13 Haziran 2012 Çarşamba

Babalık erkeği nasıl etkiler?

"Dünyaya gelişinin ilk zamanlarında anneyle bir bütün halinde olan bebek, babanın direk varlığını hissedemeyebiliyor. Ancak baba, hem anne hem de bebek üzerinde güçlü bir etkiye sahip. Babanın desteğini alabilen, baba tarafından sakin ve dingin tutulabilen anne, bebeğine ve bebeğinin dünyaya gelişiyle kendi yaşamında oluşan değişimlere karşı daha toleranslı olabiliyor."

Bu tespitler Psikolojik Danışman Necmiye Doğruer'e ait. Bu önemli süreci başarıyla yürütmeleri için babalara önerilerde bulunan Doğruer, öncelikle doğum sonrası depresyonuna değiniyor. 

Doğum sonrası depresyonunun, etkileri farklı olsa da sık karşılaşılabilen bir durum olduğunu belirten Doğruer, sadece anne değil, tüm aile üzerinde büyük etkisi olan bu durumun bazen ilişkilerde zorlayıcı bir hale gelebildiğini ifade ediyor. 
Necmiye Doğruer, doğum sonrası depresyonun yarattığı etkiyle, anne ve baba rolüne alışmaya çalışan çiftin arasında ayrılık oluşabildiğini vurguluyor. “Bu süreçte erkeğin de zorlandığını unutmamakla birlikte kadının zorlandığı koşulların daha sarsıcı olduğu bir gerçektir” diyen Doğruer, eşi tarafından verilen duygusal destek ve kollayıcı, kapsayıcı duruşun, kadının annelik serüvenindeki bu zorlu etabı kolaylıkla aşmasında en büyük destek olduğunun altını çiziyor. 

“Babanın destekleyici tavrı hem anne için hem de bebek için oldukça kıymetlidir” diyen Doğruer, “Eşiyle sakinleşen ve duygusal olarak kollanan anne, doğum sonrası depresyonunu daha kolay atlatabilir, bebek için daha duyarlı ve tamamlayıcı bir anne olur. Bu anlamda babanın varlığı daha da anlam kazanır” şeklinde konuşuyor. 

BABAYI DIŞARIDA BIRAKMAMAK GEREKİR

Necmiye Doğruer, “Hamilelik süreci ve ardından gelen doğum, bebek ve annenin birlikte paylaştıkları bir dönemdir. Bu süreçte, hatta doğum sonrası süreçlerde babaların varlığını, desteğinin önemini dışarıda bırakmamak gerekir” uyarısında bulunuyor. Oluşan üçgeni iyi tanımanın ve hassas dengeleri kollamanın hem kadının hem de erkeğin işi olduğunu belirten Doğruer, ancak gerek doğum ve gerekse doğumun ardından bebeğin bakımında en büyük yükün kadına ait olduğunu, erkeğe de hem eş hem de baba olarak daha destekleyici bir pozisyon alma görevi kaldığını ifade ediyor.

BABA OLMAK ERKEĞİ GÜÇLENDİRİR 

Babalığın, erkeğin yaşamındaki kişisel kıymeti azalmadığını aksine artırdığını, erkeğin duruşuna yeni anlamlar eklediğini belirten Doğruer, bebeğin babası ve kadının eşi olma göreviyle, erkeğin daha da büyüyüp, güçlendiğinin altını çiziyor ve babalara şu önerilerde bulunuyor:
• Eşinizle birlikte yaşama getirdiğiniz bebeğinizle zaman geçirmekten kaçınmayın.
• Anneliğe alışmaya çalışan eşinizin duygu durumunu yakından takip edin.
• Anne olarak eşinizin, baba olarak sizin yaşadığınız duygusal karmaşaların doğal olduğunu bilmekte fayda var.
• Sizin baba olarak duyduğunuz kaygıların doğal olduğunu bilin ve duygularınızdaki değişimleri korkmadan yaşayın. Doğal seyrinde yaşanabilen duygular zorlu durumlarla daha rahat baş etmenizi sağlar.
• Eş olma rolünüzü babalık rolünüzün önünde tutun.
• Ara sıra yeni oluşan üçgenin dışına çıkın ve eşinizle vakit geçirin.
• Anne olarak doğum sonrası her türlü etkiyle farklı bir duygulanım hattına geçen eşinizin sizden bir parça daha desteğe ihtiyacı olduğunu göz ardı etmeyin.
• İlk başta oldukça zorlayıcı koşullar yaşansa da yaşamda oldukça güçlü ve kıymetli bir değişim yaşadığınızı bilin.
• Baş edemediğiniz düzeyde bir durum yaşanıyorsa eşinizle birlikte destek almaktan çekinmeyin.
Bir annenin, hem kendisi hem de bebeği için destek alabileceği en kıymetli kişinin eşi olduğunu belirten Doğruer, “yarı ebeveyn olan baba, hem dünyaya gelen bebeği hem de eşi için önemlidir” diyor. 

