31 Aralık 2010 Cuma

Aile hekimlerine gelen performans yönetmeliği hakkında TTB'nin yorumu

Değerli meslektaşlarımız,

Önce TSM, AÇSAP, VSD'lerdeki hekimler üvey evlat muamelesi gördü, aile hekimi meslektaşlarından çok daha düşük ücretlerle çalıştılar, geçici görevlerle bunaltıldılar, görev tanımsız ve yetersiz personelle mutsuz, motivasyonsuz çalışmak zorunda kaldılar.

Şimdi sıra aile hekimlerine geldi. Tüm ülkede uygulama başladığına, tüm sağlık ocakları kapatıldığına ve geri dönecek yer kalmadığına göre sistemin asıl yüzünü göstermemesi için bir neden kalmadı artık.

Aslında hazırlıkları aylar öncesinde biten ama uygulama tüm ülkeye yaygınlaşmadığı için sümen altında bekletilen, alanın sahiplerinin ve meslek örgütlerinin bilgisi ve onayına sunulmadan oluşturulmuş, kısa adı "Aile Hekimliği Ödemeler ve Sözleşme Yönetmeliği" olan ve aile hekimlerine verilen ücretleri azaltmayı amaçlayan yönetmelik dün Resmi Gazetede yayınlandı (R.G:30 Aralık 2010/27801).

Bu yönetmelikle, uygulamanın başladığı 2005 yılından itibaren her aile hekimine cari gider harcamaları için sabit verilen ödemelerde yarı yarıya düşüşler olacak; katsayı farklılıkları nedeniyle kayıtlı nüfus başına alınan temel ücretler azalacak; performans kesintilerinin oranları arttırılacak ve en acısı ise hekimlere ceza puanları getirilecek. Aynı ehliyetlerde olduğu gibi 2 sene içinde 100 ceza puanı alan hekimin sözleşmesi feshedilecek.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, amacın kaliteli sağlık hizmeti sunmak değil, bizim bütün hekimlere ödenmesini talep ettiğimiz ücretlerin ucundan kıyısından kesilmesi gayreti olduğu açıktır.

Türk Tabipleri Birliği olarak tüm hekimlerin güvenceli, özlük hakları korunan ve insanca yaşayacak bir ücret almaları için mücadele yürüttük, yürütmeye de devam ediyoruz. 

Aile hekimliği sürecinin çok yakından takipçisi olduk. Hekimlerin hak kayıplarına neden olacak, bizim tarafımızdan kabul edilemez bu yönetmeliği Hukuk Büromuzla değerlendirip en kısa sürede iptali için dava açma yoluna gideceğiz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ

29 Aralık 2010 Çarşamba

Tamgün ve döner sermaye hakkında İzmir Tabip Odası'nın açıklaması


Anayasa Mahkemesi’nin Tam Gün yasasına ilişkin gerekçeli kararının yayınlanmasından sonra, bir takım yasal düzenleme taslakları tekrar gündeme gelmiştir.

Bu taslaklardan birisi Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ve değerlendirilmek üzere siyasi parti başvekillerine sunulan taslaktır. Bu taslakta, profesör unvanını kullanma hakkına sahip olan ancak çalıştığı kurumda idari bir görevi olmayan hekimlerin mesai saatleri dışında sadece SGK ile anlaşması olmayan özel hastanelerde çalışacabileceği şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Diğer hekimlere ise serbest çalışma hakkı tanınmamıştır.

Öncelikle şuna vurgu yapmakta yarar vardır; Tartışılmakta olan  konu muayanehane konusu olarak basite indirgenmemelidir. Bir başka deyişle serbest çalışma hakkının korunması hekimlik sorunlarının tek başına çözümü değildir. Ancak bunun gerçekleştirilmesi tüm hekimlerin yararına olacaktır.  Asıl hedefimiz tüm hekimlerimizin özlük haklarının ve yaşam haklarının korunması ve geliştirilmesidir. Konu sadece bütünün bir parçasıdır. Mücadelemiz her cephede zafer kazanana kadar sürmelidir.

27.12.2010 tarihinde meslektaşlarımıza duyurduğumuz üzere, CHP Muğla Milletvekili Dr.Ali ARSLAN ile yaptığımız görüşme sonucunda, bu taslak metnin Plan Bütçe Komisyonuna gelmediği, Torba Yasa içine de girmeyeceği öğrenilmiştir.

Bügun itibarıyla, (29.12.2010) hukuksal durum şu şekildedir:

1-) Tam Gün yasası sonrası, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı ve Danıştay 5. Dairesi kararı uyarınca, bugün itibarıyla,  kamuda görev yapan bütün hekimlerin serbest çalışma hakkı bulunmaktadır. Üniversite öğretim üyeleri de, 30.01.2010 tarihi itibarıyla devamlı statüde çalışmaya başlayacak ancak mesai sonrasında mesleklerini serbest icra edebilecektir. Yargı kararları bu konuya açıklık getirmekle birlikte hekimlerin mesai sonrasında çalışmasına engel bir durum olmadığı için hekimlerin tereddüt etmesini gerektiren bir durum bulunmamaktadır. 

İstanbul Tabip Odası WEB sitesinde, (www.istabip.org.tr) üniversite öğretim üyelerinin tam güne geçiş sürecinde dikkat etmesi gereken konular başlıklı bir bilgi notu ve dilekçe örneği yayınlanmıştır. Üyelerimizden bu konuda sorular gelmektedir.  İstanbul Tabip Odası tarafından yayınlanan bilgi notunda aktarılan değerlendirmeler öğretim üyelerine yol gösterici olması açısından yerinde değerlendirmelerdir. 

Hukuksal durum itibarıyla, Tam güne geçiş sürecinde dilekçe verme zorunluluğu bulunmamakta olup dilekçe vermeyen hekimlerin hak kaybına uğraması da söz konusu değildir. Ancak bu konuda dilekçe vererek kurumunu bilgilendirmek isteyen hekimler, İstanbul Tabip Odası tarafından yayınlanan dilekçe örneğini kurumlarına teslim edebilirler.  

2-) Sağlık Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan hekimlerin de mesai sonrasında mesleklerini serbestçe icra etmesine engel bir durum bulunmamaktadır.

3-) 28.12.2010 tarihinde, Medimagazin (www.medimagazin.com.tr) internet sitesinde yer verilen habere göre, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Torba Yasaya ilişkin raporun yayınlandığı, bu raporda Sağlık Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlarda uygulanacak döner sermaye sistemine ilişkin bazı düzenlemelere yer verildiği belirtilmektedir.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen metne göre, döner sermaye uygulamalarında yapılan değişiklikler şu şekildedir.
  • Hekimler, mesai sonrası serbest çalışma hakkını kullandığı takdirde döner sermaye ek ödemesi alamayacak. Serbest çalışan hekimler, tam gün yasası ile birlikte getirilen sabit döner sermaye ödemesi almaya devam edecek.

  • Personele bir ayda yapılacak ek ödemenin 375 sayılı KHK’nin ek 3. maddesi uyarınca kadro ve görev unvani veya pozisyonu itibarıyla belirlenmiş ek ödeme tutarından az olamayacağı düzenlenmiştir.
  •  
  • Birinci basamak ve koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için döner sermayeli işletmelerden uygun görülenlerden merkeze aktarılacak payı % 4’e kadar yükseltmeye Sağlık Bakanı yetkili iken bu oran % 6’ya çıkarılmıştır. Bu nedenle gelir kaybı söz konusudur. 
  • Memurlar ve sözleşmeli personel ile birlikte açıktan vekil olarak atananlara da döner sermaye ek ödemesi yapılacaktır.
Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen metinde yer alan düzenlemeler Sağlık Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlarda görevli personeli içermektedir. Bu metnin TBMM Genel Kuruluna gelmesi ve kabul edilmesi halinde, performansa bağlı ek ödeme sistemi devam edecek, hekimlerin Tam Gün yasası ile birlikte almaya başladıkları sabit döner sermaye ek ödeme uygulaması devam edecek, mesai sonrasında serbest çalışan hekimler ise sabit döner sermaye ek ödemesi dışında ek ödeme alamayacak.

Örnek vermek gerekirse, bir devlet hastanesinde çalışan uzman tabip, aynı zamanda mesai sonrasında serbest çalışması varsa, 1.500,00-TL maaşının yanında, 1.000-TL civarında sabit döner sermaye ek ödemesi alacak, bunun dışında, hastanedeki performansı ne olursa olsun ek ödeme alamayacaktır.

Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildiği ifade edilen metnin TBMM Genel Kuruluna gelip gelmeyeceği, geldiği takdirde kabul edilip edilmeyeceği belli olmamakla birlikte bu metnin yasalaşması halinde mesleğini serbest icra eden hekimler yönünden ciddi hak kayıpları yaşanacağı öngörülmektedir. Ayrıca,  merkeze aktarılan döner sermaye geliri oranının % 4’den %6’ya çıkarılması da, hekimlerin son dönemde oldukça düşmüş olan döner sermaye gelirlerinin daha da düşeceğini göstermektedir.

Oda’mız konuyla ilgili bölgemiz milletvekilleri ve siyasi partilerin temsilcileri ile yoğun görüşmeler yapmakta olup, süreç takip edilmektedir ve gelişmeler paylaşılacaktır.

Hukuk Büromuz konuyla ilgili çalışmalarına başlamış olup taslak metnin yasalaşması halinde hekimlerin uğraması muhtemel hak kayıplarına karşı hukuki girişimlerde bulunulacaktır. 

İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu

Alıntı: izmirtabip.org.tr

Aile hekimliğinde gerçek perde açılıyor...


Günaydın aile hekimi arkadaşlarım.!!! Yıllarca korkaklık ve ideolojik davranmakla suçladığınız meslektaşlarınız doğru söylüyormuş galiba..Ancak  insanı diğer canlılardan ayıran özelliği AKLINI KULLANMA özelliğidir...Üstelik daha ''aile hekimliği yasası '' çıkmadı..



5 hekim olan ASM de Olası Aylık Giderler :

01- ASM kirası 300 - 1 000 TL. Arasında! ----- 260 TL ( belediye binası, faturası mevcuttur)
 
02- Temizlik Personeli 200 - 350 TL. (4-5 Aile Hekimi olunca) ----277 TL ( 1389tl / 5 hekim - maaş, sigorta, firmadan faturalıdır) 
 
03- Kayıt Personeli 200 - 350 TL. (4-5 Aile Hekimi olunca) -----277 TL ( 1389tl / 5 hekim - maaş, sigorta, firmadan faturalıdır)
 
04- AHBS programı 50 - 90 TL. -----35 TL (dahada artacak)
 
05- Telefon 50 - 90 TL. -----90 TL ( ttkom telefon + cep telefonu, kayıtlı kişileri
aradığım, iş için özel numara + buzdolabı ısı ölçüm için data hat )
 
06- ADSL internet 20 - 40 TL. ------70 TL ( mobil internet + ttnet / 5 hekim )
 
07- Elektrik faturası 30 - 50 TL. -----50 TL
 
08- Su Faturası 10 - 20 TL. -----10 TL
 
09- Kırtasiye A4-A5 kağıt 10 - 15 TL. ---- 20 TL ( sadece kağıt değil, zımba, dosya, aile planlaması vb. defterler, 15-49 kağıdı, oda kokusu vb.. )
 
10- Toner + kartuş 30 - 70 TL. ------50 TL

11- Temizlik Malzemesi 25 - 35 TL. (4-5 Aile Hekimi olunca) ----30 TL

12- Bilgisayar donanım servis 40 - 75 TL. ------50 TL

13- Tıbbi müdahale sarf mlz. 20 - 40 TL. ------40 TL

14- Jeneratöre mazot ------20 TL
.....................................
TOPLAM : 1279 TL herşeyin faturası mevcuttur.


