaklaşık 90 bin kişinin sağlık hizmetlerine ilişkin öneri, şikayet ve taleplerine yanıt verdi. 

 Şikayet teşekkürün önünde

Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM) ise 2010 yılında 2 bin 963, 2011 yılında 4 bin 34, 2012'de ise 5 bin 970 kişinin başvurusuna yanıt verdi.

SABİM'e 2012 yılında gerçekleşen başvuruların 3 bin 13'ü hizmete yönelik eleştirilerden oluşurken, şikayet müracatı bin 584 olarak gerçekleşti. Sağlık hizmetlerine ulaşmada sıkıntı yaşayan 939 kişi de SABİM'e başvurarak yardım talebinde bulundu.

SABİM, 2012'de 347 teşekkür, 70 bilgi alma ve 17 ihbar müracatına karşılık verdi.
 
 "Talepler 15 gün içinde sonuçlandırılıyor"

İzmir Sağlık Müdiresi Bediha Türkyılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sağlık alanında mağduriyete uğradığını düşünen kimselerin hakkını aramasının en kolay yolunun SABİM ve hasta hakları birimlerinden geçtiğini söyledi.

Yaşanan sıkıntıların ilgililere iletilmesiyle sorunların çözümünün mümkün olduğunu hatırlatan Türkyılmaz, "İnsanlar, talep, şikayet, eleştiri, bilgi alma ya da teşekkür için gönül rahatlığı ile SABİM ve hasta hakları birimlerine başvuruyor. 15 gün içinde taleplerine ilişkin sonucu kendilerine iletiyoruz" dedi.

Hasta hakları birimleri ile SABİM üzerinden gerçekleşen başvuruların yıllar içinde gözle görülür şekilde artmasını olumlu yorumladıklarını vurgulayan Türkyılmaz, şöyle konuştu:

"Haklarını bilen vatandaş, gördüğü veya uğradığı haksızlığı doğru değerlendirip ilgililere ulaşabileceğini, başvurusunun dönüşünün olduğunu da biliyor. Başvuru artışı, hastanın hakkını doğru aramayı öğrenmesinden kaynaklanıyor. Hasta hakları kavramı daha çok duyurulur, bilinir oldu. İletişim araçlarının kullanımının artması da sorunların ve çözümlerin paylaşımında etkili oldu. Hepimiz için iyi birer iletişim aracı olduğuna inanıyorum. Sağlık çalışanları da sıkıntılarını SABİM'e ulaştırabiliyor. Geri dönüş yapılıyor olması da insanlara güven veriyor. Vatandaş memnuniyeti, talepleri, sıkıntıları ve mağduriyeti her zaman dikkate alınıyor."
 
"Şiddet, hak arama yöntemi olamaz"

Türkyılmaz, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarından üzüntü duyduklarını, iletişimle çözülebilecek sorunlara kaba kuvvetle yaklaşılmaması gerektiğini vurguladı.

Yaşanan sorunlara yönelik iletişim kanallarının sürekli açık olduğunu hatırlatan Türkyılmaz, şunları kaydetti:

"Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti hiçbir şey haklı çıkarmaz. Hastanede haksızlığa uğradığında ya da mağduriyet yaşadığında başhekime dilekçe ile başvurabilir. Hasta hakları birimlerine başvurabilir. SABİM'e sıkıntısını ileterek, kendisine yapılacak dönüşü bekleyebilir. Haksızlığa uğrayan kişi, sağlık personelini döverek, bıçak sallayarak, silah doğrultarak hakkına ulaşamaz. Ancak hayatını zora sokar. Hem kendi stresini artırıyor hem de sağlık personelini ürkütüyor. Doktorlarımız acil servislerde çalışmaktan çekiniyor. Neden böyle olsun? 'Kapıdan giren silahla mı bıçakla mı girdi, dövecek mi beni?' endişesi taşıyan hekim, mesleğini ne derece dört dörtlük icra edebilir? Sağlık personelimiz rahat çalışacak ki vatandaşımıza tam tekmil hizmet ulaşabilsin. Vatandaşımız bilsin ki onların haklarını koruyacak kendileri dışında çok fazla merci var ama kendi kaba kuvvetine hiç gerek yok''

Alıntı:medimagazin.com

Gizli Müşteri Ajanlar size de Gelebilir...