Alıntı : ntvmsnbc.com

İyi bir baba nasıl olmalı?

Sağlıklı baba-çocuk iletişimi hakkında bilgi veren Çocuk ve Ergen Psikolojisi Uzmanı Özge Merve Türk, sağlam ilişkinin temellerini bebeklik döneminde atılması gerektiğini söylüyor. Türk’ün iyi bir baba-çocuk ilişkisi için dikkat çektiği noktalar ve önerileri şöyle:

“Bebeklik döneminden itibaren anne ile paylaşım içerisinde çocuğun temel bakım ve gereksinimlerine katılan, sınır ve kuralları ihmal etmeden çocuk ile eğlenen, oynayan, anlayan bir baba modeli baba-çocuk ilişkisi için ideal bir model oluşturmakta, ergenlikteki sorunlarla daha iyi baş edebilmeye zemin hazırlamaktadır. 

ÇOCUKLAR NASIL BİR “BABA” İSTER?

Erken dönemde baba ve çocuk arasında kurulan ilişki oldukça önemlidir. Çocukluk döneminde baba ve çocuğun oyun oynaması, zaman geçirerek birbirleri ile iletişim içinde olmaları ergenlik sürecini de etkilemektedir. Ergenler otorite sahibi, güvenilir bir baba figürüne sahip olmak isterler. Üç-beş yaşları cinsel kimliğin oluşmaya başladığı yaşlardır ve bu yaşlarda erkek çocuğun özdeşim figürü “baba” olmaktadır.


ONA “GÜVEN VEREN” OLUN

Ergenlik büyümektir, değişimdir. Ergenin fiziksel ve ruhsal açıdan değiştiği bu dönemleri bilmek, tanımak gerekir. Ergen, toplum içinde yeni bir kimlik edinmeye çalışmaktadır, yeni düşünce ve inanç sistemleri ortaya çıkar. İşte bu dönemde baba destekleyen, yönlendiren olmalıdır. Sorunları tehdit ve azar olmadan paylaşmalısınız. Birlikte zaman geçirmek ve güven veren konumda olmak ergen-baba ilişkisinde temel noktalardır. Bu, anlaşmazlıkların en aza indirgenmesini sağlar. 

YAŞ FARKI KAÇ OLURSA OLSUN PAYLAŞIM ÖNEMLİ

Çocuğunuz ile aranızdaki yaş farkı kaç olursa olsun aranızdaki paylaşım çok önemlidir. Oyun oynayarak zaman geçirmek, beraber etkinlik yapmak baba-çocuk etkileşimini arttırır. Sürekli olarak emirler yağdıran, tehdit eden bir baba çocuk ile iyi iletişim kuramaz. Anlamak, dinlemek ve düşünceleri paylaşmak gerekmektedir. Bir baba olarak çocuğunuz ile beraber katılacağınız çeşitli aktivitelere bulun. Kısacası zaman geçirmek için ortam yaratın. Tabi burada çocuğun nelerden hoşlanabileceği göz önünde tutun Yaş farkına odaklanmak çocuk ile geçirilecek kaliteli zamanı engeller. Geçirdiğiniz zamanın süresine takılmayın. Önemli olan kaliteli zaman geçirmek; yani çocuğunuz ile geçirdiğiniz sürede neler paylaştığınız, iyi bir iletişim içinde olunduğu zamandır. 

