4 Kasım 2009 Çarşamba

Domuz gribinde nasıl beslenilmeli?

Yeterli ve dengeli beslenmeyle bağışıklık sistemini desteklemeli, hastalığa besinlerle savaş açmalıyız.
Bunun için 4 temel gruptaki besinleri, günde en az 3 ana, 3 ara öğünde ve yeterli miktarda tüketmek şart.Acıbadem Bakırköy Hastanesi'nden Diyetisyen Hülya Günsoy, gripten korunmada büyük etkisi olan beslenme kurallarını ntvmsnbc'ye anlattı.
"Bir hastalık sırasında vücudumuzun savunma sistemi kendini enfeksiyona karşı korumaya çalışır. Enfeksiyonla savaş halindeki vücudun bağışıklık sistemini güçlü tutmak mümkün. Bunu yeterli ve dengeli beslenerek yapabiliriz" diyen Günsoy, şöyle devam etti.
ÖĞÜN ATLAMAYIN
"Günlük enerjinin yüzde 50-60’ını karbonhidratlardan, yüzde 15-20’sini proteinlerden, yüzde 25-30’unu yağlardan karşılayıp, enfeksiyon durumlarında normalin biraz daha üstünde vitamin almak ve bol sıvı tüketmek gerekiyor. Öğün sayısı ve düzenine ise özellikle dikkat etmeliyiz."


Hülya Günsoy, dört temel besin grubunu ve bu gıdalardan ne kadar yenilmesi gerektiğini sıraladı.
SÜT, YOĞURT, KEFİR
Yeterli ve dengeli beslenme, gün içinde her besin grubundan yeterli miktarda almakla sağlanır. Süt ve süt ürünleri, et, balık ve kümes hayvanları, sebze ve meyveler, ekmek ve hububat gibi tahıllar dört temel besin grubunu oluşturur. Bu gruptaki besinler, her gün mutlaka yeterli miktarda yenmeli.
SOĞAN, SARMISAK, ELMA, NAR
Bağışıklık sistemini güçlendiren yararlı mikroorganizmaları yani probiyotikleri içeren süt, yoğurt veya kefiri günde en az 2-3 porsiyon/bardak tüketmekte fayda var. A ve C vitamini gibi antioksidan vitaminleri içeren havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, maydanoz, yeşil biber, taze patates, soğan ve sarmısak gibi sebzeleri bolca tüketin. Her gün mutlaka mevsimsel meyveleri özellikle C vitamininden zengin portakal, mandalina ve greyfurt gibi turunçgiller ile antioksidan etkisinden dolayı nar bolca tüketilmeli, günde bir elma yiyin.
BADEM, CEVİZ, FINDIK
Hem C vitamini ihtiyacının karşılanması hem de sıvı alımına katkı açısından taze sıkılmış meyve suları sıkça içilmeli. Vücut direnci üzerinde önemli etkiye sahip E vitaminini sağlamak için yeşil yapraklı sebzeler, günde en az beş adet fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar da ihmal edilmemeli.
BOL BOL BALIK
Kış mevsiminde güneşten aldığımız D vitamininden de yoksun kalıyoruz. Özellikle kemik ve diş gelişimi için önemli olan D vitaminin diğer bir kaynağı da balıktır. Artan D vitamini ihtiyacını karşılamak için kışın daha fazla balık tüketmeye dikkat etmeliyiz. Yağ tüketiminde de katı yağlar yerine sıvı yağları tercih etmeliyiz.
KIRMIZI ET VE MANTAR
Hareketsizlik nedeniyle artan sindirim problemlerinin önlenmesi için fiziksel aktivite yapılmalı, kepekli ekmek, makarna, bulgur gibi tam tahıl ürünleri, kuru baklagiller tüketilmeli. Sütlü tatlılar ve meyve tatlıları tercih edilmeli, vücut ısısını dengede tutmak için günde en az 2-2,5 litre su içilmeli. Haftanın 2-3 günü kırmızı et, diğer günlerde de beyaz et ve mantar tercih edilmeli.
BESLENME HATALARI VÜCUT DİRENCİNİ DÜŞÜRÜR
Günsoy, vücut direncini kıran ve hastalıklara karşı kişiyi savunmasız bırakan beslenme hatalarına ve kaçınılması gereken davranışlara da değindi.
"Soğuk havayla birlikte vücut ısısını yükseltmek için enerji açığı ortaya çıkar, enerji açığını fastfood, kızartma, kavurma gibi yağlı yiyeceklerle, tatlı ihtiyacını ise aşırı şekerli tatlılarla karşılamamak gerekiyor. Dört temel besin grubunu oluşturan besinlerden eksik ve yetersiz tüketmek, bağışıklık sistemi zayıflatır ve kişi hastalıklara karşı savunmasız olur."
GRİP OLDUYSANIZ NASIL BESLENECEKSİNİZ?
Peki korunmada başarılı olamayıp domuz gribine yakalananlar nasıl beslenmeli? Günsoy'un önerileri: "Mutlaka kahvaltı yapılmalı. İçeriğinde ise ayaküstü atıştırılan poğaça, börek gibi yağlı besinler yerine peynir, yetişkinlerde haftanın her günü olmamak şartıyla yumurta, zeytin veya ceviz, bal, mevsim yeşillikleri, açık çay, ıhlamur, bitkisel çaylar veya taze sıkılmış meyve suyu olmalı.
TAVUK SUYUNA ÇORBA
Öğlen ve akşam öğünleri de sağlıklı besinlerden seçilmeli. Özellikle tavuk suyuna bol limonlu çorba, ızgara, haşlama veya buğulama yapılmış et, tavuk, hindi veya balık, mutlaka sebze yemeği, mevsim yeşillikleri ile yapılmış salata, yoğurt ve bol tahıl içeren ekmek çeşitleri seçilmeli.
GİNSENG VE EKİNEZYA ÇAYI
Öğün ve öğün aralarında bol sıvı alınmalı. Günlük sıvı ihtiyacı gripte daha da artar. Bunun önemli bir kısmını su olarak karşılamak gerekir. Su dışında ise ıhlamur, kuşburnu, adaçayı, ekinezya, yeşil çay ve ginseng gibi bitkisel çaylar içilmeli.
GÜNDE BEŞ PORSİYON SEBZE VE MEYVE
Günlük toplam 5 porsiyon taze sebze ve meyve tüketmeye özen gösterilmeli. Sebze ve meyvelerin de çok iyi yıkanması ve doğru yöntemlerle pişirilmesi de önemli. Haşlanan sebzelerin sularının dökülmemesi, kendi suyunun içinde pişirilmesi vitamin kaybının önlenmesi açısından önem taşıyor.
KIZARTMALARDAN UZAK DURUN
Probiyotik süt, yoğurt veya kefirin de yine günde en az 2-3 porsiyon alınması, yağlı kızarmış yiyeceklerin tüketilmemesi grip esnasındaki beslenme önerilerim arasında."

TÜLAY KARABAĞ-İSTANBUL/ntvmsnbc.com

3 Kasım 2009 Salı

WHO aşılar hakkında brifing notu yayınladı

YORUMSUZ OLARAK YAYINLIYORUZ.ANCAK AŞI HAKKINDAKİ İFADELERİN NET OLMAMASI ÖNEMLİ...


http://www.who.int/csr/disease/swineflu/notes/briefing_20091030/en/index.html

AVRUPA HASTALIK İZLEME VE KONTROL MERKEZİ'NİN SAYFASI

Bu sayfadan Türkiye'de son rurumu haftalık olarak takip edebilirsiniz..Ana sayfanın baplantısı:http://ecdc.europa.eu/en/activities/surveillance/EISN/Pages/DataandStatistics.aspx


Örneğin 2009 44.hafta haritası:http://194.18.255.249/ReportServer?%2fTessyPublic%2fDINFL01A&rs%3aCommand=Render&rc:Toolbar=FALSE&Year=2009&Week=44

Her aşıda adjuvan var mı acaba?

Yine yorumsuz olarak glaxo-smith -kline isimli firmanın Fluarix isimli grip aşısının prospektüsü...Burada adjuvan kullanılmadığı açıkça yazmakta....

http://us.gsk.com/products/assets/us_fluarix.pdf

Ve son haber...Tamamen yorumsuz....

http://www.medimagazin.com.tr/mm-basbakan-asi-konusunda-saglik-baknimla-ayni-sekilde-dusunmuyorum-h-62415.html

Başbakan: Aşı konusunda Sağlık Bakanımla aynı şekilde düşünmüyorum

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, domuz giribi aşısı konusunda Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile aynı düşünmediğini belirterek "Ben aşı olmayı düşünmüyorum" dedi. Erdoğan, gazetecilere de "Bugün benim iznim olmadan Başbakan ve Cumhurbaşkanı da aşı olacak açıklaması yapıldı. Lütfen bunu düzeltin" diyerek Akdağ'ı yalanladı.

Bakan Akdağ, bugün domuz gribi aşısı olmuş ve Başbakan ile Cumhurbaşkanı'nın da aşı olacağını açıklamıştı. Başbakan Erdoğan, AK Parti Grubu'nda yaptığı konuşmada domuz gribine de değindi. Erdoğan, kürsüdeki konuşmasında, "Domuz gribiyle alakalı olarak bir çok spekülasyon yapılıyor. Ben bir şeyi ifade etmek istiyorum. Lütfen öpüşmeyin, tokalaştığınızda lütfen ellerinizi yıkayınız. Dezenfekte imkanı varsa hemen dezenfekte ediniz" diye konuştu. Aşı konusunda ise Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile aynı düşünmediğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti: "Aşı konusuna gelince sağlık bakanımla aynı şekilde düşünmüyorum. Bu konuda vatandaşım kendi isteğine bağlı olarak böyle bir yolu tercih ederse eyvallah. Ama etmiyorsa, muhakkak yaptırmanız gerekir diye bir kampanyanın yürütülmesi doğru değildir. Ama ne diyorum, eğer ebeveyn ben bunu istiyorum diyorsa, bu olmalıdır. Çünkü otoritelerde değişik değişik kanaatler belirliyor. Kimisi olmalıdır, kimisi olmamalıdır diyor. İsteğe bağlı olarak hazırlığımızı yaptık. İsteyene bunlar yapılıyor, yaptırılıyor"

Erdoğan konuşmasını bu sözlerle bitirdikten sonra kürsüden indi ve gazeteciler etrafını sardı. Basın mensupları Başbakan'a "Aşı olacak mısınız?" diye sordu. Erdoğan sert bir şekilde "Aşı olmayı düşünmüyorum" dedikten sonra yanında bulunan Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a dönerek "Bugün benim iznim olmadan 'Cumhurbaşkanı ve Başbakan da domuz gribi aşısı olacak' açıklaması yapmışsın. Lütfen onu düzeltin" diye çıkıştı.

HABERTURK

H1N1 aşısı henüz çalışma aşamasında...

Yine CDC(HASTALIK İZLEME VE KONTROL MERKEZİ)'ye göre H1N1 aşısı henüz çalışma aşamasında.....



http://www.cdc.gov/h1n1flu/vaccination/vaccine_safety_qa.htm

2009 H1N1 vaccines with adjuvants are being studied to determine if they are safe and effective. Experts will review these data when they are available. There is no plan at this time to recommend a 2009 H1N1 influenza vaccine with an adjuvant.

Adjuvanlı h1n1 aşıları hakkında


HASTALIK KONTROL VE ÖNLEME MERKEZİ TARAFINDAN H1N1 AŞISI HAKKINDAKİ SON GÜNCELLEME.ÇOK DİKKAT ÇEKİCİ....

ÜLKEMİZE GELEN AŞILARIN NOVARTİS FİRMASINCA ÜRETİLDİĞİ GÖRÜLÜYOR.Skualen isimli adjuvan içeriyor . Bundan başka adjuvanın içinde polisorbat 80 ve sorbitan triolat var. Aşının içinde olan diğer maddeler ; tiomersal, sodyum klorür, potasyum klorür, potasyum dihidrojen fosfat, disodyum fosfat dihidrat, magnezyum klorür heksahidrat, kalsiyum klorür dihidrat, sodyum sitrat ve sitrik asit. Aşı; güneydogu asya'da bulunan bir tavuk cinsinin yumurtasında yetişmiş inflüenza virüsünün yüzeyinden alınmış partiküllerin formaldehit ile inaktive edilmesiyle elde edilmiş. canlı virüs partikülleri içermiyor.Yan etki kısmına bildigimiz kızarıklık ateş dışında birşey yazılmamış.

Ancak linki araştırdığımızda ABD'deki aşıların adjuvansız olduğu ve adjuvanlı aşıların uygulamasına yönelik bir çalışma olmadığı görülüyor.


Will the 2009 H1N1 influenza vaccines be safe?
We expect the 2009 H1N1 influenza vaccine to have a similar safety profile as seasonal flu vaccines, which have a very good safety track record. Over the years, hundreds of millions of Americans have received seasonal flu vaccines. The most common side effects following flu vaccinations are mild, such as soreness, redness, tenderness or swelling where the shot was given. The Centers for Disease Control and Prevention (CDC) and the Food and Drug Administration (FDA) will be closely monitoring for any signs that the vaccine is causing unexpected adverse events and we will work with state and local health officials to investigate any unusual events.
Will the 2009 H1N1 vaccines that are currently recommended contain adjuvants? No. According to current federal plans, only unadjuvanted vaccines will be used in the United States during the 2009 flu season. This includes all of the 2009 H1N1 and seasonal influenza vaccines that will be available for children and adults in both the injectable and nasal spray formulations. None of these influenza vaccines will contain adjuvants. 2009 H1N1 vaccines with adjuvants are being studied to determine if they are safe and effective. Experts will review these data when they are available. There is no plan at this time to recommend a 2009 H1N1 influenza vaccine with an adjuvant.

29 Ekim 2009 Perşembe

MASKE KULLANILMALI MI?

UZMANLARA göre, virüse karşı tedbir amacıyla maske takılmalı.
Görüşler şöyle:
CERRAHİ MASKE YETER: Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı'ndan Doç. Dr. Önder Ergönül, domuz gribi ile ilgili maske konusuna açıklık getirdi. Ergönül, 'Havalimanlarında, sokakta vatandaşların maske taktığını görüyoruz. Bunun bir manası yok. Sağlık çalışanları aşı henüz gelmemişken hasta bakılan polikliniklerde maske takılabilir. Çocuk evde hasta iken diğer aile üyeleri takabilir. Cerrahi maske veya standart maskeler kullanılabilir' dedi.
BUGÜNLERDE TAKILMALI: İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Erk ise maskenin önemli bir koruyucu tedbir olduğunu belirterek şunları söyledi: 'Bu hastalık genelde ağız yoluyla bulaştığı için maske koruyucudur. Özellikle kahvehane, alışveriş merkezleri, otobüsler, camiler gibi kalabalık yerlerde takılmalı.' Mete YILMAZ/AKŞAM

WHO SAYFASINDAN SON DURUM(HARİTALI)

http://gamapserver.who.int/h1n1/geographic-spread/h1n1_geographic-spread.html

Pandemik H1N1 Gribi Toplantılarından Çıkan Sonuçlar (22.10.2009)

21 Ekim 2009

Geçen hafta Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (Klimik) Derneği, Ankara ve İstanbul’da Pandemik H1N1 Gribi konusunda toplantılar düzenledi. Bu toplantılarda konuyla ilgili sunumlar yapıldı, toplantılara katılan meslektaşlarımızın görüşleri alındı. Elde edilen bilgilerin özetini sunuyoruz.

