30 Nisan 2012 Pazartesi

Sakarya 112 ekibine saldırı

Geçen hafta İstanbul'da iki ayrı 112 ekibi hasta yakınlarının saldırısına uğradı. Beyoğlu ve Küçükçekmece ilçesinde gerçekleşen saldırılarda 3 sağlık görevlisi yaralanırken bir ambulansta maddi hasar meydana geldi. Bir diğer saldırıda ise İzmir'in Karabağlar ilçesinde gerçekleşti. Alkollü olduğu ileri sürülen bir kişi sağlık görevlilerine saldırdı. Olay sonrası 3 sağlık görevlisi yaralandı.

Bu saldırılara bir yenisi de Sakarya'da eklendi. Ambulansta görevli sağlık ekibi vaka olarak aldıkları alkollü şahsın saldırısına uğradı.

Olay, Sakarya'nın Söğütlü ilçesinde meydana geldi. Görevli 54250 kodlu ambulans, Adapazarı Kavaklar Caddesi üzerinde bir şahsın yerde yattığı ihbarı üzerine harekete geçti. Olay yerine gelen ekipler aşırı alkollü şahsı ambulansa alarak Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesine doğru yola çıktı.

Yolda ayılan alkollü şahıs, ambulansta görevli Acil Tıp Teknisyenlerine saldırdı. Saldırıyı 112 ambulans ekibi komuta merkezine haber verdi. Bayan görevli ağlayarak yardım istedi. Yardım anonsunu alan komuta merkezi durumu polise bildirdi. İhbar üzerine hastaneye çok sayıda polis sevk edildi. Ancak sarhoş şahıs ambulans hastaneye giriş yaptığı sırada araçtan atlayarak kaçmaya başladı. Alkollü şahıs ve polis ekiplerinin arasında yaşanan kısa süreli kovalamacadan sonra şahıs hastaneden 200 metre uzakta yakalandı.

Alıntı : medimagazin.com.tr

Doktor bulamayınca polis dövdüler

Olay, 12.30 sıralarında merkez Seyhan İlçesi’ndeki Adana Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde meydana geldi.

28 yaşındaki Murat Güneş, gece rahatsızlanan hamile eşi Fatma Güneş’i hastaneye getirdi. Acil Servis’de görevli doktor, hasta kadını muayene ettikten sonra ilaç yazarak taburcu etti. Eşi tarafından evine götürülen Fatma Güneş, ilerleyen saatlerde düşük yapıp, bebeğini kaybetti. Bu duruma tepki gösterin Murat Güneş, babası 55 yaşındaki Abdurrezzak ve ağabeyi 32 yaşındaki Rafet Güneş ile birlikte hastaneye gidip, eşinin düşük yapmasından sorumlu tuttukları doktorla görüşmek istedi.

Hasta yakınları, doktorun sabah mesaiden çıkıp, ayrıldığını öğrenince taşkınlık çıkardı. Bunun üzerine hastane görevlileri polisi arayarak yardım istedi. Hastaneye giden asayiş ekibi, öfkeli hasta yakınlarının saldırısına uğradı. Polislere tekme ve yumruklarla saldıran hasta yakınından Rafet Güneş, polislerden birinin silahını almaya çalıştı. Arbede sırasında yere düşen silah, ateş almadı. Polislerin telsizle yardım istemesi üzerine hastaneye çok sayıda polis ekibi sevk edildi. Polisler, meslektaşların saldıran 3 kişiyi etkisiz hale getirerek gözaltına aldı. Saldırıya uğrayan polis memurları Hakan Saçan, Bülent Çember ile Kasım Ayverdi ayakta tedavi edildi.

Alıntı: hürriyet.com.tr

Doktor şikayet etmese bile adli süreç başlayacak

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, ''Sağlık çalışanlarına şiddet eylemini yineleyen kişilerin tutuksuz yargılanmamaları hususunda Adalet Bakanlığımız ile çalışmalara başladık'' dedi.

Kütahya Valiliği'ni ziyaret ederek, Vali Kenan Çiftçi'den ilde yürütülen çalışmalara ilişkin bilgi alan Akdağ, daha sonra basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Akdağ, bir gazetecinin, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet eylemlerine ilişkin sorusu üzerine, sözlü veya fiili olsun sağlık çalışanına şiddetin hiçbir türlüsünü kabul etmediğini, bu konuda çok kararlı olduğunu daha önce de ifade ettiğini söyledi.

Sağlık çalışanlarına karşı işlenmiş şiddet eylemlerinin hepsini kendisine yapılmış kabul ettiğini bildiren Akdağ, şöyle devam etti:

''Sağlık çalışanlarına şiddete karşı geçmişte bazı tedbirler almıştık. Ancak son zamanlarda kamuoyunda bu hususta hassasiyetin artmış olması, almakta olduğumuz tedbirleri daha süratli biçimde uygulamaya koyma imkanı verdi. Toplumun bu husustaki hassasiyeti gerçekten önemli. Bu hassasiyet, yapacağımız işler, alacağımız tedbirler konusunda işimizi kolaylaştırdı. Sağ olsun İçişleri Bakanımız derhal yerli yerinde bir genelge yaparak, emniyet kuvvetlerimize bir hatırlatmada bulundu. Aslında görevinin başında bir sağlık çalışanına yapılan sözlü ya da fiili bir şiddet davranışı, doğrudan savcılıklara bildirilmesi gereken bir suçtur. Bunun için o hemşirenin, doktorun, 112 çalışanı ya da başka bir sağlık çalışanının bir şikayeti gerekmiyor.''

-Şiddet eylemleri şikayet olmasa bile savcılıklara bildirilecek-

Akdağ, şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarının, ''başıma bir şey gelir'' endişesiyle şikayet etmekten çekindiğini gözlemlediklerini kaydetti.

Akdağ, ''Polisimiz, emniyet güçlerimiz kendilerine bu hususta en ufak bilgi ulaştığında şikayet olsun olmasın bunu savcılıklara bildirecektir. Savcılarımızın ve yargıçlarımızın da bu hususta çok daha hassas davranacağına inanıyorum'' diye konuştu.

Herhangi bir şiddet davranışı gösteren ve daha sonra bunu tekrarlayan kişilerin tutuksuz yargılanmalarını doğru bulmadığına dikkati çeken Bakan Akdağ, şöyle devam etti:

''Bir kişi gidecek, görevi başında bir doktora, bir hemşireye saldıracak, hücum edecek ve bunu 2-3 gün sonra bir daha yapacak. Birincisinde neyse ama ikincisinde de tutuksuz yargılanacak. Sağlık çalışanlarına şiddet eylemini yineleyen kişilerin tutuksuz yargılanmamaları hususunda Adalet Bakanlığımız ile çalışmalara başladık. Gerekirse Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile görüşeceğim. Toplumda hastalıklı ruh haline sahip, şiddeti alışkanlık haline getirmiş, bunu, görevi insan hayatı kurtarmak olan, hayatını buna adamış sağlık çalışanlarına karşı bile gösteren kişilere asla müsamaha göstermeyeceğiz. Daha birçok tedbir alacağız. Önümüzdeki bir ay içinde hem vatandaşlarımız hem de sağlık çalışanları için şiddet eylemleriyle ilgili tedbirler peşi sıra gelecek.''

-''Van'daki kardeşime vurduğu tokat, bana vurulmuş bir tokattır''-

BDP Van Milletvekili Özdal Üçer'in bir doktoru darbetmesine ilişkin soruyu da yanıtlayan Akdağ, herkese örnek olması gereken, sağlıkta şiddeti araştırma amacıyla meclise önerge veren bir milletvekilinin bu davranışının asla kabul edilemez olduğunu söyledi.

Üçer'in davranışını, çok çirkin ve yakışıksız olarak niteleyen Akdağ, şöyle konuştu:

''Bunu sadece kınamak yetmez. Daha önce BDP'ye çağrıda bulundum. Bunu birkaç kez kamuoyu önünde tekrarlayınca biraz da zannediyorum mecburiyetten bir soruşturma açtılar. Bu soruşturmanın sonucunu hep birlikte takip edeceğiz. Bunu unutturmaya çalışmasınlar. BDP'nin toplum vicdanı ve sağlık çalışanlarının helalliğini alabileceği tek yol, bu densizliği yapan milletvekilini partiden ihraç etmektir. Yarın göstermelik bir soruşturmayla 'kınadık', 'şöyle şöyle küçük bir ceza verdik' diyerek bunu geçiştiremezler. Bu milletvekiline düşen ise onurlu bir şekilde milletvekilliğinden istifa etmektir. Zaten bu kişinin ilk vukuatı da değil. Şiddet eylemleri içinde olduğu, daha önceki birçok vukuatından ortaya çıktı. Bunlara pabuç bırakacak değiliz, peşini takip edeceğiz. Bu milletvekilimiz bana telefon açmıştı, ona geri dönüp konuştum. Orada da ifade ettim. Van'daki kardeşime vurduğu tokat, bana vurulmuş bir tokattır.''

Akdağ, AK Parti dahil TBMM'deki bazı partilerin grup önerilerinin birleştirilmesiyle konunun araştırılması için komisyon oluşturulmasına karar verildiğini anımsatarak, bu gelişmelerin, TBMM'nin de bu meselenin arkasında duracağının bir ifadesi olduğunu anlattı.

Daha sonra, Vali Çiftçi tarafından Akdağ'a büyük çini pano hediye edildi.

Alıntı: medimagazin.com.tr

TRT’nin Kuklagiller’i hekime yönelik şiddetle dalga geçti


TRT Haber’de yayınlanan “Kuklagiller” adlı bir programda hekime yönelik şiddeti ‘hicveden’ video, tepkilere neden oldu.
25 Nisan Çarşamba günü “Doktor Döven Hasta Yakını” başlığıyla yayınlanan videoda, bir hastanede doktor döven hasta yakınıyla yapılan röportajda tuhaf diyaloglar yaşandı. “Doktorlarımız hasta yakınlarıyla yaşanan tatsız olaylar nedeniyle maalesef sıkıntılı günler geçiriyor. Bazı doktorlarımız hasta yakınları tarafından dövülüp darp edilip bıçaklanabiliyor. ‘Aman doktor canım gülüm doktor derdime bir çare’ diye derman aradığımız doktorlarımız olaylar karşısında şaşkın biz de şaşkınız” anonsundan sonra arka planda “Yetişin, adam dövüyorlar” diye bağıran bir doktor görülüyor. Ardından hasta yakınıyla muhabir arasında geçen diyalog şöyle:

- Sayın hasta yakını dövdüğünüz doktorun durumu nasıl?
Biraz önce doktoru başarılı bir operasyonla çok pis dövdük. Kulak burun boğaz dağıttık. Valla benim elim acıdı dövmekten. Bir ben tokatladım, bir dayı oğlu.
- Peki doktor yeniden mesleğe dönebilecek mi acaba?
Valla dönmesin diye elimizden geleni yaptık. Eğer ayağa kalkarsa bir daha dövmek gerekebilir.
- Şimdi durumu nasıl?
Maşallah turp gibi iyi değil çok şükür. çıkarılmış soğan gibi. Ayılmasını bekliyoruz. Ayılınca gene girişeceğiz.
- Nereden geliyor bu doktor dövme alışkanlığı beyefendi?
Baba mesleği bizimkisi. Ben doğunca babam tipime bakmış, ‘Bu ne çirkin’ demiş. Sonra doktora vermiş sopayı.
- Böyle doktor dövmek hiç hoş şeyler değil. Siz neden dövüyorsunuz?
Reçete yazmış. Hiçbir şey anlaşılmıyor. Verdik sopayı.

‘Sıradanlaştırılıyor’

Konuyla ilgili olarak Milliyet’e konuşan İstanbul Tabipler Odası Genel Sekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu, “Hekime yönelik şiddet ciddi bir toplumsal sorun haline gelmiştir. Şaka kaldırmaz çünkü neredeyse hemen her gün yaşanıyor. Ölümlü örnekler görülüyor. TRT gibi kamusal niteliği olan bir TV kanalında hekime yönelik şiddetin sıradanlaştırılmasının, kısmen eleştirse de genelinde şakaya alınabilecek bir tema olarak yansıtılmasının riskleri var. TRT yetkililerini kınıyoruz” dedi.
www.doktorlarhaber.com adlı internet sitesinde ise videoya tepki yağdı. Bir yorumda, “Sözde ironi adı altında halkı biz hekimlere karşı televizyon üzerinde örgütlemeye devam ediyorlar. Bize yapılan bu saygısızlığa karşı sessiz kalmayalım lütfen” ifadesi yer aldı.