SEVGİ VE SAYGI BİR BÜTÜNDÜR

Sevgi ve saygı iletişimde bir bütündür. İkisi olmadan iyi bir iletişim söz konusu değildir. Aşırı sevgi göstermeye çalışan babalar zaman zaman baba otoritesini çocuğa bırakmakta; yani çocuğun yönettiği, kuralları koyduğu bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu yanlıştır, çocuğa her zaman baba olduğunuzu ve sınır-kuralları koyduğunuzu göstermelisiniz. Aynı zamanda onunla eğlenceli vakit geçirebilmeli, sorunları ile ilgili olarak paylaşmalı, yanında olduğunuzu hissettirmelisiniz. Bu şekilde karşılıklı sevgi-saygı zemini oluştuğunda iyi bir baba –çocuk ilişkisinin temelleri atılmış olmaktadır. 

BABALAR HER ŞEYİ EN SON MU DUYMALI?

Bu durumda annenin rolü çok önemlidir. Anne ve baba ortak bir noktada buluşabiliyor ise babanın ne tepki göstereceği endişesi en az seviyede olur. Çocuk, baba ve annenin bir olaya nasıl tepki göstereceğini tahmin edebilir. Buna göre davranışlarını düzenleyebilir. İstenilmeyen davranışta sorun baba ile paylaşılır ve baba çocuk ile karşılıklı konuşarak, çocuğun sebeplerini anlar ve kendi düşüncelerini paylaşarak ona nasıl davranması gerektiğini anlatmaya çalışır. Bu noktada korkutmamak, tehdit etmemek önemlidir. Korkulan bir baba figürü çocuğun daha fazla hata yapmasına neden olur. Çocuk birçok konuyu paylaşmaz, yalan söyleyebilir. Bu nedenle net, anlaşılır şekilde sorunları doğrudan konuşarak paylaşmak, karşılıklı duygu paylaşımı sorunları daha iyi çözümlemeye yardımcı olacaktır."

Alıntı: ntvmsnbc.com

Türkiye'nin kürtaj gerçeği

Son dönemde kamuoyunda tartışılan kürtajla ilgili bilimsel verilere değinen TJOD, kürtajın yasaklanmasının kadın sağlığını nasıl etkileyeceğine dikkat çekti.

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. İsmail Mete İtil imzasıyla yayınlanan açıklamada kürtaj ve kadın sağlığı ile ilgili şu bilimsel noktalara yer verildi: 

“Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ nün hesaplamalarına göre, dünyada her yıl, 210 milyon civarında gebelik meydana gelmekte, bunların yaklaşık 1/3’ü istenmeden oluşmaktadır. Dünyada meydana gelen gebeliklerin 46 milyonu isteyerek düşükle sonlanmaktadır. Yasaklamalar nedeniyle düşüklerin 19 milyonu güvenli olmayan koşullarda gerçekleşmektedir. Güvenli olmayan düşüklere bağlı olarak dünyada her sekiz dakikada bir kadın ölmektedir. Güvenli olmayan düşükler dünyadaki anne ölümlerinin yüzde 13’üne, her yıl 68 bin kadının ölümüne ve 5,3 milyon kadının hastalık ve sakatlığına neden olmaktadır. 

TÜRKİYE’DE 10 BİN ANNE ÖLDÜ

Ülkemizde 1950’li yıllardan başlayarak sağlıksız düşüklerin çok yaygın olarak yapılması ve bu durumun anne ölümlerindeki büyük payı; sağlık politikalarının değiştirilmesindeki temel nedeni oluşturmuştur. Ne var ki bu durumun tıp uzmanlarınca fark edilmesinden sonra, politikalara yansıtılması, verilen yoğun çabalara rağmen yaklaşık on yıl sürmüştür. Bu kaybedilen 10 yılda, yıllık düşük sayısının yılda 500 bin civarında, ölen anne sayısının ise, 10 bin civarında olduğu tahmin edilmiştir. 