Yıllık Giderler:
 
01- Sözleşme kesintisi 500 - 1 500 TL. ------750 TL

02- Isınma gideri 500 - 1 200 TL. (4-5 Aile Hekimi olunca) ------750 TL

03- Yazıcı yenileme 170 - 300 TL. ------300 TL

04- Boya badana 400 - 1 000 TL. ------500 TL

05- Mesleki sigorta 400 - 500 TL. -----300 TL

06- ASM hırsızlık yangın sigorta 200 - 350 TL. -----yaptırmadık..

07- ASMnin tamirat işleri 100-500 TL. (4-5 Aile hekimi olunca) ------500 TL

08- Buzdolabı ısı ölçer sistemi yıllık ücret -----100 TL
.................................
TOPLAM : 3200 / 12 = 266 TL aylık

3 Yıllık Giderler :
 
01- Bilgisayarların yenilenmesi 2 000 - 3 500 TL. ------3000TL ( laptop + masaüstü, sekreter ve ASE için)

02- ASM de mobilya yenilenmesi 2 000 - 4 000 TL. -------2000TL
03- ASM tıbbi araç gereçlerin alımı 2 000 - 5 000 TL. ------3000 TL( buzdolabı x 2 , ısı ölçer sistemi, jeneratör, sıramatik, sterilizatör, ekg, acil set, vs.)
........................................
TOPLAM : 8000 / 36 = 222 TL aylık



Fazla ekleme yapmadım, olanlara not koydum, toplamda 1279+266+222 = 1767 TL AYLIK FATURALI HARCAMA....





2005-2010 AİLE HEKİMİ GÖREV KARŞILAŞTIRMASI
         
YIL 2005 - DÜZCE AİLE HEKİMLİĞİ BAŞLADI

AİLE HEKİMİNİN GÖREVLERİ

*Bireye Yönelik Her Tür Sağlık Hizmeti
*Koruyucu Hekimlik Hizmetleri

TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZİ HEKİMİNİN GÖREVLERİ

*Misafir Hasta Hizmetleri
*Adli Raporlar Ve Adli Tabiplik Hizmetleri
*Defin Ruhsatları Ve Ölü Muayeneleri
*Tek Hekim Sağlık Raporları
*Evlilik Raporları
*Ehliyet Raporları(Yönetmelik Sonrası)
*Akli Meleke Raporları
*Silah Raporları
*Çevre Sağlığı Hizmetleri
*Misafir Hasta Aşılama Hizmetleri

YIL 2010-DÜZCE 'DE SON DURUM

AİLE HEKİMİNİN GÖREVLERİ

*Bireye Yönelik Her Tür Sağlık Hizmeti
*Koruyucu Hekimlik Hizmetleri
*Misafir Hasta Hizmetleri
*Adli Raporlar Ve Adli Tabiplik Hizmetleri
*Defin Ruhsatları Ve Ölü Muayeneleri
*Tek Hekim Sağlık Raporları
*Evlilik Raporları
*Ehliyet Raporları(Yönetmelik Sonrası)
*Akli Meleke Raporları
*Silah Raporları
*Misafir Hasta Aşılama Hizmetleri
*Acil nöbeti hizmetleri

TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZİ HEKİMİNİN GÖREVLERİ

*Çevre Sağlığı Hizmetleri

2010 YILI İTİBARİ İLE DÜZCE'DEKİ SAĞLIK OCAĞI SİSTEMİ VE AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİ ARASINDAKİ FARK

SAĞLIK OCAĞI - AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİ = *Çevre Sağlığı Hizmetleri (Eğer Yönetmelik Yeteri Kadar Eğilip Bükülebilirse Dikkat Edin ''aile hekimi bölgesindeki çevre sağlığı sorunlarını tsm ye bildirir diyor." Buda yakında aile hekimine geçer )

YANİ-2010 YILI VE SONRASI

SAĞLIK OCAĞI - AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİ = 0 // SAĞLIK OCAĞI = AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİ ARADA GÖRÜNMEYEN TEK FARK 657 YE BAĞLI ÇALIŞAN BİR MEMUR OLMAK YERİNE SÖZLEŞMEYLE ÇALIŞAN BİR HEKİM OLMAK OLUR.

YUKARIDA SAYILAN TÜM GÖREVLER ARADA GEÇEN YILLAR İTİBARİ İLE AİLE HEKİMİNE DEVREDİLMİŞTİR.



Alıntı:ailehekimleri.net

22 Aralık 2010 Çarşamba

Profesörler zenginlerin gittiği özel hastanelerde çalışsın

Bakan Akdağ'ın TBMM'deki konuşması

Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli üyeleri, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerindeki konuşmama başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başlangıcında, sekiz senedir yürüttüğümüz Sağlıkta Dönüşüm Programı için her fırsatta ya da her ihtiyacımız olduğunda desteğini esirgemeyen değerli Meclisimize ve milletvekillerimize teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Önemli bir teşekkürü de sağlık çalışanlarına yapmam gerekir. Bu dönüşüm programının, bu büyük dönüşüm programının ruhunu ve gereklerini sağlık çalışanları içselleştirememiş olsalardı biz bu dönüşümü gerçekleştiremezdik. Onun için hem sağlık çalışanlarına -doktorlarımıza, hemşirelerimize, bütün sağlık çalışanlarına- hem de bu süre içerisinde büyük fedakârlıklarla hizmet bayrağını taşıyan değerli sağlık yöneticilerine huzurunuzda şükranlarımı sunuyorum.

Elbette bu süreçte halkımızın arkamızda durmasının da büyük rolü var. Türk halkı, bu asil millet, kendisine yapılan iyiliği, kendisine yapılan hizmeti büyük bir kadirşinaslıkla değerlendiriyor ve yaptığımız her seçimde arkamızda durarak, bize güç vererek böylece bu dönüşüm programını gerçekleştirmemize aziz milletimiz fırsat vermiştir.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz ki AK PARTİ hükümetlerinden önce de sağlıkta önemli işler yapılmıştır. Özellikle Refik Saydam döneminde, daha sonra 1960'lı yıllarda yapılan sosyalizasyonla Türkiye'de çok önemli gelişmeler olmuştur. Ancak özellikle AK PARTİ İktidarından önceki yirmi, yirmi beş senelik, belki otuz senelik sürede sağlıkla ilgili reform sürekli olarak gündeme gelmesine, teorik çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, ciddi bir ilerleme kaydedilememiştir. İşte, 2002'den bu yana AK PARTİ hükümetleriyle, Türkiye, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile gerçekten sağlıkta büyük ilerlemeler kaydetti. Bundan hep birlikte iftihar etmeliyiz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin başarısıdır. Sadece AK PARTİ hükümetlerinin, Sağlık Bakanlığının başarısı olarak buna bakmak yanlıştır. Kuşkusuz hâlâ yapacak çok işimiz var, eksiklerimiz de var ama insan odaklı bir ahlaki anlayışla gerçekten yapısal bir dönüşümü sağlayabildik.

Sağlık hizmeti bugün herkesin ulaşabildiği bir hak seviyesine gelmiştir. Değerli konuşmacılardan bunun aksini iddia edenler oldu. Yüce Meclis kürsüsü elbette bütün fikirlere açıktır. Sağlığın bir hak olmaktan çıkarıldığı da iddia edildi. Şimdi bunları söylerken sekiz sene öncesine geri dönüp bir bakmak lazım Türkiye'de ne haldeydik biz? Vatandaşlarımızın ambulanslara binerken para vermek zorunda kaldığı, ambulans hizmetlerinin ülkenin kırsalına ulaştırılamadığı, hastanelerin sen işçisin bu hastaneye gidemezsin, sen BAĞ-KUR'lusun şu hastaneye gideceksin, özel hastanelerin önündense vatandaş hiç geçme diye tasnif edildiği, Türkiye'de doktorların yüzde 90'ının muayenehane çalıştırdığı ve bütün önemli hastalıkların bu muayenehanelere gitmeden tedavi edilemediği bir dönemdeydik biz. SSK hastanelerinin izbe köşelerinde saatlerce ilaç almak için kuyruk bekliyorduk, böyle bir Türkiye'de yaşıyorduk.

Peki, o zaman da yöneticiler bunları düzeltmeye gayret etmiyorlar mıydı, etmediler mi? Elbette gecelerini gündüzlerine katarak bu işleri düzeltmeye gayret ettiler ama çok açık ifade etmeliyim ki özellikle koalisyon dönemlerinin parçalı yapıları hiçbir zaman büyük dönüşümlere, büyük reformlara müsaade etmemiştir Türkiye'de.

Biz bu sekiz sene içerisinde istikrarlı bir yönetimle, gelişen bir ekonomiyle yapabildiklerimizi yaptık. Bizden öncekilerin bu şansı çok fazla da olmadı, açık söylemek lazım. Yani ben Sağlık Bakanı olarak iyi işler yaptığıma, güzel işler yaptığıma inanıyorum ama bunun arkasında bir istikrar dönemi, kararlı bir Hükümet, bu meseleye arka veren bir Başbakan, Maliye Bakanı, hazineden sorumlu devlet bakanları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı var, aksi takdirde böyle büyük bir dönüşümü gerçekleştiremezdik.

Şimdi, "Sağlık hak olmaktan çıkarılmıştır." diyen muhalefet Tam Gün Kanunu'nu Anayasa Mahkemesine götürebilmiştir. Tartışmalara bir daha geri dönmüyorum, "Hukukiydi, değildi; Anayasa Mahkemesi şöyle gerekçe yazamadı, bir müddet sonra gerekçesini şu şekilde yazdı…" Bunları tartışmayalım, çok daha objektif, nesnel bir teklif yapacağım bugün muhalefete bütçe konuşması sırasında. Zaten grup başkan vekillerine de bu teklifi götürdüm.

Şimdi, biz vatandaşımızı şu muayenehane derdinden artık yapısal olarak bizden sonraki dönemlerde de tamamen kurtarmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz?Bugün, şükürler olsun, Sağlık Bakanlığının, AK PARTİ hükümetlerinin aldığı tedbirlerle zaten muayenehanecilik yani devlette çalışan doktorların muayenehaneciliği büyük ölçüde ortadan kalktı. Sağlık Bakanlığında çalışan doktorların yüzde 93'ü muayenehane falan çalıştırmıyor. Bir yüzde 7'lik kesim var; üniversite hastanelerinde var, bizde var. Bir önemli gelişme de var. Şubat ayından itibaren artık üniversite hastanelerinde de vatandaştan hoca parası, döner sermaye parası, bilmem ne parası diye herhangi bir para alınamayacak. Ben bunun için bu yüce Meclisi tarihin takdirle yad edeceğinden eminim. Çünkü bu Meclis bu kanunu yaptı. Bir sene süre vermişti, bu bir sene de şubatın başında tamamlanıyor.

Şimdi biz bu güzelliği bir başka güzellikle tamamlayalım değerli muhalefetimizle beraber. Bir teklif getirdik. Anayasa Mahkemesinin gerekçelerini de göz önünde tutarak -basitçe ifade ediyorum, kolayca anlaşılır biçimde ifade ediyorum- o teklifte diyoruz ki: "Üniversitelerde çalışan profesörler, profesör doktorlar, sosyal güvenlikle ilişkisi olmayan özel hastanelerde çalışabilsinler.

Şimdi oradan bir milletvekilimiz diyor ki: "Böyle kaç hastane var?" Böyle az hastane var, doğru. Sadece zenginlerin gidebileceği böyle az hastane var. Şimdi bu bir para ilişkisi olduğuna göre, bırakalım, zenginlerin para ödeyebildiği az sayıdaki özel hastanede profesörlerimiz çalışsın.