SAĞLIK SİSTEMİ ÇÖKERKEN SAĞLIK BAKANLIĞI ÇAREYİ BULDU ! 90 GÜNLÜK TİYATRONUN İLK PERDESİ SAHNEDE : HASTA VE ÇALIŞAN TUVALET AYRIMINA SON ! BAKANIN GİZLİ MÜŞTERİ AJANLARI GÖREVDE !

Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu tarafından hazırlanan bir çalışma ile hastanelerin önüne 90 günlük bir proje konulmuştur. Dile getirilen amaç ;

1.Daha etkin bir yönetişim sağlamak
2.Hasta memnuniyetini artırmak
3.Sağlık çalışanlarının memnuniyetini yükseltmek olarak belirlenmiştir.

Proje tanıtılırken, 90 günde, “bir leyleğin Türkiye’den Afrika’ya uçabileceği, bir kişinin doğudan batıya yürüyebileceği ve eğer hizmete inanılırsa bir gökdelenin yapılabileceği” gibi romantik bir başlangıç yapılmıştır.

Ancak sağlık sistemi romantizm ve reklam dönemini çoktan geçirmiş, trajik bir sürece girmiştir. Sağlık harcamaları akıl almaz boyutlara ulaşmış ve SGK bu çöküntüyü önleyebilmek için hastalara “eğer tomografi çektirirseniz ölebilirsiniz”içerikli kitapçıklar göndermeye başlamıştır. Hatta o kadar ileri gidilmiştir ki hiçbir ciddi çalışma olmamasına rağmen, ABD’de yapıldığı öne sürülen bir çalışmaya gönderme yapılarak, ülkemizde her gün 100 hastanın gereksiz tetkiklerden dolayı öldüğü iddia edilmiştir. Amaç insanları korkutma yoluyla sağlık kurumlarından ve bazı görüntüleme yöntemlerinden uzak tutmaktır. Çok açıktır ki; daha önceleri isteyenin istediği kurumda istediği incelemeye erişimi üzerinden gerçekleştirilen reklam ve yaldızlama yerini korkutma yoluyla uzak tutmaya bırakmıştır.

Bakanlık yaşanan trajediye güldürü eklemeyi de ihmal etmemiş ve ortaya trajikomik bir tablo çıkmıştır. Hastaların günden güne artan memnuniyetsizliği yanında ceplerine giren elin aile bütçesinde yarattığı delik giderek büyümektedir.

Çalışanlar için durum facia düzeyindedir. Sağlık çalışanları, kışkırtılmış sağlık talebi sonucunda sırtlarına sarılan anormal ölçüde artmış iş yükü; yetersiz, eşitsiz ve adaletsiz ücretler; bizzat Başbakanlık ve Bakanlık kaynaklı kışkırtıcı söylemlerin patlattığı şiddet olayları nedeniyle son derece mutsuzdur. Bakanlığın, neredeyse 10 yıldır uygulamada olan Sağlıkta Dönüşüm Projesi süreci boyunca bunun farkında olmaması olanaksızdır. Her şeye karşın farkında olamadılarsa anımsatma görevimizi yerine getiriyoruz.

Bakanlık da çöküşün farkındadır. Önümüzdeki yıl bir dizi seçim sürecini ardışık olarak yaşayacağımızı da göz önüne aldığımızda imaj yenileme gereksinimi içindeki sistem kendince çareyi 90 Gün Uygulaması’nda bulmuştur. Sistemden kaynaklanan sorun ve aksaklıkları dikkatten uzak tutmanın tek yolu da halkı sağlık çalışanlarına karşı kışkırtmaktan geçmektedir.


1.Sağlık çalışanlarının tuvaletlerini kaldırmak ve tek tip tuvalet uygulamasına geçmek

2.Hastanelere gizli müşterileri göndererek, sağlık çalışanlarını denetlemek ve ihbarcı bir ajanlık sistemi yaratmak. Evet projede aynen “gizli müşteri” gönderilmesi yazıyor.

3.Hastalara karşı kullanılacak cümleleri tek tipleştirmek.

İşte “sağlık” denilince aklına gökdelen inşaatı yapmak ve hastaları müşteri olarak tanımlamaktan başka bir şey gelmeyen Abdülhamit hayranı ve yap-satçı hükümetin Sağlık Bakanlığının bulduğu çare ! Ağlar mısınız ? Güler misiniz ? Seçim sizin !