Türkiye’de anne ölümleri içinde düşüğün payı yalnızca yüzde 2’dir. Dünyada düşüğün anne ölümleri içindeki payının yüzde 13 olduğu hatırlanacak olursa bu durumun Türkiye açısından bir başarı olarak değerlendirilmesi gerekir. İsteyerek düşükler, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kadın sağlığında önemli bir sorun oluşturmakta; üreme çağındaki kadınların başlıca ölüm nedenleri arasında yer almaktadır. Türkiye örneği dahil pek çok ülkede, düşüğün yasa ile yasaklanması, onun yapılmasını engelleyememektedir. 

200 BİN ÇOCUK YETİMHANELERE BIRAKILDI 

Romanya’da kürtajın yasaklandığı 1966 ile 1989 arasında 10.000 kadın sağlıksız koşullarda yapılan kürtaj sonucu ölmüş ve yaklaşık 200.000 çocuk yetimhanelere bırakılmıştır. Kürtajın yasaklandığı ülkelerde, düşükler azalmamakta, tersine güvenli olmayan düşükler hızla yükselmektedir. 

İsteyerek düşüklerin yasa dışı olarak yapılması durumunda, kadın sağlığında yaratacağı ciddi sonuçlar bilinen bilimsel gerçeklerdir. Anne sağlığı göstergelerinin gereği, 1983 yılında, Türkiye’de 10 haftaya kadar olan isteyerek düşüklere yasal olarak izin verilmiş; aynı yasa ile aile planlaması hizmetlerinin yaygınlaştırılması da hedeflenerek, diğer bazı önlemler getirilmiştir. Türkiye’de isteğe bağlı düşüğün yasalaştığı dönemin başlangıcında, her dört gebelikten biri istemli düşük ile sonuçlanırken, sadece yirmi yıl içinde bu sayı her on gebelikten bire düşmüştür. 

TÜRKİYE’DE İSTEMLİ DÜŞÜKLERİN ÖZELLİKLERİ 

TNSA -2008 verilerine göre Türkiye’de istemli düşüklerin özellikleri şöyle:
• 40 yaş ve üzerindeki kadınların her üç gebeliğinden biri isteyerek düşük ile sonlanmaktadır.
• Kürtaj oranı eğitimsiz kadınlarda yüzde 5.5 iken, lise mezunu kadınlarda yüzde 13’tür.
• Kürtaj olan kadınların sadece beşte biri öncesinde modern bir gebeliği önleyici yöntemi kullanmaktadır.
• Kürtaj olan kadınların üçte ikisi sonrasında aile planlaması yöntemi kullanmaktadır.
• Kürtaj kararlarının yarısını eşler birlikte, dörtte bir evli kadının kendisi tarafından almaktadır.
• Kürtajların yüzde 90’ı gebeliğin ilk iki ayı içerisinde gerçekleşmektedir.
• Kürtajların yüzde 70’i özel sağlık kuruluşlarınca gerçekleştirilmektedir.
• Türkiye’de isteyerek düşükler genel sağlık sigortası kapsamında karşılanmamaktadır. 

Türkiye’de 10 haftaya kadar kürtajın serbest bırakılmasından bu yana, • Kürtajlar 3 kat azalmıştır.
• Anne ölüm hızı 6 kat azalmıştır.
• Modern Aile Planlaması Yöntem Kullanımı 2 kat artmıştır.
• Kadınların Yaşam Süresi 14 yıl artmıştır.
• Dünyada 8 anne ölümünden biri sağlıksız kürtajlardan oluşmakta iken, Türkiye’de ise sadece 50 anne ölümünden birinin nedeni sağlıksız kürtajdır.
• 1950’li yıllarda anne ölümlerinin yaklaşık yarısı düşükler nedeni ile iken, bugün sadece anne ölümlerinin yüzde 2’si güvenli olmayan düşükler nedeniyledir.
• Güvenli olmayan düşüklere bağlı ölüm ve sakatlıklar sağlık gündeminden çıkmıştır.
• Kürtajın yasaklanması, anne ölümlerini ciddi biçimde artıracaktır.
Sağlık Bakanlığı’nın 2005 yılında yayınlanan “Üreme Sağlığı Ulusal Stratejik Eylem Planı’nda düşüklerin azaltılması ile ilgili hedefler ortaya konulmuştur: Sağlık Bakanlığı düşüklere bağlı ölümleri 100 000 canlı doğumda 5’in altına indirmeyi, isteyerek düşükleri 2013 yılında 100 gebelikten 5.7’ye yanı yarı yarıya düşürmeyi hedeflemiştir. Bakanlığımız stratejik eylem planında bu hedeflere ulaşmak için düşük sonrası kontraseptif yöntem kullanımını arttırmak ve aile planlamasında karşılanmamış ihtiyacı azaltmak gerektiğini vurgulamıştır. 

