3 Aralık 2011 Cumartesi

Çocukta psikolojik gelişime güzel bir yorum

Şımarık çocuğa şımarık, öküz kocaya öküz diyemediğimiz bir çağda yaşıyoruz. Her şeyin artık afili, siyaseten doğru birer ismi ve son derece meşru nedenleri var. Üstelik bu yakıştırmaları görmezden gelmemiz de mümkün değil. Zira bu isimleri takanların, bizzat kendilerinin öyle isimleri var ki insan saygıyla önlerinde eğiliyor; pedagog, psikolog, psikiyatr, evlilik danışmanı, eğitim koçu, oyun terapisti... Herkeste bunlardan en az bir ya da iki tane var. Sonra yavaş yavaş günlük hayatın dili, bu afili, eh biraz dolambaçlı dile doğru kayıveriyor.

Ahmet, hiperaktif (bildiğin yaramaz), kuralları çiğneme eğiliminde (tepenize çıkarmışsınız), sizin otoritenizi deniyor (laf geçiremiyorsunuz), sınır koymayla ilgili sorun yaşıyorsunuz (şımartmışsınız), çocuğunuzla kaliteli zaman geçirin (Facebook'tan kafayı kaldırıp çocuğa bakın), karınız travmatize olmuş (kadını delirtmişsiniz), karınız mükemmeliyetçi (direnmeyin karınızın dediği olacak), kocanızın bu ilişkiden çıkma eğilimi var (adam kaçacak), kocanızın aşırı korumacı bir annesi var (o kayınvalide ile yanmışsınız), kocanızla ilgili sorunlar evlilik öncesine kadar uzanıyor (bile bile evlenmişsin)…

Gelin görün ki bir evlilik terapisti; ''kocanızda empati eksikliği var. Sorunlarınız yeni başlamamış, evlilik öncesine kadar uzanıyor'' deyince oluyor da siz; ''bak kızım bu adam öküz. Sen de bile bile bununla evlendin'' deyince olmuyor.

Hakkını vermek lazım, gerçeğin akademik süzgeçten geçmiş hali, sizi saç saça baş başa bitecek en azından günde bir iki diyalogdan kurtarıyor. 

Sonunda kendinizi,  bu siyaseten doğru, dolambaçlı yolun tatlı melteminde tavsiyeler verirken buluyorsunuz.
Biri dert yanınca başlıyorsunuz yorum yapmaya:
İletişim kanallarını kapatmamak lazım (ikinci Digitürk'ü almayacaktınız), hayal gücü geniş bir çocuk, doğru yönlendirilmesi lazım (tedbiriniz alın yoksa sizin çocuktan bir nane olmaz), tabi sizin evde iki güçlü karakter var (al birinizi, vur ötekine), tercihleri konusunda çok ısrarcı bir çocuk (ben böyle bir inat görmedim).

Hal böyle olunca, her geçen gün anne diyalogları daha sofistike hale geliyor. Çocuk gelişimi denen şey, kendi analarımız arasında; ''bizim çocuk düz duvara tırmanıyor, et tutmuyor'' düzeyinde tartışılırken, bu günün anneleri arasındaki diyalogları anlamak tercüme kılavuzu gerektiriyor.

Acemi anne kendini; ''Lado'nun dikkati kısa değil, ama seçici'' derken buluyor (canı istemezse, olay mahallinden topukluyor).

Çocukların, kaba motor gelişimine baktırmak gerekiyor; bazı oyuncaklar, küçük kasların gelişimi için iyi oluyor; parkta kovasını vermeyen çocuğun ben duygusu geliştiği için üstüne gitmemek gerekiyor; çocuk henüz oral dönemden çıkmamış oluyor; soyut algısı olmadığı için zaman kavramını somut örnekler kullanarak anlatmak gerekiyor. Kardeşi olan çocuklar, daha stimüle bir ortamda büyüyor.

İnsan ''soyut algı'' ve ''stimüle'' kelimelerini bir kere bile ağzına almamış analarımızın, nasıl olup da bizi büyütebildiğine şaşıp kalıyor. Sanki tüm bu jargonu hayatımızdan söküp atsan,  geriye kimsenin etrafındakilerin halini anlayamayacağı bir sessizlik kalıyor.

Derken bir gün, acemin annenin yanına parkta yaşlıca bir kadın ile torunu geliyor. Anneanne,  etraftaki annelere iki üç çocuk yapın diye tavsiye veriyor; ''birbirleriyle oynasalar da kardalar, dövüşseler de kardalar. Tek çocuk hep zararda'' diyor.  Parktan gitmek istemeyen torununa; ''hadi'', diyor ''şımarıklık yok''. ''Yine gelirsin, deden getirir. Yatacaksın, kalkacaksın, yatacaksın kalkacaksın deden gelecek ''.

Acemi anne, ''Bırakayım kaba motor gelişimini, dikkat süresini; doğurayım sıra sıra, evde boğuşa dövüşe stimüle olur dururlar. Yatarlar kalkarlar, yatarlar kalkarlar okul yaşı gelir. Sonra sen sağ ben selamet'' diyerek; bir stimüle olsun diye oyun grubuna başlayan Lado'ya, bir anneanneye bakıp düşünceye dalıyor.

''Tercihleri konusunda ısrarcı Lado'' kum havuzundan bağırıyor: ''anne yellllllllllllll''. 

Alıntı : Esra SERT /ntvmsnbc.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her türlü yorumlarınız...