11 Temmuz 2010 Pazar

Bir doktorla evli doktor olmayan bir eşin serzenişi:


2 YIL ÖNCE YAZILAN ANCAK BUGÜNDE GEÇERLİ OLAN BİR YAZI.BU ÜLKEDE DOKTOR OLMAK...SÖZDE 14.000 TL(???) ALINAN , YAN GELİP YATILAN , ONURU AYAKLAR ALTINA ALINAN BİR MESLEK..BU ÜLKEDE BAŞKA HANGİ MESLEĞİN MAAŞI VE MESLEK OLAYLARI BU KADAR GÖZ ÖNÜNDEDİR?

Ben tıp okumadım, iyi ki de okumamışım.
Türkiye'nin baba bir üniversitesinin eşek bağlasan geçer denilen bir
bölümünde, çimlere ve boğaza karşı işletme okudum. En zorlu zamanım, altı
günde yedi finale girdiğim son dönem oldu, uykusuz kaldım, sonra bitti
gitti. Bizim endüstriciler, inşaatçılar, makineciler, bilgisayarcılar
vardı. Bilgisayarcılar bir hafta proje kasar uyumazlardı. Endüstriciler
triple, integrallerle kafayı çizerlerken, inşaatçıları ve makinecileri bitiren
dinamikti. Hepsi çalıştı, çabaladı, sabahladı. Sonra onlarınki de bitti
gitti.

Ama onun ki bitmedi. Biz mezun olup keplerimizi havaya
fırlattığımızda, o hala kafam kadar İngilizce pediatri kitaplarıyla
boğuşuyordu. Dâhiliye stajlarında, geceleri, yüzüne sıçramış kanı bile
silemeden, hacettepe hastanenin bir köşesinde, kahve ve sigara eşliğinde
kendine gelmeye çalışıyordu. Ortalama iki ayda bir görüşüyorduk. Bazen üç
dört aya çıkıyordu süre. Ben işe başladım, telefonla aradığımda geceleri, o
ya yurdun çalışma salonunda ya da hastanenin kantininde oluyordu. Ya
binlerce sayfa notla uğraşıyor, ya da yoğun bakımdaki hastaların başında
oluyordu. Sonraki iki sene böyle geçti. Ben üniversiteme bayılmazdım, ama
mezuniyet töreninde yine de kepimi fırlattım. O kendi törenine gitmedi,
altı sene ebemi bellediler dedi, sevinecek hiçbir şeyim yok. Ben mezun
olduğum gün, sözleşmemi imzalamıştım. O mezun olduğunda bir işi yoktu.
Dahası bir diploması da yoktu. Sağlık Bakanlığı diplomasına el koymuştu. Ya
TUS'u kazanacak ya da zorunlu hizmete gidecekti. Benim arkadaşlarım -yani
mühendisler, avukatlar, işletmeciler- üniversitede, hadi bilemedin
üniversiteyi bitirdiklerinde nişanlandılar, işlerini yoluna koyup
yuvalarını kurdular. Bir doktorla birlikteyseniz böyle bir şansınız yoktur.
Çünkü üniversite bittiğinde aslında hiç bir şey bitmez. Söylediği gibi,
sevinecek bir şeyiniz Yoktur.

Mezun oldu ve aylarca ders çalıştı. Sonra TUS'a girdi, olmadı. Zorunlu
hizmet kurasında Kars'ı çekti, doğunun Paris'i Kars.