KÜRTAJ İHTİYACINI AZALTMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR? 

• İlköğretimden başlayarak yapılandırılmış bir cinsel sağlık ve üreme sağlığı konularını yaş grubuna uygun olacak şekilde müfredatın parçası haline getirmek,
• Gençlere yönelik cinsel sağlık, üreme sağlığı akran eğitim programlarını yaygınlaştırmak,
• Genç Dostu Sağlık Hizmeti Merkezlerini yaygınlaştırmak,
• İstenmeyen gebeliklerin tümünü oluşmadan önlemek,
• Karşılanmamış aile planlaması ihtiyacını ortadan kaldırmak,
• Aile planlaması hizmetlerini birinci basamakta kaliteli, sürekli ve her düzeyde yaygın sunmak,
• Aile planlaması hizmetleri ve malzemelerinin tümünü genel sağlık sigortası kapsamına almak,
• Kadının statüsünü güçlendirmek,
• Üreme sağlığında erkek katılımını güçlendirmek,
• Aile planlaması alanındaki yanlış toplumsal inanışların önüne geçmek,
• Topluma dayalı üreme sağlığı eğitimlerini ve duyarlılık yaratma çalışmalarını ilgili bakanlık ve kuruluşlar ve STK’larla eşgüdüm içerisinde sürekli uygulamak. Ülkede insan haklarını dayalı, 1994 Kahire Nüfus ve Kalkınma Bildirgesinde güvence altına alınan eylem planlarını tümüyle hayata geçirmek gerekmektedir."

Alıntı: ntvmsnbc.com

Sıcak havalarda başağrısından kurtulmak için ne yapmalıyız?

Baş ağrısının yaz aylarında rahatsız edici boyutlara ulaşabildiğini belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Bilge Çetin, uzun süre klima kullanımının sorunu tetiklediğini söylüyor.

Çetin, “Kronik ağrıları olan kişiler bunun çoğunlukla farkına bile varamayabilir. Oysaki bilimsel çalışmalar sıcak havalarda damarların genişlemesiyle baş ağrılarının da arttığını göstermektedir. Sıcak hava, tansiyon yükselmelerine neden olduğu için özellikle hipertansiyon hastalarının kan basıncı seviyelerinde sıcağa bağlı olarak belirgin bir artış görülebilir. Yüksek tansiyon da sıklıkla, kendisini ensede ağrı ile gösterir. Sıcakların yanında lodos da özellikle migreni tetikleyen en önemli nedenlerden biridir. Sıcaklar nedeniyle artan klima kullanımı da, baş ağrılarına neden olur. Klimalı ortamda uzun süre bulunmak baş ağrılarını tetikleyebilir” diyor. 

TEDAVİ AĞRI TİPİNE GÖRE YAPILIYOR 

Tedavinin şekline karar vermeden önce ağrının tipinin belirlenmesi büyük önem taşıyor. Dr. Çetin, baş ağrısında tedavi seçenekleri hakkında şunları söylüyor: “Gerilim tipi baş ağrısında depresyon tedavisine yönelik ilaçlar faydalı olabilirken; migren tedavisinde ilk basamak, hastalığın tetikleyicilerinden mümkün olduğunca uzak durmaktır. Düzenli uyku, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizler ile mevsimsel değişikliklere karşı önlemler almak gerekir. Bunlara dikkat edilmesine rağmen ataklar sık ise, hastaya atak sıklığını azaltıcı ilaç tedavisi uygulanır. Migren tedavisinde kullanılabilecek pek çok ilaç mevcuttur. Bu ilaçların sırayla denenmesi gerekebilir. Bu noktada hastaların sabırla tedavilerini sürdürmesi ve doktorlarıyla devamlı bağlantı halinde kalmaları, tedavide başarıyı yakalamak için çok önemlidir. Yarım bırakılan tedaviler nedeniyle, migren teşhisi konmuş pek çok kişi, hastalığın tedavi edilemeyeceği düşüncesine kapılmaktadır. Baş ağrısını bir kader olmadığı unutulmamalıdır. Hastaların öncelikle bir nöroloji uzmanına başvurması ve sabırla tedavilerini sürdürmesi iyi sonuçlar almak için yeterli olacaktır.” 

