22 Aralık 2010 Çarşamba

Profesörler zenginlerin gittiği özel hastanelerde çalışsın

Bakan Akdağ'ın TBMM'deki konuşması

Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli üyeleri, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerindeki konuşmama başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başlangıcında, sekiz senedir yürüttüğümüz Sağlıkta Dönüşüm Programı için her fırsatta ya da her ihtiyacımız olduğunda desteğini esirgemeyen değerli Meclisimize ve milletvekillerimize teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Önemli bir teşekkürü de sağlık çalışanlarına yapmam gerekir. Bu dönüşüm programının, bu büyük dönüşüm programının ruhunu ve gereklerini sağlık çalışanları içselleştirememiş olsalardı biz bu dönüşümü gerçekleştiremezdik. Onun için hem sağlık çalışanlarına -doktorlarımıza, hemşirelerimize, bütün sağlık çalışanlarına- hem de bu süre içerisinde büyük fedakârlıklarla hizmet bayrağını taşıyan değerli sağlık yöneticilerine huzurunuzda şükranlarımı sunuyorum.

Elbette bu süreçte halkımızın arkamızda durmasının da büyük rolü var. Türk halkı, bu asil millet, kendisine yapılan iyiliği, kendisine yapılan hizmeti büyük bir kadirşinaslıkla değerlendiriyor ve yaptığımız her seçimde arkamızda durarak, bize güç vererek böylece bu dönüşüm programını gerçekleştirmemize aziz milletimiz fırsat vermiştir.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz ki AK PARTİ hükümetlerinden önce de sağlıkta önemli işler yapılmıştır. Özellikle Refik Saydam döneminde, daha sonra 1960'lı yıllarda yapılan sosyalizasyonla Türkiye'de çok önemli gelişmeler olmuştur. Ancak özellikle AK PARTİ İktidarından önceki yirmi, yirmi beş senelik, belki otuz senelik sürede sağlıkla ilgili reform sürekli olarak gündeme gelmesine, teorik çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, ciddi bir ilerleme kaydedilememiştir. İşte, 2002'den bu yana AK PARTİ hükümetleriyle, Türkiye, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile gerçekten sağlıkta büyük ilerlemeler kaydetti. Bundan hep birlikte iftihar etmeliyiz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin başarısıdır. Sadece AK PARTİ hükümetlerinin, Sağlık Bakanlığının başarısı olarak buna bakmak yanlıştır. Kuşkusuz hâlâ yapacak çok işimiz var, eksiklerimiz de var ama insan odaklı bir ahlaki anlayışla gerçekten yapısal bir dönüşümü sağlayabildik.

Sağlık hizmeti bugün herkesin ulaşabildiği bir hak seviyesine gelmiştir. Değerli konuşmacılardan bunun aksini iddia edenler oldu. Yüce Meclis kürsüsü elbette bütün fikirlere açıktır. Sağlığın bir hak olmaktan çıkarıldığı da iddia edildi. Şimdi bunları söylerken sekiz sene öncesine geri dönüp bir bakmak lazım Türkiye'de ne haldeydik biz? Vatandaşlarımızın ambulanslara binerken para vermek zorunda kaldığı, ambulans hizmetlerinin ülkenin kırsalına ulaştırılamadığı, hastanelerin sen işçisin bu hastaneye gidemezsin, sen BAĞ-KUR'lusun şu hastaneye gideceksin, özel hastanelerin önündense vatandaş hiç geçme diye tasnif edildiği, Türkiye'de doktorların yüzde 90'ının muayenehane çalıştırdığı ve bütün önemli hastalıkların bu muayenehanelere gitmeden tedavi edilemediği bir dönemdeydik biz. SSK hastanelerinin izbe köşelerinde saatlerce ilaç almak için kuyruk bekliyorduk, böyle bir Türkiye'de yaşıyorduk.

Peki, o zaman da yöneticiler bunları düzeltmeye gayret etmiyorlar mıydı, etmediler mi? Elbette gecelerini gündüzlerine katarak bu işleri düzeltmeye gayret ettiler ama çok açık ifade etmeliyim ki özellikle koalisyon dönemlerinin parçalı yapıları hiçbir zaman büyük dönüşümlere, büyük reformlara müsaade etmemiştir Türkiye'de.

