18 Şubat 2015 Çarşamba

Çocuklarımıza Asla Söylemememiz Gereken 10 Şey...


Çocuklarınıza asla söylememeniz gereken 10 şey. Oldukça iddialı acaba ne anlatıyorlar diye başladım okumaya. Bir baktım, anne baba olarak neler söylüyoruz, listedeki kaç tanesi ağzımıza yapışmış? diye sayıyorum.
1. "Aferin!"
Araştırmalara göre çocuğumuz bir şey başardığında bizim her seferinde söylediğimiz ¨İyi iş çıkardın¨, ¨Aferin benim kızıma¨, ¨Aslansın¨ gibi ifadeler bir süre sonra çocuğa motivasyon olmaktan çok onaylanma ihtiyacına sebep oluyormuş. Aklıma Aletha Solter'ın kitabında okuduklarım geldi. Çocuğa ¨Bravo, harika¨ demek yerine başardığı şeyin ne olduğunu anlatmak gerektiğini yazmıştı. Çocuğun zekasına, yeteneğine övgü değil geçtiği yolları, kullandığı yöntemin fark ettirmek gib. Örneğin, ¨Anne bak ne yaptım?¨ diye karşımıza geldiğinde ağzımızdan otomatik olarak ¨Aferin¨ çıkıyor değil mi? En azından benim öyle. Peki ne yapacağız? Ne kadar çok renk kullanmışsın, diye cevap vermek güzel bir örnek. Yine de içimize işlemiş, bir aferin almak hoşumuza gidiyor. Övgü bağımlılık yaratır dedikleri bu sanırım. Oysa çocuğumuzun bağımsız, kendine güvenen bir yetişkin olmasını istiyoruz hepimiz.
2. "Ne kadar çok tekrar edersen o kadar mükemmel olur."
Bir işi daha iyi yapabilmek için tekrar gerekir burası doğru ama ağzımızdan çıkan kelimelere dikkat etmek zorundayız. Mükemmelliğe atıfta bulunmak çocukta başarı hırsı, baskısı, stresi oluşturabilirmiş. Üstelik bu ifade çocuğa ¨Eğer hata yaparsan yeteri kadar çalışmamışsın¨ mesajı gönderir diyor '101 Ways to Be a Terrific Sports Parent' yazarı Dr.Joel Fish. Ne kadar çalışırsam çalışayım en iyisi olamıyorum, benim neyim var? sorularıyla kendisiyle çelişip boşuna sıkıntıya girermiş çocuk. Onun yerine neyi başardığını göstererek daha fazla çalışması için yüreklendirmeliymişiz.
3. "Yok bir şey, iyisin."
Bir şekilde düşüp bacağını inciten ve ağlayan çocuğumuza kendini kötü hissetmesin diye ¨yok bir şeyin, bak iyisin¨ diyor musunuz? Ben diyorum. Sanki böyle söylersem daha çabuk toparlar diye düşünüp söylüyorum hele ki aslında o kadar da acımadığına eminsem. Çocuk için tahmin edilenden daha kötü bir mesaj veriyormuşum. İyi olmadığı için ağlayan çocuğa, ¨sen bilmiyorsun ben biliyorum canın acımıyor¨ diyormuşum. Oysa bizim anne baba olarak yapmamız gereken hislerini anlamak ve hisleriyle baş etmesi için yardımcı olmak. Böyle zamanlarda onu kocaman kucaklamak ve ¨bayağı yüksek bir yerden düşmüşsün acıması çok doğal¨ demek yeterliymiş çocuğun iyi hissetmesi için.
4. "Çabuk ol!"
Okula gitmek için hazırlanan, kahvaltısını bitirmeye çalışan çocuğa ¨Çabuk, geç kalacaksın¨ diyerek onu zorlamak strese sebep oluyormuş. Gereksiz bir yarışa sokuyormuşuz. Bunun yerine sesimizi yumuşatıp ¨Haydi çabuk olalım¨ dersek aynı takımda olduğumuz mesajını verirmişiz ¨Baby Minds¨ yazarlarından Dr. Linda Acredolo'ya göre.
Her sabah kahvaltıyı bitirmesi için kaç kere ¨Çabuk Ol'¨, ¨Geç kalıyorsun¨, ¨Geç kalacaksın¨ ¨Geç kaldın¨, ¨Bravo, yeme o zaman¨, ¨İyi tamam geç kal¨ dediğimi bilmiyorum. Doğru yaptığım hiçbir şey yokmuş bu maddeye göre. Bir de böyle sakince demeyi deniyeyim, hiç aklıma gelmememişti.
5. "Diyetteyim"
Ben hep diyetteyim. Gerçi bu aralar o kelimeyi kullanmıyorum. ¨Şekersiz besleniyorum¨ diyorum, tartıya çıkmıyorum. Ama eğer çocuğunuz her gün tartıya çıktığınızı görüyor ve şişmanlık hakkında konuştuğunuza şahit oluyorsa ¨sağlıksız görüntü¨ fikri oluşabilirmiş kafasında. Diyetlerden konuşmak yerine ¨Bunları yiyorum çünkü kendimi daha iyi, daha sağlıklı hissetmeme sebep oluyor¨ demek iyi olurmuş. ¨Spor yapmalıyım¨ ifadesi de şikayet olarak olumsuz algılanabilirmiş çocuk tarafından. Bu sefer de ¨Hava harika, gidip biraz yürüyüş yapacağım¨ demek gerekirmiş.
İyi mi yapıyorum kötü mü bilmiyorum ama devamlı beyaz şekerin, şeker eklenmiş gıdaların çok sağlıklı olmadığını tekrarlıyorum evde. Sık sık değil arada sırada yenmesi gerektiğini söylüyorum. Bana sorduğunda ise ¨Ben istemiyorum, şeker zararlı bir şey¨ diyorum. Geçenlerde Koray isyan etti hatta ¨Anne bana zararlı şekerli kek yap lütfen¨ dedi.