Biz sağlık çalışanlarına gelince, yaptığı aşağılamalara karşı bakanlığa söyleyeceğimiz bir cümlemiz var :
“Yazıklar olsun !”

Sanmayın ki söylediklerinizi ve söylemediklerinizi; yaptıklarınızı ve yapmadıklarınızı; aşağılamalarınızı unuturuz, unuttururuz !

Alıntı: İZMİR TABİP ODASI

663 Sayılı Torba Yasa ile gelen ''sağlık personeline ikamet zorunluluğu'' yürülükten kaldırıldı


TC
Sağlık Bakanlığı
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü


Sayı : 54567092/010.06 29570
Konu : Yürürlükten Kaldırma


…………………..VALİLİĞİNE
GENELGE
2013/ 16

İlgi: 25/07/2012 tarihli ve 16368 sayılı 2012/31 nolu Genelge.
663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin "İkamet Mecburiyeti" başlıklı 55 inci maddesine istinaden ilgide kayıtlı Genelge yayımlanmış idi.

663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin "İkamet Mecburiyeti" başlıklı 55 inci maddesi Anayasa Mahkemesi'nin 14/02/2013 tarih ve E:2011/150 sayılı kararı ile anılan düzenlemenin yetki yasasının kapsamında olmadığı gerekçesiyle iptal edilmiştir

Ayrıca anılan Genelgenin iptali talebiyle Bakanlığımız aleyhine açılan davada Danıştay 15. Daire'nin 09/04/2013 tarih ve E.2013/6240 sayılı kararı ile konu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.

Bu itibarla ilgide kayıtlı 2012/31 Nolu Genelge yürürlükten kaldırılmıştır.

Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.

Nihat TOSUN
Bakan a. Müsteşar

Penisiline RTÜK Sansürü..


Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'ndan (RTÜK) aldıkları para cezaları nedeniyle ekonomik sıkıntı yaşayan televizyon kanalları yayınladıkları filmlerde otosansür uygulamaya başladı.

Görevimiz Tehlike-2 filminde geçen "penisilin iğnesi" ifadesinin bile içerisinde "penis" geçtiği için biplenerek verilmesi izleyenlerin keyfini kaçırdı.

Altyazılı bir filmde geçen "seks" ifadesinin "anlık zevk" olarak çevrilmesi de dikkat çekti.

Argo olmayan ve toplumda kullanılan pek çok kelimeyi bile "ceza alırız" kaygısı ile sansürleyen televizyon kanalları "gay", "şarap", "cenabet", "lan", "tecavüz", "kokain" gibi kelimeleri "bip"leyerek verdi. RTÜK'ten kanallara böyle bir talep gitmediği belirtilirken üyeler şunları söyledi:

RTÜK ÜYELERİ NE DİYOR?


"KENDİLERİNİ EMNİYETE ALIYORLAR"

Taha Yücel (AK Parti): RTÜK'ün yayınlarda kullanılan kelimeler ya da sinema filmlerdeki kelimelerin sansürlenmesi konusunda televizyonlara yönelik bir talebi yok. Kanallar da kendilerini emniyete almak için kendi içlerinde bir RTÜK oluşturmuş durumda.

"GAYRİRESMİ TALİMAT VAR"

Ali Öztunç (CHP): RTÜK'ün şu kelimeyi kullanın bunu bu şekilde değiştirin gibi bir resmi talimatı yok. Ancak RTÜK verdiği kararlar ile kanallara gayri resmi bir talimatlandırma yapmış oluyor. Çünkü RTÜK, hiç beklenmedik kullanımı doğal olan kelimeler nedeni ile kanallara çoğu kez ceza kesmiş. Televizyonlar da kendince tedbir alıyor.

Alıntı:Habertürk

Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Ali İhsan DOKUCU oldu ama nasıl?


Sağlık Bakanlığı’nda, eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın ekibinin tasfiye edildiği yorumlarına neden olan görevden almaların ardından Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlığı’na yapılan atama tartışma yarattı. Görevden alınan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Hasan Çağıl’ın yerine atanan Ali İhsan Dokucu, sağlık çevrelerinde, Şişli Etfal Hastanesi’ndeki görevi sırasında 3 buçuk yaşındaki bir çocuğun ameliyatına iftar molası veren doktor olarak tanınıyor.