Biz bu sekiz sene içerisinde istikrarlı bir yönetimle, gelişen bir ekonomiyle yapabildiklerimizi yaptık. Bizden öncekilerin bu şansı çok fazla da olmadı, açık söylemek lazım. Yani ben Sağlık Bakanı olarak iyi işler yaptığıma, güzel işler yaptığıma inanıyorum ama bunun arkasında bir istikrar dönemi, kararlı bir Hükümet, bu meseleye arka veren bir Başbakan, Maliye Bakanı, hazineden sorumlu devlet bakanları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı var, aksi takdirde böyle büyük bir dönüşümü gerçekleştiremezdik.

Şimdi, "Sağlık hak olmaktan çıkarılmıştır." diyen muhalefet Tam Gün Kanunu'nu Anayasa Mahkemesine götürebilmiştir. Tartışmalara bir daha geri dönmüyorum, "Hukukiydi, değildi; Anayasa Mahkemesi şöyle gerekçe yazamadı, bir müddet sonra gerekçesini şu şekilde yazdı…" Bunları tartışmayalım, çok daha objektif, nesnel bir teklif yapacağım bugün muhalefete bütçe konuşması sırasında. Zaten grup başkan vekillerine de bu teklifi götürdüm.

Şimdi, biz vatandaşımızı şu muayenehane derdinden artık yapısal olarak bizden sonraki dönemlerde de tamamen kurtarmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz?Bugün, şükürler olsun, Sağlık Bakanlığının, AK PARTİ hükümetlerinin aldığı tedbirlerle zaten muayenehanecilik yani devlette çalışan doktorların muayenehaneciliği büyük ölçüde ortadan kalktı. Sağlık Bakanlığında çalışan doktorların yüzde 93'ü muayenehane falan çalıştırmıyor. Bir yüzde 7'lik kesim var; üniversite hastanelerinde var, bizde var. Bir önemli gelişme de var. Şubat ayından itibaren artık üniversite hastanelerinde de vatandaştan hoca parası, döner sermaye parası, bilmem ne parası diye herhangi bir para alınamayacak. Ben bunun için bu yüce Meclisi tarihin takdirle yad edeceğinden eminim. Çünkü bu Meclis bu kanunu yaptı. Bir sene süre vermişti, bu bir sene de şubatın başında tamamlanıyor.

Şimdi biz bu güzelliği bir başka güzellikle tamamlayalım değerli muhalefetimizle beraber. Bir teklif getirdik. Anayasa Mahkemesinin gerekçelerini de göz önünde tutarak -basitçe ifade ediyorum, kolayca anlaşılır biçimde ifade ediyorum- o teklifte diyoruz ki: "Üniversitelerde çalışan profesörler, profesör doktorlar, sosyal güvenlikle ilişkisi olmayan özel hastanelerde çalışabilsinler.

Şimdi oradan bir milletvekilimiz diyor ki: "Böyle kaç hastane var?" Böyle az hastane var, doğru. Sadece zenginlerin gidebileceği böyle az hastane var. Şimdi bu bir para ilişkisi olduğuna göre, bırakalım, zenginlerin para ödeyebildiği az sayıdaki özel hastanede profesörlerimiz çalışsın.

Değerli kardeşlerim, şimdi bir taraftan Tam Gün Kanunu'nu Anayasa Mahkemesine götüreceksiniz, bir taraftan da katılım paylarından bahsederek sağlığın paralı hâle getirildiğinden bahsedeceksiniz. Milletimiz neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.

Dün ben, vatandaş olarak bir devlet hastanesine, eski bir SSK hastanesi gittiğimde ameliyat olacaksam muayenehaneye gidip para ödemek zorundaydım, önemli bir hastalığım varsa gidip doktora para ödemek zorundaydım. Sistemi böyle kurmuşlardı. Burada doktorların bir suçu, günahı da yok. Şimdi, aile hekimine gidersem hiç para ödemiyorum.