Alıntı: milliyet.com.tr

Doktora namahrem dayağı

Erzurum’un Horasan ilçesinde, Devlet Hastanesi Acil Servis sorumlusu Dr. Cemil Kürkçü, kadın hastaya iğne yapması için erkek sağlıkçıyı görevlendirdiği gerekçesiyle hasta yakınları tarafından tekme tokat dövüldü

Doktorun ve oradaki bir hemşirenin dövülmesi güvenlik kamerasına saniye saniye yansıdı. Acil serviste ilk müdahale yapılan Dr. Cemil Kürkçü’ye, 7 gün ’iş göremez’ raporu verildi. Şikayet üzerine gözaltına alınan Cevdet, Serkan ve Erdal K. kardeşler ‘memura görevi başında saldırı’ suçundan gözaltına alındı. Adliyeye sevk edilen 3 kişi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Şiddet mağduru Dr. Kürkçü ise memleketi Yozgat’a giderken meslektaşlarına bir daha Horasan’a dönmek istemediğini söyledi.

Alıntı: milliyet.com.tr

Dr. Ersin anısına bir yorum...

Dr.Ersin Arslan anısına ;

Görev başında şehit olan ölen meslektaşımızın arkasından "Antepdeki doktora iyi yapmışlar" sözü mesleki onurumu çok zedeledi.

Şanlıurfa Birecik ilçesinde acil serviste çalışan bütün pratisyen hekim arkadaşlar Aile Hekimliğine geçince Acil Servise uzmanlar olarak biz bakmak zorunda kaldık.Başhekim kendisine bile nöbet yazdıktan sonra uzmanlar olarak acil serviste pratisyen hekim nöbeti tutmamıza rağmen Biyokimya uzmanı, Mikrobiyoloji uzmanı,Patoloji uzmanı ve Radyologların nöbet tutmama adeletsizliğine açıkcası ses çıkarmadık.Herkes özveri içinde çalışırken en son görevli olduğum 24 saatlik nöbetimde duyduklarımın hala öfkesi ve üzüntüsünün etkisi altındayım.

Gerçekten durumu acil olan hastalar ile %85-90 oranında çoğunluğu teşkil eden kendisinin durumunu acil sanan hastalar arasında mücadele ederken bir de hasta yakınları ile mücadele etmek hepsinden zor ve ağır geliyor açıkcası.Son nöbetimde konversiyon ile gelen hasta detaylı olarak muayene edilip değerlendirildikten sonra, hastanın tedavisinin (I.M 2 cc SF) yapılmasına rağmen hasta yakınlarının "Hastamız orda ölüyor siz hiçbirşey yapmıyorsunuz" ifadeleri, hastanın durumunun izah edilerek kendilerine endişe edilecek bir durum söz konusu olmadığı söylendiği halde çok sık karşılaştığımız bir durumdur.Aynı hasta yakınları hastalarına "Kalk gidelim burda bişey yok" dedikten sonra hastanın birden ayaklanıp yürümesi hastanın teşhis ve tedavisinin ne denli etkili olduğunun da ispatıdır.

En üzücü olanı ise hasta yakınlarının giderken"Antepdeki doktora iyi yapmışlar hepiniz aynı şeyi hakediyorsunuz" demeleri beni beynimden vurulmuşa döndürdü.Birden gazetelerde Dr.Ersin beyin karnındaki 4 aylık bebeğiyle ağlayan eşinin resmi gözümün önüne geldi.O an aklımdan geçenleri ve yapmak istediklerimi benzer durumları yaşayan tüm hekim arkadaşlar çok iyi bilir.

Ey kamuoyu(nu) ; siz hiç yakınını yanlış yere tutukladı diye tutuklu yakını tarafından darp edilen ve öldürülen polis veya yakınına fazla ceza verdi diye mahkum yakını tarafından darp edilen ve öldürülen savcı ve hakim duydunuz mu!

Benzer şekilde kamu görevlisi olmamıza rağmen ve 7/24 kamu hizmeti vermemize rağmen aradaki fark ne acaba ; bizlerin hizmet verdiği kamu farklı mı yoksa hizmet mi farklı.Fark kamu görevlisine duyulan saygı aslında.Polise, savcıya ve hakime laf söylemekten çekinenler hekimlere söylediklerini aynı zamanda uygulamaktadır.Yaptıklarının yanlarına kar kaldığını gördükçe de bu böyle olmaya devam edecektir.Dr.Ersin Arlan'ın başına gelenler bir savcının,polisin veya hakimin başına gelseydi kamuoyunun tepkisi nasıl olurdu acaba...

Dr.Ersin Arslan'ın isminin hasteneye verilmesi yanında resmen "Şehit" olarak anılmasını ve ailesinin de şehit yakını olarak aynı imkanlardan faydalanmasını talep ediyorum.Bu konu ile ilgili gerekli resmi başvuru için Gaziantep Tabipler Odasını göreve çağırıyorum.
Saygılarımla...

Dr.A.K.

Alıntı: medimagazin.com

25 Nisan 2012 Çarşamba

İzmir'e güzel haber...

İzmir'de, kendisini şikayet eden sağlık görevlilerinin bulunduğu 112 istasyonunu, bir gün sonra da devlet hastanesinin acil servisini basarak döner bıçağıyla dehşet saçmasına rağmen karakoldan serbest bırakılan E.K., yaniden aranmaya başladı. İl Sağlık Müdürlüğü'nün E.K.'nin psikolojik rahatsızlığının bulunup bulunmadığının araştırılması için polise başvurduğu öğrenildi.

Karabağlar ilçesinde 20 gün önce meydana gelen olayda, bir grup arkadaşı ile sokakta içki içtiği ve çevreye rahatsızlık verdiği gerekçesiyle 25 yaşındaki E.K. 112 ambulans istasyonu görevlilerince polise şikayet edildi. Durumu kabul edemeyen E.K., geçen cumartesi günü, Peker Mahallesi 4951 Sokak 31 numarada bulunan 112 ambulans istasyonunu, elinde döner bıçağıyla bastı. O sırada orada bulunan Yeşilyurt, Torbalı ve Ödemiş 112 Ambulans İstasyonu görevlilerinin de aralarında yer aldığı 15 kişiye saldıran E.K., sağlık görevlileri Bekir Gürel (39), Gürkan Denizçelik (24) ve Emin Ölmez'i (21) tartakladı. Sağlıkçıların şikayeti üzerine yakalanan E.K., ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Bu olaydan bir gün sonra ise, 3725 sokak üzerindeki kahvede fenalaşan bir kişinin bulunduğu ihbarıyla adrese giden sağlık görevlileri, karşılarında E.K.'yi bulunca kaçarak karokala sığındı. Polisin yeniden aramaya başladığı E.K.'nin bu kez İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisinde görevli sağlık görevlilerine saldırdı. İkinci kez gözaltına alınan E.K., yine karakolda ifadesi alındıktan sonra savcının talimatıyla serbest bırakıldı.

ARANMAYA BAŞLANDI

Doktorların kontrolleri sırasında şizofreni rahatsızlığının belirtilerini gösteren E.K. için İl Sağlık Müdürlüğü'nün başvurusu üzerine polis bir kez daha arama çalışması başlattı. E.K.'nin yakalanması durumunda, sağlık kontrolünden geçirileceği şizofreni gibi psikolojik bir rahatsızlığının bulunması durumunda ise hastanede tedavi altına alınacağı bildirildi.

Alıntı : DHA

24 Nisan 2012 Salı

HEKİME ŞİDDETİN SON ON GÜNLÜK BİLANÇOSU : 10 SALDIRI



Gaziantep’te meslektaşımız Dr. Ersin Aslan’ın bir hasta yakını tarafından 17 Nisan 2012’de bıçaklanarak hayatını kaybetmesi, hekime şiddetin en acı örneklerinden birisiydi. Ancak, bu olay, son on günde meydana gelen şiddet olaylarından sadece biriydi. Bu olaydan hemen önce ve sonrasında arka arkaya yaşadığımız olaylar, hekime yönelik şiddetin tırmanışındaki çarpıcı artışı gösteriyor. Bu olayları bilginize sunuyoruz:

İstanbul’da Haseki Hastanesi’nde güvenlik güçlerinin gözetimi altında olan bir tutuklu, kendisini muayene eden hekime kesici bir aletle saldırıda bulunmuş ve 12 Nisan 2012’de gerçekleşen bu olay ile ilgili tepkimizi dile getiren bir basın açıklamasında bulunmuştuk. Bilindiği gibi bu olayın ardından 17 Nisan’da Gaziantep’teki saldırı ve meslektaşımızın hayatını kaybettiği şiddet olayı meydana geldi.

Gaziantep’teki ölüm olayının acısı henüz tazeyken İzmir’de Baki Uzun Hastanesi’nde 17 Nisan 2012 gecesi yine bir hekime şiddet olayı meydana geldi. Acil serviste 46 yaşındaki yakınlarını kalp krizi nedeniyle kaybeden kalabalık bir grup, acil hekimi başta olmak üzere üç hastane çalışanını darp ettiler. Üstelik saldırıya uğrayan hekim, hastasını kalp masajı ile iki kez hayata döndürmüş, üçüncüyü başaramamıştı. Çünkü bu yaştaki kalp krizleri oldukça ölümcül bir gidişe sahipti. İzmir Tabip Odası’nın yetkilileri hastaneye ulaştıklarında hasta yakınları bir kez daha saldırı girişiminde bulundular; hastane çalışanları ve darp edilen hekim, ameliyathaneye sığınmak zorunda kaldılar.

Bir başka olayda,  19 Nisan 2012’de İstanbul Tıp Fakültesi’nde Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde görevli Prof. Dr. Alper Toker,  hasta yakınlarınca darp edildi. Yine aynı gün Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bir milletvekili, hastanenin acil servisinde görevli Dr. Oğuz Eroğlu’na ‘’eşini ayakta beklettiği ve kendisini tanımadığı’’ gerekçesiyle tekme tokat saldırdı ve ağır hakaretlerde bulundu.
İstanbul Beyoğlu ve Küçükçekmece’de 20 Nisan 2012 gecesi iki ayrı 112 acil sağlık ekibine hasta yakınlarınca taşlı sopalı saldırılar gerçekleştirildi. Aynı gece meydana gelen bu iki olayda üç sağlık görevlisi yaralandı, bir ambulansın camları kırıldı. Saldırının gerekçeleri, 112 acil ekiplerinin olay yerine geç ulaşmasıydı; oysa olayın ihbarından yedi dakika sonra sağlık ekipleri olay yerine varmışlardı. Sağlık görevlileri, üzerlerine doğru koşan saldırganların kendilerine adres tarif edeceklerini sanmışlardı.

Yine İzmir’de 21 Nisan 2012 Cumartesi’yi pazara bağlayan gece 01.45 sularında Basmane Şifa Hastanesi’nde başka bir darp olayı yaşandı. Bu kez gerekçe, Sağlık Bakanlığı’nca yürürlüğe konulan Yeşil Alan uygulamasıydı. Hastanın durumunun acil olmaması nedeniyle her türlü bakım ve tedavinin yapıldığı ancak ücretinin hasta tarafından ödendiği bu olayda, ‘’Yeşil Alan’’ uygulaması nedeniyle sinirlenen hasta yakınları hekime bıçak çekerek yumrukla saldırıda bulundular. Bu olayda hekim şans eseri önemli bir fiziksel yara almadı.

Bir olay daha İzmir’de 22 Nisan 2012 Pazar gecesi saat 22.00 sularında İzmir Can Tıp Merkezi’nde meydana geldi. Bir kadın hekim hasta ve hasta yakınlarının sözel saldırısına uğradı. Hekim, kendini poliklinik odasına kilitleyerek fiziksel saldırı riskini azalttı. Bu sırada saldırgan hasta yakınları, dışarıda ‘’Size az bile yapıyorlar; sizi öldürmek de dövmek de bir hak’’ diye bağırıyorlardı.

Son olay 23 Nisan 2012 Pazartesi günü İzmir’de Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşandı. 112 Acil Serviste görevli hekim ve sağlık çalışanlarına sürekli sorun çıkaran madde bağımlısı şahıs, acil serviste bir hekime sözlü, bir hemşireye de fiziksel saldırıda bulundu.

İzmir’de meydana gelen olaylarda, İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ceyhun Balcı ve Avukatı Mithat Kara, olayın meydana geldiği sağlık kurumlarına en kısa sürede ulaşarak veya meslektaşlarımızla iletişim kurarak sürecin yakın takipçisi olmuşlardır.

Hekim olarak yaşadığımız şiddet olaylarının ortak noktası, Sağlık Bakanlığı’nın sağlık alanındaki düzenlemelerinin ‘’Paran Kadar Sağlık’’ uygulaması ile sonuçlanmasıdır. Bugüne kadar Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarıyla ‘’istedikleri zaman istedikleri doktora muayene olabilecekleri ve ücretsiz tedavi edilebilecekleri’’  beklentisi içine sokulan vatandaşlar, bu beklentilerinin karşılanmamasından ve sağlık alanındaki her türlü olumsuzluktan hekimleri sorumlu tutmaktadırlar.

