8 Şubat 2013 Cuma

Aile Hekimliği'nde Hedef ,Pratisyen Hekimlerin Sistemde Yer Almaması


''Meselâ bu yıl aile hekimleri ciddî bir eğitimden geçecekler, sınavlardan geçecekler. Bu eğitimlerle tıbbî bilgi bakımından ciddî şekilde takviye edilmiş olacaklar. Ama zaman içinde hedeflenen şey, artık tıp fakültesini bitirmiş pratisyen hekimlerin bu işi yapmaması. Aile hekimliği uzmanı olmaları. Oraya doğru bir geçiş olacak''

''Biraz daha yılların geçtiğini düşünelim. Bu sistemin oturduğunu düşünelim. Bundan hekim de daha memnun olur. Hekimler daha nitelikli hâle geldiğinde, hekimlerin ihtiyaçları karşılandığı zaman daha iyi olacak.''


İstanbul Halk Sağlığı Müdürü TAŞDEMİR: “İki farklı müdürlük var, ama vatandaşın aldığı hizmet aynı. Vatandaş yine aile hekimine gidiyor. Biz Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun İstanbul’daki temsilcisiyiz. Vatandaşa hastane dışında hizmet olarak yansıyan şeylerin hemen hemen tamamı bizde. Biz topluma yönelik çalışmalar yapıyoruz.

”İl Sağlık Müdürlükleri ile Halk Sağlığı Müdürlüklerinin görev alanları karıştırılıyor. Aradaki fark nedir?

İki farklı müdürlük var, ama vatandaşın aldığı hizmet aynı. Hizmet verme bakımından eski yapı devam ediyor. Vatandaşın sağlık teşkilâtı ile ilişkisi bürokratik ilişkiden ziyade hizmet alma ilişkisidir. Sağlığıyla ilgili şikâyeti olur, kendi gider ya da bir yakınını götürür. Böyle baktığımızda bir tarafta aile hekimliği var. Aile hekimliği bizde… Değişen bir şey yok, vatandaş yine aile hekimine gidiyor. Benim buraya gelip ikinci bir müdür olarak atanmam, teşkilâtın ayrılmış olması vatandaşa hiçbir şekilde yansımıyor. Hastaneye gidiyorsa, yine aynı hastaneye gidiyor. Zaten artık geçmişte olduğu gibi farklı kamu hastaneleri yok, yapı birleşti. Dolayısıyla insanlara yansıyan bir şey yok. Ancak, meselâ vatandaşın ambalajlı sular ile ilgili bir şikâyeti var. O bizi ilgilendiriyor. Sigara, tütün denetimi bizi ilgilendiriyor. Vatandaş devletin bir kanalından girdiği zaman, bu şikâyetini ilettiği zaman bu oradan bize zaten geliyor. Eskiden yanlış yere gittiğinde orada tıkanabiliyordu. Yani bu tür spesifik başvurular dışında vatandaşın aldığı hizmet bakımından değişen bir şey yok. Ha ne olur, aile hekimini değiştirmek istiyor diyelim. Onun başvurusunu bize ya da ilçe teşkilâtımıza yapacak.

İl Sağlık Müdürlüğü ne yapıyor artık?

Eskiden her şey oradaydı. Biz tedavi edici hizmetleri üçe ayırıyoruz birinci, ikinci ve üçüncü basamak diye. Birinci basamak aile hekimliğine tekabül ediyor. Bir ilçe devlet hastanesi ikinci basamaktır. Ama bir eğitim ve araştırma hastanesi ya da bir üniversite hastanesi, üçüncü basamak. Şimdi birinci basamak bizde kaldı, ikinci ve üçüncü basamak –müstakil üniversite hastanesi olanlar hariç- kamu hastane birliği şeklinde yapılandı. İl Sağlık Müdürlüğü’nde vatandaşa hizmet olarak yansıyan 112 var. Onun dışında hastanelerin, özel hastanelerin, tıp merkezlerinin denetlenmesi ve ruhsatlandırılması, eczanelerin, kozmetiklerin denetlenmesi… Bir de bu çoklu yapıda koordinasyonun sağlanması gibi bir görevi var.

