29 Eylül 2009 Salı

Sosyal güvenlik açığı geri dönülmez noktalara gidiyor

2000 yılı başında uygulamaya giren IMF programı öncesi çıkarılan sosyal güvenlik reform yasasının, ne kadar sıkıntılı bir süreçte hazırlandığını çok iyi hatırlıyorum.O zamandan bu yana aynı konuda defalarca düzenleme yapıldı ve hemen hepsinde amaç, sosyal güvenlik açıklarının kapatılması, özellikle ileride devasa boyutlara ulaşacak açıkların frenlenmesi idi. Emeklilik yaşı ile ilgili düzenleme bu sürecin en önemli ayağı idi ve koalisyon hükümeti döneminde asıl zor olan bu adım atılmıştı.

TOP YARGIYA ATILDI
Bunca sıkıntıya rağmen gelinen noktaya baktığımızda ise sosyal güvenlik açığının sürekli büyüdüğünü, işin kötüsü kapatılması konusunda bir umut olmadığı gözleniyor.Bu süreci anlattıktan sonra, özellikle sağlıkta yap-boz’a dönen sistemi de hatırlatıp ,sosyal güvenlik açıklarının ne olacağını, geçen hafta sohbet etme imkanı bulduğum Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’e de yönelttim. Bakan Dinçer, bu görünümün daha çok yargı kararlarından kaynaklandığını belirterek, “Kendi idari tedbirlerimiz nedeniyle kararlarımızı değiştirmedik, mahkeme verdiğimiz kararlarla ilgili kararlar aldı” diyerek topu yargıya attı.“Açığımız büyüyor”u da iyi tarif etmek gerektiğini kaydeden Bakan, şunları söyledi:“Doğru büyüyor, ancak perspektif çok önemli. Türkiye’de şu ana kadar sağlık hizmetinin sunumunda, erişiminde zorluklar vardı, sınırlamalar vardı, hizmetlerde de yetersizlik vardı. Sağlık hizmetinin alımında engeller oluşturulmuştu. Bu açıdan bakıldığında sağlık ve sosyal güvenlik alanında yapılan reformlarla erişim kolaylaştırıldı, hizmet arzında önemli gelişmeler sağlandı. Sınırlamaların kalkmasıyla oluşmuş bir harcama artışından bahsetmek mümkün.”

AÇIKLARI KAPATMAK İÇİN
Sorumuz üzerine bunun israf olup olmadığı konusunda yeterli bilgi alamadıklarını kaydeden Bakan Dinçer, uluslararası standartlar açısından bakıldığında, bizim yurttaşlarımızın aldığı sağlık hizmetinin AB ortalamalarının altında olduğunu söyledi. Sağlık ve sosyal güvenlikte reformları yaparak çok doğru bir şey yaptıklarının altını çizen Bakan Ömer Dinçer, sadece iki açıdan gelişmiş ülkelerden farklı olduğumuzu belirterek, bunlardan birinin ilaç harcamaları olduğunu kaydetti. İlaç tüketimiyle ilgili davranış kalıplarının, gelişmiş ülkelerden farklı olduğunu, doktorların ilaç yazma davranışların da da fark gördüklerini kaydeden Dinçer, “İkincisi sağlık sigortasına yeni geçiş yapıyor olmamız nedeniyle, topladığımız primlerin harcamalara göre düşük olması. Bu ciddi bir sorundur ve idareyle ilgilidir” dedi.Son dönemde sıkça üzerinde durulan “global bütçe”den neden vazgeçtiklerini sorduğumuzda ise Bakan Dinçer “vazgeçmediklerini, global bütçenin tüm gelişm iş ülkelerin kullandığı bir sistem olduğunu” söyledi. Bakan, konuyla ilgili aktörlerle konuşmaya devam ettiklerini, henüz uzlaşamadıklarını ama global bütçeden vazgeçmediklerini söyledi.

ECZANELERE SIKI DENETİMBakan Dinçer, açıkların azaltılması için prim sistemi ve tahsilatının artırılması ile harcamaların azaltılması için başka tedbirler alacaklarını da bu kapsamda eczanelerin, “ortalamanın üstünde ilaç faturası” açısından da sıkı denetime tabi tutulması bu önlemler içinde yeralıyor.Bu söyleşinin geniş özetini dünkü Referans Gazetesinde yayımladık. Benim çıkardığım genel kanı; hükümet kesinlikle erişimden, kapsamdan taviz vermeye yanaşmayacak. Bence bundan sonra gelecek hükümetler de aynı kapsam ve erişim modelini uygulamak zorunda kalacaklar. İşin içine politika girince “iki ay prim ödeyen bile”, en pahalı özel sektör sağlık kurumlarından faydalanmaya devam edecek, politikacılar bunu hak görüp, kolayca kaldıramazlar.Ancak bu kapsamda tartışılması gereken çok unsur var. Örneğin özel sağlık kurumları ve meslek mensupları sadece açıkların büyümeyeceğini, doktorluk mesleğinin de yitirileceğini söylüyorlar. Sağlık sistemi ve sosyal güvenlik açıkları başımıza daha çok iş açacak gibi...

HÜRRİYET-ERDAL SAĞLAM