Değerli kardeşlerim, şimdi bir taraftan Tam Gün Kanunu'nu Anayasa Mahkemesine götüreceksiniz, bir taraftan da katılım paylarından bahsederek sağlığın paralı hâle getirildiğinden bahsedeceksiniz. Milletimiz neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.

Dün ben, vatandaş olarak bir devlet hastanesine, eski bir SSK hastanesi gittiğimde ameliyat olacaksam muayenehaneye gidip para ödemek zorundaydım, önemli bir hastalığım varsa gidip doktora para ödemek zorundaydım. Sistemi böyle kurmuşlardı. Burada doktorların bir suçu, günahı da yok. Şimdi, aile hekimine gidersem hiç para ödemiyorum.

2 liralık bir katkı payından bahsetmiştik. Bakın, şimdi dünyanın her yerinde "katkı payları" diye bir kavram var. Katkı payları sağlığın paralı olduğu anlamına gelmez. Bunlar küçük miktarlardır, 2 liradan bahsediyoruz. Doğrudur, bir mahkeme "Bu 2 lirayı da almayın." demiştir. Biz bir kanun yapabilirdik bu 2 lirayı almak üzere; yapmadık, bunu da uygun gördük. Bugün aile sağlığı merkezlerinden, vatandaşlarımız 5 kuruş ödemeden hizmet alırlar.

"Efendim, neden sevk zinciri yok?"Aslında bütün bunlar biraz bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Dünyada aile hekimleriyle ilgili iki sistem var:

1) Aile hekimine gidersiniz. Oraya gitmeden hastaneye gidemezsiniz. İngiltere, Danimarka gibi ülkeler bunu uyguluyorlar.
2) Aile hekiminize gitmeden hastaneye giderseniz bir katkı payı ödersiniz. İsveç ve benzeri ülkelerin modeli de budur.

Bugün İsveç'te -Türk parası olarak konuşalım, rahat anlaşılsın- hastaneye gitmişseniz, doğrudan hastaneye müracaat etmişseniz 30 lira katkı payı ödersiniz. Türkiye'de de 5 lira katkı payı ödüyorsunuz, reçete almışsanız 3 lira daha ödüyorsunuz. Ülkelerin gelirlerine de bakarsanız, bu da yani hakkaniyetli bir şey. Tabii ki İsveç'in millî geliri, kişi başına düşen geliri Türkiye'den çok fazla, dolayısıyla bu katkı paylarını neden koyuyoruz? Vatandaşımızı şuna teşvik etmeye çalışıyoruz: Basit hastalıkları için, kolayca bir aile hekiminin çözebileceği durumlar için, reçete yazdırmak için vatandaşlarımız hastanelerin kapısına gitmesinler, çünkü o hastaneler daha ağır hastalığı olanlara hizmet etmek için orada kurulmuş durumdalar. Yani, katkı payının aslı astarı budur. Şimdi, biz, tam günle bu muayenehane çilesini ortadan kaldırıyoruz, hoca parasını ortadan kaldırıyoruz, 200 liraları, 300 liraları, 5 bin liraları ortadan kaldırıyoruz. Bir gelip de, 8 lira, 5 lira katkı payına takılıp, sanki memleketin meselesi, milletin meselesi buymuş gibi konuşmak gerçekleri yansıtmıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, vatandaş özel hastanenin kapısından geçemezdi, şimdi durum ne?

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükümetleri şunu söylüyor, diyor ki: "Ey, benim vatandaşım! Allah başına vermesin ama acil bir hastalığın oldu, anan baban yoğun bakımlık bir duruma geldi, çocuğun kaza geçirdi. Acil bir hastalığın var, yoğun bakım gerektiren veya yoğun bakım gerektiren bir hastalığın var. Değil ki devletin hastanesi, değil ki üniversitenin hastanesi bir özel hastaneye de hastanı götürsen senden hiç kimse 5 kuruş olamaz. İşte sosyal adalet bu. Özel hastaneye götüreceksin de yoğun bakım hastanı özel hastanede yatıracaksın öyle mi?

Ben buradan halkımı da aydınlatmış oluyorum: Herhangi bir özel hastaneye gittiniz, sizi ambulans götürdü ya da kaza geçiren çocuğunuzu götürdünüz ya da kriz geçiren birini, aldınız komşunuzu alelacele götürdünüz ambulans bile çağıramadınız, sizden, bakın tekrar söylüyorum, herhangi bir özel hastane para istiyorsa suç işliyor, kanunu ve sistemi bozuyor, lütfen onu şikâyet ediniz.

Değerli arkadaşlar, şimdi tekrar söylüyorum. Buradan bazı konuşmacılar "AK PARTİ'nin bu son bütçesi olacak ya da son bütçesi olmasını temenni ediyoruz." falan gibi laflar söylediler. Siz, değerli muhalefet, siz bu popülizmle giderseniz bu hizmet eden AK PARTİ'nin karşısında bu muhalefet sıralarında oturmaya daha çok devam edeceksiniz.

Değerli milletvekilleri, burada her kim yolsuzluktan bahsediyorsa… Bakın, zaman zaman genel başkanlar da burada yolsuzluktan bahsettiler ve mahcup oldular. Bu kürsü bu sekiz yıl içerisinde birçok kimsenin mahcubiyetine yol açtı. Kim burada yolsuzluktan, kim burada usulsüzlükten, kim burada soygundan, yağmadan bahsediyorsa bunları ispatlayabilirse zaten gereği yapılır.

Değerli milletvekilleri, müfettişlerimizle ilgili bir suç duyurusunda bulundu bir sayın milletvekili. Danıştay 1. Dairesi bu müfettişlerle ilgili en son kararını da verdi ve yargılanmalarına gerek olmadığına karar verdi.

Şu da olabilir değerli milletvekilleri: Bakınız, sekiz yıl içerisinde AK PARTİ Hükümetleri çok iyi hizmet gördü. Çok ihaleler yapıldı. Bütün bu yapılan işlerde bazı bürokratlar, bazı yöneticiler yanlış işler yaptı. Biz nerede, kimin yanlış yaptığını gördüysek mutlaka onun için işlem yaptık, mutlaka onun için soruşturma yaptık mutlaka biz onları savcılıklara kendimiz teslim ettik.

Değerli kardeşlerim, bakınız, malzemesi kalmayanlar, hizmet karşısında söyleyecek sözü kalmayanlar iftira illetine tutulurlar.

Buradan aziz milletime de sesleniyorum yüce Meclisle beraber.

Her kim bir şey iddia ediyor bu kürsüden ve bunu ispat edemiyorsa müfteridir, yalancıdır; biz bu dünyada da, ahirette de onun yakasına yapışacağız.

Bu partinin ismi gibi, en önemli özelliği tertemiz olmasıdır; ismiyle müsemma bir parti arıyorsanız, o AK PARTİ'dir.

Böyle olmasaydı, değerli milletvekilleri -bizden önceki sekiz sene içerisinde 1 milyon 100 bin metrekare kapalı alan yapılmış, hastane, sağlık ocağı ve diğer sağlık kuruluşları- biz, sekiz sene içerisinde 4 milyon 400 bin metrekare kapalı alan yapabilir miydik? Bunlar parayla yapılıyor.

Değerli kardeşlerim, bakınız, bu kervan yoluna devam edecektir, bu hizmet kervanı aziz Türk milletine hizmete devam edecektir. Bizim için en büyük şeref Türk milletine hizmet etmektir. Bununla iftihar ediyoruz. Ve biraz önce söyledim, gücümüzü hem milletin oyundan -demokrasi bu çünkü sandıkla olan bir iş- hem de milletin dualarından alıyoruz. Güvendiğimiz dayanak da orasıdır. Bize bu millet dua etsin, bir defa "Allah razı olsun" bir hastanede desin, vallahi bize o yeter, başka bir şey aramıyoruz.

Değerli milletvekilleri, sizlere, sunum kitapçığımızda detaylarıyla bu sekiz senenin bir özetini verdik. Bunun daha detaylarına girmek istesek böyle bir kitapçık yetmez, belki bunun on misli büyüklükte bir kitapçık yapmamız lazım.

Bu sekiz sene, alın teriyle, bu ülkede sağlık hizmetlerinin yükseltildiği bir dönem olmuştur. Şükürler olsun, bugün ülkemizde Tunceli'sinden Ardahan'ına, Mardin'inden Sinop'una, Antalya'sından Konya'sına bir vatandaşımızın ihtiyacı olduğunda ona sadece kara ambulansları değil hava ambulansları da yetişir.

Bugün bir vatandaşımız eczaneye gittiğinde "Sen fakirsin, bunun parasını ver." diye karşısına bir sıkıntı çıkmaz. İlacını alır gider ve evinde o ilacını kullanır.

Değerli milletvekilleri, bu dönüşüm bir zihniyet dönüşümüdür. Bu sadece bir teknik mesele değildir. Bugün bütçeyi konuşuyoruz ama bu bütçede harcadığımız, bundan sonra da harcayacağımız paraları biz tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu bilerek, dikkatle harcamaya ve bu aziz Türk milletine hizmete devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Alıntı: medimagazin.com

Göz ameliyatlarındaki ''laser'' hakkında bilinmesi gerekenler

Lazer ameliyatla gözlükten kurtulmak amacıyla doktora başvuranların en sık sorduğu şu: ?Şimdi lazer olursa, ileride gözümden başka ameliyat olamaz mıyım?? Dr. Sinan Göker bu endişenin yersiz olduğunu özellikle vurgulamak istiyor: ?Bu bir şehir efsanesi, inanmayın!?

Hepimizin lazer dediği bu ameliyata doktorlar Excimer Lazer diyor. Nedir bu Excimer Lazer, bize anlatır mısınız?
‘Excimer’, excited ve dimer kelimelerinin birleşiminden üretilmiş bir sözcük olup, Excimer Lazer argon ve florid gazlarının uyarılması ile elde edilen 193nm ultraviyole ışık veren bir lazerdir. Başlangıçta plastik endüstrisinde ve elektronik entegre devrelerin üretilmesinde kullanılan bu lazer, zaman içinde tıp dünyasının dikkatini de çekmiş ve ilk olarak 1988’de Amerika’da gören gözler üzerinde miyopi tedavisi amacıyla kullanılmaya başlamıştır.

Göze nasıl uygulanıyor?

Miyopi, hipermetropi gibi göz kusurları gözün ön-arka uzunluğu ve kornea eğriliğindeki değişikliklerden kaynaklanır. Gözün uzunluğunu değiştiremeyeceğimize   (en azından şimdilik) bu kusurları tamamen ortadan kaldırmanın yolu kornea eğriliğini değiştirmekten geçer. Bunu insanoğlunun bulduğu en hassas neşter olan Excimer Laser’i kullanarak yapabiliyoruz.
Excimer Lazer kornea dokusundaki moleküler bağları kırarak tıraşlama yapar ve bir heykeltıraşın heykelini yontması gibi korneaya yeni bir şekil verir. Bu işlemi çok yüksek bir hassasiyette yapar. Excimer Lazer’in korneaya her bir dokunuşunda 0.25 mikron (insan saç telinin kalınlığının 400’de biri) doku tıraşlanır.

Peki şimdi sıklıkla duyduğumuz Lasik nedir?

Günümüzde kırma kusurlarının düzeltilmesinde en yaygın ve tercih edilen yöntem Lasik’tir. Lasik tekniğinden önce Excimer Lazerle PRK (Photorefractve Keratomileusis) flap dediğimiz tabaka kaldırılmaksızın göze lazer tedavisi uygulanıyordu. Lasik tekniğinde kornea dokusunun en önünde yer alan epitel tabakası ve Bowman tabakasının (kendini yenileme özelliği olmayan bir tabaka) mikrokeratom denen bir cihazla katman halinde (flap) kaldırılması esastır. Daha sonra, Excimer Lazer, şekillendirme işlemini orta katmanlarda gerçekleştirir ve bu bittikten sonra kaldırılan flap yerine yapıştırılır. Bu flap, korneadaki sıvı pompası sayesinde yerine güzelce yapışır.

