15 Mart 2010 Pazartesi

Yoruma gerek yok.Dün 14 Mart'tı..

14 Mart 2010 Tıp Bayramını kutluyoruz. 183 yıl önce, 14 Mart 1827’de, Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin kurucusu olduğu Tıphane ve Cerrahhane-i Amire, İstanbul Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacı Konağında modern tıp eğitimine başlıyor. Tıp Bayramı olarak bilinen ve kutlanan tarih budur.

Ancak daha sonraki tarihsel süreçte ve özellikle günümüzde yaşananlar, 14 Mart’ın, çok anlamlı bir yönüyle daha bizim için büyük bir miras olduğunu göstermektedir. 22 Aralık 1908’de, Abdülhamit zulmüne karşı, Haydarpaşa’daki Tıbbiye binasının meşhur saat kulesine “Esir Olmaz Bu Tıbbiye” yazan pankartı asan Tıbbiyeliler, hürriyet ve eşitlik kavramlarına olan inançlarını dile getirmekteydiler.

Bu geleneği devam ettiren Tıbbiye, İstanbul’un işgalinden sonra, bu işgale karşı, 14 Mart 1919’da büyük mitingler düzenlemişlerdir. 14 Mart, o zamandan beri Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır. İşte bugün biz, gericiliğe karşı özgürlük, emperyalist baskı ve işgale karşı bağımsızlık ve direnişin simgesi olan 14 Mart Tıp Bayramımızı kutluyoruz. Bu nedenle, tıbbiyeli olmak, tıbbiyeli ruhu, bilinci ve terbiyesi taşımak; ilerici, çağdaş, yurtsever ve devrimci olmaktır.

Ekonomik ve siyasi yönden ülkemizi bağımlı hale getiren, sağlık alanında IMF ve Dünya Bankası reçetelerine göre sağlık politikaları uygulayan siyasi iktidarların, özellikle Cumhuriyet Devrimlerinin değerleriyle de sorunu olan son dönem siyasi iktidarının, tıbbiyelileri adeta hasım gibi gören tutumunun ardında, sağlık alanındaki yaklaşım farklılıkları dışında, böyle bir tarihsel arka plan da vardır.

Günümüzde siyasi iktidar ve onun Sağlık Bakanlığı, Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Devletin en birinci görevi halkın sağlığını korumak ve geliştirmektir” şeklinde ifade ettiği Cumhuriyetin temel sağlık felsefesini tamamen dönüştürerek, sağlığı bireysel bir sorumluluk olarak gören ve paranın ölçüsüyle satın alınabilecek bir hizmet haline getirmektedir.

Birinci basamak sağlık hizmetlerinde “Aile Hekimliği Pilot Projesi”, yeni yasalaşan “Tam Gün Yasası”, TBMM’de görüşülen “Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı” bu dönüşümün araçlarıdır.

Büyük bir reklam ve propaganda kampanyasıyla gündeme getirilen “Tam Gün Yasası” bütün söylemlerin aksine hekimlerin ücretlerinde hiçbir artış yapmamıştır.

Hekimlerin zaten almakta oldukları performans ödemelerinin 550 TL’sini pratisyen hekimlerin, 1008-TL’sini uzman hekimlerin maaşlarına aktarmıştır.

Pratisyen hekimlerin emekli maaşlarına 19 TL, uzman hekimlerin emekli maaşlarına 36 TL zam yapmıştır.

Ortalama 1400-TL emekli maaşı almakta olan hekimlerin emeklilik ücretlerinde hiçbir artış yapılmamıştır. Hekimlerin emekli maaşlarına yapıldığı söylenen %80’lik artış, göreve başlayıp 30 yıl sonra emekli olabilecek hekimler için geçerlidir.

Burada çalışanların haklarında iyileştirme değil, iletişim ve reklam başarısı vardır.

Eğitim-araştırma etkinliklerini bir yana bırakıp sadece muayene ve tedavi yapması istenen, normal mesai sonrası 5-6 saat daha çalışması istenen öğretim üyelerine verileceği söylenen hayali ödemeler, sadece toplumda hekimlere karşı olumsuz önyargıların güçlenmesine yol açmaktadır. Hekimlere saldırı ve şiddet uygulamalarının olağanüstü arttığı bir dönemi yaşıyor oluşumuz tesadüf değildir.

Bütün bu gelişmelerin arkasından hekimleri gece gündüz, tatil, bayram demeden gece 24’lere kadar çalıştırmayı öneren fazla mesai, acil poliklinik genelgeleri ardı ardına gelmiştir.

Aile hekimliği sözleşmesini imzalamayan pratisyen hekim meslektaşlarımız ise geçici görevlendirmelerle canından ve mesleğinden bezdirilmiştir. Kurum ve işyeri hekimleri sahipsiz bırakılmışlardır.

Sağlıkta dönüşüm programından hastalarımıza düşen pay ise, muayene ücreti, katkı payı, katılım payı, ilaçta kısıtlama, tetkiklerde kısıtlama, paran varsa 1. sınıf hastaneye, paran yoksa acil servise başvuru gibi bilimin, aklın, vicdanın kabul edemeyeceği bir noktaya varmıştır. Kardiyoloji hastalarının EKO tetkikinin ödenmeyeceği, diyabet hastalarının ilaçlarından bazılarının sadece Endokrin uzmanları (Türkiye’ de sayıları 200 tanedir) tarafından yazılabileceği şeklindeki hazırlıklar, sağlık hizmetine hangi gözle bakıldığını göstermektedir.

Sağlık alanında yaşanan bu süreç, toplumun hukuk, siyaset, ekonomi gibi bütün alanlarında Cumhuriyetin bütün değerlerini yıkıma uğratan bir süreçle birlikte yürümektedir.

Tıbbiye geçmişte olduğu gibi bugün de bu sürece karşı, bilimin, aklın, demokratik değerlerin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin yol göstericiliğinde mücadele etmeye devam edecektir.

İZMİR TABİP ODASI