25 Eylül 2010 Cumartesi

ÖSYM Sınavlarında Şüphe Varmış: Günaydın!

Son günlerde gündemde olan bir konu var; ÖSYM’nin yeniden yapılandırılması. Malum, bugüne gelinen süreç KPSS’de 350 kişinin tam puan alması ve yapılan incelemede sınavda kopya çekildiği şüphesinin ortaya çıkması ile başladı. Bildiğim kadarıyla olay savcılık incelemesinde ve duruma göre ÖSYM’nin yaptığı diğer sınavlar da mercek altına alınacak. 

Ben 10 yıla varan öğretim üyeliği ve akademisyenlik gözlemlerime dayanarak böyle bir inceleme/soruşturma için geç bile kalındığı düşüncesindeyim. Yıllardır sınavlar yapılır ve bizler bu süre içinde onlarca ‘sürprize’ tanıklık etmişizdir. Örneğin, KPDS ve ÜDS sınavları. Malumunuz bu sınavlar her akademisyen için, önünde duran ve mutlaka aşması gereken engellerdir. Yurt dışında doktora yapmış ve çocukluğundan beri İngilizce öğrenme mücadelesi vermiş biri olarak bulunduğum fakültede pek çok arkadaşıma bu anlamda rehberlik/eğiticilik yapageldim. Dolayısı ile en azından fakültemdeki her öğretim elemanının yabancı dil seviyesi konusunda bir fikir sahibiyimdir. Geçen 10 yılda, nisbeten küçük bir çevreye sahip olan ve herkesin herkesi tanıdığı fakültemizde bazıları aylarca, hatta yıllarca İngilizce çalıştıkları ve belli bir düzeye geldikleri halde bu merkezi sınavları geçemezken, bazıları hiç çalışmadıkları ve dil seviyeleri oldukça düşük olduğu halde yetmişli, seksenli puanlarla bu sınavları geçtiler.

Gözlemlerim bundan da ibaret değil. Geçtiğimiz 10 yılda öyle öğrenciler fakültemize ve Doğu-Güneydoğu illerindeki tıp fakültelerine geldi ki, bu gençler değil lise düzeyinde genel fen-matematik-sosyal bilgiler kültürüne sahip olmak, ortaokul seviyesinde bile değillerdi. Bu durum hep dikkatimizi çekmiş, ‘söylentilerin’ haklılığına inanır olmuştuk. Bu öğrencilerin nasıl sınıf geçip okul bitirdiğini merak ediyorsanız, şu kadarını söyleyeyim, liseyi nasıl bitirmişlerse ve sınavı nasıl ‘kazanmışlarsa’ aynı şekilde. 

Öğretim üyeliğim süresince 8 dönem mezun verdik. Eğitimin her seviyesindeki hoca bilir; ögrenciler okuldayken kendilerini az çok belli eder. Öğrencinin gireceği sınavlarda başarılı olup olamayacağını az-çok tahmin edebilirsiniz. Şüphesiz arada sürpriz çocuklar çıkar ve sizi yanıltır. Ancak son 5-6 yıldır fakültemize gelen asistanlara bakıyorum, “bunlar nasıl tıp fakültesini bitirmiş?” diyeceğiniz gençler karşınıza TUS’u kazanıp gelmiş. “Okul başarısı ile TUS başarısı aynı şey değil.” dediğinizi duyar gibiyim. Ama kast ettiğim o değil. Bunların bazıları bizim mezunlarımız. Bizim şehrin/bölgenin çocukları. Biliyoruz ki mezun olduktan sonra da ders çalışmadılar. Ya özelde çalıştılar ya da sağlık ocağında vakit geçirdiler. İşin dikkat çekici tarafı, TUS ile gelen bu gençler ÖYS ile tıp fakültelerine gelip bizleri şaşırtan gençlerle aynı ‘profile’ sahip. 

Bilmem bu kısa yazı ile anlatmak istediğim anlaşılabildi mi? En iyi burayı bildiğim için bizim Şehri/Üniversiteyi/Fakülteyi örnek verdim ama bu durum çok yaygın olarak bölgemizdeki hatta bölge dışındaki pek çok şehirde/üniversitede/fakültede var. Yani bizler ÖSYM’nin yaptığı sınavlarda, özellikle de ilgi alanımız gereği ÜDS, KPDS, ÖYS ve TUS’da bir ‘bit yeniği’ olduğunu biliyorduk. KPSS skandalını duyunca hiç şaşırmadık. KPSS insanlara ekmek kapısı açtığı için fazlaca ses getirdi ama esas uzun vadeli ve ‘derin’ plan yukarıda sözünü ettiğimiz 4 sınavda işletilmeye devam ediyor. Bu yüzden YÖK’ün ÖSYM ile ilgili kararını gecikmiş de olsa yerinde buluyorum.  

Biz insanların ‘profillerinden’ ziyade, bulundukları yere haksız olarak gelmelerine karşıyız. Yoksa her profildeki insan bu ülkede her yere gelmeye adaydır. Yeter ki ülkenin kanunlarına ve kurallarına uysunlar, yasa dışı yollara tevessül etmesinler, başkalarının hakkını gasp etmesinler ve yemek yedikleri kabı pisletmesinler.

Prof. Dr. Şahin AKSOY, Harran Ünv. Tıp Fak. Deontoloji ve Tıp Tarihi A.D.Bşk. ve Şanlıurfa Tabip Odası Başkanı
Alıntı:medimagazin .com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her türlü yorumlarınız...