O zaman Lasik kullanılırken de lazer yapılıyor!

Evet, Lasik işleminin bir aşamasında Excimer Lazer kullanılır.

Peki o zaman lasik kime, lazer kime uygulanıyor?

Lasik (Laser Epitelyal Keratomileusis) teknik olarak lazer yönteminin modifiye şeklidir. Lasik için uygun olmayan korneası ince veya kornea yüzey topografisi düzgün olmayan hastalarda tercih edilir. Örnek olarak lazer,
-Kornea tabakası Lasik için yeterli kalınlıkta olmayan gözlere.
-Korneada şüpheli, düzensizlik olan gözlere.
-Spor yapan (Karate, boks) profesyonellere uygulanıyor.

Lasik güvenli bir teknik midir?

Lasik; çok sert bir kurum olmakla ünlenen Amerikan Sağlık Bakanlığı’nın (FDA) uzun süre takip ederek onayladığı, tüm sağlık otoriteleri tarafından çok güvenli kabul edilen bir cerrahidir.
Lasik ileride kişinin gözüne yapılabilecek herhangi başka bir tedaviyi ya da ameliyatı engeller mi?
Hayır, engellemez, bunlar tamamen maksatlı olarak ortaya atılmış sözlerdir.

Lasik için uygun olup olmadığım nasıl anlaşılır?

Bunun için öncelikle hastanın çok detaylı bir göz muayenesinden geçmesi gerekir. Numaralar, damlasız ve damlalı muayenelerle hassas olarak ölçülür. Daha sonra korneal topografi ve pakimetri ile göz yapısı daha detaylı incelenir. Bu muayene ve tetkiklerin sonucunda lazere uygun olup olmadığınıza doktor karar verir.

Lasik’te başarı yüzdesi nedir?

Öncelikle başarının kriterini tanımlamak gerekir. Amaç, hastayı bir tek müdahale ile 0, 0.25, 0.50 gibi gözlük takmayı gerektirmeyecek bir numaraya taşımaktır. 8’den küçük numaralarda, başarı oranı yüzde 98 iken, daha yüksek numaralarda yüzde 95’tir. Regresyon, yani numaralarda tekrar yükselme, meydana gelirse ikinci bir müdahale ile tekrar sıfırlama amaçlanır. Yüzde 2 ve yüzde 5 ihtimalle ikinci tedavilerdeki başarı oranı ise yüzde 85’tir.

Yarın: Ameliyat sırasında ve sonrasında neler oluyor?

Kimlere Lasik yapılamaz?

*Keratokonus’ta (korneada) incelme ve şekil bozukluğu yapan bir hastalık olduğunda
*Kornea dokusu yeterli kalınlıkta olmayanlara
* Kontrol edilemeyen üveiti (göz içi iltihabı) olanlara
* Kontrol edilemeyen göz tansiyonu hastalarına (çok nadirdir)
* Şiddetli ‘kuru göz’ vakalarına
* Gebelere ve lohusalara
* İleri derecede şeker hastalığı, böbrek hastalığı gibi problemleri olanlara

Kimlere Lasik yapılabilir? 

* 18-65 yaş arası (genç yaştakiler için son bir yıldır gözlük numaralarının değişmemiş olması gerekir)
* - 15.0 dereceye kadar miyoplar.
* + 7.0 dereceye kadar hipermetroplar.
* 6 dereceye kadar miyop ve hipermetrop astigmatlar.

Alıntı: Radikal

SGK ''gece acil uygulamasına'' el attı

Radikal dünkü haberinde özel hastanelerin, SGK’lı hastalara gündüz ve gece uyguladığı farklı fiyat tarifesi ve sektörde bu uygulamanın hızla yayıldığını duyurmuştu. Gündüz vakti SGK’lı hasta için 20 lira olan muayene ücreti, gece tarifesinde 67 liraya yükseliyordu. Üstelik gece tarifesinin sadece muayeneyi değil testleri de kapsıyordu.

Haber üzerine harekete geçen SGK Genel Müdürlüğü, müfettiş görevlendirerek inceleme başlattı. SGK Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklama şöyle:

“Özel ve vakıf üniversite hastanelerinin, SGK’lı hastalardan belirlenen ilave ücret oranlarından daha yüksek ücret talep etmeleri kesinlikle yasaktır. Sigortalılarımızdan daha yüksek oranda ilave ücret talep edilmesinin tespiti halinde sözleşme hükümlerine göre cezai müeyyideler uygulanmakta, kurumumuza yapılan ihbar ve şikâyetler derhal değerlendirilerek konunun araştırılması yapılmaktadır.”

Alıntı: Radikal

2010 Sonbahar TUS'ta 4 soru iptal edildi


ÖSYM, gerçekleştirdiği tüm sınavlarda son derece titiz biçimde sorularını hazırlamakta, sınav sonrasında da yine aynı titizlik ve hassasiyette soruları analiz etmektedir. Cevap kâğıtlarının optik okuyucuda okunmasından sonra yapılan ve ‘madde analizi’ olarak ifade edilen ilk işlemde, tüm adayların sorulara verdikleri cevapların dağılımı incelenmektir. Bu sayede adayların, özellikle de başarılı adayların cevap olarak farklı seçenekleri tercih ettiği sorular özel olarak yeniden ele alınmakta, soru hazırlayan ve bilimsel açıdan soruları denetleyen akademisyenlere iletilerek soruların yeniden değerlendirilmesi sağlanmaktadır.

12 Aralık 2010 tarihinde yapılan TUS Bilim Sınavında da bu süreç işletilmiş ve optik okuma sonucu yapılan madde analizi ve bilimsel denetçi akademisyenlerin yeniden değerlendirmesi sonucunda 4 sorunun adayların doğru cevap verebileceği biçimde düzenlenmediği tespit edilmiştir. Bu nedenle, bu sorular ÖSYM Yürütme Kurulu kararı ile iptal edilmiştir. Adayların mağdur olmamaları için de bu soruları tüm adayların doğru cevapladıkları kabul edilerek değerlendirme işlemi yapılacaktır.

Sınavda sorulan diğer 296 soruda, iptali gerektirecek maddi ya da bilimsel bir hata olmadığı tespit edilmiştir.
Bu doğrultuda, 12 Aralık 2010 tarihlerinde yapılan Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavının;

a) Temel Tıp Bilimleri Testi-1 (TTBT-1) A kitapçığında yer alan 9. soru ile aynı soruya karşılık gelen B kitapçığındaki 14. sorunun doğru cevabının C olarak bildirilmesine rağmen soru kökünde hata olduğu,

b) Temel Tıp Bilimleri Testi-1 (TTBT-1) A kitapçığında yer alan 52. soru ile aynı soruya karşılık gelen B kitapçığındaki 32. sorunun doğru cevabının E olarak bildirilmesine rağmen doğru cevabının seçenekler arasında bulunmadığı,

c) Klinik Tıp Bilimleri Testi (KTBT) A kitapçığında yer alan 68. soru ile aynı soruya karşılık gelen B kitapçığındaki 83. sorunun doğru cevabının D olarak bildirilmesine rağmen doğru cevabının seçenekler arasında bulunmadığı,

d) Klinik Tıp Bilimleri Testi (KTBT) A kitapçığında yer alan 71. soru ile aynı soruya karşılık gelen B kitapçığındaki 86. sorunun doğru cevabının B olarak bildirilmesine rağmen doğru cevap olarak verilen seçenekte ifade eksikliği bulunduğu

anlaşılmıştır.

Bu nedenle, (a), (b), (c) ve (d)’deki soruların söz konusu teste cevap veren adaylar tarafından doğru cevaplandığı kabul edilerek değerlendirme işlemi yapılacaktır.

2010-TUS Sonbahar Dönemi adaylarına duyurulur.

Alıntı: osym.gov.tr

Acil servisler ücretsiz değil!

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Başbakanlık Genelgesi sonrası acil servise yapılan müracaatlarda hastadan ücret talep eden özel hastaneler hakkında işlem yapılacağını bildirmişti. Bakan Akdağ, "Hastadan ücret talep eden özel hastane önce uyarılacak, sürecin devam etmesi halinde ruhsatı iptal edilecek" demişti. Bakan Akdağ, para talep edilmesi durumunda vatandaşın Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı ile irtibata geçmesini istedi. Bakan Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürmüştü: “Bir defa her türlü acil hizmet için, Allah korusun yakınızı kalp krizi geçirdi, solunum sıkıntısı var, kaza geçirdi, çok yüksek ateşi var, havale geçirdi bir çocuk… Bir özel hastanenin aciline gittiniz ya da götürüldünüz… Böyle bir durumda sizden herhangi bir para talep edemez bir özel hastane. Böyle gittiniz ya da bir yakınızı götürdünüz, yoğun bakıma yatırıldınız. Orada iki üç gün yattınız. Aynı şekilde özel hastane sizden hiçbir şekilde para talep edemez. Bakın bu kesin. Peki bu kural dışına çıkıyorsa bir özel hastane? Kural ihlali yapıyor demektir.”

GECE- GÜNDÜZ TARİFESİ

 
Sosyal Güvenlik Kurumu, sigortalı hastalar için gündüz ve gece farklı ücret tarifesi uygulandığına yönelik çıkan haberler de tam da bu konunun üzerine geldi. Haberlere göre, bazı özel hastanelerin SGK’lı hastalara gündüz ayrı, gece ayrı uyguladığı tarife hemen hemen her hastanın karşısına çıkıyor. Hatta gündüz bir işlem için ödediğiniz 32 TL, geceleri ise 67 TL'ye kadar çıkabiliyor. Hastalar ise durumun şokunu yaşamaktan başka bir şey yapmıyor.

ACİLDE EN YÜKSEK TUTAR 450 TL

 
Biz de özel hastaneler acil servise gidildiğinde vatandaşlardan ücret talep ediyor mu, etmiyor mu konusunu araştırdık. En bilindik on iki hastanenin acil servisini, ağır ishal ve yüksek ateş belirtisiyle başvuru yapmak istediğimizi, ne kadar ücret talep edildiğini araştırdık. Acil servislerden bize gelen rakamlar 195 TL’den başlayarak 20 TL’ye kadar düştü. Tahlil veya tetkik ücretlerinin ise SGK ile anlaşmalar dâhilinde yüzde 30-50’si arasında ödeme yapacağımız bilgisi verildi. SGK ile anlaşması olmayan özel hastanelerden ise yüksek ateş belirtisiyle gidildiği zaman vatandaşa çıkan fatura 450 TL’yi buluyor…

Bakan Akdağ, “Ücret talep ediliyorsa mutlaka Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurulu ile irtibata geçin” diye uyardı. Peki acil ne kadar acil? Hangi hastalıklar acil kavramının içine giriyor. Tüm özel hastanelerle standart bir anlaşma yok mu? Ödenen faturalar neden farklı rakamlardan oluşuyor? Sorular çoğaldıkça, kafalar karışıyor. HABERTURK.COM Sağlık Servisi bu konuyu araştırdı.