Salgının boyutları
Pandemik influenza H1N1 salgını bu yıl Nisan ayının sonlarında başladı ve 6 ay içinde 400 000’e yakın olgu ve 4500 ölüm saptandı. Türkiye’de saptanan olgu sayısı 480’dir. Dünya Sağlık Örgütü, bu hızlı yayılma nedeniyle, pandemi düzeyini 6’çıkardı. Kuş gribi salgınında pandemi düzeyi 4’te kalmıştı. Pandeminin 6 olması, artık her ülkede salgının başlayabileceği anlamına gelmektedir. Olguların dışarıdan geleceğini düşünmek yanıltıcı olacaktır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Pandemik İnfluenza H1N1 salgını son 50 yılın en önemli salgınıdır.

Hastalığın seyri
Salgının yaygın olması, ölüm oranının yüksek olduğu anlamına gelmez. Ölüm oranı % 1.2 kadardır. Özellikle gebeler ve aşırı kilolu olanlarda ölüm oranının daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Ölümler, kronik hastalığı olanlarda daha yüksektir. Belirtileri mevsimsel gribe benzer, ateş, öksürük, boğaz ağrısı, yaygın vücut ağrıları, başağrısı, titreme ve yorgunluk ön plandadır. Bazı kişilerde ishal ve kusma görülür. Zatürreye bağlı ciddi hastalıklar ve ölümler olabilir.

Bulaşma özellikleri
Pandemik İnfluenza H1N1 infeksiyonu, 1-3 günlük kuluçka süresinden sonra başlamakta ve hastalık 3-7 gün sürmektedir. İnsandan insana hapşırma ve öksürme ile saçılan damlacıklar yoluyla yayılır. Ayrıca el teması da önemlidir. Hasta olan kişiler belirtiler görülmeden bir gün önce ve hastalık boyunca infeksiyonu yayabilirler.

Tanı
İnfeksiyonun tanısı moleküler teknik (PZR) ile konulmaktadır. Bu test bu konuda özelleşmiş merkez laboratuvarlar tarafından yapılmaktadır. Her olguda laboratuvar tanısının konulması da gerekmez. Özellikle infeksiyonun yayılmasının önlenmesi için testlerin yapılması önemlidir. Grip tanısında kullanılan diğer hızlı testlerin H1N1 gribi için duyarlılık ve özgüllükleri düşüktür ve hastalığın tanısında yeri yoktur.

Tedavi
Tedavide klasik gripte olduğu gibi oseltamivir veya zanamivir kullanılır. Bu ilaçlar belirtiler görüldükten sonra ilk 2 günde kullanılmalıdır. Ilaçlar doktor kontrolünde kullanılmalı, grip için risk gruplarına tedavi uygulanmalıdır. Ayrıca belirtilere yönelik ilaçlardan da yararlanılabilir. Ağrı kesici olarak aspirin kullanılmamalı, parasetamol tercih edilmelidir. Korunma amaçlı olarak, örneğin yurt dışına giderken ilaç alınması önerilmez.

Aşı
Mevsimsel influenza aşısına ek olarak influenza H1N1 aşıları uygulanacaktır. İnfluenza H1N1 aşısı gereken riskli gruplar;
1. Altı aydan 24 yaşa kadar olanlar
2. Altı aydan küçük bebeklere bakanlar
3. Gebeler (Gebeliğin her döneminde)
4. 24-65 yaş arasında kronik hastalığı olanlar
5. Sağlık çalışanları

Aşının, yapıldığı gün ortaya çıkan hafif belirtiler (ateş, aşı yerinde şişlik ve kızarıklık, koltukaltı lenf düğümlerinin şişmesi) dışında ciddi yan etkisi yoktur. İleride ortaya çıkacak yan etkiler ise bugünden bilinmemektedir. Aşılar, eczanelerde satılmayacak, Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanacaktır.

Aşı mevsimsel grip aşısının üretildiği yöntemle üretilmektedir. Uzun süredir deneyimin olduğu bir aşı olduğundan yan etkilerinin benzer olacağı düşünülmektedir. Aşıda koruyucu olarak timerosal yer almaktadır. Bazı firmalar aşının koruyucu –antikor- yanıtını artırmak üzere aşıya katkı maddesi (adjuvan) eklemektedir. Bu madde de yine uzun süredir aşı üretiminde kullanımda olan bir maddedir.

Aşı, mevsimsel grip aşısı ile birlikte ya da daha sonra uygulanabilir.

Kişisel Korunma

En etkin önlem ellerin yıkanmasıdır. Genel sağlık önlemlerine dikkat etmek gerekir, uykusuz kalınmamalı, fiziksel aktivite sağlanmalı, günlük stres kontrol edilmeli, bol sıvı ve besleyici gıdalar alınmalıdır. Hasta kişilerle yakın temastan kaçınmalıdır. Cansız yüzeylerin çamaşır suyuyla silinmesi yeterlidir.

Başkalarına bulaştırmamak için ne yapmalı?
· Öksürürken ve hapşırırken ağız ve burun kapatılmalıdır. Kullanılan mendiller hemen çöpe atılmalıdır.
· Eller sabunlu suyla yıkanmalı, su ve sabuna ulaşılamazsa alkollü temizleyiciler kullanılmalıdır. El hijyenine uyulması en önemli kontrol önlemlerinden biri olarak öne çıkmaktadır.
· Eller ağız ve buruna götürülmemelidir, virus bu yolla yayılabilir.
· Hastalardan uzak durulmalıdır.
· Hastalanınca vakit geçirmeden doktora başvurulmalıdır.
· Hastalanınca okula ve işe gidilmemesi önerilir.

Bu süreçte öncelikle yapılması gerekenler;
1. Salgına yönelik çalışmalar ve hesaplamalar saydam bir şekilde sunulmalıdır. Sunulan hesapların referansları ortaya konulmalıdır.
2. Aşı hakkında detaylı ve dogru bilgilendirme yapılmalıdır
3. Milli Eğitim Bakanlığı, okullardaki el yıkama koşullarının iyileştirilmesini hedeflemelidir.


ALINTIDIR

TÜRK TORAKS DERNEĞİ'NİN DOMUZ GRİBİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ

19 EKİM 2009

Domuz gribi H1N1 tipi influenza (grip) virusu ile olusan bir enfeksiyondur. -lk kez
Nisan 2009’ da A.B.D.’ de saptanmıs; ardından mevsimsel özellik nedeniyle, basta
güney yarıküre olmak üzere dünyanın pek çok ülkesine yayılmıstır. -lk
saptanmasından bu yana, Dünya Saglık Örgütü’ ne bildirilen influenza olgularının
yarısından fazlası H1N1 tipindedir. Bununla iliskili olarak, hastalıgın görüldügü
ülkelerde, grip nedeniyle saglık kuruluslarına yapılan basvuru, hastaneye yatıs
sayıları ve ölüm oranları, bu mevsimde beklenenlerin üstündedir.Şimdiye dek H1N1
enfeksiyonuna baglı ölüm oranının %0.1 düzeyinde oldugu bildirilmektedir.

Domuz gribi konusunda dünyadaki deneyim 14-16 Ekim 2009 arasında DSÖ
tarafından düzenlenen bir toplantıda degerlendirilmistir. Veriler, H1N1 enfeksiyonu
gelisen hastaların çok büyük bölümünde, hastalıgın grip benzeri hafif bir tabloyla
seyrettigini, tedavi gerekmeksizin, bir hafta içinde tümüyle iyilesme saglandıgını
göstermektedir. Diger yandan, temel kaygı giderek hastalıgın hızlı ve agır bir seyir
gösterdigi bazı alt gruplarda yogunlasmaktadır. Bu hasta gruplarında organ
yetmezlikleriyle seyreden ciddi pnömoni (zatürre) veya astım, kronik bronsit, KOAH
(kronik obstrüktif akciger hastalıgı) gibi hastalıkların kötülesmesi izlenebilmekte;
bu ciddi klinik tablolar, daha sık hastane ve yogun bakım birimlerine yatıs
gerektirmektedir.


Hastalıgın ciddi seyrettigi olgularda en sık sorun virusun dogrudan yol açtıgı
pnömonilerdir. Ayrıca, hastaların %30 kadarında bu virus enfeksiyonuna eklenen
baska bir bakterinin (en sıklıkla Streptococcus pneumoniae ve Staphylococcus
aureus) de pnömoniye yol açtıgı gözlenmistir. Pnömoni zemininde gelisen solunum
yetmezligi ve sok tablosu ölüme neden olmaktadır.

Dünya deneyimi, agır H1N1 enfeksiyonunun yol açtıgı klinik tablonun mevsimsel
gripte gözlenenden belirgin sekilde farklı oldugunu göstermektedir. Ciddi hastalık
için üç temel risk grubu belirlenmistir: altta yatan önemli saglık sorunu (KOAH,
astım gibi kronik solunum sistemi hastalıkları, diyabet, kronik kalp-damar
hastalıkları, bagısıklıgın baskılanması) olanlar, özellikle son üç ay içindeki
hamileler, iki yas altı çocuklar. Bu üç grubun dısında, obes hastalarda da ciddi
klinik tablolara rastlanmıstır. Son olarak, daha düsük oranda, saglıklı gençlerde de
ciddi hastalık tablosu gelisebilmektedir, ancak bu kisilerde, halen herhangi bir risk
faktörü tanımlanamamıstır.

Agır hastalarda, genel olarak yakınmaların ilk baslamasından itibaren 3-5. günlerde,
hızla solunum yetmezligine ilerleyen bir kötülesme gözlenmistir. Halen H1N1 virüsü
antijenik yapısında bir degisiklik göstermedigi için, hem gelistirilen asılar, hem de
eldeki antiviral ilaçlar (oseltamivir, zanamivir) etkindir. İlaçlarla, klinik tablonun
daha hafif seyretmesi ve ölüm riskinin azaltılması mümkün olmustur. Bir bakteriyel
enfeksiyonun eklendiginin düsünüldügü olgularda uygun antibiyotikler de
kullanılmalıdır.

Advisory Comittee for Immunization Practices (ACIP: Center for Disease Control -
CDC- ’ün asılamadan sorumlu komitesi) Eylül 2009’da yayınladıgı duyurusunda
asagıdaki grupların öncelikli olarak asılanmasını önermistir: Hamileler, 6 ay -24 yas
arası çocuklar, 6 aydan daha küçük bebeklere bakım veren ya da birlikte yasayan
kisiler, 24-64 yas arasındaki astım, diyabet gibi kronik hastalıgı olan ya da bagısıklık
sistemi zayıflamıs olan kisiler, saglık personeli. Hamilelerin asılanması bebeklerde
bir saglık sorununa yol açmamakta, aksine annede olusan antikorların bebege de
geçerek koruyucu olabilecegi bildirilmektedir.

Mevsimsel grip asısı, domuz gribine karsı koruyucu degildir; bu nedenle iki asının
ayrı ayrı uygulanması gereklidir. Mevsimsel grip için risk grubu oldugu bilinen 60 yas
üstü popülasyonda simdiye dek domuz gribi nedeniyle hastane basvurularının
görece düsük oldugu gözlenmistir. Bunun, bu yas grubunun önceden geçirdigi
enfeksiyonlardan kazandıgı bagısıklıkla iliskili olabilecegi düsünülmektedir. Bu
nedenle, domuz gribi asılamasında öncelikli gruplar arasında yer almamaktadır.
H1N1 asıları halen A.B.D., Avustralya, Çin ve pek çok Avrupa ülkesinde ruhsat almıs
ve uygulanmaya baslanmıstır. Diger birçok ülkede de kısa sürede uygulanması
beklenmektedir. Ancak, toplam üretim kapasitesi ihtiyacı karsılamada yetersiz
kalabilmektedir; bu nedenle, ülkemizde de ası ihtiyacı zaman içinde karsılanacaktır
ve risk gruplarının sırayla asılanması planlanmaktadır. Tüm ülkeler ruhsatlama
sürecinde, asıların etkinlik ve güvenliligini dikkatle incelemektedir; ancak,
pandemik virusun yeni bir virus olması nedeniyle, halen klinik ve laboratuar izlem
çalısmaları sürmektedir. Bugüne dek tamamlanan çalısmalarda, üretilen asıların
mevsimsel grip asıları kadar güvenli oldugu gözlenmistir. Dünya Saglık Örgütü
(DSÖ), asının uygulandıgı tüm ülkelere, uygulanan popülasyonun etkinlik ve
güvenlilik açısından izlenmesini saglayacak bir sistem olusturmalarını önermektedir.
DSÖ ve AB saglık örgütleri ülke verilerini izlemekte ve önerilerini düzenli olarak
güncellemektedir.

Asıların üretim sürecinde degisik katkı maddelerinin kullanılması gerekmektedir.
Bunlardan biri, adjuvan olarak tanımlanan, asının etkinligini arttıran ve simdiye dek
pek çok asıda kullanılan maddelerdir. Yapılmıs olan 70 klinik çalısmada, insan
saglıgı açısından anlamlı bir soruna yol açmadıkları gözlenmistir. Diger bir katkı
maddesi, cıva içeren tiyomersal tiyosalisilattır ve asının steril kalmasını saglayan bir
koruyucudur. Cıva içerigi, besin maddelerinde izin verilen düzeyin altındadır ve DSÖ
uzmanlar kurulu, saglık için bir tehdit olusturmayacagını bildirmistir.
Asının güvenliligi kapsamında, Guillain-Barre Sendromu (GBS) olarak tanımlanan,
sinir sistemini tutan ve milyonda 1-2 oranında görülen bir hastalıga yol
açabilecegine iliskin söylemler vardır. Ancak, mevsimsel grip asıları ile elde edilen
deneyim, asıların bu hastalıkla kesin kanıtlanmıs bir iliskisi olmadıgını; buna
karsılık, influenza enfeksiyonunun kendisisinin GBS’ ye yol açabilecegini
göstermektedir.

Ülkemizde domuz gribinin durumuna iliskin olarak T.C. Saglık Bakanlıgı düzenli
olarak bilgileri güncellemektedir ( www.saglik.gov.tr ). Bu kapsamda, korunma
önerileri olarak, sık sık su ve sabunla ellerin yıkanması, sabun olmayan ortamlarda,
varsa, alkol bazlı dezenfektanların kullanılması, gözler, burun ve agıza elle
temastan kaçınılması, öksürük ve hapsırık esnasında agız ve burnun tek kullanımlık
kagıt mendillerle kapatılması ve mendilin çöp kutusuna atılması, mendil yoksa,
kolun iç yüzüne hapsırılması, içinde bulunulan mekanların havalandırılması, sık
dokunulan esyaların ve yüzeylerin temiz tutulması, grip belirtileri olan çocukların
kres ya da okula gönderilmeyip evde tutulması ve mümkün oldugunca diger kisilerle
temaslarının sınırlandırılması önerilmektedir.

Daha ayrıntılı ve güncellenen bilgiler için asagıdaki kaynaklar kullanılabilir:
• T.C. Saglık Bakanlıgı web sitesi. www.saglik.gov.tr
• Dünya Saglık Örgütü web sitesi. www.who.int
• A.B.D. Center for Disease Control (Hastalık Kontrol Merkezi) web sitesi.
www.cdc.gov
• Eurosurveillance – European Center for Disease Control and Prevention
(ECDC) yayın organı web sitesi. www.eurosurveillance.org
Saygı ile bilgiye sunulur.


Prof.Dr. Abdullah Sayıner Prof.Dr. Muzaffer Metintas
TTD Solunum Sistemi İnfeksiyonları TTD Genel Baskanı
Çalısma Grubu Baskanı

Doç.Dr. Sule Akçay
TTD Genel Sekreteri

20 Ekim 2009 Salı

Domuz gribinde son durum ve istatistikler

Bu konuda Sağlık Bakanlığı'nın sitesi son derece güncel durumda:

http://www.grip.saglik.gov.tr/anasayfa.html

Domuz gribi nedir?