Paran Kadar Sağlık, hem vatandaşı hem de hekimi tüketen bir olguya dönüşmüş durumdadır. Dileyen hasta, dilediği kuruma başvurabilmektedir ancak bunu ancak para ödeyerek yapabilmektedir.
Sonuçta ‘’Paran Kadar Sağlık’’, hekime yönelik sözel ve fiziksel şiddet üreten bir canavara dönüşmüş durumdadır. Bu olgu kabul edilmediği sürece bu hastalık tedavi edilemeyecektir.


“PARAN KADAR SAĞLIK” ÖLÜM GETİRİR!
HEM HASTAYA, HEM HEKİME...

İZMİR TABİP ODASI

Yeni şiddet adresi İzmir!...

İŞTE  YENİ  SALDIRI...BU  NE KADAR  DAHA  SÜRECEK? KAÇ  KİŞİ  DAHA  ÖLECEK?

Doktorlara yönelik şiddet tartışılırken iki saldırı haberi de İzmir’den geldi. Hasta yakınları tarafından darp edilen ve bıçak çekilen iki doktor ölümden döndü.

Gaziantep’te Dr. Ersin Arslan’ın bir hasta yakını tarafından öldürülmesi, gözleri hastanelerde yaşanan şiddet olaylarına çevirirken, şiddetin büyüklüğünde bir azalma olmadı. İzmir’deki Özel Baki Uzun Hastanesi’ne kalp krizi şikayetiyle getirilen bir hasta yoğun bakım ünitesinde tedaviye alındı. İki kez kalbi duran 48 yaşındaki hasta, Dr. İlkem Arkun tarafından hayata döndürüldü ancak 3. kez durduğunda yapılanmüdahaleye rağmen hayatını kaybetti.Ölüm haberinin, hastanın yakınlarına bildirilmesiyle olaylar başladı.

BOĞAZINI SIKTILAR

Acı haberi kabullenemeyen iki hasta yakını doktoru suçladı. Yoğun bakım ünitesini basan iki saldırgan, Dr. İlkem Arkun’un önce boynunu sıktılar daha sonra saçından sürükleyip, tokat atmaya başladı. Saldırganlar daha sonra yakınlarına haber verdi. Kısa sürede hastaneye akın eden hastanın yakınları, hastaneyi bir anda savaş alanına çevirdi. Saldırganların bir bölümü alt katta önlerine gelen her şeyi kırıp dökerken, bir kısmı da hasta odalarının bulunduğu üst kata çıktı.

Hastalar, rehin alınma korkusuyla kendilerini odalarına kilitledi. Doktorlar canlarını kurtarmak için kendilerini sokağa atınca, yoğun bakımda tedavi gören hastalar yaklaşık 1 saat boyunca doktorsuz kaldı, hastanede büyük maddi hasar oluştu.

ÇEVİK KUVVET KURTARDI

Hastanenin güvenlik görevlileri yetersiz kalınca durumpolise bildirildi. Olay yerine gelen Çevik Kuvvet polisinin güçlükle sakinleştirdiği saldırganlar götürüldükleri polismerkezinden serbest bırakıldı. Olay gecesi dehşeti yaşayan, aldığı darbeler nedeniyle 10 gün iş göremez raporu alan 6 yıllık hekim Dr. İlkem Arkun, “Bir an da kalabalıklaştılar. Korkunç bir öfkeleri vardı. 2 kişi özellikle başı çekiyordu.

Hastaneye saldırmaya gelen 5-10 kişinin, ölüm olayından haberdar olduğunu bile düşünmüyorum. Boynumu sıktılar, tokat attılar, sırtıma vurdular, savurdular. Bu işi kan davasına çevirdiler, tehdit edildim. Şu an raporluyum ama görevimin başına tekrar nasıl döneceğimi bilmiyorum. Her an hastaneye acaba tekrar gelirler mi? korkusu yaşıyorum, polisten koruma istedim” diye konuştu. Sağlık çalışanı 4 arkadaşıyla birlikte suç duyurusunda bulunan Dr. İlkem Arkun ve arkadaşları hastaneye istifa dilekçelerini sunsalar da kabul edilmedi.

CEZALAR ARTIRILSIN

Hastanenin başhekimi Dr. Orhan Aras, yaşadıkları olayın ilk olmadığını son da olmayacağını söyleyerek, “Nasıl ki bir polise yada askere saldırmanın cezası normal bir darp olayından farklıysa aynı durumun bizim için de geçerli olmasını istiyoruz. Can kurtarırken saldırıya uğruyoruz” dedi.

DOKTORA  BIÇAK  ÇEKTİLER

Kolunda ve parmağında ağrı şikâyetiyle hastanenin acil servisine getirilen hastanın yakınları, nöbetçi doktoru önce yumrukladı, ardındanda bıçak çekti.

ÖLDÜRÜRÜM DİYE TEHDİT ETTİ

Olay dün İzmir’de, Özel Şifa Üniversitesi Hastanesi’nde yaşandı. Saat 01.40 sıralarında, sağ kol ve el parmaklarında ağrı şikâyetiyle hastanenin acil servisine getirilen hastaya bakan hemşire, “yeşil” yani “risksiz” kodu verdi. İddiaya göre, hastalarının acil olarak değerlendirilmemesine sinirlenen hasta yakını Salih S’nin yanına giden nöbetçi Doktor Özgür Tekin, hastayı bu kez kendisi kontrol etti. Hastanın kol ve parmağındaki ağrının gerçekten de yeşil kodu gerektirdiğini gören Dr. Özgür Tekin, “Tespit doğru, hastanın kayıt işlemlerini tamamlayın” dediğinde, hastanın oğlu, “Annem bypass ameliyatı oldu, ben belgeleri almaya gidiyorum, bu arada anneme bir şey olursa seni öldürürüm” diye bağırdı. Bu arada diğer hasta yakınları, personelin de araya girmesiyle dışarı çıkarıldı.

HASTANEDE OLAY ÇIKARDILAR

Hastane önünde küfür ve tehditlere devam eden hasta yakınlarının bağırmalarını odasından duyan Dr. Özgür Tekin, bir süre sonra kapının önüne çıktı. Yaşanan tartışma sırasında hasta yakınlarının üzerine saldırdığını söyleyen Dr. Tekin, “Bir kişi cebinden açılabilir bıçak çıkardı. Bıçağı bana doğru salladı. Bıçak isabet etmedi” şeklinde konuştu. Dr. Özgür Tekin savcılığa suç duyurunsunda bulundu. Dr. Tekin, “Şu an itibariyle nöbete gitmeye dahi cesaret edemiyorum” diye konuştu.

Alıntı: CEM KARTAL-ŞEYDA BURCU İKİZ / BUGÜN GAZETESİ

İzmir 112 ekiplerine saldırı

OLAY 21  NİSAN GECESİ OLDU...AYNI KİŞİ  OLAYDAN  SONRA  SERBEST  BIRAKILDI.KARABAĞLAR  EKİBİNE  POLİS  ESKORTU  VERİLDİ...KİŞİ  AYNI  GÜN  TEKRAR  112'Yİ  ARADI  VE KAHVEHANE ADRESİNE YANLIŞ İHBAR YAPTI.EKİBİMİZ  OLAY  YERİNE  GİDİNCE ERHAN  KIL'I GÖRDÜ VE  HEMEN  OLAY  YERİNDEN AYRILARAK  POLİS  MERKEZİNE  ŞİKAYETTE BULUNDU.KİŞİ  TEKRAR YAKALANDI , İFADESİ  ALINDI  VE YİNE  SERBEST  BIRAKILDI. BU ARADA ADAMIN  CEZAİ  EHLİYETİ  YOK..KİŞİ  BUNUNLA  KALMADI.23  NİSAN'DA BOZYAKA  VE  GÖĞÜS  HASTANESİNDEKİ  112  İSTASYONLARINA GİTTİ  VE  SORUŞTURMA  YAPTI...SAĞLIKTA  ŞİDDET NEREYE  VARACAK?...


Sağlık çalışanlarına yönelik olarak son dönemde artan şiddet olaylarına bir yenisi İzmir’de eklendi. Erhan Kıl ile bir grup arkadaşı, 20 gün önce Karabağlar 112 Ambulans İstasyonu yakınlarında alkol kullanıp çevreye rahatsızlık verdikleri gerekçesiyle sağlık görevlilerince polise şikayet edildi.

Güvenlik güçlerince oradan uzaklaştırılan gruptaki Erhan Kıl, bir süre sonra dönüp sağlık görevlilerini tehdit ettikten sonra ayrıldı. Kıl, dün akşam saatlerinde, yanında getirdiği döner bıçağıyla Peker Mahallesi 4951 Sokak 31 numurada bulunan Karabağlar 112 Ambulans İstasyonu’na geldi.

Bu sırada orada bulunan, Yeşilyurt, Torbalı ve Ödemiş 112 Ambulans İstasyonu görevlilerinin de aralarında yer aldığı 15 kişiye saldıran Erhan Kıl’ın üzerine atlayan sağlık görevlisi 39 yaşındaki Bekir Gürel durdurabildi. Gürel’in yardımına koşan arkadaşları 24 yaşındaki Gürkan Denizçelik ile 21 yaşındaki Emin Ölmez ile boğuşan Erhan Kıl, elindeki döner bıçağı alınınca, kaçmaya başladı. Bunun üzerine 112 Acil yardım görevlileri durumu, polise bildirdi.

Çevrede yapılan arama sonucu yakalanan Kıl, gözaltına alındı. Üç sağlık görevlisi Bekir Gürel, Gürkan Denizçelik ve Emin Ölmez Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne giderek dövüldüklerine dair rapor aldı. Ardından polis merkezine giden sağlık görevlileri, Erhan Kıl’dan şikayetçi oldu.

Olayla ilgili soruşturma başlatan polisin ifadesini aldığı Kıl serbest bırakıldı. Hakkındaki suçlamayla ilgili evrakaların adliyeye gönderileceği belirtildi.

Alıntı :Radikal / Kadir ÖZEN

Acaba yeterli mi?

SAĞLIK BAKANLIĞI MESLEKTAŞIMIZIN İSMİNİ ÇALIŞTIĞI HASTANEYE VERDİ.PEKİ  YENİ  ÖLÜMLERİ ENGELLYECEK  YASALR  NERDE? HERGÜN  DARP  HABERLERİ  ALMAKTAN BIKTIK....

Bakanlığımız, menfur bir saldırı sonucu hayatını kaybeden Dr. Ersin Arslan’ın adını yaşatmak amacıyla çalışma arkadaşlarının da talebi doğrultusunda Gaziantep Av. Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi’nin ismini “Gaziantep Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi” olarak değiştirmiştir.
Yine aynı ilimizde hizmet veren 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesinin ismi de “Gaziantep Cengiz Gökçek Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi olarak değiştirilmiştir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

20 Nisan 2012 Cuma

Doktor cinayetinin perde arkası

Cüneyt Özdemir'in hazırladığı 5N 1K'ya konuk olan sosyal güvenlik uzmanı Ali Tezel, doktor Ersin Arslan'ın öldürüldüğü cinayet için tüyler ürperten bir yorum getirdi.


Bir hasta yakını tarafından öldürülen doktor Ersin Arslan'ın intikam amacıyla değil para için öldürüldüğünü savunan Ali Tezel "mesele intikam falan değil mesele ölen hastanın emekli maaşı" dedi.


Cinayetin perde arkasındaki asıl dehşeti gözler önüne seren Ali Tezel, doktorun öldürülmeden 10 gün önce tehtid edilmeye başlandığını ancak emniyetin "yeterli memur yok" diyerek koruma talebini geri çevirdiğini aktardı. Ölen hastanın yakınlarının doktordan "ölümü nüfus müdürlüğüne bildirmemesini" istediğini kaydeden Tezel bunun sebebinin ise ölen hastanın emekli maaşı olduğunu açıkladı. Yani maaşın ödenmeye devam etmesi için ölümün bildirilmemesini isteyen hasta yakını bu talebi kabul görmediği için doktor Ersin Arslan'ı öldürdü.

Cüneyt Özdemir'in canlı yayında şoke olduğu iddia cinayete sosyal bir boyut katmış oldu. Özdemir, inanmakta güçlük çekerken "ben bu cinayeti işleyen kişi manyak mı bu demiştim ama buna manyak demek de yetmez" dedi.

Alıntı : medimagazin.com

Doktora şiddette milletvekili damgası...

Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği'nden Başhekim Vekili Vural Polat imzasıyla yapılan yazılı açıklamada, "Van Milletvekili Özdal Üçer, bugün hastanemizde acil tıp uzmanımız Oğuz Eroğlu’na tekme tokat saldırmış hem doktorumuza hem de başhekim olarak şahsıma ağır hakaretlerde bulunmuş ve hastane koridorlarında yankılanan küfürler savurmuştur." denildi.


Van-Hakkari Bölge Tabip Odasıkonuyla ilgili Van Bölge Hastanesi Acil Servisi önünde 15:30’da basın açıklaması yapacak.