Eski Sağlık Bakanı Akdağ’ın danışmanıyken göreve getirilen Hasan Çağıl, geçen hafta görevden alınmıştı. Çağıl’ın yerine geçecek isim önceki gün belli oldu. Göreve İstanbul İl Sağlık Müdürü Ali İhsan Dokucu getirildi. Sağlık çevreleri, Dokucu’nun adını ilk olarak “ameliyata verdiği iftar molası” ile duydu. Edinilen bilgiye göre Dokucu, Şişli Etfal Hastanesi’ndeki görevi sırasında, 3 buçuk yaşındaki bir çocuğu ameliyat ederken, iftar için yemek molası verdi; ameliyat masasında karnı açık bir 20 dakika bekledikten sonra Dokucu ameliyata devam etti.

Jet profesör iddiası

Dokucu’nun aynı zamanda “jet profesör” olduğu öne sürüldü. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeyken Bilim Üniversitesi’ne atanarak “profesör” unvanı alan Dokucu, YÖK yasasının izin vermemesine karşın unvanı aldıktan sonra Şişli Etfal’e geri dönmüş ve görevini “profesör” unvanıyla sürdürmüştü. Profesörlüğe yükselmek için vakıf üniversitesinde “görünen” Dokucu, kendisi hakkında çıkan iddialara, İl Sağlık Müdürü iken, “Halihazırda Bilim Üniversitesi’nde eğitim faaliyetlerini yürütmekle birlikte, 2547 sayılı Yükseköğrenim Kanunu’nun 38. maddesine göre ‘Bakanlığımızın takdiri’ ve onayıyla Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Çocuk Cerrahisi Kliniği’nde klinik şefi ve İstanbul Sağlık Müdürü olarak görevini ifa etmektedir” yanıtını vermişti.

Alıntı:Cumhuriyet Gazetesi

Okul Öncesi Alacağımız Ürünlerdeki Tehlikeler


Her yıl olduğu gibi birçok aileyi yine okul öncesi alışveriş telaşı sardı. Piyasada okul ihtiyaçları olarak, farklı kalitede, farklı özelliklere sahip, farklı fiyatlarda birçok ürün satılıyor. Ancak bazı ürünler çocuk sağlığını tehdit edebiliyor. Plastik ve plastik yapımında kullanılan maddeler, boyalar, sentetik kumaşlar ve bunların insan sağlığı üzerindeki etkileri hakkındaki tartışmalara dikkat çeken Dr. Aytaç Keskineğe, okul alışverişleri konusunda ebeveynleri uyardı.

Tehlike taşıyan bazı ürünlerin çocukların kırtasiye, beslenme, üniforma gibi malzemelerinde de kullanıldığını belirten ve özellikle pille çalışan her türlü kırtasiye malzemesinden çocukların uzak tutulması gerektiğini vurgulayan Dr. Keskineğe şunları söyledi: “Kimi malzemede sadece ses ve renk değişikliği sağlamak, yani aksesuar amacıyla pil kullanılırken, kalemtıraş gibi bazı mekanik malzemelerin yerine pilli elektronik malzemeler de tercih ediliyor. Pillerin yapımında kullanılan kadmiyum ve kurşun insan sağlığı üzerinde son derece olumsuz etkilere sahip metallerdir. Bu ağır metaller vücuda bir kez alındıktan sonra, birikerek kalır ve asla yok olmazlar.”

KURŞUN VÜCUTTA BİRİKİR

İnsan vücudunda biriken ağır metallerin zekâ geriliğinden, kan kanserine kadar birçok hastalıkta etkili olabildiğini dile getiren Dr. Aytaç Keskineğe, “Bu maddelerden çocuklarımızı mümkün olduğunca uzak tutmamız gerekiyor. Ayrıca boyalarda, bazı kalemlerde kullanılan kurşun da son derece zehirli bir metal olup vücuda bir kez alındıktan sonra birikir ve bağışıklık sistemini olumsuz etkiler” diye konuştu.