6. "Ona paramız yetmez."
Yeni çıkan bir oyuncağı görüp istediğinde ¨O kadar param yok¨ dediğimiz çok olmuştur. İşin kolayına kaçmakmış bu ¨Kids and Money¨ kitabının yazarı Jayne Pearl'e göre. Böyle söyleyerek verdiğimiz mesaj ise oldukça acıklıymış: ¨Cebimdeki parayı kontrol edemiyorum¨ Çocuklar için oldukça korkutucu olmalı. Bu arada 9-10 yaşındaki bir çocuk korkmak yerine, eve alınan herhangi bir şeyi örnek olarak gösterip paramız olmadığı yalanına(!) inanmayacaktır elbette. O zaman ne diyeceğiz? Eğer oyuncağı gerçekten almak sizin için boşa para harcamak ise verilecek cevap şu olmalıymış: ¨O oyuncağı almayacağız çünkü paramızı evimiz için daha önemli şeyler satın almak için biriktiriyoruz¨
7. "Yabancılarla konuşma."
Nasıl yani? Yabancılar tehlikeli olabilir, bize zarar verebilir. Ama bazen çocuklar tanımadıkları halde kendilerine samimi yaklaşan, iyi davranan, şeker veren birini tehlikeli görmeyebilir. Ya da yardıma ihtiyacı olduğunda polisi, güvenlik görevlisini yabancı olarak algılayıp gelecek yardıma direnç gösterebilir. Büyük kafa karışıklığı bu herkes için.  Bunların önüne geçmek yerine senaryolardan bahsetmeliymişiz. Örneğin, tanımadığı biri şeker verip kendisini eve bırakmayı önerdiğinde ne yapması gerektiğini anlatmalıymışız. (Tüylerim diken diken oldu yazarken bile) Tanıdığı herhangi biri de zarar vermek isteyebilir. O zaman ne yapacağız? Ne önlem alacağız. Burası bende soru işareti. Bunların dışında herhangi biri, tanıdığı veya tanımadığı, kendisine yaklaşıp rahatsız edici, huzursuz edici hareketlerde bulunursa hemen anne babasına haber vermesi gerektiği tembih edilmeli.
Anne baba olmak çok zor. Aynı anda düşünmek zorunda olduğumuz yüzlerce şey var. Çoğu da endişe verici.
8. "Dikkatli ol."
Parkta sallanan, top oynarken koşan, bir duvarın üstünde dengede durmaya çalışan çocuğa dikkatli olmasını öğütlemek aslında tam tersi bir etkiye sebep olurmuş. Düş! demek gibi bir şeymiş. Çocuğu ayakta kalmaya değil düşmeye konsantre olmasına neden olurmuş. Eğer gerçekten endişe ediyorsak ona bunu belli etmek veya söylemek yerine yakınında durup düşme ihtimaline karşı önlem almak en iyisi. Ben aynen böyle yapıyorum da Sarp tam tersine bütün endişesini belli edecek şekilde ¨Düşeceksin¨ diyor.
9. "Yemeğini bitirmeyene tatlı yok."
Geldik bizim konumuza. Koray yemeğin ortasında dondurma pazarlığı yapıyor biz de ¨O tabak bitmeden yok!¨ diyoruz. Bunu söylemek ana yemeğin gerçekten de sıkıcı, dondurmanın da harika bir şey, ödül olduğu mesajını veriyormuş. Aslında benzer kelimelerle mesajı olumluya değiştirmek mümkün: ¨Önce yemeğimizi yiyelim sonra da tatlımızı alalım.¨
10. "Bırak yardım edeyim."
Legolarla yüksek bir kule yapmaya çalışan veya bir yapboz'u bitirmeye çalışan çocuğumuza yardım etme isteği bastıramadığımız bir his. Oysa zamanından önce veya o istemeden işin içine girmeye çalışmak onun kendine güvenini sarsacak, her zaman başkalarının yardımına ihtiyaç duymayı alışkanlık haline getirecek bir hareket. Tek başına bir işi başaramayacağını zannedecek daha da kötüsü. Böyle zamanlarda yardım etme isteğimizi şu şekilde yönlendirebilirmişiz: ¨Sence büyük parçayı en alta mı koysak? Ne diyorsun, deneyelim mi?¨
Yukarıda yazılanların yarısını söylüyorum, ağzımdan öyle çıkıyor. Belki annem de bize öyle dediği için ya da yaşadığımız toplumda hep bu davranışlar desteklendiği için bilmiyorum ama biraz düşününce çocuğa gerçekten de verdiği mesajı anlamak kolay. Daha dün sabah yaşadık. Koray'ın parmağına bir şey batmış, minicik bir damla kan. Başladı ağlamaya. Biliyorum o kadar acımıyor, bizimki kan görünce panik olanlardan parmağı koptu zannedenlerden. Ben de kendine gelsin, abartmasın, o kadar da bağırmasın diye ¨Acımıyor Koray'cığım, abartıyorsun¨ dedim. Suratıma baktı iki gözünde yaşlarla ¨Sen bilmiyorsun, ben biliyorum çok acıyor¨
Irem Erdilek
Yazının kaynağı: www.parents.com