BDP Van Milletvekili Özdal Üçer, kaza yapan eşi ve oğlunun getirildiği Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tartıştığı Dr. Oğuz Eroğlu'na saldırdı. Milletvekili Üçer'i çevredekiler güçlükle engelledi.
Milletvekili Özdal Üçer'in eşi Emine Üçer öğe saatlerinde otomobiliyle Van'ın Gürpınar İlçesi yakınlarında kaza yaptı.

Kazada yaralanıa Emine Üçer ve oğlu 11 yaşındaki Aram Dildar Üçer, ambulansla Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne getirdi.

Van kent merkezinde parti çalışmaları sırasında kazayı öğrenen BDP Milletvekili Özdal Üçer de hemen hastaneye geldi.

Acil Servis'te tedaviye alınan eşi ve oğlunu görünce iddiaya göre; bağırmaya başlayan Üçer, kendisine kim olduğunu soran görevli Dr. Oğuz Eroğlu'na tekme tokat saldırdı.

Servisteki sağlık görevlileri milletvekili Üçer'i güçlükle engelledi.

Üçer, başhekimle de tartışıp hakaret ettiği iddia edildi.

Olayı öğrenen Van Valisi Münir Karaloğlu da, Emniyet Müdürü Mustafa Uçkan'la birlikte hastaneye geldi.

Eşi Emine ve oğlu Aram Dildar'ın hayati tehlikesinin bulunmadığı belirtilirken, Milletvekili Özdal Üçer'in olayla ilgili açıklama yapacağı belirtildi.

Alıntı : medimagazin.com

TTB , Dr.Ersin Arslan için site açtı

Dr.Ersin Arslan’ın öldürülmesini takiben başsağlığı ve dayanışma mesajları ile yapılabileceklere ilişkin çok sayıda öneri Birliğimize ulaşmaktadır.



Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi tarafından bu öneriler toplanmakta olup ailesinin de görüşü alınarak netleştirilecektir.

Özel olarak belirtmek gerekirse Türk Tabipleri Birliği bütün uzmanlık derneklerinin katılımına/yer almasına açık bir şekilde meslektaşımız Dr.Ersin Arslan’ın eşinin gelecek güvencesi de dahil her türlü duyarlı öneriyi değerlendiren (kampanya, adına burs vb.) bir çalışmayı da yürütmektedir.

Konuyla ilgili bilgilendirme önümüzdeki hafta içerisinde yapılacak olup meslektaşımız adına/anısına bir web sayfası açıldığını bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır:

http://www.doktorasiddetehayir.net/


Saygılarımızla,

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

Başbakan'ın yasaklandı dediği kitap..

İsmet İnönü döneminde yasaklanan, “54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası-Türkçe Namaz Sureleri” adlı kitapta, “don ve şalvarı ayaktayken giymek” yoksulluk sebebi, uzun kollu giysi giymek de “imansız ölme” nedeni olarak gösteriliyor.

Milliyet'in haberine göre CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Bu bir hurafe kitabı” dediği Burdurlu Abidin Karaaslan’ın “54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası-Türkçe Namaz Sureleri” kitabında birbirinden ilginç bilgiler dikkati çekiyor. 

Kitapta, “yoksulluk sebepleri” başlığı altında şunları sıralanıyor: “ışığı üfleyerek söndürmek”, “don ve şalvarı ayaktayken giymek”, “yoksul adamdan ekmek satın almak”, “alimlerin önüne geçip yürümek”, “ayakta çiş etmek”, “eşik üstüne oturmak”, “yüzünü eteği ile silmek”, “elini çamurla yıkamak”, “soğan ve sarımsağın kabuğunu yakmak”, “ağaç çöpü ile diş karıştırmak”, “aç iken soğan yemek”, “evde örümcek ağı bırakmak”.
Kitapta “karnı doyduktan sonra yemek” ve “muharebeden kaçmak” da büyük günahlar arasında sayılıyor.
Kitapta, “imansız gitmek (imansız ölmek)” başlığı altında da bazı “sakıncalı” davranışlar şöyle sıralanıyor:
“Erkek için ipekli giymek”, “bıyıklarını kesmemek”, “üstadının sözünü tutmamak”, “elbisenin yenlerini ve eteğini uzun yapmak”, “bir adamı tecrübe etmeden iyi demek”, “ilim ve ameline güvenmek”, “sihirbazlık etmek”.

Alıntı : ntvmsnbc.com

Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır

Her tür popülizmin sonu felakettir. Sağlık sektöründe de iş böyledir. Türkiye’de sağlık sektöründe hizmet yelpazesinin kontrolsüz bir biçimde genişletilmesinin ben bir nevi popülizm olduğu kanaatindeyim. Gaziantep’te Doktor Ersin Aslan’ın hayatını kaybetmesine neden olan saldırı, sağlık sektöründeki popülizmde endazeyi kaçırmış olduğumuzun bir nişanesidir. Gelin bakın neden öyledir?

Aslında sağlık sektöründe, on yıllık popülizm döneminin sonuna doğru gitmekte olduğumuzun ilk somut işareti, geçenlerde özel hastanelerin vatandaşlardan alabildiği ilave ücret oranının yüzde 90’a çıkarılmasına dair karardı. “Almadan vermek Allah’a mahsustur” demeden genişletilen hizmet yelpazesinde bundan böyle hep artan ilave ücreti ve katkı payını göreceğiz. Sağlıkta cepten ödeme dönemine giriyoruz. Ya hizmetler sınırlanacak, ya hizmetin ve kullanılan malzemenin kalitesi azalacak ya da cepten ödemeye alışacağız.

Finansı düşünülmedi 
 
Türkiye’de son on yılda vatandaşların sağlık hizmetlerine erişiminde önemli bir mesafe alındı. Erişimin artması ile birlikte müşteri memnuniyeti de hızla arttı. Ne yazık ki, artan müşteri memnuniyetini sürdürülebilir kılmaya, memnuniyeti hızla arttırmak kadar önem verilmedi. Yaklaşan seçimler nedeniyle vurgu daha çok sağlık sektöründe hizmet yelpazesini genişletmek ve de vatandaşa para ödetmemek üzerineydi. Genişleyen ve hepimizi mutlu eden sağlık hizmetleri yelpazesinin nasıl finanse edileceği üzerinde pek durulmadı. Aynı biçimde, sağlık sektöründe artan özel hizmet sağlayıcıların sayısının kamudaki doktor havuzunun büyüklüğünü nasıl etkileyeceği üzerinde de fazla düşünülmedi.

Popülizm işte böyle bir şeydir. Arkasını fazla düşünmeden, bugün elinizde olanı cömertçe millete dağıtırsınız. Sonra bir bakarsınız, dağıtacak bir şey kalmamış. Bütün politikacılar meseleye aynı fıkradaki gibi bakarlar: Hani padişah vezirinden sıkılmış da adamı çağırtıp demiş ki, “benim bu eşeğe okuma yazma öğreteceksin.” Vezir de politikacıymış ama popülizmi bilirmiş. “Başüstüne, hünkarım” demiş. “Ama öyle hemen olmaz, şu kadar para, bu kadar saray, bir de bir yıl süre isterim.” “Olur” demiş padişah, vezirin kellesini alacağından emin bir biçimde. “Aman” demiş etrafta konuşmayı duyanlar, padişah yürüyüp gittikten sonra vezire dönüp, “sen manyak mısın? İsterse on yıl geçsin, eşek, nasıl okuma yazma öğrenir”. “Durun bakalım” demiş vezir gülerek, “bir yıl sonra kim öle kim kala. Eşek ölebilir, padişah ölebilir, ben ölebilirim” İşte popülist politikacı için, hayat böyledir.

Devletçilik hortladı
 
Şimdi biz sağlıkta hizmet yelpazesini hızla genişlettik. Bütçe kısıtı başımıza iş açtıkça ne yaptık? Önce ilaç şirketlerinden fiyat indirimi istedik. Bir kere. İki kere. Üç kere. Hep aynı şeyi yaptık. Fiyat indirttik. Sonra sağlık kurumlarına döndük. Bir kere. İki kere. Üç kere. Hep aynı şeyi yaptık. Fiyat indirttik. Sonra kamunun elindeki doktor havuzu kurumaya başlayınca. Tam gün dedik. Sağlık bakanımız “paragöz doktorlar” dedi. Sağlık sektöründe sözleşme hürriyetini askıya aldık. Sektörde 1930’ların devletçiliğini hortlattık. Baştan hesabını doğru yapmayan popülist sonra ne olur? Aynen böyle devletçi olur. Hürriyetleri kısıtlar. Bizimki de aynen öyle yaptı. Ama bakın sağlıkta deniz bitti. Deniz iki türlü bitti. Birincisi, devletin sağlık harcamalarının milli gelir içindeki ağırlığını artırmadan, genişletilen hizmet yelpazesinin yükünü taşıyabilmesi mümkün değildir.

Çözüm aranmalıdır. Türkiye’nin bundan böyle tamamlayıcı özel sağlık sigortasını zorunlu hale getirmesi bana
 kalırsa bir zorunluluktur.

İkincisi, mevcut sistemde kalite erozyonu giderek daha fazla gözle görünür hale gelmektedir. Bunun nedeni İdarenin popülizmidir. İdare’nin sağlık çalışanlarını hastaların önüne atan sorumsuz tavrı Dr. Ersin Aslan’ın hayatına mal olmuştur. Sağlık bakanlığı ise sütten çıkmış ak kaşıktır.

Popülizmin sonu hep felakettir. Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır.

Alıntı : Radikal / Güven SAK

Şiddete dönüşen Sağlıkta Dönüşüm

Türk Tabipler Birliği’nin raporuna göre Türkiye genelinde doktorlar son 3 yılda 107 ayrı olayda şiddete maruz kaldı. Görevi başında yaklaşık 90 hekim dayak yedi, 6’sı bıçaklandı. Gaziantep’te yaşanan son olayla hastanede cinayet sayısı 2’ye çıktı. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, 2009’da 23’ken, 2011’de 50’ye yükseldi.

Görevleri başındaki doktorlar, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın hız kazandığı ve genişletildiği 2009 yılından bu yana hasta ve hasta yakınları, polisler hatta milletvekillerince saldırıya uğradı. 107 olaydan “92’si darp, biri darba teşebbüs, 6’sı bıçaklı saldırı, 2’si silahlı saldırı, biri otomobille ezme girişimi, biri linç girişimi, biri fidye amacıyla kaçırılma girişimi, 3’ü ölüm tehdidi olarak” sıralandı. 2009’da 23 olay yaşanırken bu sayı 2010’da 27, 2011’de ise 50 oldu. 2012’nin sadece ilk iki ayında ise 7 şiddet olayı yaşandı.

15 Ocak 2009’da Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde “Doktor D.A. hastanenin başhekimi Prof. Dr. Yusuf Özertürk’ün saldırısına” uğradı. 10 Haziran 2009 tarihinde ise aynı hastanede çalışan “doktor K.T. 23. dönem AKP Sinop Milletvekili Kadir Tıngıroğlu’nun yumruklu saldırısına” maruz kaldı. 1 Temmuz 2010 tarihinde ise Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapan bir asistan hekim, bir polis tarafından darp edildi. Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bir psikiyatri uzmanı, “kendisinden tıbbi gerekliliği olmadığı halde yeşil reçeteli ilaç yazmasını isteyen” bir hastanın planlı saldırısına uğradı.

Alıntı: Cumhuriyet / Sinan TARTANOĞLU

İstanbul'da 112 ekiplerine çifte saldırı

ARTIK SIRADANLAŞAN OLAYLAR...ALIN ARTIK TEDBİRLERİ...

Beyoğlu’nda İstiklal Mahallesi İplikçi Fırın Caddesi üzerinde bir kişinin silahla yaralandığı ihbarı üzerine saat 00.48’de olay yerine ambulans sevk edildi. Recep Bıçakçı’nın kullandığı ve içerisinde Dr. Mithat Çavdar ile ATT (Acil Tıp Teknisyeni) Semra Soylu’nun bulunduğu ambulans 7 dakika sonra olay yerine geldi. Yaralının yakınları, geç geldiğini iddia ettiği sağlık ekiplerine saldırdı. Yaklaşık 30 kişinin taşlı ve sopalı saldırısına uğrayan sağlık ekipleri, güçlükle olay yerinden kaçtı. Ambulans şoförü yaralandı, ambulansın da camı kırıldı. Yaralı Bıçakçı, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne giderek darp raporu aldı. Sağlık ekipleri daha sonra da Kasımpaşa Polis Merkezi Amirliği’ne giderek saldırganlardan şikayetçi oldu.

ATT görevlisi Semra Soylu, hayat kurtarmaya giderken saldırıya uğradıklarını söyledi. Soylu, ”Biz onları kurtarmaya giderken onlar bizi yaraladı. Olay yerine gittiğimizde caddenin başında polisler vardı. Koşarak gelenler bize söyleyecek zannettik. Bize saldırdılar. Camlara vurdular. Psikolojik travmaya uğradık. Bizim amacımız onları kurtarmak. Onların bir hastası var, biz İstanbul’u kurtarmaya çalışıyoruz” dedi.