“Domuz giribi” domuzlar arasında dolaşımda olan grip (influenza A) virüslerinden biriyle gelişen ve salgınlar şeklinde karşımıza çıkan domuzların solunum sistemi hastalığıdır. Domuzlarda öldürücülüğü düşük (%1-4)tür. H1N1, H1N2, H3N2, H3N1 son yüzyılda domuzlarda hastalık yapan İnfluenza A alt tipleridir. Bugünlerde insanlara da bulaşan İnfluenza A H1N1 virüsü, 1930’lu yıllardan beri domuzlarda hastalık yapmaktadır. Köken olarak kuş kaynaklıdır. İnfluenza A virüslerinin doğadaki asıl kaynağı kuşlardır.
Kuşlar dışında domuzlarda ve genetik değişiklikler geçirdikten sonra insanlarda hastalık yaparlar. Virüs, bir canlı türünde hastalık yapmaya ve bireyden bireye bulaşmaya başladıktan sonra artık tamamen o canlı türüne daha iyi adapte olacak şekilde evrimini sürdürür ve giderek farklılaşır. Bu nedenle domuz, insan ve kuşlarda görülmekte olan İnfluenza A H1N1, kökeni aynı olmakla birlikte artık farklı virüslerdir. Görüldükleri canlının ismiyle anılırlar. Devam eden evrimi içerisinde İnfluenza A virüsleri adapte oldukları canlıdan duyarlı olan başka bir canlı türüne bulaşma yeteneği kazanabilir. Örneğin domuzlarda solunum sistemi hastalığı yapmakta olan İnfluenza A H3N2 tipi virüs, domuzlara ilk olarak insanlardan bulaşmıştır, zaman içerisinde değişerek domuzlara adapte olmuştur.

“Domuz gribi” insana nasıl bulaşır?

Evrimsel süreç içerisinde sürekli olarak özelliklerini değiştiren İnfluenza A virüsü tipleri, insana domuzların solunum salgılarıyla yakın temas sonucu bulaşır. Nitekim İnfluenza A H1N1 de birkaç ay öncesine kadar bu şekilde bulaşarak insanda hastalık yapmaktaydı. Ancak domuzdan hastalık alan insandan ikinci bir kişiye bulaşması çok nadir görülen bir durumdu. Çünkü virüs domuzdan insana bulaşıp hastalık yapabilse de insandan insana kolayca bulaşabilme yeteneğine sahip değildi. Bugünlerde çok sayıda insanın hastalanması, domuz İnfluenza A H1N1 virüsünün artık insandan insana bulaşabilme yeteneği kazanmış olduğunu göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi alarm düzeyini 4’e çıkartması da bundan kaynaklanmaktadır. Bu noktadan sonra beklenen, domuz İnfluenza A H1N1 virüsünün insana adapte olması ve gittikçe daha kolay bir şekilde insandan insana bulaşabilme yeteneği kazanmasıdır. Ortaya çıkan her bir insan vakası virüsün insana uyum sağlama yeteneğini artırmasına yardımcı olacaktır.

İnfluenza A virüsü neden bu kadar çok değişim göstermektedir?

Canlı hücrelerinde çoğalma sırasında genetik materyal kopyalanmaktadır. Kopyalama işlemi sırasında bir takım genetik hatalar oluşması kaçınılmazdır. Pek çok canlı bu kopyalama işlemi sırasında ortaya çıkan genetik hataları düzelten proteinlere sahiptir. Ancak İnfluenza A virüsü bu düzeltme mekanizmasından yoksundur. Bu nedenle de genetik değişikliklere, mutasyonlara çok yatkındır. Genetik materyalde ortaya çıkan değişiklikler virüsün yapısının değişmesine böylelikle farklı bir takım özellikler (örneğin başka canlılara bulaşma yeteneği, ialçlara direnç yeteneği vb)kazanmasına ve tekrar tekrar aynı canlıyı enfekte edebilmesine neden olmaktadır. Özetle sık sık değişim göstermek virüsün doğasından kaynaklanmaktadır.

Domuz gribinin insanlardaki belirtileri nelerdir?

Aslında belirtiler insan gribinde (mevsimsel grip) gördüklerimizden farklı değildir. Ani başlayan ateş, halsizlik, iştahsızlık, kas ağrıları, baş ağrısı, kuru öksürük klasik belirtilerdir. Daha az sıklıkla boğaz ağrısı, burun akıntısı, ishal, bulantı kusma görülebilir.

Belirtiler aynı ise domuz gribine nasıl tanı konabilir?

Bunun için hastalardan alınan boğaz çalkantı suyunda ayrıntılı genetik testler yapmak gerekir. Ancak bu özel laboratuarlarda yapılabilen pahalı bir testtir. Bugün için ülkemizde grip belirtileri gösteren her hastada bu testlerin yapılması kesinlikle gereksizdir. Ancak domuz gribinin görüldüğü ülkelere seyahat etmiş veya şüpheli kişilerle temasta bulunmuş hastalarda bu test çalışılmalıdır.

Domuz gribi insanlarda ne kadar öldürücüdür?

Bu konuda yeterince bilgimiz henüz yok. Virüs sürekli değişim gösterdiğinden kesin bir şey de söylenemez. Başlangıçta hafif seyreden, çok az sayıda kişide ölüme neden olan virüs bir süre sonra daha ölümcül hastalık yapma yeteneği kazanabilir. Nitekim 40-50 milyon insanın öldüğü tahmin edilen 1918 İspanyol gribi salgınında başlangıçta hafif seyirli hastalık yapan virüs 3-4 ay içerisinde çok ağır enfeksiyon yapma yeteneği kazanmıştır.

Domuz gribinden korunmak mümkün mü?

Domuz gribinin domuzlarda etkili bir aşısı var ancak insanlarda hastalık yapmasını önleyen bir aşısı henüz yok. 2005-2006 yıllarında yaşanan kuş gribi (İnfluenza H5N1) salgını sırasında büyük tecrübeler kazanıldı. Tüm kuruluşlar öncesine göre çok daha hazırlıklı. Domuz H1N1 virüsüne karşı aşı çalışmaları da hemen başlatıldı. Bugünden 4-6 ay sonra kitleleri aşılayabilecek miktarda aşı üretilebilir. Ancak aşı insanları korumada yeterli olmayabilir. Tüm insanları aşılamaya yetecek kadar aşı üretmek olanaksız olduğu gibi virüs sürekli değişim geçirdiğinden bir süre sonra aşının koruyucu etkisinden kendini kurtarabilir.Gerek mevsimsel insan gribinden gerekse böyle yeni ortaya çıkan grip virüslerinden korunmak için en etkili yol genel hijyen kurallarına uymak ve gerekli durumlarda maske takmaktır. Grip virüsleri insandan insana solunum salgıları (damlacıklar) aracılığıyla bulaşır. Hasta kişinin virüs içeren solunum damlacıkları en fazla bir metre uzağa gidebilir. Bu yüzden hasta kişilere bir metreden daha fazla yakınlaşmamak, yakınlaşılacak ise maske (basit cerrahi maske) takmak gereklidir. Bundan önemlisi el temizliğidir. Hasta kişilerden saçılan damlacıklarla kirlenmiş cansız yüzeylerde (koltuk, masa, telefon, kapı kolu vb) virüs 2 saat kadar canlılığını korur. Sağlıklı kişiler bu yüzeylere temas ettikten sonra ellerini yıkamadan gözlerine, burun veya ağızlarına götürdüklerinde virüsle enfekte olurlar. Bu nedenle eller sık sık su ve sabunla yıkanmalı veya alkol içeren (örn. kolonya) mendiller ile silinmelidir. El temizliğinde alkol kullanıldığında; ellerin kuru olmasına ve alkol ellerde kendiliğinden kuruyana kadar bir yere temas edilmemesine özen gösterilmelidir. Salgın durumlarında hasta kişilerle temastan, el sıkışmak, öpüşmek gibi sosyal iletişimden kaçınılmalıdır. Grip olan kişiler mutlaka maske takmalı, öksürürken veya hapşırırken ağızlarını bir mendille kapatmalı ve mendili hemen çöpe atıp ellerini temizlemelidir. O an için mendil bulunamazsa ağız ve burun elle kapatılmalı ve sonrasında eller yıkanmalıdır. Grip olan kişiler işe veya okula gitmemeli, şikayetleri geçene kadar kalabalık ortamlara girmemelidir.Bunun dışında tüm enfeksiyonlardan korunmada olduğu gibi, vücut direncini yüksek tutmak, iyi uyumak, bol sıvı içmek, hareket etmek ve iyi beslenmek virüse karşı direnci artıracaktır.

Hasta kişiler ne kadar süreyle virüsü bulaştırıcıdır?

Hastalar şikayetleri başlamadan 1-2 gün önceden grip virüsünü bulaştırmaya başlarlar. En fazla bulaştırıcılık belirtilerin başladığı ilk günlerdedir. Bulaştırıcılık 7 güne kadar uzar. Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler ve çocuklar çok daha uzun süre (10 günden uzun) virüsü etrafa saçabilirler. Bulaştırıcılığı önlemek için en ideali tüm belirtiler tamamen geçene kadar hasta kişilerin toplumla temas etmemesidir.

Domuz gribinin tedavisi var mı?

İnfluenza enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılan farklı gruptan ilaçlar mevcuttur. Domuz virüsüne karşı bu ilaçların etkisiz olduğuna dair bir veri henüz elimizde yok. Ancak virüs değişim göstererek başlangıçta duyarlı olduğu ilaçlara karşı direnç kazanabilir. Dünya Sağlık Örgütü bunu yakından takip etmektedir. Grip olan kişilerin ilaçtan fayda görebilmeleri için ilacın belirtiler başladıktan sonraki ilk 48 saat içinde başlanması büyük önem taşır. İlaç(lar) ne kadar erken başlanırsa sonuç o kadar iyi olmaktadır.



Kaynakça:

http://www.cdc.gov/swinefluPork checkoff vol: 2 no:6 Jan 2004Influenza. Mandell GL, Bennet JE, Dolin R (eds). Principles and Practice of Infectious Diseases. 6th ed. Elsevier Inc. Philadelphia 2005.



YAZI ANKARA TABİP ODASI WEB SİTESİ'NDEN ALINMIŞTIR.

Domuz gribi ile ilgili güncel bilgiler

EN GÜNCEL BİLGİLERİ BULABİLECEĞİNİZ REFİK SAYDAM HIFZISSIHHA BŞK.NIN WEB ADRESİ...TÜM BİLGİLER GÜNCEL...



http://www.domuzgribi.rshm.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=67&Itemid=59

14 Ekim 2009 Çarşamba

Domuz gribi ile ilgili bir haber....

İngiltere’ de bin 500 hemşire ile yapılan bir araştırmada hemşirelerin üçte birinin domuz gribi yaptırmak istemediği, yüzde 33’ ünün kararsız oldukları ve yüzde 37’ sinin ise aşıyı yaptırmak istedikleri ortaya çıktı. Aşıya karşı çıkanların yüzde 60’ ı buna sebep olarak aşının yan etkilerini göstermişler. Bu araştırma doktorlar arasında yapılmış olsaydı sanırım sonuç bundan pek de farklı olmazdı.Aşının hem gerekliliğine hem etkinliğine ve hem de yan etkilerine karşı ciddi endişeler var.Her şeyden önce domuz gribinin her yıl görülen olağan grip kadar öldürücü olmadığı ortaya çıktı. Olağan gripten her sene 250-500 bin kişi ölürken, domuz gribinden tüm dünyada ölen insan sayısı 1.500 kadar. Bir başka deyişle domuz gribinden ölüm ihtimali binde 4.İkincisi domuz gribi aşınsın ne ölçüde koruyucu olacağı bu aşamada kesin olarak bilinmiyor. Domuz gribi ciddi bir mutasyona uğrarsa aşının etkinliği de o nispette azalacak ve hatta belki de tamamen etkisiz kalacak.Üçüncüsü de domuz gribi aşısının çok ciddi yan etkileri olabileceği ileri sürülüyor. Bugün bu aşısının ülkemizde hiç dile getirilmeyen çok önemli bir sakıncasından bahsetmek istiyorum.Grip aşılarına tıp dilinde adjuvan adı verilen ve vücudun aşıya daha fazla tepki vermesini sağlayan maddeler ekleniyor. Alüminyum ve skualen bunlar içinde en çok kullanılanlar.Aşılara adjuvan eklenmesi teorik olarak mantıklı, çünkü bu sayede kısa zamanda az sayıda virüsle aşı üretmek ve böylece de daha az virüs antijeni ile daha çok insanı aşılamak mümkün oluyor.Ancak bu işlemin çok tehlikeli yan etkileri var. Bu sebeple de Avrupa’ da üç çeşit aşıda skualen kullanılıyor olsa da Amerika’ da bu maddelerin aşılara eklenmesine kesinlikle müsaade edilmiyor.Oysa medyada domuz gribi aşısı üreten şirketlerin en az ikisinin (Novartis ve GlaxoSmithKline), hazırladıkları aşıda adjuvan kullanacakları haberleri yer aldı.

İYİ SKUALEN KÖTÜ SKUALEN

Skualen aslında vücudumuz için yabancı bir madde değil. Karaciğerde yapılıyor ve kolesterol metabolizmasında da rolü var, sinir siteminde ve beyin dokusunda bulunuyor. Skualen ayrıca zeytinyağı, köpekbalığı karaciğeri ve birçok doğal besin desteğinde var olan ve antioksidan özelliklere sahip bir yağ molekülü. İsterseniz buna ‘iyi skualen’ diyelim.Vücuda enjekte edilen skualenin ise karaciğerde sentez edilen veya besinlerle alınan skualen gibi faydalı değil, aksine oldukça zararlı olduğunu gösteren pek çok bilgi var. Bu yüzden isterseniz ona da ‘kötü skualen’ diyelim.İyi skualen ve kötü skualen arasındaki en önemli fark bunların insan vücuduna giriş yolları.Skualen besinlerle sindirim sisteminden vücudumuza girerse hiçbir sorun olmuyor, ama bunun aşılarda olduğu gibi derialtına veya kas içine zerk edilmesi bağışıklık sistemini vücuttaki tüm skualene saldıracak şekilde harekete geçmesine yol açabiliyor.Bağışıklık sistemi vücutta sinir sisteminde tabii olarak bulunan ve sağlıklı bir hayat için elzem olan ‘iyi skualen’ de dâhil tüm skualen moleküllerini tahrip etmeye başlayabiliyor.Körfez Savaşı’ na katılan sayısız Amerikalı askerde ortaya çıkan ve Körfez Savaşı Sendromu adıyla bilinen hastalığın da bu kişilere yapılan ve skualen ihtiva eden şarbon aşısından kaynaklanabileceği düşünülüyor.Körfez Savaşı Sendromu, vücudu tahrip eden oto-immun bir hastalık. Bu kişilerde eklem iltihabı, kas ağrıları, deri döküntüleri, lenf bezlerinde büyüme, kronik yorgunluk, kronik baş ağrıları, vücuttaki kılların dökülmesi, iyileşmeyen deri yaraları, hafıza kaybı, sara nöbetleri, kansızlık, ruhsal ve sinirsel problemler, nefes darlığı, kronik ishal, gece terlemesi, ateş ve daha pek çok rahatsızlık gelişiyor.Burada vurgulanması gereken çok önemli bir şey de bu hastalığın çok müphem belirtilerle başlayıp uzun bir sürede (yıllar içinde) gelişmesi. Bu sebeple de skualenin birkaç haftalık dönemde herhangi bir yan etki göstermemesi onun güvenilir olduğunun bir kanıtı değil.Savunma Bakanlığı skualen ile Körfez Savaşı Sendromu arasındaki ilişkiyi reddetse ve bunun başka sebepleri (sinir gazları, kimyasal silahlar, zehirli gazlar, uranyum…) olabileceğini iddia etse de, bu hastalığa tutulan askerlerin yüzde 95’ inin kanlarında skualene karşı antikorlar oluştuğunun gösterilmesi her şeyi apaçık ortaya koyuyor.Tavşanlarda yapılan araştırmalarda da tek bir kez zerk edilen skualenin bile oto-immun bir hastalık olan romatoit artrite sebep olduğunun belirlenmesi de bunu destekleyen bir başka kanıt.
Aylar öncesinden 20 milyon doz domuz gribi aşısı siparişi veren Sağlık Bakanlığı’na birkaç sorum var.
Bir: Aşı hangi firmadan alınıyor ve bunun için kaç lira ödenecek?
İki: Sağlık Bakanlığı’ nın ısmarladığı aşıda Amerika’ da yasak olan bu adjuvan madde (skualen) var mı?
Üç: Eğer varsa Sağlık Bakanlığı’ nın skualenin emniyeti konusundaki fikri nedir?