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği Başkanı Dr. Reşat Bahat:

 
“Özel hastanelerle SGK arasında belirli bir anlaşma var. Üstelik bu anlaşma dışında çalışanlar cezalarını ciddi derecede çekiyor. Bu cezanın rakamı ayda 75 bin TL. Bu rakam özel hastaneler için ciddi bir rakamdır. Vatandaşın durumunun acil olup olmadığını biz muayene ettikten sonra anlayabiliriz. Konunun uzmanı orada olmayabilir ama uzman bir hekim arkadaşımız muayene ediyor ve ücret alınmıyor. Tedavinin devamı istenirse SGK ile anlaşılan yasal fark ödeniyor. ‘Benim durumum acil. Profesör Dr. Kenan Bey’e ya da Prof. Dr. Mehmet Bey’e muayene olmak istiyorum’ derlerse olmaz. Öncelikle acil doktora muayene olur, aciliyeti devam ederse Profesör bakar. Acil durumlar, kişinin 24 saat içinde hayati tehlikesi olabilecek hastalıkları içeren durumlardır. Mesela kalp hastalıkları ya da çocukların yüksek ateş ve havaleyle gelmesi gibi durumlar acildir, hayati tehlikesi vardır. Biz de hastanelerimize ‘Acilse ücretsiz devam edin, acil olmadığı kanaatine varıldıysa hastayı aydınlattıktan sonra SGK ile anlaşmalı ücretin ödenmesi şartı hatırlatılarak tedaviyi sürdürün” diyoruz.”

NEDEN ÜCRET ALINABİLİYOR?

 
“Özel hastanenin SGK ile anlaşması varsa ücret almadan tedavi olunabiliyor. Kalp konusunda özel hastanelerin rekabeti var. Zaten hepsi ücretsiz bakım yapmaya çalışıyor. Ancak, dışarıdan doktor davet edilirse, vatandaş özel oda isterse ücret alınıyor. Vatandaş acil kavramını bilmiyor. Vatandaş için “acil” tanımıyla tıbbi açıdan “acil” tanımı arasında fark vardır. Baş ağrısı şikâyetiyle gelen hastanın beyin kanaması geçirip geçirmediğini, tümörü olup olmadığını bakmadan bilemezsiniz. Bu noktada işlem yapmanız gerekir. Bu işlemler için ücret ödenmezse hastane de zarar ediyor. Veya her karın ağrısı vakasıyla gelen ‘Benim durumum acil’ diyor. Ama bu vakaların yüzde 90’ı acil olmuyor.”

“SABAHIN KÖRÜNDE 14 LİRA 80 KURUŞLA MUAYENE OLMUYOR”

 
“Sabahın 4’ünde 14 lira 80 kuruşla muayene olmuyor. İdrar tahlili o ücrete yapılmıyor. Kötü fiyatlandırılmış. Burada bizim aleyhimize bir durum var. “Acilden para almayalım” talebini insani buluyorum. Ama özel sağlık sektörünün durumu nedir? Gece nöbete kalan doktorlara ne ödeniyor? İşletmelerin elektriği, kirası nasıl ödeniyor? Bunlara da bakılması lazım. Para alınmayınca bu sistem sürdürülebilir olmuyor. Gerekli durumlarda evden beyin cerrahı da çağırabiliyorsunuz. Bu hekim hastaneye ulaşmak için 50 TL benzin parası harcıyor, siz gecelik ücreti 14 lira olarak belirliyorsunuz. Acilde özel hastanelerin ciddi maliyetleri oluyor. Şu anda Türkiye genelinde bin 860 tane özel sağlık kurum ve kuruluşu var. SGK ile anlaşmasızlarla birlikte 2 bin sağlık kurum ve kuruluşu bulunuyor. Bin 50 tane de devlet kurumu var. Bu durumda özel hastanelerdeki acil servislerin şımartılması gerekiyor. Çünkü pek çok ilçede özel hastane var, vatandaşın ayağına gitmiş, çeşitlilik yaratmış.”

"ÖZEL HASTANELER KURALA UYMALI"


 
Sağlık Bakanlığı yetkililerinden biri de HABERTURK.COM Sağlık Servisine verdiği demeçte acil servislerle ilgili olarak bir Başbakanlık genelgesi olduğunu söylerken, “Hasta yakını için o an ‘acil’ tanımına girer ama doktor baktığında ‘Sizin durumunuz acil değil’ diyebilir. Ama gerçekten acil durumlarda özel hastaneler asla para almamalıdır. Özel hastanelerin bu kurala uyması gerekiyor. Bu her özel hastaneyi bağlayan bir kuraldır. Bakanımızın da dediği gibi, vatandaşlarımız da şikâyette bulunabilirler”

Sağlık Bakanlığı'ndan bir başka yetkili ise şunları söyledi:

 
Bakan bey diyor ki “Acil kapısından giren herkes, acildir”. Hastanelerle sürekli tartışıyoruz. “Bize acili tarif edin” diyorlar. SGK’nın tarifi var: “Kişide organ kaybı olacak, hayati tehlikesi olacak hastalıklar, gecikmeli müdahale edilirse buna sebep olacak

Hasta gelir acile girer tedavisi yapılır, ama o tedavi poliklinikten de gelseydi bu hizmeti alabilirdi. Bir kişinin durumunun acil olup olmadığını ayırtmak her yerde mümkün olmadığı gibi bizde de mümkün değil. Biz diyoruz ki, “Mesai sonrası gelen insan ne olursa, acil hisseden acil kabul edeceksiniz” Eğer vatandaş şikâyet ederse yaptırımı olmalı.

Vatandaş acilse, bilirkişi raporuyla desteklenirse yüksek cezaları var. Hastanenin sözleşme feshine kadar gidiyor bu cezalar. Burada vatandaşı mahkeme mahkeme gezdirmiyoruz. Bizde öyle değil. Görevlendirdiğimiz kişi beyan alıyor, evraklar üstünden yürüyor konu ve vatandaşın hakkını savunma konusunda bakanımız çok ısrarlı. Biz sosyal hizmetimizi yürütmeliyiz ama ücretlendirme konusunda beklenenin üzerinde ücret almaya alışkınız. Bu zamanla düzelecek. Özel hastaneler belirlenen ücrete çalışacak hekim bulmakta zorlanıyor. Bu bir politika zaman içinde düzelecek, yoluna girecek. Ama vatandaşlarımız duyarlı olsunlar, acil serviste ücret alınırsa bildirsinler."

BAŞBAKAN İMZALI GENELGEDEKİ ACİL TANIMI:

 
“Ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri beklenmeyen durumlarda oluşan sağlık sorunları, hayati tehlikesi olabilecek durumlar”

SGK’DA YAZILAN ACİL TANIMI:

 
Sağlık kuruluşları, kendilerine başvuran ve hayati tehlike arz eden acil hasta ve yaralılara ödeme imkânlarına bakmaksızın ilk tıbbi müdahaleyi gerçekleştirmek zorundadırlar. Ödeme imkânı olmayan bu durumdaki kişiler, ilk tıbbi müdahalesi gerçekleştirildikten veya hayati tehlike ortadan kaldırıldıktan sonra, gerekli olan ileri tedavi ile bakımlarının sağlanmaları için uygun bir sağlık kuruluşuna sevk edilebilirler.

BAŞBAKANLIK GENELGESİ NE DİYOR?

 
"Bilindiği üzere, acil hallerde doğru ve zamanında yapılan tıbbi müdahale hayat kurtarmakta, en küçük bir gecikme, telafisi mümkün olmayan olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Bu sebeple, acil müdahaleyi gerektiren durumlarda hastanın ilgili sağlık kuruluşuna gecikmeksizin ulaştırılması ve getirildiği sağlık kuruluşunca da gereken acil müdahalelerin öncelikle ve ön şartsız olarak yapılması gerekmektedir.
Başta Anayasamız olmak üzere ilgili mevzuat hükümleri gereği kamu ve özel ayrımı yapılmaksızın tüm sağlık kuruluşlarının acil hallerde hastaya gereken tıbbi müdahaleleri yapmaları zorunlu bulunmaktadır.

Bu çerçevede, kamu ve özel tüm sağlık kuruluşlarınca acil hastaların kabulü, gerektiğinde başka bir sağlık kuruluşuna nakli ve tedavi masraflarının karşılanmasına ilişkin hususlar 26/6/2008 tarihli ve 26918 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2008/13 sayılı Genelgeyle düzenlenmiştir.

Acil sağlık hizmetlerinin düzenli bir şekilde sunumu, 2008/13 sayılı Genelgenin herhangi bir aksaklığa meydan verilmeyecek şekilde uygulanabilmesi, uygulamada karşılaşılan bazı tartışmalı hususların açıklığa kavuşturulması amacıyla aşağıdaki ilave düzenlemelerin yapılması gerekli görülmüştür:

1) Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) belirtildiği şekliyle acil hal; ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda olayın meydana gelmesini takip eden ilk 24 saat içinde tıbbi müdahale gerektiren haller ile ivedilikle tıbbi müdahale yapılmadığında veya başka bir sağlık kuruluşuna nakli halinde hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlardır. Bu nedenle sağlanan sağlık hizmetleri acil sağlık hizmeti olarak kabul edilmektedir. Acil sağlık hizmeti vermekle yükümlü kamu ve özel tüm sağlık kuruluşları, durumu bu tanıma uyan hastaların sağlık güvencesi olup olmadığına veya ödeme gücü bulunup bulunmadığına veya tedavi masraflarının nasıl karşılanacağına bakmaksızın acil hastaları kabul edecek ve gerekli tıbbi tedaviyi yapacaktır.

2) Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından sağlık hizmeti sağlanan genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olduğu kişilerden;

a) SGK ile sözleşmesi bulunan sağlık hizmeti sunucusuna (kamu veya özel sağlık kuruluşlarına) başvuran acil hastalara verilen sağlık hizmetinin bedeli, prim borcu veya yeterli prim ödeme gün sayısı olup olmadığına bakılmaksızın, sağlık hizmetinin verildiği tarihte yürürlükte olan SUT hükümleri çerçevesinde SGK’dan tahsil edilecek ve hastadan veya SGK’dan ayrıca ilave ücret talep edilmeyecektir.
b) SGK ile sözleşmesi bulunmayan sağlık hizmeti sunucusuna başvuran acil hastalara verilen sağlık hizmetinin bedeli, sağlık hizmetinin verildiği tarihte yürürlükte olan SUT hükümleri çerçevesinde genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olduğu kişi adına manuel olarak faturalandırılarak SGK’ya gönderilecektir. SGK tarafından yapılacak fatura incelemesi sonrasında belirlenen tutarlar genel sağlık sigortalısına veya bakmakla yükümlü olduğu kişiye ödenecektir. Ancak, genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olduğu kişi tarafından, sağlık hizmeti bedelinin SGK tarafından ilgili sağlık hizmeti sunucusuna ödenmesinin talep edilmesi halinde, kişinin yazılı muvafakatı alınarak, kendisinden herhangi bir ödeme talebinde bulunulmaksızın muvafakatla birlikte fatura SGK’ya gönderilecektir. Gönderilen fatura üzerinde SGK tarafından yapılacak inceleme sonrasında belirlenen tutarlar
1/2
Konu : Acil Sağlık Hizmetlerinin Sunumu
ilgili sağlık hizmeti sunucusuna ödenecektir. Bu durumlarda hastadan veya SGK’dan ayrıca ilave ücret istenmeyecektir.
3) Herhangi bir sağlık güvencesi olmayan vatandaşlarımızdan sağlık hizmeti bedelini ödeme gücü bulunmadığını belirtenlerden bu konuda yazılı beyan alınacak, yazılı beyan verenlerden acil sağlık hizmeti bedeli talep edilmeyecektir. Bunlardan;
a) Kamuya ait sağlık kuruluşlarından veya ayakta teşhis ve tedavi yapan özel sağlık kuruluşlarından acil sağlık hizmeti alanların hizmet bedelleri, bu hizmet sunucuları tarafından 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri çerçevesinde sağlık kuruluşunun bulunduğu yerdeki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfından talep edilecektir.
b) Özel hastanelerden acil sağlık hizmeti alanlar ise, öncelikle 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanununun 32 nci maddesi çerçevesinde ücretsiz kontenjandan yararlandırılacak, bu kontenjanı aşan durumlarda hizmet sunucusu tarafından, Hususi Hastaneler Kanununun 32 nci, 5393 sayılı Belediye Kanununun 38 inci ve 60 ıncı, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 18 inci maddeleri gereğince sağlık kuruluşunun bulunduğu yerin belediyesinden ödeme talebinde bulunulacaktır. Büyükşehir belediyesi bulunan yerlerde bu talep büyükşehir belediyesine iletilecektir.