Gaziantep’de Dr. Ersin Arslan’ın, ölen hastanın torunu tarafından bıçaklanarak öldürülmesi ve İstanbul Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde de bir tutuklunun Dr. Hasan Ceylan’ı jiletle yaralaması sebebiyle sağlık çalışanları bir günlük iş bırakma eylemi yapmıştı. Küçükçekmece’de de kendilerine bildirilen hasta adresine giden sağlık ekipleri saldırıya maruz kaldı. Canlarını zor kurtaran sağlık çalışanları şikayetçi oldu. Polis, her iki olayla ilgili de soruşturma başlattı.

Gecenin ikinci saldırı olayı ise Küçükçekmece'de yaşandı. İhbar üzerine böbrek rahatsızlığı olan hastaya müdahale etmek için olay yerine giden ambulans görevlileri hasta yakınlarının sözlü saldırılarına maruz kaldı. "Hastamız ölürse sizi de öldürürüz" tehditleri altında hastayı ambulansa alan sağlık görevlileri, olayı yetkili makamlara bildirmek isterken, bu kez ambulans içinde hastanın saldırısına maruz kaldı.

Yaşadığı olayı anlatan sağlık görevlisi "Ben hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum" sözleriyle yaşadığı dehşeti ifade etti.

Alıntı : cnntürk

Dr. Ersin öldürüldüğü hasta için neler yapmış?

KALBİNDEN BIÇAKLANAN DOKTOR ASLINDA NELER YAPMIŞ?

Dr. Ersin Arslan’ın öldürüldüğü sırada yanında olan Göğüs Cerrahi Servisi hemşiresi Sevtap Göğebakan, Arslan'ın hasta ile özel olarak ilgilendiğini, "evde bakımı zor olur" diyerek, fedakarlıklarla iki kişilik odayı boşalttırdığını söyledi.

MERHAMETTEN MARAZ DOĞMUŞ

Hemşire Göğebakan olayı şöyle anlattı:
"Bu hasta bizde 1.5 ay yattı. 85 yaşında ve akciğerleri bize geldiğinde bitmişti. Biz doktor beye, ’Doktor bey siz bu hastaya ne yapabilirsiniz, bu tür hastalar sıkıntı olur’ dedik. Ama, doktor bey, 'Evde hırpalanıyorlar, hastaya bakmıyorlar yatıralım hemşire hanım' dedi. Biz de yatırdık. Doktor beyin merhametinden dolayı evde kalması gereken bir hastayı servise yatırdık. Doktor bey yakınlarına hastayı ameliyat edebileceğini ancak ameliyatın çok riskli olduğunu anlattı. Yakınları da, 'Doktor bey önce Allah’a sonra size güveniyoruz' dediler."

ÖZEL ODA AYARLAYIP YATIRDIK

Abdullah G.’nin ameliyattan sonra 15 gün serviste kaldığını belirten hemşire Sevtap Göğebakan, açıklamasını şöyle sürdürdü:

"Hatta biz o amca rahat etsin diye iki kişilik odayı boşalttık ve ona ayarladık. Doktor bey de sabırlı bir şekilde tedavisiyle ilgilendi. Durumu düzelince evine gönderdik. 3 gün sonra yakınları sürünür şekilde ’Bakamadık’ deyip hastayı tekrar getirdiler. Tekrar yatırdık. 2 gün sonra durumu ağırlaşınca yoğun bakıma indirdik ve orada ölmüş. Cinayet sırasında da doktor bey ameliyattan çıkmıştı. O hasta yakını muayene olacağını söyledi. Doktor bey lavabodan çıkınca yanına gidip bıçaklamış. Biranda doktor beyi yerde görünce tansiyonunun düştüğünü falan sanıp koştum. O sırada çocuk da lavabodan çıkıp elindeki bıçağı doktor beyin yanına atınca vurduğunu anladım. Sedye ile yolu kapatıp çocuğun kaçışının engellenmesini söyledim. Sonra da polis gelip almış zaten. O kadar can kurtaran doktorumuzu biz kurtaramadık. Ona sahip çıkamadık."

6 ÇOCUKLU AİLENİN OKUYAN TEK ÇOCUĞU

Dün Gaziantep'te binlerce kişi tarafından toprağa verilen, görev şehidi Dr. Ersin Arslan'ın cenazesi sırasında Arslan'ın yakınları ve eşi Türk bayrağına sarılı tabuta sarılarak gözyaşı döktü. Ayakta durmakta güçlük çektiği görülen baba Ramazan ve anne Hatice Arslan'ı, yakınları teselli etmeye çalıştı.

AİLENİN GURUR KAYNAĞI 

Babasının marangozluk yaptığı öğrenilen Arslan'ın, 5 kardeşinin bulunduğu ve ailesinin üniversite okuyan tek çocuğu olduğu ifade edildi.

Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 2006 yılında mezun olduktan sonra, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Şahinbey Araştırma Hastanesi'nde ihtisas eğitimine başlayan Dr. Arslan'ın, bu eğitimi sırasında meslektaşı da olan eşi Sibel'le tanışıp, 2009 yılının dünya evine girdiği ve 3 ay sonra baba olmayı beklediği öğrenildi.

Alıntı : Hürriyet

17 Nisan 2012 Salı

Gaziantep'te bıçaklanan doktor hayatını kaybetti

BUNU YAPANA OLDUĞU KADAR  , BUNA ÇANAK  TUTANA , MESLEĞİ SIRADANLAŞTIRANLARA  HESAP  SORULMALI...
GENÇ UZMAN  ARKADAŞIMIZ  BİR  HİÇ  UĞRUNA ÖLDÜ...
HEPİMİZİN BAŞI SAĞOLSUN...

Gaziantep’te ameliyatına girdiği 85 yaşındaki kanser hastasının hayatını kaybetmesi üzerine 17 yaşındaki torunu tarafından kalbinden bıçaklanan uzman Dr. Ersin Arslan, yaşam mücadelesini kaybetti.

Öğlen saatlerinde Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi'ne gelen ve geçtiğimiz hafta dedesini kaybeden M.G. (17), ameliyata giren Uzman Dr. Ersin Arslan'ı Göğüs Kalp Damar Cerrahisi servisinde bulunan odasında kalbinden bıçakladı. Mesai arkadaşlarının kurtarmak için büyük çaba sarf ettiği ve kan bağışlamak için adeta sıraya girdiği Arslan, akşam saatlerinde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti.

Öte yandan, olayın ardından saklandığı tuvalette güvenlik görevlileri tarafından yakalanarak polise teslim edilen M.G.’nin de Çocuk Şube Müdürlüğü’ndeki sorgusunun sürdüğü, işlemlerinin ardından adliyeye sevk edileceği bildirildi.

Alıntı: medimagazin.com

13 Nisan 2012 Cuma

Taşra teşkilatı kanununda son gelişmeler..

Son durum....


Bakan Recep AKDAĞ taşradaki süreclin haziran sonunda , hastanelerdeki  sürecin  ise aralık sonunda tamamlanacağını bildirdi...




Taşra Teşkilatları Hizmet Birimlerinin Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları ile Kadro Standartları Hakkında Yönerge yürürlüğe girdi...http://www.medimagazin.com.tr/hekim/saglik-bak/tr-tasra-teskilatlari-hizmet-birimlerinin-gorevleri-calisma-usul-ve-esaslari-ile-kadro-standartlari-hakkinda-yonerge-2-13-42429.html




Ardından bugün medimagazin'de yayınlanan bir röportaj ile durum netleşmeye başladı.Kısaca kadro sayısında büyük bir artış yok.Nüfusa göre yeniden yapılanma var.150000 nüfuslu ilçede 5 olan tabip sayısı 6'ya çıkmış örneğin...Ayrıca geçici görev ile çalışmanın  önü yeniden açılmış durumda....



Soru:
  • Personel paylaşımı yapılırken devir komisyonlarının uygulaması gereken standart ve Personel Dağılım Cetveli (PDC) sayıları belirlendi mi?

Cevap:
  • Kurumların yeni kadro standartları ve PDC’leri, 663 Sayılı KHK’nın ekli kadro cetvellerine göre yeniden belirlenecektir. Her kurumun kadro standartlarına yönelik çalışma yapılmakta olup, bu çalışma en kısa zamanda yayımlanacaktır.
Soru:
  • 4/C’li olarak Sağlık Müdürlüğü ile sözleşme imzalayan, 6111 sayılı Kanun ile sürekli işçi olarak ilgili kuruma geçen, 4/B’li ve 4924’lü personelin planlamaları nasıl yapılacak?
Cevap:
  • 4924 sayılı Kanun, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) ve (C) fıkraları uyarınca vizeli pozisyonlarda çalıştırılan sözleşmeli ve geçici personel ile sürekli ve geçici işçilerin çalıştıkları yer itibariyle devirleri, ilgili boş kadro ve pozisyonların dağılımı Bakanlıkça yapılmaktadır.
Soru:
  • Eğitim araştırma hastanelerinde çalışan şef ve başasistanların kadrolarının durumu ne olacak, eğitici görevleri devam edecek mi?
Cevap:
  • Eğitim ve araştırma hastanelerinde çalışan şef ve şef yardımcılarının kadroları kaldırılarak eğitim görevlisi kadroları ihdas edilmiştir. Dolayısıyla 663 sayılı KHK’nın yayımı tarihi itibariyle klinik şefi ve klinik şef yardımcıları eğitim görevlisi kadrolarına atanmış sayıldı.Uzmanlık eğitimi verebilecek olanlar tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olan profesör, doçent, yardımcı doçent, eğitim görevlisi ve başasistanlardır. Yardımcı doçent ve başasistanların tıpta uzmanlık eğitimi verebilmeleri için bu kadrolarda bir yıl çalışmış olmaları gerekmektedir.
Soru:
  • Başhemşire kadrosunda olanlar nerede çalışacak?
Cevap:
  • Kamu Hastane Birlikleri kurulduğunda başhemşire kadrosunda bulunanların başhemşirelik görevleri sona erecek ve bulundukları yerde meslekleri ile ilgili hizmet sınıfındaki uygun kadrolara atanacaklardır. Ayrıca hastanelerde Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü olarak da görev alabileceklerdir.
Soru:
  • Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavı olacak mı?
Cevap:
  • Yeni teşkilat yapısı tamamlanınca ihtiyaca göre açılabilecektir.
Soru:
  • Diş hekimliği uzmanlık kadrolarına kimler başvurabilecek? Uzmanlık kadrolarına atamalar ne zaman olacak?
Cevap:
  • 6 Nisan 2011 tarihi itibariyle diş hekimliği fakültelerinde doktora eğitimi yapmakta olanlardan bu yönde talepte bulunanlar Bakanlık kadrolarında maaşlı olarak eğitimlerine devam edebileceklerdir. Bakanlığın belirleyeceği yerlerdeki uzmanlık pozisyonlarına, unvan değişikliği mevzuatına göre atama yapılabilecektir.
Soru:
  • KHB’lerde personelin yer değişikliği mümkün olacak mı?
Cevap:
  • KHB’lerde personelin yer değişikliği genel sekreterin yetkisindedir.
Soru:
  • Personelin il içi kurumlar arası geçici görevlendirmeleri nasıl yapılacak?
Cevap:
  • Bağlı kuruluşların taşra teşkilatında çalışan personel, gerekli olması halinde bir yılı aşmamak üzere bağlı kuruluşlar arasında 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu çerçevesinde İl Sağlık Müdürlüklerinin teklifi ve Valilik onayı ile geçici olarak görevlendirilir.
Soru:
  • Personelin iller arası tayinleri nasıl olacak?
Cevap:
  • Yeni Yönetmelik yayımlanana kadar eski mevzuat geçerli olacaktır.
Soru:
  • Bakanlığımızın yeni teşkilat yapısında personelin istihdam edilebileceği yeni pozisyonlar nelerdir?
Cevap:
  • Merkez teşkilatta sağlık uzmanı ve uzman yardımcısı
  1. KHB’lerde sözleşmeli statüde uzmanlık pozisyonları
  2. KHB’lerde sözleşmeli statüde yöneticilik pozisyonları (genel sekreter, başkan)
  3. Hastanelerde sözleşmeli statüde hastane yöneticisi, başhekim, başhekim yardımcısı, müdür ve müdür yardımcısı
  4. Halk Sağlığı Müdürü
Soru:

Bakanlık ve bağlı kuruluşlarında görev yapan mevcut personel arasından sağlık uzmanı ve uzman yardımcılığı kadrolarına atama yapılacak mı?