TAHTA TOZU ALERJİ YAPABİLİR

Dikkat edilmesi gereken bir diğer unsurun da alerji olduğunu vurgulayan Dr. Keskineğe, özellikle alerjik astımı veya cilt reaksiyonları olan çocukların ebeveynlerinin öğretmenlerle konuşmasını, çocuklarının durumu hakkında sınıf öğretmenine ve okul doktoruna bilgi vermesini, hatta varsa özel ilaçlarından bir seti de okulda bulundurmalarını önerdi. Toz konusuna dikkat çeken Keskineğe, “Tozlara karşı alerjik reaksiyon görülen çocukların tahtadan uzak, mümkünse cam kenarında oturtulmaları doğru olur. Ayrıca satın alınacak her türlü boyalı malzemede mümkün olduğunca kaliteli ve insan sağlığına zararlı olmayan ürünler seçilmeli. Özellikle boya katkı maddeleri, sürekli ciltle temas eden kalem, silgi, boya kalemi gibi malzemeler de alerjik reaksiyonları tetiklemesi, hatta egzama veya ürtikere (kontak dermatit) yol açması bakımından son derece önemlidir” diye konuştu.

PLASTİK MATARA VE BESLENME ÇANTALARINA DİKKAT


Sıcak günlerde, plastik su mataraları ve plastik beslenme çantalarının içerisindeki bazı kimyasal maddelerin ısı nedeniyle gıdaya veya suya karışabileceğini söyleyen Keskineğe, “Bu durum çocuklarda alerji dışında, çok daha ciddi hormonal bozukluklara, hatta erken ergenlik ve buna bağlı gelişim bozukluklarına yol açabilir. Bu sebeple içi camdan yapılmış su mataraları, ahşap veya bezden yapılmış beslenme çantalarının tercih edilmesinde fayda var“ dedi.

AĞIR METALLER ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNE YOL AÇAR


Çocuklarda, okula başladıktan sonra kaşıntı, ciltte kızarıklık, hapşırma, gibi şikâyetler ortaya çıkması durumda mutlaka alerji testlerinin yapılması gerektiğini vurgulayan Dr. Aytaç Keskineğe, “Alerjiye sebep olan IgE total ve ECP (Eozinofil Katyonik Protein) seviyelerini tespit etmek ve bunların sonucuyla birlikte bir çocuk hastalıkları uzmanıyla görüşmek gerekir. Bunun dışında öğrenme güçlüğü olan çocuklarda da önemli sebeplerden birisi olan ağır metallerin ölçtürülmesini öneririm” ifadesini kullandı.

Alıntı: egedesonsöz.com

2 Eylül 2013 Pazartesi

Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı görevden alındı

Sağlık Bakanlığı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Hasan Çağıl görevden alındı.Başkanlık görevini müsteşar yardımcısı Dr.Hakkı Yeşilyurt vekaleten yürütecek.  Kurum Başkanının ise ekim ayına kadar asaleten belirlenmesi bekleniyor.

 Bilindiği gibi Sağlık Bakanı Müezzinoğlu önce müsteşar yardımcılarıyla ilgili değişime gitmiş ve Halk Sağlığı Kurumu Başkanını değiştirmişti. Daha sonra bir çok genel müdür değişmişti.
Eylül ve Ekim aylarında değişimin sonlanacağı tahmin ediliyor.

Alıntı:medimagazin.com

Çocuğunuz okula hazır mı?



Okulların açılmasına sayılı günler kala hem çocukları hem de ailelerini tatlı bir telaş sardı. Kayıt dönemi, var olan okul için hazırlıklar derken çok yakında milyonlarca öğrenci dersliklerdeki yerini alacak. Sağlıklı bir eğitim yılı geçirmek için tatilin son günlerinde ailelerin nelere dikkat etmesi gerektiğini Uzman Klinik Psikolog Cemre Soysal anlattı. Çocuklarını yeni döneme hazırlamak isteyen velilere önerilerde bulunan Soysal, “Çocuklar yaz tatilinde okul dönemine kıyasla daha serbest oldukları için onları en zorlayacak konu yeniden düzenli ve disiplinli hayata dönüş yapmak olacaktır” dedi.

Soysal çocuklar üzerinde oluşturulması gereken motivasyona dikkat çekti ve “Önceki sene okula gitmiş çocukların okula başlamalarında çeşitli motivasyonlar vardır. Her ne kadar yeniden ders çalışmaya başlayacakları için huysuzlansalar da tatil boyunca görmedikleri arkadaşlarına kavuşmak onlar için oldukça heyecan vericidir. Okullarında yapılan herhangi bir değişiklik, sınıflarının yerinin değişmesi gibi küçük detaylar da onları mutlu edebilir. Okul konusunda hevesli olmayan çocuklara ders haricindeki avantajlar hatırlatılarak duyguları olumluya çevrilebilir” diye konuştu.