Doğuya gitmekle sorunu olan bir insan değildi zaten, gitti. Doğu
nedir bilir misiniz? Ben bilmem, ama o anlattı. Doğu, hiç bir
aletinizin olmadığı
hastanelerde tanı koyabilmek için insanüstü çaba sarf etmektir. Gerekli
araçlar olmadan hastanızı iyileştirmeye çalışmaktır. Doğu, devletin
ambulanslara benzin koymadığı ve sevki gerçekleştirmek için hasta
yakınlarından ambulansa benzin almasını beklediğiniz yerdir. Hasta
yakınlarının parası yoksa doktorun üzerine yürümesidir. Doğu, aşı yapmak
için jilet gibi kayalara tırmanmak, dağ köylerine çıkmak, sonra da aşı
yaptığınız çocukların ailelerinden azar yemektir. Doğu, devletin
götürmediği her türlü hizmetin sorumlusu olmaktır. Halkın gözünde
devlet olmaktır, devletin beceremediği her şeyin müsebbibi olmaktır.

Döndüğünde TUS'u kazanmıştı, üniversite hastanesinde uzmanlığa
başladı. Evlendik. Haftada iki gece penceresi olmayan, buz gibi bir
laboratuarda nöbet tutuyordu. Buz gibiydi, çünkü yan depodaki ilaçlar bozulmasın diye soğutuluyordu bütün bölüm. Yazın sıcağında, o, tepesinden esen rüzgârla hasta oluyordu. Gecenin bir yarısı gelen kanlara bakıyordu, esrar aldıklarından şüphelenilen ve yaka paça getirilen askerlerin idrarlarına. Zırıl zırıl çalan telefonlara
koşuyordu, zehirlenenlerle, intihar edenlere boğuşuyordu. O benim eşim.
Haftada iki gece görmediğim, haftada iki gece nöbet tutan, ve sonra ertesi
gün hiç bir şey olmamış gibi işine devam etmesi beklenen eşim. Nöbet
tuttuğu saat başına 1 YTL 66 kuruş alıyor. Evliliğimizin ilk yılları, onun
hayatının en güzel yıllarında yaşadığı travmayı atlatmasına yardım etmekle
geçti, yaraları sarmakla. Biz 300 sayfalık kitaptan korkarken, o mezun
olduğunda 15000 sayfa notu çöp torbalarına doldurup atmıştı. Geri kalan
kitaplar şu an üç kütüphaneyi doldurmuş şekilde evde duruyor. Bu sene
uzmanlığını alacak. Devlet uzmanlık diplomasına el koyacak, çünkü bir daha
zorunlu hizmete gitmesi gerekiyor. Uzman olarak çalışmaya başladığı zaman
maaşı düşecek. Ondan sonra askere gidecek ve orada nöbet tutmaya devam
edecek. Sonra gelecek, 35 yaşında, hayatı yarılamış bir insan olarak, geri
kalan yıllarını huzur içinde geçirmesi umulacak. Benim eşim bunu
yapmayacak, çünkü uzman olduğu gün doktorluktan istifa ediyor. Hayatının 11
senesini bu işe adadı ve istifa ediyor, çünkü artık acı çekmenin anlamsız
olduğuna karar verdi. Böylece, Türkiye bir kendini tanrı sanan
cibilliyetsiz bir doktordan kurtulmuş olacak, bayram edebilirsiniz. İstifa
ediyor, çünkü evlendiğimizin haftası eve tüp takmaya gelen usta sen doktor
olmuşsun ama ben senden daha fazla kazanıyorum, keyfim de tıkırında dedi
ona. İstifa ediyor, çünkü ondan 150 puan daha düşük alan insanlar
hayatlarını yoluna koydular, evlerini aldılar, çocukları 3-5 yaşına geldi.
İstifa ediyor, çünkü erken ölmesinden korktuğumu biliyor. İstifa ediyor,
çünkü 11 senede şunu anladı:

Türkiye'de doktor olmak ... yemek ve bunu bütün sevdiklerine sürmektir.

Saygılarımla,

1 yorum:

  1. Her meslekte çeşitli zorluklar vardır. Her şey evlilik, çocuk, gelir değildir. Evlilik denilen saçmalık bitince insan hayatta neden kariyer yapmadım, neden ömrümü kadın-lar için ziyan ettim der. Yani hep diğer taraf çekici gelir.

    YanıtlaSil

Her türlü yorumlarınız...