Cevap:
  • 663 sayılı KHK ile bu mümkün değildir. Ancak bir defaya mahsus olmak üzere sağlık uzmanı ve uzman yardımcılığı kadrosuna %25-30 oranında Bakanlık mevcut personeli arasından sınavla atama yapılabilmesi için yasal düzenleme çalışması yapılmaktadır.
Soru:
  • Sözleşmeli Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Elemanlarının yeni yapılanma ile kadroları nereye devredilecek?
Cevap:
  • Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının aile hekimliğine geçmeden önce mevcut kadroları hangi kurumda ise kadroları orada kalacaktır. Söz konusu personel aile hekimliğinden ayrıldıklarında eski kadrolarına ve kurumlarına dönebileceklerdir. Örneğin, hastaneden Aile Hekimliğine geçen bir tabip veya hemşire, aile hekimliği sonrasında Kamu Hastane Birliği personeli olacaktır.
Soru:
  • Uzman hekimlerin kadroları yeni yapılanma ile aynı yerde mi kalacak?
Cevap:
  • Evet, uzman hekimlerin kadroları yeni yapılanma ile aynı yerde kalacaktır.

Alıntı: medimagazin.com

12 Nisan 2012 Perşembe

Amniyosentez nedir ve ne zaman yapılmalıdır?

Son zamanlarda amniyosentez sonrası anne kaybı nedeniyle medyada çıkan haberler üzerine bir açıklama yapan Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği, yöntemin istenmeyen sonuçlar doğurmaması için dikkat edilmesi gereken noktalara dikkat çekti.

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Cansun Demir, girişimsel bir yöntem olan amniyosentezin konunun uzmanlarınca yapılmasının önemine işaret etti. 

Amniotik sıvısından örnek alınarak gerçekleştirilen amniyosentezin bir tanı testi olduğunu belirten Prof. Demir, yöntemin özelliklerini anlattı: “Gebelik sırasında yapılan tarama testlerinde (ikili test, üçlü test, dörtlü test veya ultrasonografi ile) görülen kromozom anomalisi riski, ailede Akdeniz anemisi gibi kalıtsal hastalık olması durumlarında veya ileri anne yaşı nedeniyle yapılan bir testtir.” 


Amniyosentez işleminin poliklinik şartlarında, ultrasonografi eşliğinde yapılması gerektiğini vurgulayan Demir, “Anne karnı steril olarak hazırlandıktan sonra ince bir iğne ile girilerek fetusun içinde yaşadığı amniotik sıvıdan örnek alınır. İnvaziv yani girişimsel bir işlemdir. Alınan amniotik sıvı gebelik haftasına göre değişmekle birlikte 10-20 ml arasındadır. Alınan sıvının çoğu bebeğin idrarından olmaktadır ve anne yeterince su içiyorsa 24 saat içerisinde amniotik sıvı eski haline gelmektedir” dedi. 

Alınan sıvı genetik laboratuarına gönderilerek burada ya uzun süreli amniotik hücre kültürü veya kısa süreli (FISH veya PCR) testleri yapılıyor. Uzun süreli sonuçlarda hemen tüm kromozom anormallikleri belli olurken, kısa süreli testlerde belirgin anormallikler saptanabiliyor. 

PERİNATOLOJİ VEYA JİNEKOLOJİ UZMANLARI YAPMALI
Amniyosentez gebeliğin 15. ile 20. haftaları arasında yapılan bir test. 14 haftadan önce testin yapılması önerilmiyor. Prof. Demir, bu dönemde genetik test gerekirse CVS’nin (Koryonik villüs örneklemesi) önerildiğini söyledi. Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde örneğin; bebeğin akciğerinin gelişip gelişmediğini anlamak için de amniyosentezin yapılabileceğini söyleyen Prof. Demir, testin riskleri hakkında şu bilgiyi verdi:
“Amniyosentez invaziv bir işlemdir bu yüzden en büyük risk gebelik kaybıdır. Gebelik kaybı riski 1/200 ile 1/400 işlem arasında değişmektedir. Deneyimli ellerde risk azalmaktadır. Bunun dışında suların gelmesi, iğne yerinde kızarıklık ve kramplar diğer risklerdir. Amniyosentez sonrasında anne kaybı riski çok nadirdir.”
“Riskleri en aza indirmek için amniyosentezi kimler yapmalı” sorusuna Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Cansun Demir’in yanıtı ise, “Perinatoloji uzmanları, eğer yoksa amniyosentez konusunda deneyimli kadın hastalıkları ve doğum uzmanları yapmalıdır” şeklinde oldu. 

Alıntı : ntvmsnbc.com

11 Nisan 2012 Çarşamba

Erzurum'da tiyatroya sansür

VEKİLLERİMİZ ''ATEİSTTEN KİME YARAR GELMİŞ '' DİYE KONUŞUR. MİT yeşil'İ ''4 KERE KULLANDIK'' DER. AYRICA YİNE  MİT ,  1 MAYIS 1977 İÇİN ''ORADAYDIK AMA DEVLET SIRRI'' ŞEKLİNDE AÇIKLAMA YAPAR..SON OLARAK TİYATRONUN  DEKORU  SANSÜRLENİR..İŞTE  BİZİM  İLERİ  DEMOKRASİMİZ...

Erzurum Belediyesi'nin Tiyatrokare’nin 'Onca Yoksulluk Varken' adlı oyununun şehirde sahnelenmesine izin vermediği ileri sürüldü.

Tiyatrokare’nin kurucusu Nedim Saban'ın, Emile Ajar’ın aynı adlı romanından uyarlanan 'Onca Yoksulluk Varken' oyununu Erzurum’da sahneleyemediği haberi, Hürriyet gazetesinde Gülbahar Karakuş imzasıyla yer aldı. 

Fransa’nın Arap mahallelerinden birinde, anneleri fahişelik yapan çocuklara evini açan bir Musevi kadının öyküsünü konu alan oyuna niçin engel çıkarıldığını Nedim Saban anlattı: 

"Oyuna salon verilmeme nedeni, dekordaki 'Kahrolsun Faşizm' yazısı. Sonunda bu da oldu, bir oyun dekoru nedeniyle baskı gördü. Yani dekor sansürlendi! Halen Anadolu’da oyunculardan sabıka kaydı soran bir düzen var. Oyun metinleri isteniyor. Yıllardır Anadolu’da oyuncular fişleniyor."

Çocuklar spor yaparken ne yapılmalı?

Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Dr. Resmiye Beşikçi, çocuğun spora başlamadan önce kalbinin spora hazır olup olmadığının mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Sporun, çocukluk yaşlarından başlayarak bir yaşam tarzı haline getirilmesi tüm vücut fonksiyonları açısından faydalı. Özellikle büyük şehirlerde çocuklar oyun alanlarından yoksun büyüyen, zamanlarını televizyon ya da bilgisayar başında geçiren çocuklar, hantal ve sağlıksız bireyler olarak yetişiyorlar. Bunun farkında olan ve bilinçlenen aileler, çocuklarına spor yapma fırsatı yaratma çabasındalar. 

Atma, koşma, atlama gibi temel becerilerin öğrenildiği yaşlardan sonra genellikle 6-7 yaş civarında çocukların spora başlayabileceklerini belirten Dr. Resmiye Beşikçi, sporun çocuğun gelişimine etkilerini şöyle anlatıyor:
“Erken yaşlarda sporla tanışmak çocuklara; spora başladıkları ilk yıllarda fiziksel aktivitenin yanı sıra oyun ve eğlence ortamı sunar, daha sonraki yaşlarda da onlara sağlıklı bir kas ve iskelet sistemi, düzgün bir postür kazandırır, sağlıklı büyümeye yardım eder. Daha da önemlisi kalp ve damar sağlığına ömür boyu sürecek olumlu katkılar sağlar. Düzenli spor yapmanın yaşam tarzı haline gelmesinin ilk adımları erken yaşlarda atılır. Özellikle takım sporlarında yer almak çocuklarda işbirliği, sorumluluk ve disiplin gibi kavramların gelişimine de yardım eder. “ 

SPOR EN ÇOK KALBİ ETKİLİYOR 

Egzersiz yapmak, tüm vücut fonksiyonlarında değişiklikler yaratmakla birlikte en çok kalbi etkiliyor. Çünkü spor sırasında vücudun oksijen ihtiyacı artıyor. Bu da kalbin daha hızlı çalışması ve daha çok kanı pompalamasını sağlıyor. Bu nedenle dinlenme halindeyken hiç bir şikâyete yol açmayan bazı kalp hastalıkları ağır efor gerektiren sporları yaparken yorgunluk, çarpıntı, nefes darlığı, göğüste ağrı, bayılma şeklinde belirtilerle ortaya çıkabiliyor. Zaman zaman bu belirtilerin en korkulanı olan ani ölüm bile görülebiliyor.
Profesyonel ya da amatör bazı sporcuların medyaya yansıyan ani ölüm haberleri bu konuyu zaman zaman gündeme getiriyor. Yapılan araştırmalarda, sporculardaki ani ölümlerin yüzde 95’inin kardiyovasküler nedenlerden olduğu biliniyor. 

SPOR YAPILDIĞI SÜRECE DÜZENLİ KONTROL ŞART

Bütün bunların sporun aslında belirli kurallar ve sınırlar içerisinde yapılması gerektiğini ortaya koyduğunu vurgulayan Dr. Beşikçi, bu kuralların başında da sağlık kontrollerinin geldiğini belirtiyor. Dr. Resmiye Beşikçi, konuyla ilgili şunları söylüyor: 

“Özellikle ağır efor gerektiren basketbol, voleybol, futbol, yüzme gibi yarışmalı sporlara başlamadan önce çocukların mutlaka kalp kontrolünden geçirilmesi gerekir. Genç sporcularda ani ölüm, özellikle altta yatan ve genelde önceden bilinmeyen doğumsal kalp hastalıklarına bağlıdır. Kalp kasının aşırı kalınlaşması, koroner arter anomalileri, kalp ritim bozukluğuna sebep olan bazı durumlar, doğuştan ya da sonradan olan kalp kapak bozuklukları egzersiz sırasında belirti oluşturabilecek hatta ani ölüme yol açabilecek ilk akla gelen kalp hastalıklarıdır. Çocuğun sadece spora başlarken değil spora devam ettiği sürece de belli aralıklarla kalp kontrolleri mutlaka yaptırılmalıdır.” 

Alıntı : ntvmsnbc.com

Diş röntgeninde kanser ihtimali

Sonuçları Cancer dergisinde yayımlanan, yaklaşık 3000 kişinin katıldığı ve Yale Üniversitesi bilim insanlarının, Elizabeth Claus başkanlığında yürüttüğü araştırmaya göre, her yıl bir veya daha fazla diş röntgeni çektirmek 10 yaş altı çocuklarda ise menenjiom ihtimalini beş kat artırıyor.

Bilimciler, gelişmiş ülkelerde diş röntgenlerinin, sıklıkla çekiliyor olması nedeniyle insanlar için önemli bir radyasyon kaynağı oluşturduğuna dikkati çekti. 

Menenjiomlar çoğu zaman masum tümörler de olsa beynin farklı bölgelerine baskı yaparak, hastanın yaşamını olumsuz etkiliyor, ameliyatla alınmaları gerekebiliyor. 

Ayrıca Tiroidoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cumali Aktolun, İngiltere`de yapılan bir araştırmanın, diş röntgenlerinin yaydığı radyasyonun tiroid kanserinde rol oynayabileceğini ortaya çıkardığını bildirdi.

Aktolun, diş ve çene hastalıklarının teşhisinde ve uygulanan tedavinin takibi için diş röntgeninin yaygın olarak kullanıldığını belirtti.

Diş röntgeni çekimi için X-ışını radyasyonu yayan makinelerin kullanıldığını ifade eden Aktolun, bu makineden X-ışını çıktığını, diş ve çeneye ulaşırken çevresinde bulunan diğer dokulara da etki ettiğini söyledi. Çeneye en yakın organlardan birinin tiroid olduğunu anlatan Aktolun, bu nedenle diş röntgeni çekiminde tiroid organına, X-ışını adlı radyasyonun ulaştığını ve zarar verdiğini savundu.

Hem yetişkin hem de çocuklarda diş filminin artık sık olarak kullanılan bir tetkik olduğunu belirten Aktolun, "Özellikle çocuklara son yıllarda yapılan ortodontik (diş ve çene düzeltme) tedavisinin takibi için her kontrolde, yani neredeyse her ay diş röntgen filmi çekilmektedir. Diş röntgeni, normal küçük boy diş filmi ve panoramik diş filmi olmak üzere iki türdür. Hastalar, küçük diş filmi çekilirken daha az radyasyona maruz kalmaktadır. Ancak, panoramik diş filmi çekilen hastalar çok daha fazla radyasyona maruz kalır" dedi.

Diş röntgenlerinden kaynaklanan radyasyonun, başta tiroit olmak üzere diğer organlara verdiği kanser yapıcı zarar konusu üzerinde, uzun yıllardır çalışıldığını anlatan Aktolun, "Birçok araştırma ve makale yayınlanıyordu. Ancak, İngiltere Brighton and Sussex Tıp Fakültesinde yapılan ve Acta Oncologica isimli kanser dergisinin Ekim sayısında yayınlanan geniş tabanlı karşılaştırmalı bir araştırma, tiroid uzmanlarında oldukça geniş ilgi uyandırdı" dedi.