Prof .Dr.A.Rasim Küçükusta

Domuz gribi (H1N1) aşısı hakkında bilinmeyenler

Sağlık bakanı Akdağ: Biz domuz gribi aşısını satın alma konusunda, önde gelen ülkelerdeniz
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, domuz gribine yönelik aşı üretecek firmalarla görüştüklerini bildirerek, ``Biz aşıyı satın alma konusunda masaya oturmuş, önde gelen ülkelerden biriyiz`` dedi. http://www.tumgazeteler.com/?a=5189868

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 35-40 milyon doz domuz gribi aşısı almayı planladıklarını, aşısının ilk partisinin Ekim ayında Türkiye'ye getirileceğini söyledi. http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12585355

Dünyadaki diğer ülkeler, domuz gribinin laboratuvarda biyolojik silah olarak üretildiğini ve insanlığın başına bela edildiği yazıyor. Domuz gribi aşısı da henüz geliştirilen ve içeriği açısından ölümcül tehlikeleri olan bir ürün. Şimdiye kadar üç firma üretim yapmış: GlaxoSmithKilne firmasının Pandemrix, adlı aşısı. Baxter International’ ın H1N1 aşısı. Her ikisininde henüz lisansı yok. Avrupa ilaçlar kuruluşu tarafından onaylanmamış. Novartis tarafından üretilen Influenza A (H1N1) 2009 Monovalent . Amerikan’nın bazı eyaletlerinde zorunlu aşılamaya karşı tepkiler artıyor. Aşılardan ölümler meydana gelmekte. İngiltere ülkesinde kesinlikle böyle bir uygulama yapmayacağını söylüyor. Diğer ülkelerdede durum farklı değil.
Bu aşılar yapıldıgı takdirde:
- Guillain-Barre sendromu
- Vaskülit
- Felç
- Anafilaktik şok
- ve ölüme neden olabileceği duyuruluyor.
Ayrıca Novartis firmasının geliştirdiği ilacın yan etkilerini Novartisin kendi laboratuvar sonuçlarından okuyabilirsiniz. http://www.fluscam.com/Vaccine_Package_Inserts_files/Novartis_A-H1N1_2009_Monvalent_VaccinePackageInsert_BasedOn1980Approvalfor%20Fluvirin_UCM182242.pdf

Yukarıdaki siteden Novartis’in kendi resmi evrağında bulunan yan etkilerden bazıları:
*Local injection site reactions (including pain, pain limiting limb movement, redness, swelling, warmth, ecchymosis, induration)
*Hot flashes/flushes
*Chills*Fever
*Malaise
*Shivering
*Fatigue
*Asthenia
*Facial edema.
*Immune system disorders
*Hypersensitivity reactions (including throat and/or mouth edema)
*In rare cases, hypersensitivity reactions have lead to anaphylactic shock and death
*Cardiovascular disorders
*Vasculitis (in rare cases with transient renal involvement)
*Syncope shortly after vaccination
*Digestive disorders
*Diarrhea
*Nausea
*Vomiting
*Abdominal pain.
*Blood and lymphatic disorders
*Local lymphadenopathy
*Transient thrombocytopenia.
*Metabolic and nutritional disorders
*Loss of appetite.
*Arthralgia
*Myalgia
*Myasthenia
*Nervous system disorders
*Headache
*Dizziness
*Neuralgia
*Paraesthesia
*Febrile convulsions
*Guillain-Barré Syndrome
*Myelitis (including encephalomyelitis and transverse myelitis)
*Neuropathy (including neuritis)
*Paralysis (including Bell’s Palsy)
*Respiratory disorders
*Dyspnea
*Chest pain
*Cough
*Pharyngitis
Rhinitis
*Stevens-Johnson syndrome
*Pruritus
*Urticaria
*Rash (including non-specific, maculopapular, and vesiculobulbous).
Dünya ise gribe karşı vitamin takviyesi ve geçmişte kullanılan ilaçlarla çözüm sunuyor. Domuz gribi ve tedavisi ile ilgili yakınlarımızı bilgilendirelim.

13 Ekim 2009 Salı

Tam Gün Yasası Sağlık 2009 Sempozyumu ’nda masaya yatırılacak

MEDİMAGAZİN'DEN ALINTIDIR..
Sağlık Yönetimi ve Eğitimi Derneği (SAYED) tarafından düzenlenen Sağlık 2009 Hastane Yönetimi ve Tam Gün Yasası Sempozyumu 29 Ekim, 1 Kasım tarihleri arasında Kızılcahamam’da gerçekleştirilecek. Sempozyuma başta Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nihat Tosun, TBMM Sağlık Komisyonu Prof. Dr. Başkanı Cevdet Erdöl, Kamu İhale Kurumu Başkanı Dr. Hasan Gül, SGK Başkanı Dr. Emin Zararsız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Birol Aydemir başta olmak gibi bir çok isim konuşmacı olarak katılacak.
Sağlık 2009 Sempozyumu konusunda bilgi veren SAYED Genel Başkanı Doç. Dr. Metin Doğan, Sağlık 2009 Sempozyumu’nun hastanelerin mali yönetimi ve Tam Gün Yasası’nın tartışılacağı bir sempozyum olacağını belirterek, “Bu iki konuyu seçmemizin nedeni şuan için sağlık alanında en güncel konuların Sağlık maliyetleri ve Tam Gün Yasası olması. Sağlık maliyetleri ekonomik krizin hat safhaya ulaştığı bu dönemde, sadece ülkemizin değil tüm dünya ülkelerinin bir sorunu. Tam Gün Yasası ise şuan da Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan, her an çıkabilecek ve ülkemizdeki bütün sağlık kuruluşlarını baştan sona etkileyecek olan bir konu” dedi. Sempozyumun ana konularının sadece sağlık personeline özel bir konu olmadığını sözlerine ekleyen Doç. Dr Metin Doğan sağlık hizmetlerinin siyasi, sosyolojik ve mali bir çok boyutu olduğunu kaydederek, bu hizmetin verilmesi sırasında sadece sağlık personelinin değil, bir çok meslek gurubundan kişilerin aktif olarak rol almakta olduğunu söyledi. Sempozyumun özellikle ekonomik açıdan sağlık hizmetlerinin değerlendirileceği bir toplantı olduğunu belirten SAYED Genel Başkanı Doç. Dr. Metin Doğan, hem kamu hem de özel sağlık kuruluşlarının mali yapılanmalarının düzenlenmesi ve yapılandırılmasıyla ilgili günümüzde bir çok tartışmanın yaşandığını ifade etti Doğan hem bu konunun hem de Tam Gün Yasası’nın geniş bir platformda tartışılacağını kaydetti. Doğan”Sempozyuma özellikle yönetici olan sağlık personelleri ile resmi, özel sağlık kuruluşlarının yöneticileri, medikal sektör ve ilaç sektörü gibi sağlık alanında hizmet veren kuruluşların yöneticileri ile Kamu İhale Kurumu yöneticileri, Sosyal Güvenlik Kurumu ilgili genel müdürleri ve daire başkanları, mali politikaların gelir gider dengesinin oluşturulmasında önemli bir rol oynayan Maliye Bakanlığı yöneticileri, üniversite hastaneleri yöneticileri ile bu kuruluşlarla ilgili sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin konuşmacı olarak katılacaklarını kaydetti. Doğan, “Sağlık Bakanlığı üst düzey yöneticileri, İl Sağlık Müdürlüğü yöneticileri, hastanelerin yöneticileri, özel sağlık kuruluşları yöneticileri, hastane başmüdürleri ve hemşileri de sempozyumumuza katılacaklar. Tüm meslektaşlarımızı bu toplantımıza davet ediyoruz” şeklinde konuştu.
Sağlık 2009 Sempozyumunda, Hastanelerin mali yönetimi ve çözüm önerileri, Hastane hizmet alımlarında yeni uygulamalar, Çerçeve alım sözleşmelerinin uygulanması, Stok kullanımı ve stok yönetimi, Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) sorunları ve çözüm önerileri, Üniversite, Eğitim Araştırma ve Özel Hastanelerin mali sorunları, Hastane Birlikleri Yasa Tasarısının değerlendirilmesi ve hastanelerin sınıflandırılması, Tam Gün Yasasının tarafları bağlayan hukuki boyutu, Tam Gün Yasasının sağlık hizmetlerinin verimliliği bakımından değerlendirilmesi, Tam Gün Yasasının ücretler ve özlük haklarına etkisi, Tam Gün Yasasının Sosyal Güvenlik Sistemi ve sağlık maliyetlerine etkisi, Özel sağlık kurumlarının sınıflarının değerlendirilmesi, Özel sağlık kurumlarının sorunları ve beklentileri, Hasta katılım payları uygulamasının değerlendirilmesi, Sağlık hizmetlerinde global bütçe uygulamalarının değerlendirilmesi, Kamu zararları mevzuatı ve uygulaması konuları tüm detayları ile masaya yatırılacak.

Yeşil kart 1 yıl sonra kalkıyor

Uzun yıllardır tartışmalara konu olan yeşil kartın kaldırılmasında geri sayım süreci başladı. 1 Ekim 2010'dan itibaren yeşil kartı kaldırmaya ve bu konudaki tüm sorumluluğu üstlenmeye hazırlanan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), internet sitesi üzerinden bilgilendirme çalışmalarına da başladı. SGK, gelecek yıl "gelir tespit testi"ni geçemeyen ve bu teste girmeyen yeşil kartlıların prim ödemek zorunda kalacağı uyarısında bulunurken, artık sağlıkta primlerin devlet tarafından karşılanması için asgari ücretin üçte biri kadar bir gelirin bulunması koşulunu arayacak. Daha fazla geliri olanlar ise prim ödemekle yükümlü olacak. Yani yeşil kart kaldırılıp yerine 'gelir tespit testi' getirilecek. Bu testte kriterleri karşılayanların genel sağlık sigortası primlerini devlet ödeyecek. Bu sınırı geçenlerse SGK'ya prim ödemek zorunda olacak. 2010 yılı, yeşil kartın son yılı olacak. Gelecek yıl 1 Ekim'den itibaren yeşil kart tarih olacak. Bu tarihten itibaren primlerini ödemeye gücü yetmeyenlerin, genel sağlık sigortasından yararlanmaları için primleri devlet tarafından karşılanacak; ancak bu kişiler yeşil kartlı olarak ayrı bir kategoride yer almayacak. SGK da yeşil kartın son yılında internet sitesinden bilgilendirme yapmaya başladı. Sitede yer alan bilgilere göre, yeşil kartlı yurttaşların 1 Ekim 2010'dan itibaren nereye başvuracakları SGK tarafından bildirilecek. Halen aile içindeki gelirin kişi başına düşen aylık tutarı, brüt asgari ücretin üçte birinden az olanlar yeşil kart kapsamında bulunuyor. Aynı kriterin, genel sağlık sigortasında primi devlet tarafından karşılanacak kişiler için de aranması öngörülüyor. Testi geçemeyene prim öderYeşil kart sonrası dönemde, yurttaşların prim ödeyip ödememesi gerektiğinin belirlenmesi için gelir tespit testi gündeme gelecek. Bu testte harcama, gelir, tüketimle ilgili olarak bireylere çeşitli sorular yöneltilecek. Bu testin sonuçlarının yanı sıra kişinin kayıtlı olan gelir ve giderleriyle ilgili olarak bir araştırma da yapılacak. Ayrıca kişinin yaşadığı yere gidilerek, yerinde denetimle bireyin yaşam standartları saptanacak. Söz konusu test ve denetimler her yıl güncellenecek ve tekrarlanacak. Bir yıllık dönemde kişinin standartlarında bir değişiklik olması durumunda, verilecek destek de kesilecek. Gelir testini yaptırmayı kabul etmeyenlerin asgari ücretin iki katı üzerinden gelirleri varmış gibi kabul edilecek ve buna göre de kendilerinden prim tahsilatı yapılacak.

REFERANS

'Tam-gün'de maaş aldatmacası

TTB, tam gün yasa tasarısının mevcut döner sermaye ödemelerinde artış yapmadığını bildirdi. Hekimlerin 7 gün 24 saat çalışsa bile Bakanlığın açıkladığı rakamlara ulaşamayacağını vurgulayan TTB, günde 14.5 saat çalışılması durumunda mesai dışı döner sermaye ek ödeme tavan miktarının alınabileceğini kaydetti.

Türk Tabipleri Birliği (TTB), tam gün yasa tasarısında öngörülen mesai dışı döner sermaye ek ödemelerinin tavandan alınabilmesi için, bir uzman hekimin 22 iş günü boyunca günde 14.5 saat çalışması gerektiğini hesapladı.TTB Yayınları’ndan çıkan “Tam Gün Yasa Tasarısı Hekimlere Neler Getiriyor?” isimli kitapçıkta, tam gün yasa tasarısının mevcut döner sermaye ödemelerinde artış yapmadığı belirtildi. Kitapçıkta, Sağlık Bakanlığının açıkladığı ortalama ek ödeme miktarları geçerli kabul edilirse, ortalama ödemeyi alan bir uzman hekimin 22 iş günü boyunca günde 14.5 saat çalışması durumunda elde edeceği toplam gelirin 8 bin 347 TL olacağı kaydedildi. Birçok hekimin Bakanlığın açıkladığı miktarın altında döner sermaye ödemesi aldığına dikkat çekilirken, tasarıda saatine 5 TL 59 kuruş ödeneceği belirtilen aylık 130 saatlik nöbet süresi için mesai dışı döner sermaye ek ödemesi yapılmayacağı vurgulandı. Kitapçıkta, “Bu nedenle hekimler, 7 gün 24 saat çalışsa da Sağlık Bakanlığının açıkladığı rakamları alamayacaktır.” denildi.TTB tarafından hazırlanan çalışmada, maaşı 1.450 TL olan bir hekimin 22 iş günü günde 9 saat çalışması durumunda mesai içi döner sermaye ek ödemesinin 4 bin 300 TL; 22 iş günü günde 5.5 saat çalışması durumunda mesai dışı döner sermaye ek ödemesinin 2 bin 597 TL, mesai içi ve mesai dışı toplam çalışma süresi 22 iş günü günde 14.5 saat olması durumunda da 8 bin 347 TL gelir elde edeceği belirtildi.