2 liralık bir katkı payından bahsetmiştik. Bakın, şimdi dünyanın her yerinde "katkı payları" diye bir kavram var. Katkı payları sağlığın paralı olduğu anlamına gelmez. Bunlar küçük miktarlardır, 2 liradan bahsediyoruz. Doğrudur, bir mahkeme "Bu 2 lirayı da almayın." demiştir. Biz bir kanun yapabilirdik bu 2 lirayı almak üzere; yapmadık, bunu da uygun gördük. Bugün aile sağlığı merkezlerinden, vatandaşlarımız 5 kuruş ödemeden hizmet alırlar.

"Efendim, neden sevk zinciri yok?"Aslında bütün bunlar biraz bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Dünyada aile hekimleriyle ilgili iki sistem var:

1) Aile hekimine gidersiniz. Oraya gitmeden hastaneye gidemezsiniz. İngiltere, Danimarka gibi ülkeler bunu uyguluyorlar.
2) Aile hekiminize gitmeden hastaneye giderseniz bir katkı payı ödersiniz. İsveç ve benzeri ülkelerin modeli de budur.

Bugün İsveç'te -Türk parası olarak konuşalım, rahat anlaşılsın- hastaneye gitmişseniz, doğrudan hastaneye müracaat etmişseniz 30 lira katkı payı ödersiniz. Türkiye'de de 5 lira katkı payı ödüyorsunuz, reçete almışsanız 3 lira daha ödüyorsunuz. Ülkelerin gelirlerine de bakarsanız, bu da yani hakkaniyetli bir şey. Tabii ki İsveç'in millî geliri, kişi başına düşen geliri Türkiye'den çok fazla, dolayısıyla bu katkı paylarını neden koyuyoruz? Vatandaşımızı şuna teşvik etmeye çalışıyoruz: Basit hastalıkları için, kolayca bir aile hekiminin çözebileceği durumlar için, reçete yazdırmak için vatandaşlarımız hastanelerin kapısına gitmesinler, çünkü o hastaneler daha ağır hastalığı olanlara hizmet etmek için orada kurulmuş durumdalar. Yani, katkı payının aslı astarı budur. Şimdi, biz, tam günle bu muayenehane çilesini ortadan kaldırıyoruz, hoca parasını ortadan kaldırıyoruz, 200 liraları, 300 liraları, 5 bin liraları ortadan kaldırıyoruz. Bir gelip de, 8 lira, 5 lira katkı payına takılıp, sanki memleketin meselesi, milletin meselesi buymuş gibi konuşmak gerçekleri yansıtmıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, vatandaş özel hastanenin kapısından geçemezdi, şimdi durum ne?

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükümetleri şunu söylüyor, diyor ki: "Ey, benim vatandaşım! Allah başına vermesin ama acil bir hastalığın oldu, anan baban yoğun bakımlık bir duruma geldi, çocuğun kaza geçirdi. Acil bir hastalığın var, yoğun bakım gerektiren veya yoğun bakım gerektiren bir hastalığın var. Değil ki devletin hastanesi, değil ki üniversitenin hastanesi bir özel hastaneye de hastanı götürsen senden hiç kimse 5 kuruş olamaz. İşte sosyal adalet bu. Özel hastaneye götüreceksin de yoğun bakım hastanı özel hastanede yatıracaksın öyle mi?

Ben buradan halkımı da aydınlatmış oluyorum: Herhangi bir özel hastaneye gittiniz, sizi ambulans götürdü ya da kaza geçiren çocuğunuzu götürdünüz ya da kriz geçiren birini, aldınız komşunuzu alelacele götürdünüz ambulans bile çağıramadınız, sizden, bakın tekrar söylüyorum, herhangi bir özel hastane para istiyorsa suç işliyor, kanunu ve sistemi bozuyor, lütfen onu şikâyet ediniz.

Değerli arkadaşlar, şimdi tekrar söylüyorum. Buradan bazı konuşmacılar "AK PARTİ'nin bu son bütçesi olacak ya da son bütçesi olmasını temenni ediyoruz." falan gibi laflar söylediler. Siz, değerli muhalefet, siz bu popülizmle giderseniz bu hizmet eden AK PARTİ'nin karşısında bu muhalefet sıralarında oturmaya daha çok devam edeceksiniz.