Hiyerarşik yapıda Bakanın ildeki temsilcisi İl Sağlık Müdürüdür. Biz Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun temsilcisiyiz. Vatandaşa hastane dışında hizmet olarak yansıyan şeylerin hemen hemen tamamı bizde. Yani buna obezite, tütün mücadelesi, bulaşıcı hastalıklar, kanser kayıtlarının tutulması dahil, yani hastanelerde yapılan şeylerin bir kısmını da biz burada takip ediyoruz. Meselâ, bir bulaşıcı hastalığı olan kişi hastaneye yatabilir. Başkalarına bulaştırıp bulaştırmadığını biz araştırıyoruz, gerekirse temaslıların aşılamasını biz yapıyoruz. Meselâ, kanser hastasının birinci basamakta aşağı yukarı hiçbir işi yok. İş hastanede. Ama kanser kayıtçılığı, kanser taramaları, şeker hastalığıyla ilgili mücadele bizde. Obezite ile mücadele, sağlıklı okullar, beyaz bayrak, yani topluma yönelik sağlık hizmetleri bizde. Toplum sağlığı, halk sağlığı dediğimiz o zaten. En temel fark klinik branşlarda, yani hastane boyutunu düşündüğümüzde, hekim bireyle/ hastayla muhatap olur. Kendine gelen kişiyi belli mahremiyet şartları içinde kabul eder. Muayene eder, teşhis koyar, tedavi yapar vs. Bizde öyle değil. Biz topluma yönelik çalışmalar yapıyoruz. Muayene-teşhis-tedavi sürecini toplum ölçeğinde işletiyoruz. Aile hekimi de bireye hizmet veriyor. Meselâ aile hekimi kendisine kayıtlı bir ailenin bebeğinin aşısını yapıyor. Ama okul aşılarını biz topluca yapıyoruz. Toplum sağlığı merkezleri üzerinden böyle bir farkımız var. Belki bu da zaman içinde aile hekimliklerine aktarılabilir. Ama şu anki yapı böyle.

Daha çok hastalıklara karşı bilinçlendirme ve koruma işi yapıyorsunuz yani?

Evet koruyucu hekimlik diye bir şey oturmuştu. Bunun bir adım ötesi sağlığın geliştirilmesidir. Böyle bir kavram var. Sağlığın korunması var, bundan öte geliştirmek var. Yani insan daha iyi olsun. Sağlıklısınız, bir şeyiniz yok, kilo probleminiz filan yok. Risk faktörleriniz az. Ama daha iyi olabilirsiniz, daha fazla spor yapabilirsiniz. Diyetinizi biraz daha iyileştirebilirsiniz. Psikolojiniz daha iyi olabilir vs. Dünya Sağlık Örgütünün sağlık tanımı var. “Bedenen, ruhen ve sosyal açıdan tam bir iyilik hâlidir” diyor. Bu ilginç bir tanım. Bedenen, ruhen hadi tamam anladık da, sosyal? Sağlığın geliştirilmesi diye bir genel müdürlük kuruldu Türkiye’de. Bu ilginç bir şey... Sağlığın geliştirilmesi için çaba gösteriliyor. Vatandaşı bilinçlendirmek üzere eğitimler, kamu spotları, yani sağlığın korunması, geliştirilmesi, birinci basamak hizmetler… Bunun yanında Halk Sağlığı Laboratuvarlarımız var.

Aile hekimliğinden söz ettiniz. Tabiî yeni bir uygulama Türkiye için. Bu uygulama tuttu mu? Ve hekimler bazında ve hastalar nezdinde farklı şikâyetlerde olabiliyor. Hekim başına düşen hasta sayısı fazla… Hastalar istediklerini bulabiliyorlar mı?

Aile hekimliği 2005’te pilot uygulama olarak Düzce’de başlamıştı. 2010’un son aylarında da İstanbul dahil edildi. İki yılı biraz geçti. Yani İstanbul bu uygulamaya katılan son illerdendi. Sistem oturdu. Daha doğrusu tuttu diyelim. Tutmayabilir, deniyordu, ama tuttu. Biz 2004 yılında üniversite olarak Sağlık Bakanlığı için hekimler arasında bir araştırma yaptık. Yani “Bu sistem tutar mı tutmaz mı? İyi mi kötü mü? Size göre nasıl?” diye… Hekimler ağırlıklı olarak “Bu iyi bir sistem, ama biz böyle büyük değişimlere aşina değiliz. Öyle bir tecrübemiz ve kültürümüz yok. Yüzümüze gözümüze bulaştırırız, o yüzden fazla oynamayın. Sağlık ocaklarını biraz iyileştirmek yeter, fazla karıştırmaya gerek yok” dediler. Biz bu bilgiyi, veriyi alıp oradan aktarmakla görevliydik… Ama kendimi tutamayıp araya girdiğim tek yer buydu. Yani “Onlar yapıyor da biz niye yapamıyoruz? Biz ne zaman ‘yapabiliriz’ diyeceğiz? Yüzümüze gözümüze bulaştırmayız diyeceğiz?” diyordum. Çok şükür öyle de oldu. Şu anda tuttuğunu görüyoruz.