4) Herhangi bir sağlık güvencesi ve ödeme gücü bulunmayan acil hastaların sağlık hizmet bedelinin ödenmesi talebi kendilerine ulaşan ilgili belediye veya sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı, öncelikle yukarıda belirlenen esaslara göre ilgili kişinin ödeme gücünün bulunup bulunmadığını araştıracak ve ödeme gücü bulunmadığı tespit edilenlerin acil sağlık hizmeti bedellerini ilgili sağlık kuruluşuna ödeyecektir. Bu amaçla belediyelerce ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarınca gerekli tedbirler alınacaktır. Ödeme gücü bulunduğu tespit edilenler için ise keyfiyet ilgili sağlık kuruluşuna bildirilecek ve hizmeti alan tarafından ödemenin yapılması sağlanacaktır.

Bununla birlikte, acil sağlık hizmetlerinin sunumuyla ilgili olarak 2008/13 sayılı Genelgenin yukarıda düzenleme yapılan hususlar dışındaki hükümlerine uyulmaya devam edilecek, yukarıda düzenlenen hususlarda ilgili mevzuatta 2008/13 sayılı Genelgeye yapılan atıflar bu Genelgeye yapılmış sayılacak, yapılan bu düzenlemelere aykırı davranışta bulunanlar hakkında gereken yasal işlemler derhal başlatılacaktır."


 Alıntı: habertürk

19 Aralık 2010 Pazar

Bu ÖSYM ne kadar düzelir?















Yukarıda görülen resimler 19.12.2010 tarihli ve saat 19:32 zamanlıdır.Her ikisinde de 2010 TUS sonbahar dönemi başlığı altında 2010 TUS ilkbahar dönemi olarak başlık atılmıştır.Rezillik mi desek ne desek?Sınav yapılalı 7 gün olmuş ancak başlıkların bile farkında değiller.En az 8 sorunun  hatalı olduğu ve onlarca sorunun standardın altında olduğu dile getiriliyor.Daha fazla söze gerek yok.

17 Aralık 2010 Cuma

Zekai Tahir Burak'tan insan manzaraları: Artık bebek cinsiyeti söylenmeyecek

 ARTIK KANIKSADIK  BÖYLE HABERLERİ..''SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM'' SAYESİNDE  HASTANELERİMİZ YANMAYA BAŞLADI, YAĞMURDA  SEL BASKINLARI  ACİL  SERVİSLERİ BASTI, HATTA  İNSANLAR  ÖLDÜ.YANGINLARDAN YOĞUN  BAKIMLAR BOŞALTILDI.DOKTOR   DÖVMEK , SAĞLIK PERSONELİNİ  DÖVMEK,SÖVMEK  KALİTE STANDARTI  OLDU.SAĞLIK  ÇALIŞANININ HAKKI YOK TABİKİ..

EN SONUNDA  BEBEK  CİNSİYETİ  NEDENİYLE  ANNELER  BIÇAKLANIR OLDU..

112 AMBULANSLARI İLE ''ÖLÜM ORANLARI AZALMIŞTIR'' GİBİ BİR İSTATİSTİK SUNMAYA ÇALIŞMAK  YERİNE ''112 AMBULANSLARININ  VAKA  SAYISI  ARTMIŞTIR '' DİYE İSTATİSTİK SUNULUYOR.112 LER ARTIK GRİPLERE HATTA  CANI SIKILANLARA BİLE GİDİYOR...

SAĞLIKTA DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM  SÜRÜYOR.....


Yılda ortalama 25 bin çocuğun doğduğu Ankara'daki Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, anne adaylarına erkek bebek baskısından dolayı bebek cinsiyetlerini doğuma kadar söylenmesini yasakladı. Başhekim Dr. Leyla Mollamahmutoğlu, "Hastanemiz bahçesinde bu olay yüzünden yaşanan bıçaklama olayının ardından anne ve bebeklerin güvenliği için 'cinsiyet söyleme' yasağı getirdik" dedi. Kadın doğum alanında Türkiye'nin tek referans hastanesi olarak kabul edilen Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, farklı sosyo-kültürel yapıdan gelen hastaları nedeniyle ilginç durumlarla da karşılaşıyor. Hastane Başhekimi Dr. Mollamahmutoğlu, özellikle bebek cinsiyeti konusunun hâlâ Türkiye'nin her bölgesinden gelen hastalar için en önemli konular arasında yer aldığını söyledi. Bazen anne-babaların bebeğin sağlığından daha çok cinsiyetine odaklandığını belirten Dr. Mollamahmutoğlu, "Her çeşit hasta geliyor. Bazı ailelerde, çocuğun cinsiyetini öğrendikten sonra anne adayını dışlama veya aile içi şiddet olabiliyor. Ataerkil bir ailede 3. kez kız çocuğunun olacağını öğrenmesi ailede deprem etkisi yaratabiliyor. Bu nedenlerle hastalara cinsiyet söyleme yasağı getirdik" diye konuştu.

HASTANEDE BIÇAKLAMA 

 
Başhekim Dr. Mollamahmutoğlu, bu yasağın daha önce bu kadar sıkı uygulanmadığını ancak birkaç yıl önce bebeğin cinsiyeti yüzünden hastane bahçesinde yaşanan bıçaklama olayının ardından kesin karar aldıklarını söyledi. Dr. Mollamahmutoğlu şunları kaydetti: "Çok şaşırdık, olay iç yüzünü araştırınca, kızı olacağını öğrenen baba adayı daha hastaneden çıkmadan eşine kötü davranmaya başlamış. Bunun üzerine kadının erkek kardeşi savunmaya geçince çıkan kavgada koca, karısının erkek kardeşini bıçakladı. Bu hadiseden sonra kesin talimatla bebek cinsiyetini anne- babalara söylememe kararı aldık. Biz en kötü ihtimali düşünüyoruz. Hatta bazı aileler çocuğun sadece cinsiyetiyle ilgileniyor, cinsiyetini öğrendikten sonra bir daha doktora kontrole gelmiyorlar. "

ŞİKÂYET MEKTUPLARI 

 
Bebeğin cinsiyetini açıklamadıkları için hem hastaneye hem de Sağlık Bakanlığı'na çok sayıda şikâyet mektubu geldiğini belirten Başhekim Dr. Mollamahmutoğlu, "Tabii ki biz de açıklamak isteriz. Aklı başında ebeveynler için bebeğin cinsiyetini öğrenmeleri en doğal hakları. Ancak, kimin nasıl tepki vereceğini bilemiyoruz. Yüz kişide sorun olmuyor, yüz birinci de sorun oluyor. Bizim için cinsiyet değil annenin ve bebeğin güvenliği önceliklidir. Ayrıca herkesin ruh sağlığının da iyi olduğunu söyleyemeyiz. Bazen anne kayınvalidesiyle kontrole geliyor, karnı burnunda kadın ayakta kayınvalidesi oturuyor. Bunun coğrafi bölgeyle ilgisi yok, Edirne'den Diyarbakır'a kadar hastamız var. Münferit olaylar ancak bebekler için risk alamayız" dedi. 


Alıntı : medimagazin.com

Bakanımıza ithaf olunur..İşte Hasta Hakları....

Bugün 16 Aralık 2010 perşembe, 46 yaşında, 23 yıllık hekim, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak çalıştığım bodrum devlet hastanesinde hastam ve eşinden dayak yedim, darp edildim.

Şu an sağ kulağımda işitme kaybı, çınlama, sırtımda koca bir ekimoz ve ağrı, sağ elimde kullanamayacak derecede yanık var. Kendini nasıl hissediyorsun diyenlere cevabım 'b.k gibi, değersiz, şaşkın, kırgın, şevki kırılmış' diyorum. gözyaşları içinde yazıyorum bunları.

hak ettim mi, ne yaptım da bana bu yapıldı sorularına cevabım yok zaten, olsa ne olacak ki, ne değişecek.

siz hekimlere olayı anlatayım. 13hafta 3 günlük gebe hastam F.Ü.'nün ultrasonunda anensefali tespit ettim, radyolog arkadaşıma da teyid ettirdim, tahliye önerdim, anlattım, hasta ve eşi kabul ederek yattılar. Dün saat 15 den 21 e kadar tıbbi tahliye ile abortu gerçekleştirdim, kontrol ultrasonunda rezidü ? gelmesi üzerine curettage önerdim, hastayı masaya aldım, spekülüm koymama, anestezi vermeme fırsat kalmadı hastamın huzursuzluğundan. 1-2 dakika sürecek bir girişimdi. hasta izin vermedi masadan kaldırdım, tedavisini düzenleyip kontrole çağırdım. eşiyle olan telefon görüşmesinde kendisini neden özel hastaneye götürmediğini söyleyen, gıyabımda tehdit, küfürler sallayan hastam eşini de etkileyerek beni bahçede beklemeye başlamışlar.

elimde çay ile hastane bahçesinde karşıma çıkıp beni neden özel hastaneye göndermedin diyen yeşil kartlı hastam  tarafından sağ kulağıma tokat, eşi M.Ü. tarafından sırtıma ilki olmak üzere defalarca darp edildim. ben mi ne yaptım, çay elimi yakmıştı, defalarca yumruk iniyordu, kaçtım. onlar da peşimden koşuyordu, başhekimliğe sığındım,kapıyı kapattım, şikayetçi oldum olay yargıda,ben evde,çınlayan ve az duyan bir kulak, elim pansumanlı bunları yazıyorum.

4 aydır bu hastanedeyim. sezeryan dışında hiçbir girişim yapılmayan hastaneye jinekolojik ameliyatları getirdim, infertilite hastalarını almaya başladım, sevk etmedim, risk aldım, eski sezeryanları normal doğurttum, sezeryan oranım Avrupa ortalamasının altında idi, hiç hasta şikayetim olmadı, memnuniyet %100 dü, polikiliniği hiç kısmadım,10 gün icap,3-4 nöbet,izinsiz çalıştım.mükafatı da bu oldu.

şifaya kavuşturduğum , eşi tarafından özel hastaneye götürülmeyen hastam tarafından darp edildim. şimdi önümde bir A 4 kağıt ve kalem duruyor, istifamın kabulünü arz ederim diye yazmamı bekleyen, içeride de 13 ve 6 yaşında 2 çocuk babaları tarafından okutulmayı, büyütülmeyi bekleyen.

ben küstüm arkadaşlar,ben küstüm.

Dr.Hakan Bayraktar

Alıntı : medimagazin.com

16 Aralık 2010 Perşembe

Akdağ'ın tamgün planı

Sağlık personelinin çalışma esaslarını belirleyen Tam Gün Yasası üzerindeki tartışmalar sürüyor.

Yasadaki kısmi iptalin ardından Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını açıkladı. Bakan Akdağ'a, "gerekçeli karara göre Sağlık Bakanlığı'nın yeni düzenleme yapıp yapmayacağı'' soruldu.


3 veya 4 maddelik bir değişiklik  gerektiğini belirten Akdağ, kamuda çalışan doktorlara bazı esneklikler getirebileceklerini bunun için muhalefet partilerinin grup başkanvekilleriyle görüştüğünü açıkladı.