Tavan miktarın yarısı ödeniyor

Maaşlarda, emekli maaşlarında ve nöbet ücretlerinde iyileştirme yaptığı iddia edilen tam gün yasa tasarısındaki döner sermaye paylarını hesaplayan TTB, gerçek rakamların ilan edilenden farklı olduğunu bildirdi. TTB, Sağlık Bakanlığının açıklamalarına göre Sağlık Bakanlığında çalışan hekimlere ödenen mevcut döner sermaye ödemesinin aylık ortalama 4 bin 300 TL olduğunu, ancak hekimlerin TTB’ye gönderdiği bordrolara göre hekimlere Mart 2009’da ödenen döner sermaye paylarının 2 bin 70 TL’de kaldığını kaydetti.Kitapçıkta, döner sermaye gelirlerinden personele dağıtılacak gelirin üst sınırının değişmediği, hastanelerin geliri artmadığı takdirde personele dağıtacakları payın da artmayacağı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından belirlenen hizmet bedellerinin düşürülmesi ya da global bütçe uygulaması nedeniyle döner sermaye gelirlerinin azalması halinde ek ödemelerde azalma olacağı vurgulandı.Hekimlerin şu anda Sağlık Bakanlığının açıkladığı tavan miktarının ancak yarısı kadar döner sermaye ödemesi aldığı dile getirilirken, tıp fakültelerinde de döner sermaye geliri ile döner sermaye gelirlerinden personele aktarılacak oran artmadığı sürece ek ödemelerde artış olmayacağı kaydedildi. Bakanlık verilerine göre, saat 14.00’ten sonraki gelir getirici katsayısı dolayısıyla 23 yıllık bir profesörün alacağı brüt döner sermaye miktarının 14 bin 990 TL, 15 yıllık bir doçentin alacağı payın da 12 bin 689 TL olacağı dile getirildi.

Nöbet ücretleri yüzde66 arttı

Tasarıya göre hekim gelirlerinde artış yaptığı söylenen düzenlemelerden biri olan mesai dışı çalışma ek ödemesini, sadece Bakanlık ve tıp fakültesi bünyesinde çalışan hekimlerin alabileceğine dikkat çekildi. Tasarıya göre, bir aylık döner sermaye ödemesi 2 bin 70 TL olan ve Sağlık Bakanlığında çalışan 1/4’ündeki uzman hekim için mesai dışı çalışma ek ödemesi tavanının 2 bin 597 TL olacağı belirtildi. Aylık döner sermaye ödemesi 1.743 TL olan ve tıp fakültesinde görev yapan ?’ündeki bir profesör doktor için mesi dışı çalışmada tavan ek ödeme miktarının ise 5 bin 996 TL olacağı ifade edildi.Uzman hekimlerin nöbet saat ücretlerinin tasarı ile 3 TL 21 kuruştan, 5 TL 35 kuruşa; ödenecek aylık nöbet süresinin de 80 saatten 130 saate çıkarıldığı belirtildi. Tasarı bu haliyle yasalaşırsa 2009 yılı ikinci yarısı için nöbet saat ücretinin 5.59 TL, gösterge artış oranlarının Bakanlığın açıkladığı gibi %145-185 arasında değil, %66.6 olacağı kaydedildi.

Kurum hekimleri de tazminat alabilmeli

Kurum ve belediye hekimleri için tam gün yasasıyla birlikte mesai dışında iş yeri hekimliği yapma olanağı sunulduğu anımsatılarak, bunun yasanın ruhuna aykırı bir düzenleme olduğu ifade edildi. Kitapçıkta, “İş yeri hekimliğinin özelliklerini göz ardı etmenin yanı sıra döner sermayeli kuruluşlar üzerinden hizmet satılacağı belirtilerek, bu alan da tamamen bir kaosa sürükleniyor. Oysa ki kurum ve belediye hekimleri de ‘Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan tabiplere ek ödeme verilmediğinden...’ diye gerekçelendirilen duruma bütünüyle uymaktadır ve doğrudan sağlık hizmetleri tazminatı verilebilir.” denildi. Uzman askeri hekimlerin maaşlarına yapılacak ilave sağlık hizmeti tazminatı artışlarına da değinilen kitapçıkta, mevcut maaşı 4 bin 258 TL olan bir tuğgeneralin tam gün yasasıyla öngörülen sağlık hizmetleri tazminatının 2 bin 663 TL olacağı, toplam maaşının 6 bin 921 TL’ye ulaşacağı hesaplandı.

Emekli maaşları artmıyor

Tasarıdaki emeklilikle ilgili 14. maddenin, yalnızca Sağlık Bakanlığında döner sermayesi bulunan sağlık kuruluşlarında çalışan hekim ve diş hekimlerini kapsadığı, bu maddenin emekli hekimleri, tıp fakültesi çalışanlarını, kurum hekimlerini, belediye hekimlerini ve diğer sağlık personelini kapsamadığı belirtildi. Tasarının hekimlere zorunlu bireysel emeklilik sigortası getirdiği, sigorta primini çok aldığı, ancak ilave emeklilik ödemesini düşük tuttuğu iddia edildi. TTB’den yapılan hesaplamaya göre, 1/4’ündeki bir pratisyen hekimin emekli aylığının, yıllık 2 bin 196 TL ilave prim ödemesi durumunda 19.40 TL artacağı belirlendi. Yıllık 4 bin 248 TL ilave prim ödeyen 1/4’ündeki bir uzman hekimin emekli aylığında 36,11 TL; 5 bin TL yıllık ilave prim ödeyen 1/4’ündeki bir klinik şefinin emekli aylığında ise 44.19 TL artış olacağı kaydedildi. Buna göre, 30 yıl boyunca ilave prim ödeyen bir pratisyen hekimin maaşının 741 TL, uzman hekimin maaşının 1.370 TL, klinik şefinin maaşının 1.688 TL artacağı hesaplandı.

Sigorta kamusal olmalı

Tasarı ile getirilmesi öngörülen zorunlu mesleki sorumluluk sigortası ile kamusal bir fon yerine özel sigortacılık tercihi yapılarak, hem kamuya hem de hekimlere ağır ek mali yükler getirdiğine dikkat çekildi. Hizmet sunum şartlarını, sağlık ekibinin üyelerini, tıbbi cihaz ve donanımı, tedavi edecekleri hastaları ve iş yoğunluğunu kendilerinin belirlemedikleri bir ortamda, doğacak zararların hekimlere karşılatılmasının çağdaş ve insancıl olmadığı dile getirildi. Kitapçıkta, “Diğer ülke deneyimlerinde olduğu gibi, hataları cezalandıran değil ortadan kaldırmayı hedefleyen, sağlık sisteminin sorunlarından hekimleri sorumlu tutan değil onları sorunların çözümüne ortak eden, hastaları mahkeme kapılarında süründüren değil, zararlarını insanca karşılayan kamusal bir çözüme gitmemiz zorunludur.” denildi.

HELİN AYGÜN-ANKARA


BROŞÜRE ULAŞMAK İÇİN.....http://www.ttb.org.tr/kutuphane/tamgun09.pdf

Ve skandal basında

Kızamıkçık aşısı ve kürtaj olmak zorunda kalan gebeler...


Radikal.. 9 ekim 2009
http://www.medyatakip.com/medya_sistem/yb_kupurgoster.php?gnosif=RLE1rY5Mw6EiuZkg1SKXDA..&mnosif=bIh_rJYP9wg.&st=2


Cumhuriyet..9 ekim 2009
http://www.medyatakip.com/medya_sistem/yb_kupurgoster.php?gnosif=rRpf-uuhVLffttWbpJZzBw..&mnosif=bIh_rJYP9wg.&st=2


Sabah..9 ekim 2009
http://www.medyatakip.com/medya_sistem/yb_kupurgoster.php?gnosif=XlmNQ6GQXKhHD1606Suwbg..&mnosif=bIh_rJYP9wg.&st=2


Yeni asır..9 ekim 2009
http://www.medyatakip.com/medya_sistem/yb_kupurgoster.php?gnosif=RLE1rY5Mw6HpYih0B_zHIw..&mnosif=bIh_rJYP9wg.&st=2


Yeni asır..10 ekim 2009
http://www.medyatakip.com/medya_sistem/yb_kupurgoster.php?gnosif=HA8hYQmtRQCSePM9SrwYYQ..&mnosif=bIh_rJYP9wg.&st=2


Milliyet..13 ekim 2009
http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1149810&Date=13.10.2009&b=60 kadini kurtaja zorlayan skandal &KategoriID=15

İzmir'de sağlık skandalı

Aile hekimliğine geçilmesinin ardından; İzmir'de sağlık alanında yapılan yanlışlar devam ediyor.Önce aile hekimleri tarafından yapılması gereken hizmetlerin tam uygulanamaması sonucu ,tüberküloz vakaları ;yıllar sonra İzmir'de artmaya başladı.Yaz aylarında Türk Toraks Derneği İzmir Şb. tarafından aile hekimliği uygulamasıyla ,koruyucu hekimliğin arka planda kaldığı ve İzmir'de vaka sayısında artış görüldüğü bildirildi.Dernek , verem savaş dernekleri sisteminin güçlendirilmesini ve gözden geçirilmesini istedi.Zira verem savaş derneklerinin ve aile planlaması merkezlerinin (AÇSAP) ;zaman içinde kapatılması gündemdeydi.
Şimdide kızamıkçık aşısı skandalı...Sağlık Bakanlığı'nın düzenlediği kızamıkçık aşısı kampanyası sonucu birçok merkezde ,gebelere de aşı uygulandı.Bu aşının gebelerde kullanılmaması gerekirken yapılan aşılama sonucu birçok gebe kürtaj oldu.Bu durum il müdürlüğüne ayrıntılı olarak rapor edildi(Hangi kişi, hang, aile hekimince ,hangi tarihte aşılandı..).Ancak il müdürlüğü bu kürtajların aşılarla ilgili olamayacağını ve daha detaylı araştırılması gereken bir durum olduğunu belirtti.işte yazılar:
İzmir Tabip Odası sayfasından....
http://www.izmirtabip.org.tr/images/docs/kizam.pdf

10 Ekim 2009 Cumartesi

5 Ekim 2009 Pazartesi

Sağlıkta poliçe devri açılıyor

Sağlıkta tamamlayıcı sigorta açılımı

04.09.2009

Tamamlayıcı sağlık sigortasıyla birlikte, sosyal devlet kavramı temel teminat paketi dışına taşınabilir; paket üzerinde kalan kısım için alternatif planlar hazırlanarak GSS içinde verilmesi konusunda kamusal baskı oluşturulabilir.Genel Sağlık Sigortası (GSS)nın tüm sağlık risklerini karşılayamaması üzerine alternatif olarak geliştirilen tamamlayıcı sağlık sigortası, sağlık riskinin önceden, paylaşılarak ve dolaylı ödemeyle yapılmasını öngörüyor. Özel sağlık sigortacılığı modellerinden biri de tamamlayıcı sağlık sigortası. Fransa, İrlanda, Danimarka, Almanya, İsveç, Lüksemburg gibi ülkelerde uygulanan sigorta modeli, kamunun karşıladığı payın üzerindekini tamamen ve kısmen karşılıyor. Tamamlayıcı sağlık sigortasıyla birlikte, GSS mali risklerinin paylaşılması hedefleniyor. Ayrıca GSS’de oluşabilecek talepler, tamamlayıcı sağlık sigortasına kanalize edilebiliyor. Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği Danışmanı Dr. Haluk Özsarı tarafından verilen bilgilere göre, özel sağlık sigortalısı kişi sayısı 1997 yılında 528 bin’den, 2008’de 1 milyon 297 bin’e yükseldi. Yine 1997 yılında 40 olan özel sağlık sigortası şirketi sayısı 2008’de 32’ye geriledi. Özel sağlık primi içinde sağlık sigortacılığı prim oranı geçen yıl %11.3 olarak ölçüldü. Sağlık harcamalarındaki sürdürülebilirliğe dikkat çeken Özsarı, dünyada 40 yılda (1960-2000) sağlık harcamalarında 3 kat artış olduğunu; Prof. Dr. Mehmet Tokat’ın 1992-1998 yılları arası çalışması ile “Hospital Manager” dergisinde Ocak 2009’da yayınlanan “City of London College” Uzmanları Çalışması’na göre, Türkiye’de ise 16 yılda (1992-2008) harcamaların 8.45 kat arttığını kaydetti. “National Health Care Anti-Fraud Association” verilerine göre, ABD’de 2006 yılı kaçak/sahtekârlık miktarının 170 milyar USD (sağlık harcamasının %10’u) tahmin edildiğini belirten Özsarı, bazı yaygın kaçak/sahtekârlık yöntemlerini “birden fazla faturalama, farklı teşhis, üst kodu kullanma, paketten çözme, hasta paslaşma, hasta sevkinden komisyon, hasta kiralama” olarak sıraladı.

Uygulamanın tehditleri neler?
Tamamlayıcı sağlık sigortası sisteminin bazı tehditlerine de dikkat çeken Özsarı, sosyal devlet kavramının temel teminat paketi dışına taşınmak istenebileceğini, temel teminat paketi üzerinde kalan kısım için alternatif planlar hazırlanarak GSS içinde verilmesi konusunda kamusal baskı oluşturulabileceğini ifade etti. Özsarı, sistemin diğer tehditlerini şöyle sıraladı:“Özel sigorta şirketlerinin başlangıçta yaşayabilecekleri fiyatlandırma sorununu çözmeden, çok değişkenli, çok alternatifli planlara yönelerek hata paylarını yükseltmeleri riski ile karşılaşılabilir. Özel sağlık sigortası şirketlerinin, kendi pazarlama stratejilerine göre alternatif poliçeler hazırlarken ortaya çıkabilecek rekabet denetim mekanizmalarıyla yeterince desteklenmeyebilir; ayrıca temel teminat paketi katılım oranları, çok düşük/çok kısıtlı tutulmamalıdır.”

Nasıl yararları var?
Dünyada hiçbir sosyal sigorta sisteminin tüm sağlık risklerini karşılayamadığını belirten Özsarı, karşılanamayan durumlar için öngörülen tamamlayıcı sigortada riskin paylaşılarak, risk öncesi, dolaylı ödemeyle yapılandırıldığını kaydetti. Tamamlayıcı sağlık sigortasının, sağlık hizmetinin kalitesi üzerinde fiyat nedeniyle oluşacak baskıları azaltacağını öne süren Özsarı, hizmet alan kişilerin hekim ve hastanesini seçme konusundaki sınırlarını genişleteceğini belirtti. Özsarı, uygulamanın yararlarını şöyle anlattı:“Ödemelerin tümü, provizyon sürecine dayalı olarak yapılacağından prospektiv kontrol ve ek yatırım yapılmadan GSS ile deneyim paylaşılmaktadır; hizmet sunucu kurumlardaki kapasite kullanımını arttırarak, maliyet avantajı sağlamaktadır; özel sağlık sigortalarının, daha ekonomik ve daha geniş bir yelpazede alternatif planları kapsayan özel anlaşmalarla ürün çeşitliliği yoluyla daha geniş kitlelere ulaşması sağlanmaktadır; kurumsal poliçelerde daha geniş kapsamlı ürünlere ve daha ekonomik fiyatlara yönelinerek işverenlerin çalışan memnuniyeti ile bağımlılığı arttırılmaktadır.”

