20 Nisan 2012 Cuma

Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır

Her tür popülizmin sonu felakettir. Sağlık sektöründe de iş böyledir. Türkiye’de sağlık sektöründe hizmet yelpazesinin kontrolsüz bir biçimde genişletilmesinin ben bir nevi popülizm olduğu kanaatindeyim. Gaziantep’te Doktor Ersin Aslan’ın hayatını kaybetmesine neden olan saldırı, sağlık sektöründeki popülizmde endazeyi kaçırmış olduğumuzun bir nişanesidir. Gelin bakın neden öyledir?

Aslında sağlık sektöründe, on yıllık popülizm döneminin sonuna doğru gitmekte olduğumuzun ilk somut işareti, geçenlerde özel hastanelerin vatandaşlardan alabildiği ilave ücret oranının yüzde 90’a çıkarılmasına dair karardı. “Almadan vermek Allah’a mahsustur” demeden genişletilen hizmet yelpazesinde bundan böyle hep artan ilave ücreti ve katkı payını göreceğiz. Sağlıkta cepten ödeme dönemine giriyoruz. Ya hizmetler sınırlanacak, ya hizmetin ve kullanılan malzemenin kalitesi azalacak ya da cepten ödemeye alışacağız.

Finansı düşünülmedi 
 
Türkiye’de son on yılda vatandaşların sağlık hizmetlerine erişiminde önemli bir mesafe alındı. Erişimin artması ile birlikte müşteri memnuniyeti de hızla arttı. Ne yazık ki, artan müşteri memnuniyetini sürdürülebilir kılmaya, memnuniyeti hızla arttırmak kadar önem verilmedi. Yaklaşan seçimler nedeniyle vurgu daha çok sağlık sektöründe hizmet yelpazesini genişletmek ve de vatandaşa para ödetmemek üzerineydi. Genişleyen ve hepimizi mutlu eden sağlık hizmetleri yelpazesinin nasıl finanse edileceği üzerinde pek durulmadı. Aynı biçimde, sağlık sektöründe artan özel hizmet sağlayıcıların sayısının kamudaki doktor havuzunun büyüklüğünü nasıl etkileyeceği üzerinde de fazla düşünülmedi.

Popülizm işte böyle bir şeydir. Arkasını fazla düşünmeden, bugün elinizde olanı cömertçe millete dağıtırsınız. Sonra bir bakarsınız, dağıtacak bir şey kalmamış. Bütün politikacılar meseleye aynı fıkradaki gibi bakarlar: Hani padişah vezirinden sıkılmış da adamı çağırtıp demiş ki, “benim bu eşeğe okuma yazma öğreteceksin.” Vezir de politikacıymış ama popülizmi bilirmiş. “Başüstüne, hünkarım” demiş. “Ama öyle hemen olmaz, şu kadar para, bu kadar saray, bir de bir yıl süre isterim.” “Olur” demiş padişah, vezirin kellesini alacağından emin bir biçimde. “Aman” demiş etrafta konuşmayı duyanlar, padişah yürüyüp gittikten sonra vezire dönüp, “sen manyak mısın? İsterse on yıl geçsin, eşek, nasıl okuma yazma öğrenir”. “Durun bakalım” demiş vezir gülerek, “bir yıl sonra kim öle kim kala. Eşek ölebilir, padişah ölebilir, ben ölebilirim” İşte popülist politikacı için, hayat böyledir.

Devletçilik hortladı
 
Şimdi biz sağlıkta hizmet yelpazesini hızla genişlettik. Bütçe kısıtı başımıza iş açtıkça ne yaptık? Önce ilaç şirketlerinden fiyat indirimi istedik. Bir kere. İki kere. Üç kere. Hep aynı şeyi yaptık. Fiyat indirttik. Sonra sağlık kurumlarına döndük. Bir kere. İki kere. Üç kere. Hep aynı şeyi yaptık. Fiyat indirttik. Sonra kamunun elindeki doktor havuzu kurumaya başlayınca. Tam gün dedik. Sağlık bakanımız “paragöz doktorlar” dedi. Sağlık sektöründe sözleşme hürriyetini askıya aldık. Sektörde 1930’ların devletçiliğini hortlattık. Baştan hesabını doğru yapmayan popülist sonra ne olur? Aynen böyle devletçi olur. Hürriyetleri kısıtlar. Bizimki de aynen öyle yaptı. Ama bakın sağlıkta deniz bitti. Deniz iki türlü bitti. Birincisi, devletin sağlık harcamalarının milli gelir içindeki ağırlığını artırmadan, genişletilen hizmet yelpazesinin yükünü taşıyabilmesi mümkün değildir.

Çözüm aranmalıdır. Türkiye’nin bundan böyle tamamlayıcı özel sağlık sigortasını zorunlu hale getirmesi bana
 kalırsa bir zorunluluktur.

İkincisi, mevcut sistemde kalite erozyonu giderek daha fazla gözle görünür hale gelmektedir. Bunun nedeni İdarenin popülizmidir. İdare’nin sağlık çalışanlarını hastaların önüne atan sorumsuz tavrı Dr. Ersin Aslan’ın hayatına mal olmuştur. Sağlık bakanlığı ise sütten çıkmış ak kaşıktır.

Popülizmin sonu hep felakettir. Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır.

Alıntı : Radikal / Güven SAK