Akdağ, "Eğer bu gruplarla anlaşırşak Torba Yasa'ya 2 madde daha koyacağız. Anlaşamazsak ayrıca küçük bir yasa tasarısı olarak Meclis'e getireğiz" dedi.

Bakanlığın hazırladığı taslak metne göre, profesörlük unvanına sahip olanlar dışındaki kamuda görevli hekimler sadece belirli sağlık kuruluşlarında görev yapabilecek.

Profesörler ise şeflik ve başhekimlik gibi idari görevleri bulunmamak kaydıyla, SGK ve kamu kurumlarıyla sözleşmesi olmayan özel
ve vakıf hastanelerinde de mesai saatleri dışında çalışabilecek ancak ek ödemelerden yararlanamayacaklar. 



Alıntı: cnnturk.com

11 Aralık 2010 Cumartesi

Domuz gribi İngiltere’ye döndü: 10 ölü

İngiltere Sağlık Koruma Kurumu, son 6 haftada ülkede 10 kişinin domuz gribi nedeniyle yaşamını yitirdiğini duyurdu. 

Kurumdan yapılan açıklamada ölenlerin tamamının sağlık sorunları bulunan 65 yaşın altındaki yetişkinler olduğu belirtildi. 

Kurumun Solunum Hastalıkları Dairesi Başkanı Profesör John Watson, son haftalarda, mevsimsel H1N1 ve B gribi vakalarında artış olduğunu söyledi.
 
Kurum, bir grip salgınının bir sonraki yıl mevsimsel grip olarak ortaya çıkmasının sıkça rastlanan bir durum olduğunu, geçen yıl salgın olan H1N1'in geri dönmesinin sürpriz olmadığını da bildirdi. 
 
H1N1 gribi geçen yılın Mart ayında ilk olarak Meksika'da patlak vermiş, tüm dünyada hızla yayılmıştı.
Dünya Sağlık Örgütü'nün rakamlarına göre virüs yüzünden 18 bin 450 kişi yaşamını yitirdi. 

Alıntı : ntvmsnbc.com

Eski Bakan Durmuş'a göre durum....

Yabancı doktorun bu ülkede işi yok" diyen  Sağlık eski Bakanı Osman Durmuş, "Bütün hastaneleri yabancılara satacak dolayısıyla yabancı hastane sahipleri yabancı doktor çalıştıracak, böylece Türk doktorlarının burnu sürtülecek" dedi.
YÖK'ün değişen yapısı nedeniyle getirilecek isimlere de güvenmeyen Durmuş konunun milliyetçilikle alakası olmadığını belirterek bir de rest çekti:
"Bana uluslararası alanda öne çıkmış hekimler varsa buyursun getirsin. İsviçre'de kalp damar cerrahi uzmanı var Rum asıllı alsın gelsin."


Göreve geldiği günden bu yana hekim sıkıntısına dikkat çeken Sağlık Bakanı Akdağ yabancı hekim formülünü
yeniden gündeme getirdi. Bütçe sonrası tek tek partilerin grup başkanvekillerini ziyaret etmeye hazırlanan Akdağ'a ilk ret MHP'den geldi.

 
Durmuş Bakan Akdağ'ın getirdiği önerinin hatırlatılması üzerine sert tepki göstererek, "Bütün hastaneleri yabancılara satacak dolayısıyla yabancı hastane sahipleri yabancı doktor çalıştıracak, böylece Türk doktorlarının burnu sürtünecek" yorumu yaptı.

 

ÜLKEYİ GECEKONDU KÜLTÜRÜ İLE YÖNETİYORLAR

 

Durmuş'a Bakan Akdağ'ın dile getirdiği Türkiye'deki hekim yetersizliğini hatırlattık. Türkiye'nin hekim yetersizliği sorunu olmadığını ileri süren Durmuş, "Bizim zamanımızda 76 hastanede saat 16.00'dan gece 24.00 e kadar sonra vardiyalı hizmet veriliyordu. İhtiyaç vardı da biz onları nereden bulduk" sorusuyla karşılık verdi.


Meslek örgütleri Türkiye'deki hekim yetersizliğiyle ilgili sorunun dağılımdan kaynaklandığını ileri sürüyor. Durmuş'a bu iddiayı da sorduk. Bu yorumu da kabul etmeyen Durmuş, "Her gün bir şey değiştiriyorlar ondan. 1200 tane poliklinik, 1500 tane tıp merkezi, özel hastaneler... Bunlar gecekondu kültürü ile Türkiye'yi yönetiyor. Mevcut kadroya göre yönetirseniz
fırsatları ona göre verirsiniz" değerlendirmesinde bulundu.

 

RUM ASILLI UZMANI GETİRSİN

 

Çok net bir şekilde, "Yabancı doktorun bu ülkede işi yok" diyen Durmuş, Bakan Akdağ'ın bu soruna "milliyetçilik açısından bakmasınlar" yönündeki uyarısına da şöyle karşılık verdi:
"Milliyetçilikle alakası yok. Bana uluslararası alanda öne çıkmış hekimler varsa buyursun getirsin. İsviçre'de kalp damar cerrahisi uzmanı var. Üstelik Rum asıllı. Buyursun alsın gelsin."


Sağlık Bakanı AKdağ gelecke yabancı hekimlerle ilgili garantinin YÖK'ün vereceği denklik olacağını söylüyor. Ancak bu denklik de Durmuş'a güven vermiyor. YÖK'ün eski YÖK değil "Yandaş YÖK" olduğunu savunan Durmuş, "hekimlikten uzak insanların getirilecek, meslek ayağa düşecek" eleştirisi getiriyor.

 

HASTANELERİ ARAP ŞEYHLERİNE SATTILAR!

 

Bakan Akdağ'ın yapacağı ziyarete MHP'den yeşil ışık yanmayacağını ortaya çıkaran Durmuş'un bu sözleri Atatürk'ün bir sözüyle bitti.
"Atatürk bile dememiş mi. Beni Türk hekimlerine emanet edin" diye. Sen hastaneyi sat Dubailiye
, Arap şeyhlerine sonra doktorları da dışarıdan getir. Buradaki doktorlar neye yarayacak sonra..



Alıntı : doktoraktuel.com

9 Aralık 2010 Perşembe

Sivilcesiz yüz için

Akne, uzun süreli ve sabır isteyen bir tedavi gerektirir. İlaçlar aknelerin şiddetine ve nedenine göre düzenlenir. Aknelerden kalan izlerin ise cilt soyma işlemi yani peeling ile silindiğini belirten Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Gökhan Okan, peeling sonrasında akne izlerinin azaldığını, cildin solgun görünümden kurtulduğunu söylüyor.

Ergenlik sonrası başlayan aknelerin nedenleri ve nasıl tedavi edildikleri konusunda bilgi veren Dr. Gökhan Okan, daha parlak ve sağlıklı bir cilt için yapılması gerekenler hakkında şunları söylüyor: 

“Akne yani halk arasındaki söylenişiyle sivilce; ergenlik çağının doğal bir sorunu gibi düşünülse de aslında ergenlik sonrasında da ortaya çıkabilir ve hayli baş ağrıtabilir. Nitekim son yıllarda cilt hastalıkları hekimlerine ergenlik sonrası başlayan akne nedeniyle başvuran hasta sayısı giderek artmaktadır. Ergenlik akneleri, bazen ileri yaşlara kadar devam ederken, 20’li yaşların ortasında ani başlayan akne şikâyetleriyle de karşılaşılabiliyor. Dermatologlar bu tip akneleri ‘geç başlangıçlı akne’ olarak kabul etmektedir. 

Geç başlayan akneler, kadın hastalarda daha sık görülür. Çoğunlukla derin yerleşimli ve ağrılı nodüller şeklinde kendilerini belli ederler. Genellikle ağız çevresi, yanaklar, çene altı ve boyunda yerleşir. Geç başlayan aknelerin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Hormonal bozukluklar, yanlış kullanılan kozmetikler, stres, gıdalar ve bazı ilaçlar, aknelerin ortaya çıkmasına neden olabilecek sebeplerdir. 
 
SU BAZLI KOZMETİKLER KULLANIN

Ani başlangıçlı akne, bazen hormonal bir bozukluğun bulgusu olabilir. Özellikle geç ortaya çıkan akneleri olan kadın hastalarda, yumurtalık, böbrek üstü bezi ve tiroit bezi hastalıkları buna sebebiyet verebilir. Bazen kullanılan bazı ilaçlar (steroidler, sadece progesteron içeren doğum kontrol hapları, bazı psikiyatrik ilaçlar), cildin yağ dengesini bozarak geç başlayan akne gelişmesine neden olabilir. 

Kozmetikler de geç başlangıçlı aknelerin oluşmasına neden olabilecek bir diğer sebeptir. Özellikle yağlı kozmetik ürünler, gözenekleri tıkayarak, akne gelişmesine neden olmaktadır. Yağlı saç kozmetikleri; saçlarda ve alın hattında akne gelişmesine sebebiyet verebilir. Akneli cilde sahip olan kişilerin yağsız, su bazlı, non-komedojenik ibaresi bulunan kozmetik ürünleri tercih etmeleri gerekir. Makyaj mümkün olduğunca az yapılmalı, gece yatmadan önce çıkarılmalıdır. 

SİVİLCE İZLERİNİ PEELİNGLE SİLİN

Aknelerin sıkılması, o bölgelerde leke ve iz kalmasına neden olabilir. Lekelerin ve izlerin düzelmesi, aknelere göre çok daha zordur. Akne izleri iki çeşittir. Hipertrofik skar dediğimiz akne izleri; deride kaşıntılı, kırmızı ve deri yüzeyinden kabarık lezyonlar şeklinde görülür. Deriden çökük, çukur şeklindeki akne izleri ise atrofik skar olarak isimlendirilir. 

Cilt soyma işlemi (peeling); akne izlerinin silinmesinde uygulanan etkili bir yöntemdir. İzin derinliğine göre yüzeysel ya da derin peeling işlemi yapılır. Meyve asitleriyle yapılan peeling yüzeysel akne izlerinde tercih edilir. Daha derin izlerde orta peeling işlemi faydalıdır. Yara iyileşme süresi yüzeysel peeling yöntemine göre daha uzundur. Kişinin peeling sonrası güneşten kaçınması gerekir. Üçer haftalık ara periyotlarda meyve asitli peeling işlemi tekrarlanır. Daha derin izlerde uygulanan orta peeling işlemi altı ayda bir tekrarlanabilir. Peeling işlemi sonrası akne izlerinde azalmanın yanında ciltte parlak bir görünüm kazanılmış ve aknelerden kalan lekelerde de hafifleme sağlanmış olur. 

AKNENİN ŞİDDETİNE GÖRE İLAÇ

Akne, uzun süreli tedavi gerektiren bir hastalıktır. Kullanılacak ilaçlar aknenin şiddetine göre düzenlenir. İlaçlar etkisini en erken 2-3 ay sonra göstermeye başlar, bu yüzden hastaların bu konuda sabırlı olması gerekir. Hafif şiddetteki akneler dıştan sürülen antibiyotik içeren kremlerle tedavi edilirken, orta şiddetteki akneler ise ağızdan kullanılan antibiyotikler ve hormon dengesini düzenleyici özelliği olan doğum kontrol hapları önerilir. Özellikle mens (adet) dönemlerinde aknelerinde artma tarif eden hastalarda doğum kontrol hapları en etkili tedavi seçeneğidir. Şiddetli aknelerde ise yüksek doz A vitamini tedavisi önerilir. Bu tedavi, gebe kalma riski olan kadın hastalarda önerilmez. Dermatoloji uzmanının kontrolünde tedavi yapılmalıdır. Periyodik kan tetkikleriyle ilaç dozu düzenlenmektedir. 