“Farklı poliçeler geliştirilmesi lazım”
Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Sema Akgün, tamamlayıcı sigorta konusunun OHSAD’ın gündeminde yer aldığını bildirdi. Türkiye’deki tamamlayıcı sigorta için özel sigorta şirketlerinin hazır olduğunu belirten Akgün, şunları anlattı:“Tamamlayıcı sigortanın devreye girebilmesi için birtakım bürokratik değişiklikler gerekiyor. İlk başta fark ücreti üst sınırının olmaması gerekiyor. %30 veya %100 fark sınırının Kanun’a girme nedeni Türkiye’deki sağlık planlamasıydı, özel sektöre hekim transferini engellemekti. Ama zaten 15 Şubat ile birlikte özel sektörün yeni kadrolu hekim alması, yeni bölüm açması, yeni hastane açması engellenmiş durumda. Kamu bir frene bastı. Zaten artık kamudan özele hekim geçişi durduruldu. Fark sınırı ortadan kalkarsa en düşük gelir grupları için ayda neredeyse 2-3 paket sigara parasına bile alınabilecek poliçeler geliştirmiş durumda özel sigorta şirketleri. Farklı poliçeler geliştirilmesi lazım. En düşük alım gücü düzeyinden en yüksek alım gücüne göre farklı, sağlık kurum ve kuruluşlarında geçerli olacak poliçeler geliştirilmesi lazım. Bu poliçelerle de kamunun sağlık finansman yükü paylaşılmış olacak. Bunlar sadece özel sektörde değil, kamuda da geçerli olacak sağlık poliçeleri olacak. Hem kamunun sağlık harcamalarına da hastaneler bazında destek olacak; SGK’nın sağlık finansman açığına azaltıcı bir etkisi olacak ve tabana yayılmış olacak. Tamamlayıcı sigorta OHSAD’ın gündeminde. Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile görüşmelerimiz oldu. Çalışma Bakanlığıyla yapılan toplantıda SGK’da özel sigorta ve tamamlayıcı sigorta komisyonu kurulmasına karar verildi. Bu komisyon önümüzdeki haftalarda çalışmalarına başlayacak.”

29 Eylül 2009 Salı

Acil Servis’te Şiddet Var !

Uz. Dr. Ülkümen RODOPLU

Avrupa Acil TIP Birliği Başkan vekili

Giriş

Hastanelerin vitrini olan Acil Servisler son yıllarda daha fazla hasta ve yaralıya hizmet sunmaktadır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde yaşanan değişim sonucunda hastalar, acil servislere daha kolay ulaşabilmektedir. Bu da acil servislerde iş yoğunluğunu beraberinde getirmektedir. İş yoğunluğu artınca da hasta ve yakınları daha az tahammüllü olmaktadır. Zaten “acil” olan hasta beklemeye tahammül edemez. Karakolda, bankada, belediye binasında, postanede bekleyebilir. Ama, acil serviste bekletilmeye dayanamaz. Ya ölürse? Ya beklerken daha hasta olursa? Tüm bunlara bir de acil servislerin fiziksel yetersizlikleri, personelin sert ve soğuk yaklaşımı eklenirse alın size ideal “şiddet ortamı”.
Şu kritik soruya yanıt verebilirsek sorunu çözebiliriz:
Acaba bir insan neden, az sonra kendisini veya bir yakınını muayene edip tanı koyacak ve tedavi edecek birine sözlü veya fiziksel saldırıda bulunur?

Hastanelerde şiddet en fazla nerede görülmektedir?
En fazla acil servislerin bekleme odaları ve tedavi merkezi bölümlerinde ve travma merkezlerinde görülmektedir.

Neden, Türkiye’de son yıllarda acil servislerde hizmet veren hekimlerin şiddete maruz kalma sıklığı artmaktadır?
· Acil servisler doğal olarak aşırı stresli mekanlardır.
· Hasta ya da yakınları değişik nedenlerden kaynaklanan gecikmeleri tolere edemeyip saldırganlaşma eğilimi gösterebilir.
· Medikal ya da fizyolojik problemler saldırı davranışını etkileyebilir.
· Bazı Organik ve Psikiyatrik hastalıklar saldırganlığı artırabilir:
- İlaç – alkol entoksikasyonu / yoksunluğu
- Hipoglisemi / Hipoksi
- İnfeksiyon (sepsis, menenjit, ensefalit)
- Organ yetmezliği (karaciğer, böbrek)
- Sıcak Çarpması
· Organik Beyin Sendromları (nöbet, travma, tümör)
· Acil serviste saldırgan davranış gösterenlerde en sık rastlanan psikiyatrik tanı; paranoid
şizofreni, kişilik bozuklukları ve bipolar affektif bozukluklardır.
· Davranışsal bozukluklar
- Manupülatif antisosyal veya borderline kişilik
· Akut stres durumu
- İş kaybı, eş kaybı, ekonomik krizler
· Bir yaralının ya da hastanın ölümü
· Tedavi yetersizliği sonucunda hastanın ölmesi veya sakat kalması
· Travma (Travma geçiren hasta ve yakınları diğer hastalara göre şiddet olaylarına daha fazla karışıyor)
· Fazla süre beklemek: 3-4 saatten daha fazla beklemek.
· Bakım gecikmeleri ve bu gecikmelerin açıklanmaması. Röntgen, laboratuar analizlerinin sonucunun geç çıkması, vs.
· Muayene ve tedaviler esnasında oluşan tartışma, anlaşmazlık, saygısızlık, kaba ihtarlar, sözler.
· Politikacıların ve yöneticilerin sorumsuz açıklamaları: “-Rehin alan doktoru bildirin, onun meslek hayatını bitirelim.”
· Yayınlar; gazete, TV. Acil Serviste yaşanan olumsuz bir olayın yazılı veya görsel basında yer alıp “ses”getirmesi.
· Caydırıcılık azlığı. Yasların bu tür şiddeti cezasız bırakması.

Dünya’da durum nedir?
● ABD’de 170 eğitim hastanesinde çalışan 127 Acil Servis doktorundan elde edilen bilgilere göre:
- Hastanede günde en az 1 sözlü tehdit (n=41, %32)
- Ayda en az 1 silahlı tehdit (n=23,%18) almaktadır.

Beş yıllık bir izlemede ise:
- 72 (%57) hastanede personel silahlı tehdite maruz kalmaktadır.
- 55 (%43) hastanede ise ayda en az bir kez acil servis personelinin fiziksel saldırıya maruz kalması sözkonusu olmuştur.
- 102 (%80) hastanede personel yaralanması görülmüş,
- 9 (%7) hastanede ölüm saptanmıştır.

● 2003 yılında Hong Kong halk hastanesinde yapılan bir çalışmada;
- 3 aylık periyotta 26 saldırgan ile 25 olay meydana geldiği…
- %64’ünün verbal şiddet olduğu..
- Hiçbir olayda silah olmadığı.
Aynı çalışmada şiddet nedenleri;
- Uzun süre beklemek (%36)
- Mental durum bozukluğu (%28)
- Bakım hoşnutsuzluğu (%20) saptanmıştır.

Saldırganların özellikleri nelerdir?
Genellikle
· 30 yaş ve altında,
· Erkek,
· Legal ya da illegal olarak silah bulundurabilen,
· Alkol ya da ilaç bağımlısı yapıda olan,
· Otorite ile sorunları olan
· Genellikle tıbbi ve psikolojik sorunları vardır
· Kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünen intihara eğilimli depresif insanlardır ve başkalarının hayatını umursamaz yapıları vardır

Ancak şiddet uygulama eğilimi açısından psikolojik sorunlu olgular ile normal hastalar arasında büyük bir fark olmadığı bildirilmektedir.

Korunma için öncelikler var mı?
· Acil servisde çalışanların bir şiddete maruz kalma riskini bilmesi ve ona karşı kendini koruması gereklidir.
· Acil serviste şiddetten korunmanın en iyi yolu olay patlak vermeden önce onu sezip önlemeye çalışmak ya da yardım aramaktır.
· Bir personelin hastadan rahatsız olma önsezisi, hekimi olası bir olay açısından uyarmalıdır.


Fiziksel bir saldırı öncesi saldırganda ne gibi değişimler görülür?
· Konuşarak tansiyonun yükseltilmesi,
· Bağırmak,
· Postür değişikliği,
· Artmış fiziksel aktivite ve
· Yerinde duramama tipik davranışlardır

Ansızın saldırganlaşan olguyu ve yakınlarını kontrol etmek için bazı güvenlik önlemleri önerilir:
· Risk değerlendirmesinin yapılması
· Korunma stratejilerinin geliştirilmesi
· Güvenlik sistemlerinin sağlanması
· Personel eğitiminin sağlanmasıdır

Kişisel korunma önerileri:
· Saldırgan ile göz göze gelmemeli.
· Normalden 4 kat daha uzak güvenlik mesafesini korumalı (bir kol mesafesi..)
· Başarılı olacağınızdan emin değilseniz kaçmamalı/dövüşmemelisiniz.
· Hasta ile ilgilenmek yararlı.
- “Bu benim işim değil” demeyin.
· Hastaya dürüst ve saygılı olun
· “Neden kızgın olduğunuzu anlıyorum”
· Soğukkanlı ve sakin kalın
· Asla yargılamayın.
· Hastaya “barış” önerin .
- “Gelin bu odada oturalım, siz anlatın derdinizi”
· Hastaya mantıklı seçenekler sunun.
· Hasta kendi durumu için karar versin.
· Aşırı tepki ya da sözlü saldırılara yanıt olayın boyutunu büyütür.
· Hastayı bu aşamada tehdit etmeyin.
· Eğer bir hasta sizden uzaklaşıyor ise ısrar etmemeli, onun istediği yerde durmalı.. ve gerekiyorsa hastadan korkmuş gibi görünmeli.
· Hasta saldırganlaşma eğiliminde ise yardım istemeli.
· Tehlike anında kaçmak için kapıya/çıkışa yakın durulmalıdır.

Sonuç ve öneriler

· Acil serviste çalışan personel genellikle bu konuda hazırlıksız ve eğitimsizdir.
· Gelişen olaylarda hasta her zaman haklıdır mantığı ya da olaya medyatik ve populist yaklaşımlar son derece yanlıştır. Çalışanların bu konuda hata ya da kusuru olabilir. Ancak tüm doktorların bu konuda eğitilmeleri gereklidir.
· Acil servislerde daha deneyimsiz hekimler bu tür olaylara deneyimli hekimlere göre daha kolay yol açabilirler.
· Acil servise dışarıdan girişin denetlenmesi çok önemlidir ve gereklidir.
· Metal dedektörler ile girenlerin kontrolü şarttır.
· Korumalı akrilik pencereler yararlı olabilir.
· 24 saat var olan Güvenlik personeli bulundurulmalıdır.
· Personelin dışarı çıkmasına izin veren ancak dışardan içeriye girişe izin vermeyen otomatik dış kapılar gibi önlemler ile acil servisler daha güvenli olabilir.

İnfluenza A H1N1 Gençlerde Daha Sık Görülüyor

“Domuz gribi” olarak da bilinen yeni Influenza A H1N1 pandemik virüsünün kayda değer özelliklerinden birisi, mevsimsel influenzaya göre daha genç kişileri enfekte etmesidir. Avustralya da elde edilen kanıtlara göre bu özellik en azından “ tüm influenza A (H1N1) virüslerinin kalıtımsal özelliğidir “ şeklinde açıklanabilir.
Melbourne Üniversitesi’nden Dr. Heath Kelly ve çalışma arkadaşları, Mayıs ayının sonunda, Avustralya’da 61 onaylanmış domuz kaynaklı influenza A (H1N1) vakası olduğunu açıkladılar. Aynı zamanda 2007 ve 2008 de H1N1 mevsimsel influenzadan da etkilenmişlerdi.
Araştırmacılar, Birleşik Devletler’de ilk 642 vakalık domuz kaynaklı influenza A H1N1 verileri ile 2007, 2008 de Victoria ve Batı Avustralya’daki mevsimsel influenza kaynaklı toplumsal survey numunelerini karşılaştırdılar.
Dr. Kelly’nin grubunun Influenza and Other Respiratory Viruses dergisinin Temmuz sayısında bildirdiklerine göre, mevsimsel ve domuz kaynaklı influenza A (H1N1) enfeksiyonlarının ortalama yaşı yaklaşık 20 idi.
Bunun aksine, Influenza B virüs enfeksiyonu görülen hastaların yaş ortalaması 34 ve Influenza A (H3N2) görülen hastaların yaş ortalaması 37 olarak bulundu.
Ateş ve öksürük semptomları, mevsimsel influenza ve Birleşik Devletler’deki domuz kaynaklı influenza ile enfekte olan kişilerde benzer oranlardaydı ( yaklaşık % 95)
Uzmanlar “ Bildirilen enfeksiyonun daha genç yaş ortalamasında görülmesinin, bu virüsün pandemik potansiyelinin bir göstergesi olarak yorumlanmaması gerektiğini “ söylemişlerdir.

Domuz gribinde son durum

Ankara Tabip Odası Halk Sağlığı Komisyonu Hekimler İçin Bilgilendirme Notu*

14 Eylül 2009, Pazartesi

*Temel olarak Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 9. Pandemi (H1N1) Brifinginden yararlanılmıştır (28 Ağustos 2009 - özet çeviri)