TIP DOKTORLARI ÇOCUKLARA RÖNTGEN ÇEKTİRMEZ

Amerikan Tiroid Birliğinin, bu yeni araştırmanın sonuçlarını ve tam metnini kendi yayınlarında kaynak olarak göstererek konuya olan ilgiyi, taze ve diri tutmaya çalıştığını ifade eden Aktolun, şu bilgileri verdi:

"Bu konuda en önemli husus şudur: Normalde, çok önemli bir gerekçe olmadıkça, tıp doktorları, çocuklara (18 yaş altı) röntgen filmi çektirmez. Bunun nedeni, çocukluk çağında bütün hücrelerin radyasyona çok duyarlı ve hassas olmasıdır. Bu hücreler sık sık ve yüksek miktarda radyasyona maruz kalırsa kanser görülme olasılığı artar. İşte bu nedenle, çok zorunlu kalmadıkça 18 yaş altı çocuklara radyasyon veren filmler çektirilmez, bunun yerine MR veya ultrasonografi tercih edilir.

Hâlbuki diş hekimleri, çocuk hastalara çok sıklıkla diş filmi çektirebilmektedir. Burada diş hekimlerini rahatlatan husus, diş filmlerinde kullanılan radyasyonun miktarının çok düşük olmasıdır. Ancak, düşük de olsa radyasyonun etkileri birikmektedir. Üstelik son yıllarda daha da sık kullanılan panoramik röntgen tetkikinde, çocuklara ciddi miktarda radyasyon verilmektedir. Bu radyasyondan en çok da tiroid etkilenebilmektedir. İngiltere`de yapılan araştırma, diş röntgenlerinin yaydığı radyasyonun tiroid kanserinde rol oynayabileceğini ortaya çıkarmıştır. Toplam 313 tiroid kanseri hastasının geçmişi incelenerek yapılan ve aynı zamanda aynı sayıda aynı yaş ve cinsiyette karşılaştırmalı bir hasta grubu da kullanan bu meta analiz çalışmasında tiroid kanseri riskinin, geçmiş yıllarda diş röntgeni çektirmiş hastalarda ortalama 2 kat arttığı belirlendi."

DİŞ HEKİMLERİ VE TEKNİSYENLERİ DE RİSK ALTINDA

Diş hekimlerinde ve diş teknisyenlerinde tiroid kanserinin daha sık görüldüğünü belirten Aktolun, her diş hekiminin, küçük boy diş röntgeni çekimi yaptığını, bu nedenle bu çekimi yapan diş hekimleri ve diş teknisyenlerinin de radyasyona maruz kaldığını ifade etti.

Aktolun, özellikle küçük boy diş filmi makinelerinin, direkt çeneye dayanıp çekim yapılırken, aslında X-ışını radyasyonu yaydığını, sonuçta hasta, diş hekimi ve diş teknisyeninin tiroidinin, bu radyasyona maruz kaldığını söyledi.

Çocuklar, diş röntgeni çekilirken, tiroidinin röntgen ışınından korunması için boğaz bölgesine mutlaka "Kelebek Kurşun" takılması gerektiğine dikkati çeken Aktolun, "Ayrıca, çocuklarda ve yetişkinlerde, çok sık röntgen çekiminden kaçınılmalıdır. Sadece çok gerekli olduğu durumlarda diş röntgeni çekimi yapılmalıdır. Panoramik röntgen tetkikinden daha da kaçınılmalı, çok sınırlı sayıda çocuk hastada kullanılmalıdır. Diş hekimleri ve diş teknisyenleri de kendilerini koruyacak tedbirleri almalı, tiroidin röntgen ışınından korunması için mutlaka boğaz bölgesine özel `Kelebek Kurşun` takmalıdır" diye konuştu. 

Alıntı : ntvmsnbc.com , AA

Bebekte ağız bakımı

Bebek 6 aylıkken ilk süt dişleri çıkmaya başlıyor. 20 adet süt dişin tamamının çıkması ise 3 yaşında tamamlanıyor. Süt dişlerinin erken ya da geç çıkmasının endişelenilecek bir durum olmadığını belirten Ortodonti Uzmanı Dr. Kıvanç Cebesoy, literatürde bebek doğduğunda dişlerinin olduğunu bildiren yayınlar olduğunu söylüyor.

Erken çıkan dişlerde ağız bakımının daha zor olacağını vurgulayan ve dişlerin iki yaşına kadar su ile temizlenmesi gerektiğini belirten Cebesoy şunları aktarıyor: “İlk 6–8 aylık dönemde bebeğinizin beslenmesini takiben steril bir gazlı bezi, kaynamış ve soğutulmuş bir suyla nemlendirerek; dişleri, damakları ve dudakları hafifçe temizleyin. 8 ay ile 2 yaş arası, dişlenmenin hızlı devam ettiği dönemdir. Anneler, işaret parmaklarına yerleştirdikleri silikon parmak fırçalar ile dişlerin üzerindeki artıkları kolaylıkla temizleyebilir. Sürmekte olan diş bölgesindeki diş etine masaj yaparak bu bölgenin rahatlatılması da sağlanabilir. 2 yaşına kadar sadece suyla temizlik önerilmektedir. 3 yaşından sonra ise fırçalama, florür oranı çok düşük çocuk diş macunları ve normal diş fırçası ile ebeveyn kontrolünde, çocuk tarafından yapılabilir. Sadece bu yaşlarda oluşturabileceğiniz diş fırçalama alışkanlığı, ileriki yaşlarda çocuğun vazgeçemeyeceği ve sürekli eksikliğini hissedeceği bir eyleme dönüşecektir.” 

BEBEĞİNİZİN DİŞLERİ ÇÜRÜMESİN

Cebesoy’a göre, çocuğun diş hekimiyle tanışması 3 yaşından sonra planlanmalı. Cebesoy, özellikle uykuya dalma problemi olan bebeklere, ballı ya da şekerli süt verildiğini, uyku sırasında tükürük salgısındaki azalmanın da etkisiyle çürük yapıcı bakterilerin hızla çoğaldığını belirtiyor.

Cebesoy, “Bu gibi davranışlar, 6 ay gibi kısa sürede bebeğin bütün dişlerinin yok olmasına ve biberon çürüğüne yol açabilir. Özellikle lolipop gibi ağızda zor eriyen ya da karamelize olmuş, dişlerin üzerine yapışabilen şekerlerden uzak durulmalı. Çocuk mutlaka şeker yiyecekse, ağızda daha çabuk eriyen şekerler tercih edilmeli. Şeker tüketiminden sonra da asit oranının düşürülebilmesi için dişlerin temizlenmesi gerekir” diyor. 

“Ş,S, T” HARFLERİNİ SÖYLEYEMİYORSA DİKKAT

Özellikle 4 yaşından sonra devam eden bebeklik yutkunmaları, süt dişleri üzerinde yıkıcı etki meydana getirip, çenelerin ön bölgede birbirinden ayrılmasına neden olabiliyor. Ortodonti Uzmanı Dr. Kıvanç Cebesoy, “Bu durumun devam ettiği 6–7 yaş çocuklarda şahlanmış gibi duran ön kesici dişler, asimetrik bir çene görüntüsüne neden olurken, çocuğun ısırmasına izin vermeyecektir. Ayrıca, konuşma sırasında ş, s, t gibi bazı harflerin telaffuzunda güçlük yaratacaktır. Anneler genellikle çocuklarının çekirdek gibi kabuklu yemişleri yiyemediklerinde durumu fark ederler. Bu dönemde yapılacak dil egzersizleri ile problem 1 ay gibi kısa sürede çözülür" diye konuşuyor.

Alıntı : ntvmsnbc.com

8 Nisan 2012 Pazar

Sağlık Bakanlığı Taşra Teşkilatı İle ilgili son gelişmeler

2 Nisan 2012 itibariyle tüm Türkiye'de yeni sisteme geçildi.İl müdürlükleri ; il sağlık müdürlüğü , il halk sağlığı müdürlüğü ve kamu hastane birlikleri olarak 3'e ayrıldı.Bu mevkilere atamalar başladı.Atananlar gelinceye kadar görevleri il sağlık müdürleri tarafından vekaleten yürütülüyor.Bu arada kurumlar da personel paylaşımlarını yaptı ve bakanlık buna göre gerekli değişimleri gerçekleştirdi.

İlçelerde ise ilçe sağlık müdürlükleri kuruldu.Ancak bunların personel sayısında beklenildiği gibi artış yok.Eskiden il müdürlüklerinde olan görevler birleştirilerek sorumlulara dağıtılcak.Nüfusa göre ortalama 2-3 doktor , 2-3 hemşire , tıbbi sekreter ve toplum sağlığı eknisyeninden oluşan kadrolar planlanıyor.İlçe sağlık müdürlüğü görevleride vekaleten TSM Sorumlu Hekimi tarafından yürütülüyor.

Son aşamada boş kalan kadrolar için il içi atamaların açılması planlanıyor.Ayrıca geçici görev ile çalışanların 2012 sonuna kadar görevlerine devam etmesi söz konusu.Artık geçici görevleri birimler değil , personel şube yapacak.İhtiyacı olan birimler sadece kişiyi ve ihtiyaç süresini bildirecek.Geri kalan ayrıntılar ve süre ,personel şubesi tarafından yapılcak.Bu görevlendirme geçici görev veya kadronun nakli ile görvelendirme şeklinde olabilecek.

Döner sermaye konusuna gelince.Bu ayrılmadan en çok TSM etkilenecek.Çünkü 112 gelirinden de pay alan TSM , artık bu payını kaybedecek ve döner seramayede düşüş yaşayacak.112 ve hastanelerde ise, eski alınan miktarlar devam edecek.

Kur'an Dersi cuma günü olacak...

DEMİŞTİM.MAHALLE MEKTEPLERİ YOLDA...

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Kanal D’de Mehmet Ali Birand’ın sunduğu 32. Gün’e konuk oldu, 4+4+4 eğitim sistemini tek tek anlattı.
4+4+4 eğitim sisteminin bir dindar nesil yetiştirme projesi olmadığını söyleyen Dinçer, konuyu daha iyi anlatabilmek için tahtaya kalktı. Dinçer, sorulara şu yanıtları verdi:
5+3’ün nesi vardı?

Aslında 5+3 yoktu. Şöyleydi; 8 yıl zorunlu kısmıydı Bir de ayrıca 4 olarak tarif ettiğimiz lise vardı. Bu zorunlu değildi. Biz ona ilköğretim diyorduk. Bu kez tamamı zorunlu hale geldi. Öğrenciler tamamını okumak zorunda. Aileler çocukları 18 yaşına kadar okula göndermiyorsa devlet hesabını soracak. Yaptırımları var, cezalar var. Ödemek zorunda.

Ana okulları bitiyor mu?

Hayır kesinlikle bitmiyor. Bu yapıda, sadece 60-72 ay için özel stratejimiz tamamını eğitime almak. Bugün bu yaş grubunda okullaşma oranı yüzde 67’ydi. Şimdi 36 ay ile 60 ayı alacağız, ancak 48-60 ay arasında bu kez okullaşmayla ilgili yüzde 100 için strateji oluşturacağız, çaba sarfedeceğiz. Burada bir sorun var. Niçin bu zorunlu hale getirilmedi? ‘1+4+4+4 niye olmuyor?’ diye sordular. Bu durumu dünyanın birçok ülkesinde eğitim sistemleri ebeveynlere bırakıyor. 44 bin civarında mezra var, oldukça dağınık bir yapı. Zorunlu okul öncesi yapsaydık, hem kamuya maliyetli olacaktı hem de çok zorlama olacaktı.

ALT LİMİTTE KARAR VERİLMEDİ

İlk 4’le ilgili bir yaş meselesi var. Zihni karışıklık var. 5 yaş tanımlamasında vatandaşla TÜİK tanımlaması arasında farklı tanım söz konusu. Tartışma buradan başlıyor. 6 yaşına girmiş çocuklar için vatandaşlar ‘6 yaş’ tabirini kullanıyor. Biz sistemde daha çok yılı değil ayı kullanmışız. Mevcut yapı içinde 72 ay alt limit olarak görülüyor. Sizin tabirinize göre ‘6’ benim tabirime göre ‘7 yaş’ oluyor. 84 aya kadar kayıt yapılıyor. Mevcut yönetmelik ‘çocuk aralık ayının sonunda 72 ayı dolduracaksa o zaman onun okula kaydı yapılabilir’ diyor. Böylece yaklaşık 16 ay farklılığı olan çocukları aynı sınıfa alıyoruz. Şimdi Avrupa ülkelerinin çoğu gibi 72 ayı üst limit olarak aldık. Kanunda öngörülen alt limit 60 ay. Birçok ülkede uygulama böyle değil bazılarında 64, 66, 68 ay alt limit. Henüz bununla ilgili bir karar vermedik. Daha sonra yönetmeliklerle tartışacağız. Uzmanlarla görüşeceğiz. Toplumu rahatsız etmeden süreci yönetmeye çalışacağız. Öğretmenimiz var. 1997’deki kesintisiz eğitim için verilen karardan sonraki gibi büyük sorunlarla karşılaşmayacağız.