Kalabalık nüfusa rağmen başlanması iyi oldu. Nüfus kalabalık, ama o nüfusa illâ “Aile hekimine gideceksin!” denilmiyor. Meselâ Hollanda’da insanlar aile hekimine uğramadan hastaneye gidemiyor. Öyle bir sınırlama var. Çünkü aile hekimi başına düşen nüfus 2300 kişi, öyle 1000 filan değil. Hekim başına nüfus başka bir şey, aile hekimi başına düşen nüfus başka bir şey, buna dikkat etmek lâzım. Orada sayılar biraz daha iyi. Bizde biraz yüksek, doğru, ama insanların direkt hastaneye gitme imkânları var. Dolayısıyla bizim aile hekimi başına düşen kişi sayımız 3500’ün biraz üzerinde. Günlük görülen hasta sayısı eskiden olduğu gibi 120-130 kişi değil. Sayılar belli. Aile hekimi başına düşen muayene sayısı 40 civarında. Ama iyi bir şey oldu. Önceden poliklinik yükünün yarıdan fazlası hastanede idi, şimdi ise aile hekimliğine kaymış durumda. Bu zaman içinde artacaktır diye umuyoruz. Çünkü aile hekimliği de epey desteklendi ve geliştirildi. Bunu vatandaşın bir kısmı görmüyor ya da bilmiyor olabilir. Nasıl? Meselâ Aile Hekimliğinde bizim çok güzel bir laboratuvar hizmetimiz var. Hastanelerden asla geri olmayan ve Türkiye’nin en büyük laboratuvar sistemi. Yani bu eskiden olduğu gibi sağlık ocağının bir köşesinde yapılan bir şey değildir. Her gün kanlar alınıyor, mükemmel bir lojistik sistemi ile gidiyor. Beş ayrı laboratuvarda bunlar analiz ediliyor. Ve ertesi gün hekimin ekranına düşüyor. Bunun arkasından görüntüleme gelecek meselâ. Belli filmler çekilecek, bunlar elektronik ortamda tutulacak. İnsanlara filmleri artık cd’lerde veriliyor. Eskiden olduğu gibi poşetlerde filan değil. Bu da kaldırılmış oldu. Elektronik ortamdaki filmleri hekimler istedikleri yerde raporlayabilecekler. Yani işimiz kolay, hızlı ve ekonomik hâle gelecek. Bunu da yapacağız inşallah.

Bunun yanında aile hekimlerini de biraz daha geliştirdiğimiz zaman… Meselâ bu yıl aile hekimleri ciddî bir eğitimden geçecekler, sınavlardan geçecekler. Bu eğitimlerle tıbbî bilgi bakımından ciddî şekilde takviye edilmiş olacaklar. Ama zaman içinde hedeflenen şey, artık tıp fakültesini bitirmiş pratisyen hekimlerin bu işi yapmaması. Aile hekimliği uzmanı olmaları. Oraya doğru bir geçiş olacak. Mevcut aile hekimliği eğitimi hastane ağırlıklı bir eğitim. Yani hastane odaklı… Birinci basamak odaklı değil. Şimdi birinci basamakta yapacaklar bunu. Eğitim Araştırma Hastaneleri ve Üniversite Hastaneleri “eğitim aile sağlığı merkezleri” oluşturacaklar kendi muhitlerinde. Hem hastanesine gelir temin etmiş olacak, hem asistan hem de öğrenci yetiştirecek. Ayrıca, o bölgenin hizmetini vermiş olacak. Böylece aile hekimleri yavaş yavaş uzman statüsünü kazanmış olacaklar. Düşünün yakınınızda bir yer, sizi, çocuğunuzu, ailenizi tanıyor… Bu güzel bir şey. Elektronik kayıtlar var. Geçmişte ne olduğunu görebiliyor. Biraz daha yılların geçtiğini düşünelim. Bu sistemin oturduğunu düşünelim. Bundan hekim de daha memnun olur. Hekimler daha nitelikli hâle geldiğinde, hekimlerin ihtiyaçları karşılandığı zaman daha iyi olacak.