"HAYAT DÜZENİNİZİ OKULLAR AÇILMADAN DEĞİŞTİRİN" 

 
Okula ilk kez başlayacak çocuklara gösterilmesi gereken özene de değinen Soysal; “Onlar, büyümenin çok büyük bir adımı olan okul hayatına başlangıç aşamasındalar. Her ne kadar daha önce anaokulu veya hazırlık sınıfına gitmiş olsalar da birinci sınıfın önemi her zaman farklıdır. En önemlisi okuma, yazma öğrenilecek bir seneye başlangıç yapıyor olmalarıdır” ifadesini kullandı.

Peki, veliler bu kritik dönemde nelere dikkat etmeli? İşte Uzman Klinik Psikolog Cemre Soysal’ın önerileri:

• Hayat düzeninizi okullar açılmadan bir hafta kadar önce okula göre yeniden düzenleyebilirsiniz. Böylece okula adaptasyon kolaylaşacaktır.

• Ailecek okul alışverişine çıkabilirsiniz. Yeni kıyafetler, kırtasiye eşyaları çocukları okulun başlaması konusunda heyecanlandıracaktır.

• Çocuğunuzdan başlayacak okul dönemine dair hedeflerini düşünmesini isteyebilirsiniz. Unutmayın ki kendi koyduğumuz hedefler için çalışmak daha kolaydır.

• Bu sene sonunda sınava girecek öğrenciler biraz daha endişeli olabilirler. Okulun başlamasının bir diğer anlamı geçecek her günle sınava bir adım daha yaklaşacak olmalarıdır. Sınava hazırlık yolunun zor olduğu ama bu yolun sonunun aydınlık olduğu da hatırlatarak çocuğunuzu cesaretlendirebilirsiniz.

YENİ YÖNETMELİĞE GÖRE ÇOCUĞUNUZ OKULA BAŞLAMAK İÇİN HAZIR MI?

Yönetmelikte yapılan düzenleme, çocuğu okula başlama yaşına gelen aileler için yine bir kaos oluşturdu. Düzenlemenin yaşça kayıt hakkını elde eden 66, 67 ve 68 aylık çocuklara velisinin vereceği dilekçe ile 69, 70 ve 71 aylık olanlar içinse “ilkokula başlamaya hazır olmadıklarını” belgeleyensağlıkraporu ile okulöncesi eğitimeyönlendirilebilme veya kayıtlarını bir yıl erteleme hakkı tanıması, anne babaların kafasında “Çocuğum okula başlamaya hazır mı?” sorusuna neden oldu. Çocukların mutlaka bilişsel, sosyal-duygusal, fiziksel ve özbakım becerileri açısından değerlendirmeye tabii tutulması gerektiğini ifade eden İzmir Üniversitesi Çocuk Gelişimi Program Başkanı Yrd. Doç. Dr. Neslihan Koçer, velilerin şu sorulara yanıt vermesinin kendilerine fikir vereceğini söyledi.

KÂĞIDI İKİYE KATLAYABİLİYOR MU?


Çocuğun bilişsel gelişiminin, dikkat edilecek ilk kriter olması gerektiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Koçer, “Çocuğunuz adını-soyadını, babasının-annesinin adını, kardeşinin olup olmadığı ve varsa adını söyleyebiliyorsa, en az bir arkadaşının adını sayabiliyorsa, kavramlarla ilgili olarak; benzer ve farklı olanı bulma, uzun-kısa, az-çok kavramı hakkında bilgi sahibi ise, masanın ayağı, çaydanlığın sapı gibi eksik bırakılanı bulma ve tamamlayabilme yeteneğini varsa, küçük motor kas gelişimi açısından verilen şeklin aynısını çizebiliyorsa, kâğıdı ikiye katlayabiliyorsa, 15’e kadar sayabiliyor, 10 içersinde basit toplama-çıkarma işlemi yapabiliyorsa, kırmızı sarı, yeşil rengi tanıyorsa, öğretmenin söylediği cümleyi ve üç sayıyı tekrar edebiliyorsa bilişsel açıdan hazır olduğu düşünülebilir” diye konuştu.