EYLÜL’DE BAŞLAYACAK

Bu eylülde başlayabiliriz. Yönetmelik değişikliklerimizi yapacağız. Çabuk verilmesi gereken bir karar. Şayet biz 60-72 ay arasında zorunlu olarak alacaksak, bir de almak zorunda kaldığımız 72-84 arası çocuklar var. Belki iki ayrı sınıf olmak durumunda kalır. Toplumu tedirgin etmeyecek bir geçiş sağlayacağız.. Halen okuyan öğrencilerimiz için endişe edecek bir durum yok. Değişiklik yok. İkincisi sınıf öğretmenleri devam edecek. Yaşları öne aldığımız için programda yumuşatmalar yapacağız. ‘Çocuk çok küçük, kalem tutabilir mi, merdiven çıkabilir mi? Biz de bu tereddütler ölçüsünde önlemimizi alıyoruz.

İMAM HATİP ORTAOKULU

İmam hatip lisesine bağlı ortaokul açılacak. Bu sadece imam hatip için değil güzel sanatlar lisesi için de güzel bir imkan. Keman, piyano çalacak çocuk. Bunun gelişmesi için eğitim almaya ihtiyacı var.

Çocuk bu bölümde meslek seçemeyecek ama seçmeli dersleri olacak. İlgisiyle alakalı. 5. sınıftan itibaren ilgisine göre kendisi seçmeli olarak artırabilir. Biz burada temel akademik bilgileri değil daha çok ilk başlangıç bilgilerini, kabiliyetlerini vermeye çalışacağız.

Ortaokula giderken sınav olmayacak. Çocuk normal bir ortaokula gitmişse derslerin hangileri seçmeli ders olacak belli değil. Talim Terbiye Kurulu çalışıyor. Ancak Meclis hüküm getirdi. Kuran ve Peygamberimizin Hayatı’nın öğretilmesi. Biz bunu ortaokulda ve lisede öğreteceğiz. Biz Türkçe gibi Kuran okumayı öğreteceğiz. Zaten şu anda Arapça seçimli. Arapça öğretmeyeceğiz. Arapça lisanıyla Arap alfabesine dayalı Kuran okuma ayrı. Yani çocuk Arap harfleriyle bir kelimeyi okumayı öğrenecek ama okuduğu şey Kuran olacak. Bir müfredat oluşturacağız. Okuyacak ama anlamayacak. Zaten Kuran okuyanların büyük bölümü anlamazlar onu bir kutsal bir kitap olarak okurlar.

Abdest alma, başörtme zorunluluğu olacak mı?

Bunlara bu kadar kafa yormadık. Diyanet açıklama yaptı ama benim düşündüğüm husus; belki bir çoğunun aklına gelir. Kuran derslerini normal eğitimlerin olduğu, diğer çocukların ders almadığı veya oynadığı bir döneme koyarak, çocukların ayrışacağı bir görüntü olmasın istiyorum. Bu sebeple muhtemelen cuma günü eğitim bittiğinden sonra Kuran dersini seçen çocukların sınıflarda Kuran öğrenme imkanı olur mu diye düşünüyorum. Mahalle baskısı, endişeler yersiz. Özellikle yaz döneminde çocuklar birlikte oynarken bazıları camiye gidip Kuran öğrenir. Ve kimse Kuran öğrenmek için camiye gideni suçlamadı. Ama buna benzer bir endişe varsa diye kafa yoruyorum biraz.

Kız erkek ayrımı olacak mı?

Bu dönemde olmaz. 5 ila 8 yaşındaki çocuktur. Kız erkek ayrımı konusunda akıl baliğ değildirler. Başörtme gibi bunun gibi meseler rüşt yaşından sonraki meselelerdir. Lise çağlarına denk gelir. Ayrı oturmak diye bir şey yok. Bizim uydurduğumuz bir şey. Geleneklerle bağlantılı. Lisede seçtiklerinde o uygulamalara devam edeceğiz. Dini eğitimin sadece Müslüman çocukları için gerekli olduğunu düşünmemek lazım. Hıristiyan, Musevi ve diğer uygulamalar içn de bu fırsatları vermeliyiz.

PAPAZ MI GELECEK?

Papazlar mı öğretecek? Gülüyorum ama...

St. Benoit’da ya da diğer Fransız okullarında papazlar ders vermiyor mu peki bunu neden hoşgörmüyorsunuz? Milli Eğitim sistemi içinde öğretmen olmanın şartları belli. Bu şartları taşıyanlar verecek.

Diyelim ki iki öğrenci Yahudiliği öğrenmek istiyorum dedi, 5 öğrenci başka bir seçmeli. Her birine öğretmen veremezsiniz ne yapılıyor en fazla istenen veriliyor.

İmkan fırsat varsa diğeri de verilebilir. Benim kendi görüşüm aslında herkese az veya çok bir fırsat sunmak eğitim zemininin oluşturmaktır.

Aleviliği neden koymuyoruz seçmeli ders olarak.

Onu da koyabiliriz. Yüksek sesle düşündüğümüzü kabul edin. Mesela Dini Akımlar veya Mezhepler Tarihi diye bir ders koyar Alevi çocuklarımızın da dini ihtiyaçlarını karşılayabiliriz. Kürtçe dersi konusunu da aynı çerçevede değerlendiriyorum. Şu andaki kanunlarımız müsait değil. Düzenlemeler yabancı dil tanımı getiriyor.

Kanunları değiştirirsiniz.

Hükümet politikası benim bu konuda bir şey söylemem pek doğru değil. İster Müslüman ister diğer dinlere mensup çocuklar olsun Alevilik gibi Kürtçe gibi birçok ders için bir esneklik sağlamak Türkiye demokrasisi için gerçekten çok büyük derinlik sağlar.

Alıntı : ntvmsnbc.com

5 Nisan 2012 Perşembe

4+4+4'te ayrıntılar netleşiyor...

MAHALLE MEKTEPLERİ , TEKKELER DE YAKINDA SERBEST OLACAK...DURMAK YOK YOLA DEVAM...

Yeni eğitim sisteminde seçmeli listesine giren Kur'an-ı Kerim ve Peygamber’in Hayatı dersleriyle ilgili, bakanlık yetkililerinden açıklamalar geldi.
Son günlerde tartışılan konu, Kur'an-ı Kerim dersinde öğrencilerin abdest alıp almayacağı ve kız öğrencilerin başörtüsü takıp takmayacağıydı.

Yetkililerin açıklamasına göre, öğrencilerin abdest alma zorunluluğu olmayacak, isteyen kız öğrenciler başörtüsü takabilecek.



Hürriyet'ten Esra Kaya'nın haberine göre, Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin Kur'an-ı Kerim ve Peygamber’in Hayatı’nın seçmeli dersleriyle ilgili açıklamaları şöyle:

— 15 milyon öğrenci içinde bu dersleri seçmeli olarak alacak öğrenci sayısı abartıldığı kadar çok olmayacak.
— Mevcut sistemde ilköğretim 4’üncü sınıftan lise 4’üncü sınıfa kadar Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunlu olarak verilmeye devam edecek. Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimizin Hayatı, yeni sistemde ikinci kademe olan 5’inci sınıftan başlayarak, lise sona kadar seçmeli ders olarak alınabilecek.
— Mevcut sistemde İmam Hatip Liseleri’nde eğitim gören kız öğrenciler Kur'an derslerinde başörtüsü kullanıyor. Yeni sistemde, seçmeli olarak Kur'an dersi alan kız öğrenciler başörtüsü takabilecekler. Zorunlu olmayacak, tercihe bırakılacak.
— Öğrencilerin bu derste abdest alma zorunluluğu yok. Kuran dersi de diğer dersler gibi bir ders olacak. Normal sınıflarda bu ders verilecek.
— Öğrenciler okula Kur'an-ı Kerim getirmeyecek. Milli Eğitim Bakanlığı, dili sadeleştirilmiş, Türkçe mealinin yer aldığı, alfabelerin öğretildiği, surelerin yer aldığı Kur'an Dersi Kitabı hazırlayacak. Diğer ders kitaplarında olduğu gibi Kur'an dersinin kitabı da Bakanlık tarafından bu dersi seçen öğrencilere ücretsiz dağıtılacak.
— Bu dersleri mevcut Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri verecek. Şu an yaklaşık 13 bin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni var. Kur'an-ı Kerim bilen bu öğretmenler seçmeli dersleri verecekler. Mele ya da imamların bu derslere gireceği iddiaları kesinlikle doğru değil.
— Diğer inançlarla ilgili dersler de olacak. Öğrencilere, inançları ve peygamberlerinin anlatıldığı dersler verilmesi planlanıyor. Örneğin Hıristiyanlık için Hz. İsa ve Hıristiyanlığın anlatıldığı bir program hazırlanacak. Alevi öğrenciler için de saz dersi, semah ve cem törenlerinin uygulanmasına ilişkin seçmeli ders programı yapılacak. Milli Eğitim Bakanlığı, seçilen dersle ilgili formasyon sahibi uzmanları belirleyecek. Bakanlığın belirlediği kişiler o inancın dersini verebilecek.
Alıntı : Hürriyet/ Esra KAYA

Tarikatçı anayasa taslağı TBMM'de

İLERİ TÜRKİYE İLERİ....HA HA HA...İLERİ DEMOKRASİ MEYVALARI BUNLAR...


İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nda faaliyet gösteren Genç Hukukçular Topluluğu, dün, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'ndaydı.


Bilkent, Galatasaray ve Marmara üniversitelerinden hukuk fakültesi öğrencilerinin oluşturduğu topluluk, komisyona, Said-i Nursi’nin fotoğrafını kapak yaptıkları taslak metni verdi.

Sunumda, "Allah’ı bırakıp da birbirimize Rab edinmeyelim. Artık doğruluk sapıklıktan apaçık ayrılmıştır" ayetlerine gönderme yapıldı.


Bülent Sarıoğlu imzasıyla Hürriyet gazeetsinde yer alan habere göre, ayetlerden alıntılarla hazırlanan taslakta, 'sanal ahlaksızlık' tanımıyla internetin sınırlanması ve zinaya ceza verilmesi istendi. Haberde, "Bediüzzaman Said-i Nursi’nin Görüşleri Çerçevesinde Talep ve
Temenniler" başlıklı taslaktan bazı alıntılar yer aldı:
Cumhuriyet, insanın insana ilah olmasını engelleyecek bir mahiyette olmalıdır.
Özgürlüklerin sınırsızlığı anarşizmdir.
Zinanın serbest olması, reel ve sanal ahlaksızlığın yaygınlaşmasına müsaade edilmesi, özgürlük değil gençlerin yani milletin geleceğinin esaret altına alınmasıdır.
Kendi ülkesindeki misyonerlik faaliyetlerinden kuşku duyup engellemeye çalışan bir devletin diğer ülkelerde camiler açıp hocalar görevlendirmesi tutarsız bir davranıştır.
Başörtüsü gerek öğrenciler gerekse kamu personeli için serbest olmalıdır.
Laiklik dinin vicdanlara hapsolması değildir.
Devlet okullarında seçmeli ders olarak yerel dillerin var olması demokratik ve rasyoneldir.
Başörtülü bir kimsenin milletvekili olmasının uygulamadaki engelleri kaldırılmalıdır.
Profesyonel yaşama denk gelen iki ibadet vaktine engel olunması vahşi kapitalizmdir.
Ortaöğrenim kurumlarında cuma namazına gitmek isteyen öğrenciye engel olunmamalıdır.
Milli kumar, milli içki, aşırı silahlanma ve atıl yatırımlar olmamalıdır.
Milletvekilleri TBMM yeminlerini kutsal kitapları üzerine yapabilmelidir.


"SİZ DE İLAH YARATIYORSUNUZ"

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart toplantıda söz aldı ve öğrencilerin vakıf yerine topluluk ismiyle komisyona başvurmasını eleştirdi.

Kart, "Kimliğinizi niye saklıyorsunuz? Biz sizi Bediüzzaman’ın talebeleri olarak da davet ederdik. Bunlara tenezzül etmeyin. Anlattıklarınızın pek çoğu insanlığın evrensel kazanımları. Bunları neden bir kişiye mal etme arayışındasınız? İnsanın insana ilah olması yanlıştır diyorsunuz ama siz de ilah yaratıyorsunuz. Biz 21’inci yüzyılı düzenlemeye çalışıyoruz siz 19’uncu yüzyılın kavramlarını kullanıyorsunuz. Sorgulayıcı olun, başkalarına tabi olmayın" şeklinde konuştu.

Alıntı: egedesonsöz.com