Halk şu anda bu sisteme nasıl bakıyor?

Memnuniyet durumu izleniyor, oran ciddî manada yükseldi. Ama daha yapacağımız şeyler var. Memnuniyet oranı yüzde 80’e yaklaştı derken yüzde 20’yi de unutmamamız lâzım. Onlar niye memnun olmuyor. Onun için ne yapmak lâzım diye.

Gerçi bazen aile sağlığı merkezleri “ilâç yazdırma yeri” gibi görülüyor. Bu normal midir?

Bizim burada yaptığımız, insanların ilâç yazdırırken bile kontrol ve takip altında olması. İlâç yazdırmanın da bir usûlü olması lâzım. Bu bir kültür. Bunun değişmesi biraz zaman alıyor.


Hollandalılar Bize Danıştı

Tabiî hastalığın devlete yüklediği maliyet fazla. Yani insanları hastalıktan korumak için yapılan çalışmalar devlet için daha kârlı olur her halde?

Evet, buraya harcadığınız her 1 lira, öbür taraftan 3-4 lira tasarruf getiriyor. Yani sadece parayı düşünüyor olsanız bile bunu yapmanız lâzım. Koruyucu hizmetler her açıdan önemli. Ekonomik açıdan da, insanların çektiği bedenî ve ruhî yük olarak da baksanız, koruyucu hizmetler daha önemli tabi. Ona kaynak ayırmak gerekiyor.
Geçen Cuma Hollanda’dan 57 kişilik bir heyet geldi. Bir kısmı da bizimle buluştu. Diyorlar ki, “Hollanda’nın nüfusu İstanbul’un nüfusu kadar. Bütçesi Türkiye kadar. Sağlığa ayırdığı pay oransal olarak daha fazla. Nüfusumuz artıyor. Ne yapacağız?” Yani, masraf fazla, talepler artıyor diyorlar. Refah toplumuyuz... Onlar dahi maliyet artışından kaygılı… Oradaki bakanlığın adı “Sağlık, Spor ve Refah Bakanlığı.” Bakanın sağ kolu olduğu söylenen bir genel müdürle sohbet ettik. “Nasıl yapıyorsunuz?” diyor. “Bu kadar az parayla bu kadar fazla nüfusa nasıl hizmet veriyorsunuz?” diye soruyor. Tecrübemizden faydalanmak istiyorlar. Koruyucu hizmetleri iyi seviyede vermelerine rağmen, maliyet artışına çözüm arıyorlar. Bizim de onlardan örnek alacağımız çok şey var.

Mustafa Taşdemir kimdir?

Doç. Dr. Mustafa Taşdemir, 1963 yılında Amasya’da doğdu. İlköğrenimini Amasya’da, ortaöğretimini Samsun Anadolu Lisesi’nde ve lise eğitimini Kuleli Askeri Lisesi’nde tamamlayan Taşdemir, 1982-1984 yıllarında Boğaziçi Üniversitesi’nde tarih ve felsefe okudu. Ardından girdiği Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1990 yılında mezun oldu. Göreve başladığı ilk yer olan Sivas Şarkışla’dan sonra Ankara’nın Ayaş ilçesinde bir yıl çalıştı. 1994 yılı başında, mezun olduğu Marmara Üniversitesi’nde halk sağlığı ihtisasına başladı. Sağlıkta kalite yönetimi alanında hazırladığı uzmanlık teziyle 1998’de halk sağlığı uzmanı oldu ve kalite yönetimi uygulamalarında uzmanlaşmak amacıyla özel sektörde çalışmaya başladı. 2001 Yılında Marmara Üniversitesi’nde şimdiki adıyla Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. 2008’de aynı üniversitede Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’na geçti. 2004-2005 yıllarında Sağlık Bakanlığı Ulusal Sağlık Akreditasyon Sistemi Yönlendirme Komitesi üyesi olarak çalıştı. 2008-2009 döneminde yaklaşık 1 yıl süreyle Sağlık Bakanlığı’nda kıdemli eğitim ve araştırma koordinatörü olarak görev yaptı. 15.05.2012 tarihinde İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne atanan Doç. Dr. Mustafa Taşdemir çeşitli dergilerde hakemlik ve editörlük yapmaktadır.
Evli; biri kız, üç çocuk babası olan Taşdemir, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Alıntı:  ABDULLAH ERAÇIKBAŞ-FARUK ÇAKIR-YENİ ASYA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her türlü yorumlarınız...