Değerli milletvekilleri, burada her kim yolsuzluktan bahsediyorsa… Bakın, zaman zaman genel başkanlar da burada yolsuzluktan bahsettiler ve mahcup oldular. Bu kürsü bu sekiz yıl içerisinde birçok kimsenin mahcubiyetine yol açtı. Kim burada yolsuzluktan, kim burada usulsüzlükten, kim burada soygundan, yağmadan bahsediyorsa bunları ispatlayabilirse zaten gereği yapılır.

Değerli milletvekilleri, müfettişlerimizle ilgili bir suç duyurusunda bulundu bir sayın milletvekili. Danıştay 1. Dairesi bu müfettişlerle ilgili en son kararını da verdi ve yargılanmalarına gerek olmadığına karar verdi.

Şu da olabilir değerli milletvekilleri: Bakınız, sekiz yıl içerisinde AK PARTİ Hükümetleri çok iyi hizmet gördü. Çok ihaleler yapıldı. Bütün bu yapılan işlerde bazı bürokratlar, bazı yöneticiler yanlış işler yaptı. Biz nerede, kimin yanlış yaptığını gördüysek mutlaka onun için işlem yaptık, mutlaka onun için soruşturma yaptık mutlaka biz onları savcılıklara kendimiz teslim ettik.

Değerli kardeşlerim, bakınız, malzemesi kalmayanlar, hizmet karşısında söyleyecek sözü kalmayanlar iftira illetine tutulurlar.

Buradan aziz milletime de sesleniyorum yüce Meclisle beraber.

Her kim bir şey iddia ediyor bu kürsüden ve bunu ispat edemiyorsa müfteridir, yalancıdır; biz bu dünyada da, ahirette de onun yakasına yapışacağız.

Bu partinin ismi gibi, en önemli özelliği tertemiz olmasıdır; ismiyle müsemma bir parti arıyorsanız, o AK PARTİ'dir.

Böyle olmasaydı, değerli milletvekilleri -bizden önceki sekiz sene içerisinde 1 milyon 100 bin metrekare kapalı alan yapılmış, hastane, sağlık ocağı ve diğer sağlık kuruluşları- biz, sekiz sene içerisinde 4 milyon 400 bin metrekare kapalı alan yapabilir miydik? Bunlar parayla yapılıyor.

Değerli kardeşlerim, bakınız, bu kervan yoluna devam edecektir, bu hizmet kervanı aziz Türk milletine hizmete devam edecektir. Bizim için en büyük şeref Türk milletine hizmet etmektir. Bununla iftihar ediyoruz. Ve biraz önce söyledim, gücümüzü hem milletin oyundan -demokrasi bu çünkü sandıkla olan bir iş- hem de milletin dualarından alıyoruz. Güvendiğimiz dayanak da orasıdır. Bize bu millet dua etsin, bir defa "Allah razı olsun" bir hastanede desin, vallahi bize o yeter, başka bir şey aramıyoruz.

Değerli milletvekilleri, sizlere, sunum kitapçığımızda detaylarıyla bu sekiz senenin bir özetini verdik. Bunun daha detaylarına girmek istesek böyle bir kitapçık yetmez, belki bunun on misli büyüklükte bir kitapçık yapmamız lazım.

Bu sekiz sene, alın teriyle, bu ülkede sağlık hizmetlerinin yükseltildiği bir dönem olmuştur. Şükürler olsun, bugün ülkemizde Tunceli'sinden Ardahan'ına, Mardin'inden Sinop'una, Antalya'sından Konya'sına bir vatandaşımızın ihtiyacı olduğunda ona sadece kara ambulansları değil hava ambulansları da yetişir.

Bugün bir vatandaşımız eczaneye gittiğinde "Sen fakirsin, bunun parasını ver." diye karşısına bir sıkıntı çıkmaz. İlacını alır gider ve evinde o ilacını kullanır.

Değerli milletvekilleri, bu dönüşüm bir zihniyet dönüşümüdür. Bu sadece bir teknik mesele değildir. Bugün bütçeyi konuşuyoruz ama bu bütçede harcadığımız, bundan sonra da harcayacağımız paraları biz tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu bilerek, dikkatle harcamaya ve bu aziz Türk milletine hizmete devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Alıntı: medimagazin.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her türlü yorumlarınız...