SİVİLCESİZ BİR CİLT İÇİN BUNLARI YAPIN

•AKNELERİ SIKMAYIN:
Kesinlikle aknelerinizi sıkmayın! Aknelerin sıkılması, o bölgelerde leke ve iz kalmasına neden olacaktır.

• MAKYAJLA UYUMAYIN: Mümkün olduğunca az makyaj yapın, gece yatmadan önce mutlaka temizleyin.

• HORMONLARINIZA BAKTIRIN: Akne şikâyetlerine ilaveten adette düzensizlik ve tüylenme artışı yakınmanız varsa, hormonal kökenli akneleriniz olabileceğini unutmayın.

• TONİK KULLANIN: Cildinizi akneli ciltler için uygun olan temizleyicilerle günde iki defa temizleyin. Cildi çok yağlı olanlar, temizlemenin ardından, yağlanma baskılayıcı özelliği olan toniklerle tedaviyi devam ettirmeli.

• YEDİKLERİNİZE DİKKAT EDİN: Beslenmenize dikkat edin! Gıdalar aknenin tek nedeni olmasa da akneyi alevlendirici sebep olabilmektedir. Akneli hastalar yüksek glisemik indeksli gıdalardan uzak durup, düşük glisemik indeksli gıdaları tercih etmeli.

• DOĞRU YAĞI KULLANIN: Omega 3, omega 6 tüketimini arttırın. Balık, yeşil yapraklı sebzeler, soya yağı, deniz ürünleri bu açıdan yoğun gıdalardır.

• YAĞLI SÜTTEN UZAK DURUN: Akne üzerinde diğer etkili olan gıda çeşidi yağlı süt ürünleridir. Yağlı süt ürünleri hormon içeriklerinden dolayı akneleri alevlendirebilir. Süt ürünlerinin yarım yağlı olanlarını tüketmeye özen gösterin.

• ŞÜPHELİ GIDALARI KESİN: Şüpheli gıdalarla aknelerinde artma tarif eden hastalar o gıdalardan uzak durmalı.

Alıntı: ntvmsnbc.com

Cep telefonu kansere neden oluyor mu?

Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, cep telefonunda sohbet etmenin sağlık açısından risk taşıdığını belirterek, mümkünse kablolu kulaklık kullanılması gerektiğini söyledi.

Tuncer, Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı'nın (IARC) son raporunda menegioma (Beynin etrafını saran, onu koruyan ve dura adı verilen zardan kaynaklanan tümörler) olgularının yüzde 95'i, glioma (beyin tümörü) olgularının ise yüzde 90'ının cep telefonu kullanımını takiben ilk 10 yıl içerisinde geliştiğinin belirtildiğine dikkati çekti. 

Raporda, bilimsel araştırmaların henüz kanserle cep telefonları arasında çok yakın bir ilişki göstermediğinin belirtildiğini ancak gözden kaçan bazı sonuçlar olduğunu kaydeden Tuncer, şunları söyledi:
 
''Raporda belirtilen ama gözden kaçan diğer sonuç şöyle; menegioma olgularının yüzde 95'i, glioma olgularının ise yüzde 90'ı cep telefonu kullanımını takiben ilk 10 yıl içerisinde gelişmiştir. Dünyada tütün dahil olmak üzere, etkisini bu kadar hızlı gösterebilecek bir kanserojen henüz bilinmemektedir. Aşırı kullanım olarak hesap edilen 1640 dakika ve üzeri, 10 yıllık bir sürede, günlük 30 dakika demek olup, günümüz kullanım süreleri ne yazık ki bu sürenin kat kat üzerindedir.'' 
 
''KAMPANYA YAPANLAR SORUMLU DAVRANSIN''

Türkiye'de cep telefonunu kullanım süresinin ortalama 30 dakikanın üzerinde olduğunu belirten Tuncer, ''Eğer tarifeli kampanyaları göz önüne alırsanız 30 dakikanın onlarca üzerinde olduğunu hesap edebiliriz. Burada herkesin sorumluluk alması lazım. Kampanyayı yapanları sorumlu davranmaya çağırıyorum. Çünkü çok ciddi kanserojenlerin bilimsel metodolojide kanser yaptıkları çok uzun yıllarda gösterilebilmiştir. Bu konuda daha dikkatli olmak durumundayız'' diye konuştu. 

''BEYİN TÜMÖRLERİNDE ARTIŞ''

Beyin tümörlerinde son 4- 5 yılda belirgin bir artış olduğuna da dikkati çeken Murat Tuncer, ''Türkiye'de artış gösteren ana kanserler nedir diye bakacak olursak, ilk sırada sigara ile ilişkili olan kanserler geliyor, ikinci sırada beyin tümörlerindeki artış göze çarpıyor. Sindirim sistemi kanserlerinin bazılarında belirgin artış var, bazılarında ise azalış var. Bunlara ilişkin çalışmalar yürütüyoruz, uluslar arası çalışmaları inceliyoruz'' dedi. 

''CEP TELEFONU KULLANIMI GENÇLERE KISITLANMALI''

Adolesan dönem öncesinde cep telefonunu kullanımının kısıtlanmasını öneren Tuncer, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Cep telefonunun belli yaşın altında kullanımını hoş karşılamak mümkün değil. Adolesan öncesi telefon konuşmaları kısıtlanmalı. 20 yaşın altında uzun uzun cep telefonu konuşması önerilmiyor. Telefonla sohbet edilmemeli. Telefon sohbet aracı değildir, iletişim aracıdır. Cep telefonunda sohbet sağlık açısından risktir, topluma böyle bir alışkanlık kazandırmamalıyız. Zorunlu kullanım gerekiyorsa, kablolu kulaklık kullanılmalı.'' 

Alıntı : ntvmsnbc.com

8 Aralık 2010 Çarşamba

TUS SORULARI 70 BİN LİRA.YOK MU ALAN?

 BENCE YAKINACAKLARINA VE SORUMLULUĞU YIKACAK YER ARAYACAKLARINA 'KİM, KİME ,NE KADAR?' SORULARINA CEVAP VERMELİLER.BU ARADA SON ZAMANLARDA BAZI TUS HAZIRLIK DERSHANELERİNE GİDENLER HAKKINDA HASTANELERE YAZI YAZILIYOR MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI'NCA.HATTA BURADA DERS GÖRENLER  DEĞİL DERS VERENLERDE ARAŞTIRILIYOR.TELEFON VE YÜZYÜZE  GÖRÜŞME YÖNTEMİ İLE  SORUŞTURMA YAPILIYOR.DERSHANE ADI VERMEYECEĞİM AMA TÜRKİYE'DE EN ÇOK ŞUBESİ  OLAN DERSHANE DESEM YETERLİ SANIRIM...

Prof. Özcan, sistemin Almanya'dan transfer edileceğini belirterek "Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) dijital matbaaya geçecek, kişiye özel çipli-hologramlı sınav kağıtları basılacak, sınav salonlarına kamera yerleştirilecek ve farklı illerde sınava girişler yasaklanacak.

Sınav paketlerinin üzerine çip yerleştirilecek ve sınav öncesinde paketler açılmaya çalışılırsa çip anında ÖSYM'ye mesaj atacak" dedi. Yeni model için teknolojiye ihtiyaç duyduklarını belirten Özcan, ileride de herkese laptop alabilecek kadar para olursa sınavları bilgisayarla yapacaklarını açıkladı.

Özcan, "Herkesin resmi, soruları, cevap anahtarı ayrı ayrı ekranda olacak. Hadi çekebiliyorsanız çekin diyeceğiz. Tabii o zaman da bunlar bilgisayar programını yapan çocukların başına musallat olacaklar, para teklif edecekler. Ahlaksız bir insansan yapabileceklerinin sınırı yok" diye konuştu.


'SINIFTA HOCA KOPYA VERİYOR'

Prof. Dr.Yusuf Ziya Özcan, KPSS'de ortaya çıkan kopya olayına da değinerek, "Kopyacılar bulunmazsa kimse bize güvenmez, herkes yapanın yanında kar kalıyor diye düşünür. O nedenle kopyacıları derhal bulmayız" dedi. Kopya çekmenin iki yaygın yöntemi olduğunu açıklayan Özcan, soruların ya depolardan çalındığını ya da sınıfın içinde olduğunu söyledi.

"Yerel hoca, yerel talebeler, birbirlerini tanıyorlar, kapıyı kapatıyorlar, hoca soruları çözüyor, öğrencilere veriyor" diyen Özcan, kapının kapanmasına izin vermeyeceklerini, sınıflara kamera yerleştirileceğini bildirdi. Ayrıca ikamet yeri örneğin İstanbul, Ankara olan kişilerin Mardin'de, Şırnak'ta sınava girmesinin de önünü keseceklerini bildiren Prof. Dr. Özcan, "Neden ikameti İstanbul'da olan kişi Mardin'de sınava girer, ben anlamıyorum. KPSS döneminde bunların memleket aşkı mı depreşiyor?" diye konuştu.


"ADİ DEĞİL ORGANİZE İŞLER"

Tüm bunların çok ciddi sorunlar olduğunu belirten YÖK Başkanı Özcan, şunları kaydetti: "Bu çok ciddi bir sorun. Bu öğrencilerin karıştığı adi kopya çekme meselesi değil, organize! Piyasada rayiç bedeller oluşmuş. KPSS soruları 20 bin dolara, TUS 70 bin liraya satılıyor.

Bunlar organize şirket işi. Siz bunun önüne geçemezseniz devletin en iyi yerleri başarısı itibariyle bunu hak etmeyen bir sürü ideolojik nedenlerle hareket eden insanlarla dolar. Ülkenin 20-30 yılını karartırsınız. Kopyaya benim isyanım bu yüzdendir. Yoksa her imtihanda üç- beş öğrenci birbirine bakar, kopya çeker, çeksinler. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da işin içine siyaset karışıp karışmadığı ilişkin ciddi endişelerim var."

ÖSYM laçkalaşmış
YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan, kopya öncesi dönemde ÖSYM'de yaşananları tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. ''ÖSYM'nin içi tam anlamıyla laçkalaşmış'' diyen Başkan Özcan, şunları kaydetti: "Biz hiç ÖSYM'ye bakmadık, sağ olsun Ünal Hoca da (Eski ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan) bakmamış. Biz biliyorduk, korkuyorduk, bir gün patlayacak, hepimiz onun altında kalacağız diye... Ve sonunda patladı. Bu herkesin beklediği bir durumdu. Onun için biz 9 ay önce ÖSYM yasa taslağını bitirip Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderdik. Önümüzde günlerde bu tasarı Meclis Genel Kurulu'na gelecek. "

YÖK Başkanı Özcan, ÖSYM'nin son dönemde sınav yükünün de çok arttığını belirterek, "Biz istiyoruz ki akademik sınavları ÖSYM yapsın. Biz niye yapalım Adalet Bakanlığı'nın sınavını...Devlet bunlar için ayrı bir sınav birimi kursun" dedi.

İşte yeni sınav modeli

-Dijital matbaaya geçilecek. Dijital matbaada sorular basılırken kâğıtlara dokunmak mümkün olmayacak.


-Baskı sonucunda soru ve cevap kâğıtları ile öğrencilere verilecek kalem silgi gibi malzemeler sistem tarafından paketlenecek.

-Her öğrencinin kendi sorusu ve cevap kâğıdı olacak. Soru şıkları aynı olmayacak.

-Her soru kâğıdının üç tarafı hologramla yapıştırılacak.

-Sınav paketlerinin üzerine çip yerleştirilecek.

-Paketler nakledilirken ya da depolarda dokunulursa çip anında ÖSYM merkezine mesaj atacak

-Sınav paketleri zamanından önce açılamayacak. "Saatli Bomba" gibi sınav saatine göre ayarlanacak paketler, daha önce açılacak olursa telefonlara mesaj verecek.


Alıntı: medimagazin.com