OYUNUN KURALLARINI ANLAYIP UYUM SAĞLAYABİLİYOR MU?

Gelişim sırası ve aşamalarının tüm çocuklar için aynı olduğunu ancak sürecin çocuktan çocuğa az da olsa değişiklik gösterebileceğini hatırlatan Koçer, sosyal- duygusal gelişim açısından kendisi ile ilgili kızgınlık, mutluluk, sevgi gibi duygularını belli edebilen, bir oyun için kuralları anlayabilen ve kurallara uyum sağlayabilen, ekmek, gazete almak gibi basit alışverişleri yapabilen, günlük programın başlangıç ve bitiş zamanını anlayabilen çocuklar için ilkokula hazır fikrinin edinilebileceğini söyledi.

İHTİYAÇLARINI KARŞILAYABİLİYOR MU?

 
Koçer, elbiselerini ıslatmadan yüzünü yıkayıp, kurulayabilen, saçlarını tarayıp, dişlerini fırçalayabilen, tuvaletini yalnız başına yapabilen, sofra kurallarına uygun yemek yiyebilen, düğmelerini ilikleyip çözebilen, kendi başıma giyinip soyunabilen, hapşırınca eliyle ağzını kapatabilen, trafik ışığı olan yerde karşıdan karşıya emniyetli bir şekilde geçebilen çocuğun okul ortamına uyum sağlayabilecek becerileri kazanmış olacağını dile getirdi.

DİĞER ÇOCUKLAR DA OLUMSUZ ETKİLENEBİLİR

Sürekli olarak yeterlilikleri sınanan çocukların daha öğrenim hayatlarının başında öğrenmeye karşı olumsuz tutum geliştirebilecekleri bilgisini aktaran Yrd. Doç. Dr. Koçer, “Zamanından önce okula başlayan çocuk diğer arkadaşlarıyla beraber olduğunda akademik, sosyal ve duygusal olarak kendini yetersiz hissederek içine kapanabilir, girişkenliği önlenebilir, yetersizlik duygusu ile mutsuz olabilir” dedi. Koçer, “Gelişim açısından kendisinden daha küçük ve olgunlaşmamış çocuklarla beraber olan diğer çocuklar da verilen eğitim yeterli gelmediği için sınıf ortamında sıkılabilirler, öğrenmeye karşı olumsuz tutum sergileyebilirler” uyarısında bulundu.


Alıntı: egedesonsöz.com

Medyada sansür hangi boyutlara taşındı?

GÜYA KORUYUCU  İŞARETLER  BUNUN İÇİN ÇIKMIŞTI.YANİ ''HANGİ PROGRAMLARI  ÇOCUKLAR , HANGİ  PROGRAMLARI  ERİŞKİNLER  İZLEYECEK'' ; BU KONU BELLİ  OLACAKTI.PEKİ  BU SANSÜR  NİYE?


Türk televizyonları, milli değerleri ve çocukların sağlıklı gelişimini korumak için ‘sakıncalı kelimeler’ listesini genişletiyor. Yeni nesil Kemal Sunal ’ın ‘eş… eş…k!’ dediğini duyamadan büyürken, ‘sakıncalı kelimeler’ için uygulanan sansür yöntemleri de günden güne gelişiyor.

Milliyet yazarı Sina Koloğlu, bugünkü köşesinde bir okurunun notuyla bu konuya dikkat çekti. Özellikle yabancı dizi ve filmleri orijinal dilinde altyazılı veren iki kanalın yaratıcı sansür tekniklerine değinen Koloğlu, Ahmet Türk adlı okurunun CNBC-E ve E2 kanallarında yayınlanan film ve dizilerdeki çeviri sansürüyle ilgili notları okurlarıyla paylaştı:

PENİS: ÇITÇIT; FAHİŞE: KEVGİR


“CNBC-E ve E2 dizilerinin türkçe çevirilerinde “seks” kelimesi yasak olduğu için “anlık zevk”, “fahişe” için de” kevgir” kelimeleri kullanılıyor. Biraz daha bilgi istedim; “Conan ve Jay Leno şovlarda türkçe çevirilerde seks sözcüğü yerine ayrıca beraber olmak deyimi kullanılıyor. Penis kelimesiyse alt yazılarda üç nokta ile sansürleniyor ya da “çıt çıt” ifadesi kullanılıyor. Çok komik değil mi?”... Durum böyle komik mi değil mi, ona siz sayın seyirciler karar verecek tabii ki.