BAŞINIZI SICAKTAN KORUYUN! 

Nöroloji Uzmanı Dr. Bilge Çetin’in yaz sıcaklarında, baş ağrısı riskini azaltmak için sıraladığı öneriler ise şöyle:
• Güneş ışınlarının dik geldiği en sıcak saatlerde kendinizi ve başınızı koruyun. Bu saatlerde çok fazla dışarıda kalmamaya özen gösterin.
• Güneşe çıkmak zorunda kaldığınızda şapka veya şemsiye kullanın.
• Ani ısı değişikliklerinden kaçının (Çok sıcak ortamdan, klimatize edilmiş soğuk ortama geçmemeye dikkat edin.)
• Klimadan gelen soğuk havaya doğrudan maruz kalmayın.
• Su ve soğuk ayran gibi serinletici sıvıların tüketimini artırın.
• Çok sıcaklarda alkol tüketimi baş ağrılarını tetikleyeceğini unutmayın.

Alıntı: ntvmsnbc.com

Acile gelen hastaların %86'sı ACİL DEĞİL

Gümüşhane Üniversitesi (GÜ) ev sahipliğinde yapılan İlk ve Acil Yardım Sempozyumu’nda konuşan Sağlık Bakanlığı 112 Acil Sağlık Hizmetleri Daire Başkanı Mehmet Koşargelir, acil servise gelen hastaların tamamının gerçekten acil olmadığına dikkat çekti. Koşargelir, şunları söyledi:

''Uluslararası öngörülen rakam, hastaların üçte birinin gerçek olduğudur. Ancak Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin yapmış olduğu bir araştırmaya göre acil servise gelen hastaların yüzde 86'sının acil olmadığı anlaşıldı. Ama biz üçte bire göre hazırlık yapıp yolumuza devam etmeliyiz. Çünkü acil servise gelen hastaların birçoğundan tetkik istiyoruz. Hekim olarak emin olamıyoruz. Tetkik istiyoruz ki onun acil olup olmadığına karar verelim. Vatandaş kendisinin acil olup olmadığını anlayamaz. Bu yüzden tüm bu gelişmeleri sağlarken, hem hastane acil servislerinin hem bu servislere hasta getiren hastane öncesi ekiplerin hem de vatandaşlarımızın elbirliği ile hareket etmesinde çok büyük faydalar var.'' 

Alıntı:ntvmsnbc.com

3 Haziran 2012 Pazar

Toplu görüşmelerde sağlık çalışanlarının ek ödemeleri arttı

Kamu İşveren Heyeti ile Konfederasyonların arasındaki toplu sözleşme görüşmelerinde zamların gölgesinde kalan ya da bir şekilde geçiştirilen küçümsenmeyecek boyuttaki kazanımlar dikkat çekici. Hakem Heyeti'nin kararı ile hekim dışı sağlık personeline yapılan döner sermaye ödemeleri diğer memurlara yapılan ek ödemelerden aşağı olmamak üzere maaşla birlikte verilecek. Karar ile yardımcı sağlık personelinin Mayıs ayına ilişkin hak ettiği döner sermaye ve yeni karar ile birlikte alacağı peşin döner sermaye birlikte ödenecek. Haziran ayında maaşlarla beraber verilmesi beklenen ek ödemeler, zam farkları ve gecikme farklarının toplamı yaklaşık 1000 -1500 TL'yi buluyor.

"112 ÇALIŞANLARINA 250-350 TL ARASINDA ARTIŞ YAPILDI"

112 Acil Servis çalışanları, ek ödemeler noktasında özellikli birimden sayılacak. Buna göre sözleşmeliler de dahil olmak üzere 112 çalışanlarının ek ödemelerinde 250 ile 350 arasında bir artış olacak. Yine 112 çalışanlarının performanslarına artı 10 puan getirilecek.