DSÖ, dünyanın farklı bölgelerinden gelen salgın bildirimlerinin, influenza pandemisinin önümüzdeki aylarda nasıl gelişeceği hakkında kesin olmayan sonuçlar çıkarmaya yönelik yeterli bilgiyi verdiğini belirtmektedir. Ayrıca pandemik yayılımın ikinci dalgasına kuzey yarım kürede yer alan ülkelere hazırlıklı olmalarını önermektedir. Bu yarım kürede ılıman iklimi olan ülkeler tetikte olmalılardır. Deneyimler pandeminin ulusal düzeyde en üst düzeye çıktığında bile, artan yayılımda lokalize (yerel) “Sıcak Noktalar”ın oluşmaya devam ettiğini göstermiştir.
Dünyada en yaygın virüs suşu H1N1’dir.
Birçok salgın bölgesinden elde edilen kanıtlar H1N1 pandemik virusunun kendini hızla yerleştirdiğini göstermektedir. Günümüzde dünyanın pek çok ülkesinde en yaygın influenza suşu H1N1’dir. Virüs, duyarlı toplumlara doğru hareket edeceği için pandemi ilerideki aylarda da görülecektir. Çalışmalar virüsün bütün salgınlarda hemen hemen aynı olduğunu göstermekte, daha virulan veya ölümcül forma doğru mutasyona uğradığına dair bulgular bulunmamaktadır. Benzer şekilde, pandemik influenzanın klinik görüntüsü bütün ülkelerde tutarlı bir şekilde aynıdır.
Hastaların çok büyük çoğunluğu enfeksiyonu hafif geçirmektedir. Bununla birlikte, virüsün ciddi ve ölümcül hastalığa neden olabilmesine (genç ve sağlıklı kişilerde de) karşın, böyle vakaların sayısı düşük kalmaktadır.
Toplumda geniş bir nüfus enfeksiyona duyarlıdır.
Toplumun büyük bir kısmı enfeksiyona duyarlıdır. Hastalığın hafif seyri devam etse de, ikinci dalga sırasında pandeminin etkisi, daha büyük sayıda toplumların enfekte olmasına yol açarak kötüleşebilir. Hastalığı yoğun bakım gerektirecek şekilde ağır geçiren hastaların sayıca çokluğu, yoğun bakım ünitelerinin aşırı yüklenilmesi ile diğer hastalıkların bakımını da sekteye uğratarak sağlık hizmetlerinin en acil yükü olarak karşımıza çıkmaktadır.
İlaç direncinin izlenmesi önemlidir.
Halen, tüm dünyada az miktarda pandemik virus oseltamivire dirençli olarak tespit edilmiştir. Bu vakaların tamamı ayrıntılı olarak araştırılmış ve bu zamana kadar ilaç-dirençli virüsün yayılımı görülmemiştir.
Hastalık mevsimsel influenza ile aynı değildir.
Günümüzdeki kanıtlar pandemik ve mevsimsel influenza arasında bazı önemli farklılıkların olduğunu göstermektedir. Pandemide genellikle daha genç yaş grupları etkilenmektedir. Hastalığın ciddi veya ölümcül şekli de özellikle genç yaş grubundadır. Bu zamana kadar, ciddi vaka ve ölümler 50 yaşın altındaki erişkinlerde gerçekleşmiştir. Daha yaşlılarda ölümler nispeten azdır. Bu yaş dağılımı mevsimsel influenza ile zıttır. Mevsimsel influenzada ciddi ve ölümcül vakaların yaklaşık %90’ı 65 yaş veya üzeridir.
Ciddi solunum yetmezliği görülmektedir.
Tam olarak belirgin olmasa da tüm dünyadan klinisyenler bu hastalığın şiddetli formunu genç ve sağlıklı insanlarda da (mevsimsel influenzada nadiren görülen) bildirmektedirler. Bu hastalarda virüs doğrudan akciğerleri etkilemekte ve şiddetli solunum yetmezliğine neden olmaktadır. Bu yaşamları kurtarmak yoğun bakım ünitelerinde oldukça özel ve istekli bir bakım ile uzun ve maliyetli kalış süresine bağlıdır.
Güney yarıkürede kış mevsimi boyunca, bazı ülkeler yoğun bakım ihtiyacını sağlık hizmetlerindeki en büyük yük şeklinde göstermişlerdir. Bu ülkelerdeki bazı kentlerde hastaneye yatırılan vakaların yaklaşık %15’inin yoğun bakım gerektirdiğini rapor edilmiştir. Dolayısıyla pandemiye hazırlık ölçütlerine artabilecek yoğun bakım ünitesi ihtiyacını da eklemek gerekmektedir.
Savunmasız gruplar önemlidir.
Hamilelik sırasında risk artışı bilinmektedir. Bu risk virüse, tercihen genç kişileri enfekte ettiği yönünde anlam yüklemektedir. Veriler bazı tıbbi durumların ciddi ve ölümcül hastalık riskini artırdığını göstermektedir. Bunlar solunum yolu hastalıkları, özellikle astım, kardiyovasküler hastalıklar, diabetes mellitus ve immunosupresyondur. Pandemiden daha fazla insanı etkileyeceğini öngörürken, sağlık çalışanları tarafından son yıllarda bu tetikleyici tıbbi durumların bazılarının daha yaygın hale geldiğini, bunun da savunmasız grupların oluşturacağı havuzu artacağını algılanması gereklidir.
Ciddi ve ölümcül vakalarda sıklıkla bulunan obezite, halen küresel bir epidemidir. DSÖ tahminlerine göre, dünyada 230 milyonun üzerinde kişi astım, 220 milyonun üzerinde kişi de diabetes mellitus hastasıdır. Bu hastalıklar özellikle çocuk ve genç erişkinlerde öldürücü hastalık olarak tanımlanmazlar. Oysa H1N1 virus enfeksiyonu ile tetiklenen, bu gibi durumlara bağlı genç ölümler, pandeminin etkisinin ayrı bir boyutu olabilir.
Hastane yatış ve ölümün riskinin arttığı durumlar vardır.
Bazı çalışmalar azınlık ve yerli toplumlar gibi alt gruplarda hastaneye yatış ve ölüm riskinin arttığını göstermektedir. Kimi çalışmalarda bu risk genel topluma göre dört beş kat fazladır. Nedeni tam anlaşılamamakla beraber, bazı olası açıklamalar; bu gruplarda astım, diyabet ve hipertansiyon prevelansının yüksek olması, düşük yaşam standartları ve grupların genel sağlık durumu kötü olan kişileri içermesidir.
Gelişmekte olan dünya için çıkarımları bilmek gerekir.
Bu gibi bulgular pandeminin, temel sağlık hizmetlerine az ulaşabilen, birçok sağlık sorunları olan ve yetersiz koşullarda yaşayan milyonlarca insanın var olduğu gelişmekte olan dünyada, gittikçe artan oranda yerleşmekte olduğuna işaret etmektedir. Pandemi ile ilgili günümüzdeki verilerin çoğu varsıl ve orta gelir düzeyindeki ülkelerden gelmekte olup gelişmekte olan ülkelerdeki durumun çok yakından takip edilmesi gerekmektedir. Aynı virüs varlıklı ülkelerde yönetilebilir bir yayılım gösterirken gelişmekte olan dünyanın bazı bölgelerinde yıkıcı etkiler oluşturabilir.
HIV ile birlikte enfeksiyon (Co-infection)
İki ülkeden gelen erken veriler antiretroviral tedavi alan H1N1 ve HIV ile birlikte enfekte olan insanlarda şiddetli ve ölümcül hastalık riskinin artmadığını göstermiştir. Bu hastaların çoğu H1N1’in yaptığı enfeksiyonu hafif geçirmiş ve tamam olarak da iyileşmiştir. Eğer bu ilk bulgular doğrulanırsa bu durum HIV enfeksiyonun yaygın ve antiretroviral ilaçlarla tedavinin iyi yapıldığı ülkeler için güven verici bir haber olacaktır. Şimdiki öngörülerle dünya genelinde 33 milyon insan HIV/AIDS’dir. DSÖ 2008 yılı sonunda bunların 4 milyonun antiretroviral tedavi aldığını tahmin etmektedir.


Kaynaklar
Preparing for the second wave: lessons from current outbreaks. Pandemic (H1N1) 2009 briefing note 9. World Health Organization. www.who.int/csr/disease/swineflu/notes/h1n1_second_wave_20090828/en/index.html (Erişim: 02.09.2009)
Domuz Gribi. Refik saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı. http://www.domuzgribi.rshm.gov.tr/ (Erişim: 10.09.2009)

Aile hekimliği ne getiriyor?

Dr. Ufuk ÇINAR

Tekirdağ Tabip Odası Genel Sekreteri

Aile hekimi; bireye ve ailesine kişi merkezli yaklaşım sergileyen, tanı ve tedavinin yanı sıra sağlığın geliştirilmesinde de görev alan, sorunlarını içinde bulunduran ortamın koşullarıyla ele alan, birinci basamakta görev yapan uzman hekimdir. Bu tanım Dünya Aile Hekimleri Örgütüne (WONCA) aittir ve TAHUD ile Sağlık Bakanlığınca da benimsenmiştir.
Ülkemizde aile hekimi sayısı yetersiz olduğundan, eğitimle sertifikalandırılmış geçiş dönemi hekimlere gereksinim vardır. Aile Doktoru kavramı burada ortaya çıkmaktadır. Aile Doktorları isteyen pratisyen hekimlerin kısa süreli eğitimle sertifikalandırılmalarıyla yetiştirilecektir. Görevleri aile hekimleriyle aynı olacaktır. Aile hekimi uzmanları yeterli sayıya ulaştığında aile doktoru istihdamından vazgeçilecektir.
Sağlık Bakanlığı dökümanlarında aile hekiminin görevi bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri, ayaktan tedavi hizmetleri olarak belirtiliyor. Bunlardan başka hastanelerde tedavi edilen hastaların evde ve ayakta takibi, temel laboratuar hizmetleri, ilgili kayıt ve istatistik işlemleri, 24 saat ilk yardım ve acil müdahale hizmeti vermekte aile hekiminin görevleridir.
Aile Hekimliğine geçilince kamu ve çevreye yönelik sağlık hizmetlerini ayrılacaktır. Bu, şu anda sağlık ocaklarınca verilen hizmetlerin ikiye ayrılarak iki kurumca verileceğini göstermektedir.
Aile Hekimleri haftada 7 gün ve günde 24 saat hizmet verecektir. Aile hekimi bir bölgede tek çalışıyorsa orada ikamet etmek zorundadır. Aynı bölgede 2-5 aile hekimi olması durumunda gece hizmeti icapçılık yada nöbet şeklinde olabilecektir.
Her aile hekimi yaklaşık 3000 bir nüfustan sorumlu olacaktır. Bireyler istedikleri aile hekimine kayıt olabileceklerdir. Her ilin aile hekimi gereksinimi Sağlık Müdürlüklerince saptanacak ve aile hekimleri boş kadrolara baş vuracaktır. Başlangıçta aile hekimi sayısı yeterli olmayacağından sertifikalı pratisyen hekimler ( aile doktoru) ve diğer dal uzmanları da aile hekimi olarak çalışabileceklerdir. Bireyler altı ay önceden bildirmek koşuluyla hekimlerini değiştirebileceklerdir. Seçilecek aile hekimi ikamet ettikleri yerin sağlık grup başkanlığı bölgesi sınırları içinde olacaktır.
Bireyler aile hekimlerine muayene olmadan ve aile hekiminden sevk almadan hastaneye başvuramayacaklardır. Doğrudan hastaneye başvuru halinde tedavi masraflarının %20’si cepten ödenecektir.
Aile hekimliği sistemine geçişte Sağlık Müdürlükleri ilgili bölgeleri ve bu bölgeler için norm kadro sayılarını belirleyecektir. Bu bölgelere aile hekimliği uzmanlarından başlamak üzere atamalar yapılacaktır. Boş kalan yerler için sertifikalı pratisyenler yada diğer dal uzmanları ( aile doktorları) atanacaktır. Başvuru norm kadro sayısından fazla olursa kura çekilecektir. Geçiş dönemi sonunda sisteme yalnızca aile hekimliği uzmanlarıyla devam edecektir.
Aile doktorlarının eğitimi iki aşamalı gerçekleştirilecektir. İlk aşama sisteminin tanıtımına yönelik ve 10 gündür. İkinci aşama 1 yıllık bir eğitimdir. Beş yıl süreyle aile hekimliği uygulamasına devam etmeyenlerin resertifikasyonu şarttır. Birinci eğitim aşamasını tamamlayanlar aile hekimliği uygulamasına başlayabilecektir.
Sistem yaklaşık 22 bin aile hekimine gereksinim duymaktadır.Bu sayıda hekimin birinci aşama eğitimi 8 ayda tamamlanacaktır. Ancak bakanlık metinlerinde geçen tarihlerde (Ocak-Ağustos 2004) henüz eğitim gerçekleştirilememiştir.
Aile hekimi sağlık ocaklarını ve AÇSAP merkezlerini kiralayarak hizmet verecektir. Bu kurumların durumu uygun değilse özel poliklinik veya muayenehanesinde çalışacaktır. Özel bir mekanda çalışılacaksa en az 60 m2 olmak zorundadır. Birden fazla aile hekimi tek bir mekanı kullanacaksa eklenen her hekim için 20 m2 daha alan ayrılacaktır. En çok beş aile hekimi bir arada çalışabilecektir. Grup halinde çalışma bakanlıkça desteklenmekte ve bu merkezlere ultrasonografi yapma, röntgen çekme gibi olanaklar tanınacağı belirtilmektedir. Aile hekimliği merkezinde bireye yönelik koruyucu ve tedavi hizmetlerinin sunulması için gerekli ekipman ve malzeme (buzdolabı,snellen eşeli, pansuman seti, jinekolojik muayene seti ve masası, bilgisayar, vb.) bulunmak zorundadır. Bunları sağlamak aile hekimlerinin görevidir.
Tek hekimin bulunduğu aile hekimliği merkezlerinde en az bir yardımcı sağlık personeli, birden çok hekimli merkezlerde ise hekim başına bir yardımcı sağlık personeli istihdam edilecektir.
Kırsal bölgeye hizmet verecek aile hekimlerini en yakın ilçede ikamet edecek ve kendisine bağlı köyleri gezerek hizmet verecektir. Her köy ve beldeye haftada en az bir kez gidilecektir. Gezilerini kendi aracıyla yapacaktır.
Aile hekiminin çalışma süresi haftalık asgari 40 saattir.Resmi tatillerde diğer aile hekimleriyle eşgüdüm halinde hizmet sürekliliği sağlanır.Ücretsiz izin kullanılamaz.Gebelik veya hastalık sebebi ile rapor alan aile hekimlerinin yerine sırada bekleyen hekim atanır. Rapor bitiminde işe başlayabilmesi için yeni başvuru yapması gerekir.
Yer değiştirme ancak gidilmek istenen il ve/veya bölgede bir kadro boşluğu olması durumunda olanaklıdır. Aralıksız iki ay süreyle kayıtlı hastası 1000’in altında olan Bakanlık tarafından belirlenen hasta sevk oranlarına uymayan aile hekimlerinin sözleşmesi iptal edilir.
Aile hekimliği sistemine geçişle birlikte koruyucu sağlık hizmetleri halkın sağlık eğitimi, sosyal yardım hizmetleri, toplumsal araştırmalar, okulların, spor alanlarının, çocuk bahçelerinin denetimi, bulaşıcı hastalıklarla mücadele sağlık grup başkanlıklarına devredilecektir. Bu şekilde şu anda sağlık ocaklarınca yapılan hizmet ikiye parçalanacaktır.
Sağlık ocakları ise Sağlık merkezleri olarak adlandırılacaktır.Sağlık Merkezinde yatak olacak ve o bölgedeki aile hekimlerinin kendi hastalarını yatırarak tedavi ettikleri kurumlar olarak işlev görecektir. Ayrıca aşılama, laboratuar, ilkyardım ve acil bakım hizmetleri de verilecektir.
Aile hekimlerinin ücretlendirilmesin de üç bileşenli bir model düşünülmektedir.sabit bir maaşla+aile hekimine bağlı olan kişi sayısına göre kişi başı ücret +aile hekiminin hastasına yaptığı girişimler ve laboratuar tetkiklerinin her biri için hizmet başına ödeme.
Kişi başı ödeme maliye bakanlığının belirlediği kişi başı ücretle hekim kayıtlı kişi sayısın çarpımı ile hesaplanıp aylık olarak hekimin banka hesabına yatırılacaktır. Ancak kişi başı ücretler kişinin yaşına göre belirlenen katsayılarla çarpılarak hesaplanacaktır. Örneğin0-4 yaş arası bireyler için Maliye bakanlığının belirlediği ücretin çarpılacağı katsayı 1.3 15-64 yaş için 1.0 65 yaş üstü için 2 olacaktır.Aile hekimlerinin sunduğu hizmet kalite araştırmalarıyla denetlenecektir. Sağlık Bakanlığı’ nca belirlenen standartlara göre koruyucu hekimlik hizmetlerinin eksik uygulamasın veya hata sevk oranlarının yüksek olması durumunda brüt ücretin % 20’ si kadar indirim yapılacaktır.
Belirlenen ücretin sunulan hizmetin maliyetini karşılamamsı durumunda aile hekimlerinin maliyet düşürücü önlemleri alacağı varsayılmakta, buda yetmezse sunulan hizmet kapsamının daraltılacağı belirtilmektedir.Bireyler sözleşme kapsamındaki hizmetler için katkı payı öderlerken, kapsam dışında ki hizmetlerden ancak fiyatını ödeyerek yararlanabilirler.
Aile hekimleri sigorta kurumunun istediği hasta memnuniyeti ve kalite araştırmalarını yapmak ve sonuçlarını sigorta kurumuna bildirmek zorundadır.
Aile hekimliği sisteminin yapısal sorunlarını kısaca şu şekilde sıralayabiliriz.
1-aile doktorluğunun en azından başlangıçta bugünden farklı olmayacaktır.
2-İkinci aşamada verilen bir yıllık eğitim niteliği arttırmak için yetersizdir.
3-Sistem sosyalleştirme yasasında kurulan entegrasyonu parçalamaktadır.
4-Sistem bölge ve / veya nüfus temeli değildir, bu sistem içinde hiçbir epidemiyolojik değerlendirme yapılamaz.
5-Ölçek sorunu nedeniyle sistemin performansının değerlendirilmesinde kullanılabilecek tek ölçüt olarak hasta memnuniyeti araştırmaları önerilebilmektedir.
6-Sağlık hizmetine erişim bakımından eşitsiz bir yapısı vardır.
7-Sağlık insan gücü hesaplamaları yanlış verilerden hareketle yanlış yapılmıştır.
8-Bu şekilde ayaktan tedavi hizmetleri ve bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin yeterli sunulması olanaksızdır.
9-Bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin nerede-nasıl verileceği belirsizdir.
10-Sağlık sisteminde dağınıklık yaratılmaktadır.
11-Bu sistem sağlıkta özelleştirmeyi desteklemektedir.