Ekranda sansür hem görüntüde hem sözcüklerde “aman bir şey olmasın” düşüncesiyle gelişiyor serpiliyor. RTÜK , “ben yasaklamadım’ dese hatta bu buzlanma ve “bip”ten rahatsız olsa da televizyon kanalları “muhafazakar havanın” etkisiyle kendi yasaklarını kendileri oluşturmuş oluyor. Yani RTÜK’e fazla da bir iş düşmüyor. Kanallar beklenenin ötesinde bir çalışma yapmış oluyorlar. 90’lı yıllarda “eşşoğlu eşek” yasak değilken 2000’li yıllarda yasak olabiliyor.


1 Eylül 2013 Pazar

2013 Sağlıkta Kalite Değerlendirmeleri başlıyor...Artık habersiz gelebilirler...

YENİ YÖNETMELİKLE, ''HABERSİZ DENETİM'' DÖNEMİ BAŞLIYOR. 3 AY SÜRECEĞİ BİLDİRİLEN DENETLEMELER ''HABERLİ'' YA DA ''HABERSİZ'' YAPILABİLECEK.İSTENDİĞİNDE DENETLEME 3 AY İLE SINIRLI TUTULMAYACAK...




Bilindiği üzere, 06/08/2013 tarihli ve 28730 sayılı “Sağlık Hizmeti Kalitesinin Geliştirilmesi ve Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu yönetmelik kapsamındaki sağlık kurum ve kuruluşları; bu Yönetmelik hükümleri doğrultusunda uygulama yapmak, gerekli faaliyetleri gerçekleştirmek, kendi iç düzenlemelerini yapmak ve tedbirleri almakla yükümlüdür. Sağlık hizmet kalitesinin artırılması; sağlıkta kalite faaliyetlerinin devamlılığının sağlanması, hasta ve çalışan güvenliğinin temini, Sağlık Hizmet Kalite Standartlarının doğru uygulanması, ölçülmesi ve iyileştirme faaliyetlerinin yapılması ile mümkündür.



Bu nedenle “Sağlık Hizmeti Kalitesinin Geliştirilmesi ve Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” hükümleri gereğince; teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sunan aşağıdaki kurum ve kuruluşlarda Sağlıkta Kalite Değerlendirmeleri yapılacaktır:

Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna bağlı 2. ve 3. Basamak Hastaneler
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna bağlı Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri (ADSM) ve Hastaneleri(ADSH)
Üniversitelere bağlı Sağlık Uygulama Araştırma Merkezleri/Hastaneleri
Diş Hekimliği Fakültesi Hastaneleri
Milli Savunma Bakanlığına Bağlı Hastaneler
Özel Hastaneler
Belediye Hastaneleri
İl Ambulans Servisleri
Doku Tipleme Laboratuvarları (DTL)

81 ilde 01 Ekim-31 Aralık 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan değerlendirmelerde;

Hastanelerde SHKS-Hastane seti
Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri (ADSM) ve Hastanelerinde SHKS-ADSM/ADSH seti
İl Ambulans Servislerinde SHKS-İl Ambulans Servisi seti
Doku Tipleme Laboratuvarlarında (DTL) ise SHKS-DTL seti kullanılacaktır.

Merkezi Değerlendirme Komisyonu olarak bu süreçte yer alacak olan Değerlendiriciler ile Sağlık Kurum ve Kuruluşlarımıza başarılar dileriz.

Ekler:

Sağlık Hizmeti Kalitesinin Geliştirilmesi ve Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik için tıklayınız

Merkezi Değerlendirme Komisyonu için tıklayınız

Kurumların Dikkat Etmesi Gereken Hususlar için tıklayınız

Değerlendirilecek Bölüm Listesi için tıklayınız

SHKS-Hastane seti için tıklayınız

SHKS- ADSM/H seti için tıklayınız

SHKS- İl Ambulans Servisi seti için tıklayınız

SHKS-DTL seti için tıklayınız

Memnuniyet Anketi Uygulama Rehberi için tıklayınız

Alıntı:kalite.saglik.gov.tr