Sağlıkta sözleşmeli olarak çalışanları sevindirecek yeni bir kazanım ise yemek ücretlerindeki çifte standardın kaldırılması. Buna göre artık sözleşmeli personel yemek ücreti ödemeyecek. Sözleşmeli personeli sevindiren diğer bir hak ise daha önce bir üst okulu bitirdikten sonra geçtiği bölümün maaşından yararlanamazken, artık hemşirelik bitiren bir liseli, ön lisans okuduğu ebeliğe geçtiğinde ebelik ücreti alacak.

Sektörde vekaleten atananların durumuna da yeni haklar getirildi. Buna göre, bir müdürlüğe yada şubeye vekalet eden sağlık çalışanı artık vekaleten atandığı yerin maaşını alacak. Yine yöneticilik kadrosuna vekaleten atanan öğretmenlere de ek ders verme hakkı getirildi.

PRATİSYEN VE DİŞ HEKİMLERİN GARANTİ EK ÖDEMELERİ 450 TL ARTTI

Pratisyen ve diş hekimlerinin garanti ek ödemelerinde yapılan iyileştirme de dikkat çekiyor. Buna göre hekimlerin ek ödemelerine 450 TL'lik bir artırım yapıldı. Pratisyen hekimin garanti ek ödemesi 750 iken bundan sonra 1050 TL olacak.
Alıntı: medimagazin.com

Sonunda 2012 memur maaşları belli oldu

Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, memur maaşlarına yapılacak zam oranıyla ilgili kararını Maliye Bakanlığı'na bildirdi.

Maliye Bakanlığı, Kurulun bu yıl için belirlediği yüzde 4 4 oranındaki zam kararına göre, memur maaşlarını yeniden belirledi.

Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü yetkililerinden edinilen bilgiye göre, aile yardımı ile aile yardımı ödeneğine bağlı olarak maaşlara yansıyan asgari geçim indirimi dahil olmak kaydıyla müsteşar maaşı, yılın ilk 6 ayı için 6 bin 649 liradan 6 bin 904 liraya yükseldi. Yılın ikinci 6 ayında yapılacak zamla birlikte Temmuz ayında müsteşar maaşı 7 bin 169 liraya çıkacak.
Genel müdür maaşı ise 5 bin 822 liradan 6 bin 44 liraya, Temmuz'da ise 6 bin 275 liraya yükseliyor.
Uygulanacak zam oranlarıyla 12'nin 1'inden maaş alan hizmetlinin bin 630 lira olan maaşı bin 692 liraya, Temmuz'da bin 755 liraya, 13'ün 1'inden maaş alan devlet memurunun bin 749 lira olan aylık maaşı ise bin 815 liraya, Temmuz'da da bin 884 liraya çıkıyor.

9'un 3'ündeki bir öğretmenin maaşı bin 865 liradan, bin 936 liraya, Temmuz'da ise 2 bin 9 liraya yükselirken, 8'in 1'indeki bir polis memurunun maaşı 2 bin 434 liradan, 2 bin 527 liraya, Temmuz'da ise 2 bin 624 liraya yükselecek.

Tabloya;ek ders, bölgesel ödemeler , yabancı dil tazminatı dahil değildir,çocuk ve aile yardımı dahildir.

AİLE YARDIM ÖDENEĞİ 146,89 LİRAYA ÇIKTI

Halen eş için 141,24 lira olan aile yardımı ödeneği, yeni artış sonrası 146,89 liraya ve Temmuz ayında ise 152,77 liraya çıkacak.

0-6 yaş grubu çocuklar için 33,09 lira tutarında yer alan aile yardımı ödeneği yeni artış sonrası 34,42 liraya ve Temmuz ayında ise 35,79 liraya yükselecek. Diğer yaş gruplarında yer alan çocuklar için 16,55 lira olarak ödenen tutar ise yeni artış sonrası 17,21 liraya ve Temmuz ayında ise 17,90 liraya çıkacak.

Aile yardım ödeneğine bağlı olarak maaşlara yansıyan asgari geçim indirimi tutarı ise 33,24 lira olacak.

Alıntı: ntvmsnbc.com