9 Şubat 2015 Pazartesi

TUS'ta Yazılı Sınav Olmasın...

Resim:haber7.com
Son dönemdeki TUS sınavlarında ardı ardına skandallar yaşandığını belirten CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, “Onlarca şaibeye adı karışan ÖSYM, test sınavını yapmayı bile beceremezken yazılı sınavı nasıl güvenli bir şekilde yapacaktır?” diye sordu.

HER SINAVDA BİR SKANDAL

 
Daha önceki TUS sınavlarının da skandallara sahne olduğunu belirten Çıray, “2010 Aralık ayında yapılan sınavda bazı yanlış sorulara itiraz edilmiş, ÖSYM kabul etmemiş bunun üzerine dava açılmış yaklaşık 1 yıl sonra mahkeme doktorları haklı bularak sınavın tekrar hesaplanmasına hüküm vermişti. O dönem örneğin 1 yıllık dahiliye asistanına bir üst tercihiniz dermatolojiye yerleştiniz diyerek bir skandala neden olunmuştu. O zamandan beri bu şekilde her sınav bir skandalla sonuçlanıyor”  dedi.

YAZILI SINAV NASIL OLACAK?

 
Çıray, en son 2013 Eylül sınavında aynı şeyin olduğunu 1 yıl sonra mahkeme kararıyla ÖSYM'nin iptal etmediği soruların iptal edilmesiyle yeniden yerleştirmeye karar verildiğini belirten Çıray, “ÖSYM tarafından 26 Ocak 2015 tarihinde yapılan duyuruda, 2013-TUS Sonbahar Dönemi İdare Mahkemesi Kararıyla İptal Edilen 6 Soru Sonrası Yapılacak İşlemler Hakkında yaptığı duyuruda yazılı sınav sisteminin TUS’ta da uygulanacağı belirtilmiştir” diye konuştu. Adayların sınavda verdikleri yanıtların yazılı olduğu için objektif olarak değerlendirilemeyeceğini belirten Çıray, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından yanıtlanmasını istediği önergesinde şu soruları yöneltti:

BU KAĞITLARI KİM NASIL OKUYACAK

 
“On binlerce öğrencinin girdiği sınavları kim, nasıl okuyacak? Homojen bir değerlendirme nasıl yapılacaktır? Yazım yanlışlarından doğan hatalar nasıl değerlendirilecektir, okunamayan yazılar yanlış mı kabul edilecektir?

TESTİ BİLE BECEREMEZKEN…

 
Kimin hangi sorudan kaç puan aldığını nasıl belirlenecek? Haksızlık olduğunda sınava nasıl itiraz edilecektir? Onlarca şaibeye adı karışan ÖSYM, test sınavını yapmayı bile beceremezken yazılı sınavı nasıl güvenli bir şekilde yapacaktır? Eğer sorulara dava açılırsa dava sonuçlanana kadar yerleştirme yapılmayacak olması sınava girenlere kaderine razı ol, yoksa en az 1 yılını çalarım anlamına mı gelmektedir?”


Alıntı:egedesonsöz.com