Sağlık hizmetlerinin finansmanına etkilerini de belirtirsek;
1-sistemi kamu entegre modelinden kamu sözleşmesine geçişi ön görmektedir.Sağlık harcamalarında gereksiz artışa yol açacaktır.
2-Hekime hizmet başı ödeme gereksiz hizmet üretimine, harcamaların gereksiz artışına ve verimlilikte azalmaya katkıda bulunacaktır.
3-Verimliliği azaltan diğer bir etken de bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerine bile yeterli zaman ayrılamayacak olmasıdır.

Aile hekimliği sistemi hekimleri, özlük haklarını çalışma koşullarını olumsuz etkileyecektir;
1-Hekimler için iş güvensizliği ve işsizlik getirecektir.
2-Sağlık emekçileri için örgütsüzlüktür.
3-Ücretler tamamen belirsizdir.
4-Sistem hekim emeği ve ücreti sınırlanması gereken maliyet unsuru olarak görülmektedir.
5-Aile hekimleri işletmeci olacaklardır.
6-Hekimler arası ücret eşitsizliği yaratacaktır.
7-Sözleşme sistemi, ücret belirleme yöntemi ve nüfus yapısı farklılıkları aile hekimlerini hasta kapma, poliklinik ve laboratuar hizmetlerini arttırma, hizmet kalitesini düşürme ve sonuçta da etik mesleki değerleri çiğnemeye yönelten nesnel bir ortam hazırlamaktadır.

Sonuç olarak; aile hekimliği sistemi Türkiye için kabul edilemez bir öneridir. Sağlığa bakış açısı toplumsal olmayan; bireysel olan bir grubu sağlık üzerinden kar etme amaçlı yaklaşımlarını yaygınlaştırmak için hazırlanmıştır. Uygulanması halinde çağdaş sağlık hizmeti anlayışında geriye gidiş, sağlık harcamalarında artış ve hekimler için düşük ücret ve işsizlik kaçınılmaz olacaktır.

Türkiye’nin özgün modeli 224 Sayılı Sosyalleştirme Yasası uyarınca Sağlık Ocağı temellidir. Birincil sağlık hizmetine aile hekimliği sisteminin uyarlanması sosyalleştirme anlayış ve koşullarına taban tabana karşıttır. Çözüm var olan Sağlık Ocaklarının nitelik ve nicelik olarak iyileştirilmesi ve geliştirilmesi olmalıdır.

Kaynaklar:
1-Sağlıkta Dönüşüm Sözlüğü
TTB Kocaeli Tabip Odası Temmuz-2004
2-Sağlıkta Dönüşüm Programı 2003 Türkiye’sin de Halka ve Hekimlere/sağlık personeline ne getiriyor?
TTB Yayınları Ekim-2003
3-Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Taslağı

Sosyal güvenlik açığı geri dönülmez noktalara gidiyor

2000 yılı başında uygulamaya giren IMF programı öncesi çıkarılan sosyal güvenlik reform yasasının, ne kadar sıkıntılı bir süreçte hazırlandığını çok iyi hatırlıyorum.O zamandan bu yana aynı konuda defalarca düzenleme yapıldı ve hemen hepsinde amaç, sosyal güvenlik açıklarının kapatılması, özellikle ileride devasa boyutlara ulaşacak açıkların frenlenmesi idi. Emeklilik yaşı ile ilgili düzenleme bu sürecin en önemli ayağı idi ve koalisyon hükümeti döneminde asıl zor olan bu adım atılmıştı.

TOP YARGIYA ATILDI
Bunca sıkıntıya rağmen gelinen noktaya baktığımızda ise sosyal güvenlik açığının sürekli büyüdüğünü, işin kötüsü kapatılması konusunda bir umut olmadığı gözleniyor.Bu süreci anlattıktan sonra, özellikle sağlıkta yap-boz’a dönen sistemi de hatırlatıp ,sosyal güvenlik açıklarının ne olacağını, geçen hafta sohbet etme imkanı bulduğum Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’e de yönelttim. Bakan Dinçer, bu görünümün daha çok yargı kararlarından kaynaklandığını belirterek, “Kendi idari tedbirlerimiz nedeniyle kararlarımızı değiştirmedik, mahkeme verdiğimiz kararlarla ilgili kararlar aldı” diyerek topu yargıya attı.“Açığımız büyüyor”u da iyi tarif etmek gerektiğini kaydeden Bakan, şunları söyledi:“Doğru büyüyor, ancak perspektif çok önemli. Türkiye’de şu ana kadar sağlık hizmetinin sunumunda, erişiminde zorluklar vardı, sınırlamalar vardı, hizmetlerde de yetersizlik vardı. Sağlık hizmetinin alımında engeller oluşturulmuştu. Bu açıdan bakıldığında sağlık ve sosyal güvenlik alanında yapılan reformlarla erişim kolaylaştırıldı, hizmet arzında önemli gelişmeler sağlandı. Sınırlamaların kalkmasıyla oluşmuş bir harcama artışından bahsetmek mümkün.”

AÇIKLARI KAPATMAK İÇİN
Sorumuz üzerine bunun israf olup olmadığı konusunda yeterli bilgi alamadıklarını kaydeden Bakan Dinçer, uluslararası standartlar açısından bakıldığında, bizim yurttaşlarımızın aldığı sağlık hizmetinin AB ortalamalarının altında olduğunu söyledi. Sağlık ve sosyal güvenlikte reformları yaparak çok doğru bir şey yaptıklarının altını çizen Bakan Ömer Dinçer, sadece iki açıdan gelişmiş ülkelerden farklı olduğumuzu belirterek, bunlardan birinin ilaç harcamaları olduğunu kaydetti. İlaç tüketimiyle ilgili davranış kalıplarının, gelişmiş ülkelerden farklı olduğunu, doktorların ilaç yazma davranışların da da fark gördüklerini kaydeden Dinçer, “İkincisi sağlık sigortasına yeni geçiş yapıyor olmamız nedeniyle, topladığımız primlerin harcamalara göre düşük olması. Bu ciddi bir sorundur ve idareyle ilgilidir” dedi.Son dönemde sıkça üzerinde durulan “global bütçe”den neden vazgeçtiklerini sorduğumuzda ise Bakan Dinçer “vazgeçmediklerini, global bütçenin tüm gelişm iş ülkelerin kullandığı bir sistem olduğunu” söyledi. Bakan, konuyla ilgili aktörlerle konuşmaya devam ettiklerini, henüz uzlaşamadıklarını ama global bütçeden vazgeçmediklerini söyledi.

ECZANELERE SIKI DENETİMBakan Dinçer, açıkların azaltılması için prim sistemi ve tahsilatının artırılması ile harcamaların azaltılması için başka tedbirler alacaklarını da bu kapsamda eczanelerin, “ortalamanın üstünde ilaç faturası” açısından da sıkı denetime tabi tutulması bu önlemler içinde yeralıyor.Bu söyleşinin geniş özetini dünkü Referans Gazetesinde yayımladık. Benim çıkardığım genel kanı; hükümet kesinlikle erişimden, kapsamdan taviz vermeye yanaşmayacak. Bence bundan sonra gelecek hükümetler de aynı kapsam ve erişim modelini uygulamak zorunda kalacaklar. İşin içine politika girince “iki ay prim ödeyen bile”, en pahalı özel sektör sağlık kurumlarından faydalanmaya devam edecek, politikacılar bunu hak görüp, kolayca kaldıramazlar.Ancak bu kapsamda tartışılması gereken çok unsur var. Örneğin özel sağlık kurumları ve meslek mensupları sadece açıkların büyümeyeceğini, doktorluk mesleğinin de yitirileceğini söylüyorlar. Sağlık sistemi ve sosyal güvenlik açıkları başımıza daha çok iş açacak gibi...

HÜRRİYET-ERDAL SAĞLAM

Bursa ve aile hekimliği

Bursa'da aile hekimliği uygulamasına 731 hekimle merkez ve tüm ilçelerde 1 Ekim Perşembe günü geçilecek.Aile hekimliği 2 yıllık bir çalışma döneminin ardından Bursa'da da 1 Ekim Perşembe gününden itibaren start alıyor. 2005 yılında ilk olarak Düzce'de uygulanmaya başlanan aile hekimliği sistemi 2 yıllık bir alt yapı çalışmasının ardından perşembe gününden itibaren Bursa'da da uygulanacak. Merkez ve 17 ilçede uygulanacak sistem ile hastanelerin üzerindeki iş yükü ve yoğunluğun azaltılması hedefleniyor.Konuyla alakalı Sağlık Müdürlüğü'nde açıklama yapan Vali Şahabettin Harput, "Sağlık bir ülkenin en başta gelen önemli konularından birisidir. Sağlık hizmetlerinin en iyi ve kaliteli şekilde verilmesi için hükümet tarafından uygulanmaya başlanan bu sistem ilk olarak Düzce'de hayata geçirildi ve başarı elde edildi. Bursa'da 2 bin 19 hekim eğitime alındı. Bin 693 yardımcı sağlık personelide aile hekimliği sistemi hakkında bilgilendirildi. Bursa'da 1 hekime 3 bin 280 kişi düşecek. 731 aile hekimi 2 milyon 397 bin kişiden sorumlu olacaktır. Ayrıca 152 adet aile sağlığı merkezi oluşturulurken, 20 adette toplum sağlığı merkezi kuruldu. Bu süreçte aile hekimlerinin görev yerleri de belirlendi ve herkes perşembe günü yeni görev yerlerinde hazır olacak. Aile hekimliği sistemi Bursamıza hayırlı olsun" dedi.İl Sağlık Müdürü İsmail Hakkı Çelik ise internet üzerinden herkesin aile hekimini öğrenebileceğini belirterek, "Müdürlüğümüzün www.bsm.gov.tr adresinden 'aile hekimim kim' bölümüne vatandaşlık numarasını yazan herkes hekimini görebilecek. Kayıt yaptıramayanlar en yakın sağlık ocağına gidip kendilerini kayıt ettirebilirler. 6 ay geçiş süreci sonunda vatandaşlar istediği aile hekimini seçebilecek. 6 ay boyunca tüm aile hekimi kendisine başvuran herkesi muayene edebilecek. Aile hekimliğine geçiş süreci 2 yılı alabilir. Geçiş süreci boyunca aile hekimliği pilot sistem üzerinden uygulanacağı için isteyenler özel hastane ve devlet hastanelerine başvurabilir. Süreç muhtemelen 2012 yılında sona erecek ve o zaman aile hekiminden sievk almadan hastanelerden sağlık hizmeti alınamayacak" diye konuştu.Aile hekimleri sorunlarını konuştuBARTIN - Bartın'daki aile hekimleri bir araya gelerek sorunları, sıkıntıları ve çözüm önerilerini görüştü.Bartın Grand Astra Otel'de düzenlenen etkinlikte Bartın Aile Hekimleri Derneği üyeleri bir araya geldi. Bartın Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Hasan Düztaş, aile hekimlerini yaşatıp büyüteceklerini belirtti. Dr. Düztaş, "İlimizde aile hekimliği yaklaşık 2. yılını doldurmaktadır. Ülkemizde de 2004 yılında çıkan kanunla start almıştır. Hala pilot uygulama çerçevesinde devam etmektedir. Yani denenme sürecinden geçmekte, asıl kimliğine bürünmeye, ülkemizin şartlarına göre şekillenmeye çalışmaktadır. Yani daha emekleyen bir bebektir. Bizler toplum olarak, hekim olarak, basın, idareci, akademisyen, sivil toplum örgütleri olarak bu bebeği beraber büyüteceğiz. Nasıl bir aile hekimi bir bebeğin anne karnındaki fetüs halini bilip onun yetiştiğini ergenleştiğini yaşlandığını görecekse, bizlerde aile hekimliğini göreceğiz, büyüteceğiz. Aile hekimliğinin olmazsa olmaz 3 esas şartı vardır. Birincisi mümkün mertebe sürekliliğin sağlanması, ikincisi koordinasyon diğeri de eğitimdir. Bu 3 temel kriterde bir miktar yol alınmışsa da hala çok yetersiz durumdadırlar. Aile hekimi ile kişi arasında sürekli bir ilişki bulunması ve bu ilişkinin her iki tarafında isteği doğrultusunda sürdürülmesi esastır. Belli bir hekime alışan hastaların kendi istekleri dışında hekim değiştirmesi sistemin mantığına terstir” dedi.Aile hekimlerinin kişilerin sağlığından birinci derece sorumlu hekimler olduklarından kendisine kayıtlı kişilerin sağlık danışmanı olduğunu hatırlatan Dr.Düztaş “Yine eğitim hiç bitmeden devam etmelidir. İlimizde idarecilerimizin başta olmak üzere her ferdin bu konuları düşünmesinde fayda vardır. Derneğimiz bu ve birçok konuda çalışmalar yapmaktadır. Şu anki sistemde koordinasyonun sağlanması adına halkımızın da çabalarına ihtiyacımız vardır. Sağlık hizmeti almak, isteyen bir kişi mümkünse bu konuyu aile hekimine danışsın ve yine eğer aile hekimi dışında bir birimden bu sağlık sunumunu almışsa kendi hekimini seçmiş olduğu aile hekimini bu konuda bilgilendirsin. Desin ki, 'ben şurada şu doktora gittim bana şunu dedi şu ilacı verdi' Bu hekiminizin size sağlık sunumunda daha etkili olmasını sağlayacaktır. Ülkede birinci basamak sağlık hizmetlerinin aile hekimleri tarafından verilmesi öngörülmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetinin kuvvetli olmadığı ülkelerin sağlık problemlerini çözmesi mümkün değildir. Bu bağlamda ülke planlayıcılarına AHEF'e, Aile Hekimliği Derneklerine, TAHUD'a, TTB'ye ciddi sorumluluklar düşmektedir. Bu birimler farklı fikirlerde olsalar dahi bir an önce birinci basamak hizmetleri konusunda bütünleşmelidirler. Dernek olarak ilimizde aile hekimliğinin anlaşılmasına, 2.basamak hekimlerimizle koordinasyonun kurulmasına ve hekim eğitimlerine katkı sağlayacak bir toplantıyı gerçekleştirmiş bulunmaktan gurur duyuyoruz" diye konuştu.Bartın Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Hasan Düztaş, toplantıya gelerek destek veren İl Sağlık Müdürü Osman Nacaroğlu'na, TTB Bartın odasına, Uzman Hekimler Özgür Volkan Akbulut, Cengiz Erten, Mustafa Gedik, Pervin Karakaş'a ve Bartın'daki bütün aile hekimlerine teşekkür ettiklerini ifade etti.